bugün

Binlerce parçadan oluşan hazinenin yalnızca en değerli 260 parçasının Moskova'daki Puşkin Muzesinde bulunduğu bildiriliyor. Romanlara konu olmuş Troya altınları, özellikle bayan ziyaretçilerin en çok ilgilendiği konulardan birisidir.

Modern arkeoloji biliminin hiç affedemeyeceği birçok hatalar yapmasına ve Troya'yı bir köstebek yuvasına çevirmesine rağmen yine de arkeolojinin babası kabul edilen ve kendisine Dr. Arkeolog ünvanı bile verilen Heinrich Schliemann, Troya'da bulduğu hazineleri " Priamos'un Hazineleri" olarak adlandırmıştır. Bir yazarın, "Arkeologların en bilimsel olmayanı Arkeolog ilmini kurdu" diye çok iyi tanımladığı Heinrich Schliemann, Kral Priamos'u çok zengin bir kral olarak hayal ettiği için bu hazineleri Priamos'un hazineleri, dolayısıyla kralın karısı Helen'in takıları olarak kabul etmiştir. Onları karısı Sofya'ya takarak karısına "Sen benim güzel Helen'imsin" demiştir. Bu hazinelerin, bugün,Priamos devrinden en az 1000 yıl öncesine, yani Hisarlıktaki II. yerleşmeye ait olduğu bilinmektedir. Priamos'un gerçek hazinelerine ait, şimdiye kadar ghiçbir ize rastlanmamış olmasının tek açıklaması, savaş sonrası şehrin tamamen talan edilmiş olmasıdır.

Bizim "Truva Hazineleri" olarak adlandırdığımız hazineler Schliemann tarafından, binbir entrika ile önce Yunanistan'a daha sonra Berlin'e kaçırılmıştır. II. Dünya savaşına kadar Berlin'de, bir müzede bulunan bu hazineler, II. Dünya savaşından sonra tamamen yok olmuşlardır. Bazı Kaynaklara göre savaş sonrası Berlin'deki müze naziler tarafından soyulmuştur. Bazı kaynaklara göre ise, Berlin'e ilk giren Ruslar müzeyi talan edip, hazineleri Rusya'ya taşımışlardır. Hazinelerin yasal olarak onların malı olduğunu iddia eden Rus Yetkililer ise hazine'nin Hitler'in savaş zamanı Sovyetler Birliğinde yapmış olduğu tahribata karşılık bir tazminat olarak alındığını öne sürüyorlar.

Ama Rusların bu konudaki tedirgin ve emin olmayan tavırları 2. iddiayı yani Rusların talan yaptığıu kuşkularını artırıyor. Nitekim son zamanlarda, bazı yerli ve yabancı gazetelerde çıkan haberler, bu yöndeki kuşkuları haklı çıkartmaktadır. Bir Rus yazarının, hazinelerin Rusya'da "Puşkin" ve diğer bazı müzelerin depolarında bulunduğuna dair yayınladığı haber, bugün Rusya tarafından doğrulanmıştır.

Öte yandan Schliemann'ın II. Kazı iznini almak için rüşvet olarak geri verdiği bazı parçalarla, daha sonraki kazıların bulduğu eserlerin bir kısmı bugün istanbul Arkeoloji müzesinde " Troya Bölümü" adı altında sergilenmektedir. Ümit ederim, birgün bunlar ait oldukları yere geri dönüp, yeni kazılarda çıkartılanlarla birlikte, bölgede inşaa edilecek modern bir müzede sergilenir.

ergun hiçyılmaz yazısıdır:

''Nihayet bir filmle Truva'yı hatırladık ve kadrosuzluk yüzünden kapalı olan bu eşsiz medeniyetin kalıntılarını tekrar ziyarete açtık
Üzerinde oturduğumuz onlarca medeniyetin kimi zaman farkında bile değiliz. Onları korumak ve sahiplenmek konusunda Osmanlılar döneminden bu yana hiçbir çabayı gösteremedik. Bu yüzden bize ve başka medeniyetlere ait binlerce eseri başka ülkelerin müzelerinde görebiliyoruz. Truva, çok eski dönemlerin tarihi örnekleri kadar hazineleri ile önem taşıyor. Peki, Truva hazinelerini kim, nasıl kaçırdı? Sorunun cevabını Schliemann'dan alacağız. Schliemann'nın babