bugün

japon vajinasinin darligindan ileri gelir. penisi, benim gibi istisnalari es gecersek, genel olarak kucuk olan turk erkegi bu vesileyle teselli bulur.
"japonlar yapmış abi" demek.
tam olarak nerden kaynaklandığı bilinmeyen ortak bir yargıdan kaynaklanan hayranlıktır.

buna göre türk kültürüne en yakın kültür japon kültürüdür. hesapta japonlar da bizim gibi saygılı, örf ve adetlerine bağlı bir toplumdur. belki yıllar öncesinde az da olsa görülen bu benzerlik türk halkının japonlara sempati duymasını sağlamıştır.

gerçi bu sempatinin altında yatan en büyük gerçek, japonya'nın bize çok uzak olması ve dolayısıyla da hiçbir çıkar kavgası gütmememizdir. eğer japonya ,yunanistan kadar yakın olsa idi eminim ki onlarla aramızda da bir husumet olurdu.

velhasıl kelam öyle ya da böyle japonları kendine yakın hisseden türk halkı, özellikle teknoloji ve ekonomi de kendi yapamadıklarını japonların yapmasından garip bir haz, garip bir başarıya ortak olma duygusu çıkarmış ve bunu da hayranlıkla taçlandırmıştır.
porno film izleyenlerde sık rastlanılan durumdur.
(bkz: subaru)
(bkz: mitsubishi)
(bkz: honda)
(bkz: mazda)
(bkz: nissan)
(bkz: toyota)
(bkz: japon işi)
ancak japon kültürünü tam olarak bilmeyen bir kişinin duymayacağı hayranlık. öncelikle shogun diye eski bir dizi vardı. merak edenler bu diziyi izleyebilirler. yine japonyaya düşen batılının biraz fazla mantıksız bir başarı grafiği çizmesi izlerken rahatsız edebilse de eksi japon kültürünü çok güzel anlatan bir yapım. aynı şekilde dışarıdan vahşi ve kaba gelebilecek davranış yapılarının aslında ne kadar asil diye nitelendirilebilecek "onur, sadakat, saygı" gibi kavramların üzerine kurulu olduğunu ve en vahşi görülebilecek hareketlerin bile bir felsefe ve sanatsal anlam taşıdıklarını, bunu kavrayıp bu şekilde uygulayan insanlara saygı duyulduğunu görebiliriz.
japon kültürüne bakıp kadın erkeğin kölesidir diyemeyiz; bir sınıf farkı vardır ve herkes bir şekilde bağlı olduğu kişinin malıdır. bu bir adamın karısı da olabilir, hizmetindeki bir erkek de. aynı şey bir kadının bir şekilde hizmetine verilmiş bir erkek için de geçerlidir. onur kırıcı bir hareketin ki bu yetersiz hizmet edebilmiş olmak da olabilir, arkasından kötü bir şey yapmış olmak da onurlu bir şekilde ölümü gerektirir.
en ünlü japon savaşçısı olan miyamato musashi'nin beş çember kitabının ve bir de hagakure adlı kitabın okunmasını öneririm. miyamato eski japonyanın en ünlü kılıç ustalarından birisi, en ünlüsüydü. ilki 13 yaşında olmak üzere 60 düello yapmış ve hiçbirini kaybetmemişti. kendisini sadece stratejiyi anlamaya adamıştı, bunu anladığını düşündüğünde yaşı 60 civarındaydı. şimdi bu okuduğumuz biraz komik gelebilir, oldukça kanlı ve acımasız görünen dövüşleri olmuştu ama hepsinin ötesinde kendisini bir düşünceyi anlamaya adamış bunun sayesinde başarılı olmuştu ve bu kesinlikte incelikten çok da uzak değildi, hayatını yollarda kokan yırtık pırtık kıyafetlerle dövüşerek geçiren bu adamın hayatının son yıllarında yaptığı çizimlerinin başarısını ve etkileyiciliğini kitapta gördüğümüzde adamın gerçekten birşeylere eriştiğinianlayabiliyoruz.

onur kavramına ve duyulan hayranlığa gelecek olursak hagakure'den hatırladığım bir hikayeyi kısaca yazabilirim:

soylu bir japon ailesi vardır ve soyağaçlarında japonyanın en soylu aileleri arasında yer almaktadırlar. evlerinde bir yangın çıkar, herkes kaçar. samuraylar ve hizmetçiler yangını söndürmeye çalışmaktadırlar fakat başarılı olamazlar. evde, ailenin gurur kaynağı olan soy ağacı bulunmaktadır, yetersizliği ve başarısızlıkları yüzünden gözden düşmüş bir samuray ev sahibinin yanına gelir ve soyağacını almak istediğini belirtir. onurunu kazanmak istemektedir. ev sahibi düşünceyi intihar olarak görür fakat samuray eve dalar. zaman geçer fakat geri çıkmaz. sabaha yangın sönmüştür, yıkıntıların arasında sırtı dönük, iki büklüm yanarak ölmüş olan samurayı görürler. cesedi çevirdiklerinde, karnını yarıp soyağacını midesine sokup koruyacak şekilde kıvrılıp ölmüş olduğunu görürler. soyağacı sağlamdır...

yukarıdaki hikaye gerçek bir samurayın günlüğünün çevirisinde yer almaktadır.

şimdiye bakacak olursak da özellikle gençlerde 2. dünya savaşından sonra amerikan emperyalizminin sayesinde yozlaşıp bozulmuş bir insan topluluğu görürüz. kültürleri değişmeye başlamış, görünüş ve saç renkleri konusunda bile kompleksli hale gelmişlerdir. gözlerinin çekikliğini ameliyatla değiştiren japonlar bile mevcuttur ki bu zavallı varlıklara bırakın hayranlık duymayı, tiksinti duymamak kolay değildir. yıllar sonra kültürlerindeki ani değişim fakat eski kültürün de korunması nedeniyle sapıklıkların artışı konusunda ise ülkemizdeki durumdan pek de farklılık yoktur. bizde de "liseli" kelimesi yer etmiştir orda da, orda tecavüz fantezisi çoktur, bizde de aile içi bile gerçekleşen tecavüzün kendisi.

son olarak japonlar şintoisttir.

bu konuda son söyleyebileceğim, dışarıdan sadece belli şeyleri bilip düşününce kültürleri saçma veya vahşi gelebilir. fakat gerçekten okuyup araştırınca hayran olmamak elde değil. ırkçı değilim fakat hun türklerinden başlayarak türklerle gurur duyuyorum, anlayış ve hareketleri saygı duyacağım değerler ve kafa yapısı üzerine kurulu. bunun dışında dünyada bu bahsettiğim saygıyı duyabileceğim tek ırk japonlar. tabii ki bütün toplumsal kalıplar zamanla birlikte değişmiş, şu anda töre diyerek cinayet işleyen birisinin yaptığı o.ç. luğundan veya ülkemize hakim gerici hareketten bahsetmiyorum, bu hareketlerin bizi götürebileceği yerde bulunmayan değerlere dayalı bir kafa yapısından bahsediyorum.

not: japonların çoğu şintoisttir.
(bkz: yamaha yzf r1) daha n'olsun be hocam.. daha ne yavrular var bir bilseeeeeen...
japonlar'da da türk hayranlığı vardır. son beş sene içinde iki akrabam, japon kızı aldı, geldi. "ben türk'üm" deyince başka soru sormuyorlarmış. gidene veriyorlarmış. al götür, al götür.

nasıl şey anlamadım!
"9 nokta bilmem kaç büyüklüğünde deprem oluyor, adamlardan bir tanesi bile ölmüyor abi" gibi bir martaval da bu hayranlar silsilesinin sahip olduğu yanlış inanışlardan biridir.
500 kişi hayatını kaybetti dünki japonya depreminde. kaldı ki istanbul gibi binlerce yıllık tarihi olan bir şehirle kıyaslanıyor, yani yüzbinlerce eski yapıyla dolu bir kentle.
sony, toshiba, suzuki,
kızları öyle kuzuki,
tekerlemesinde ki (grup vitamin) gerçek ışığında düşünülmesi-değerlendirilmesi gereken durum.
Dünya kupası esnasında da bir kez daha gördük. adamlar görüntüyü çakıp gittiler. Neymiş stattaki çöpleri toplamışlar, en son giderken soyunma odasını toplamışlar. Ah benim japon hayranı vatandaşım. Tamam adamların iyi oldukları noktalar var. Kendilerini severiz. Ancak şu Japonların açık denizlerdeki balık avını, japon mafyasını, ikinci dünya savaşı sırasında japon askerlerin uygulamalarından kimse bahsetmez.

En son yaşadıkları sel felaketinde yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Bugünkü bir haberde ise japon hemşire hastaları kendi mesai saatlerinde ölmemesi için öldürmüş. Orhangazi köprüsü yapılırken hatadan dolayı yaşamına son veren japon mühendis olduğu gibi onların da kendi aralarında bu tarz insanlar var.
Japonların tıpkı bizim kültürümüze benzer yaşamlar sürmesi sebebiyledir.

Tipimiz, şeklimiz farklı olabilir lakin yaşamlarımız neredeyse birebir aynı.
Ataerkillik, siddet, milliyetçilik vs.

Hah, elemanlar işe yarar yerlerde zeka kullanırken bizim en b*ktan yerlere sermayeyi bağlamamız dışında tabii.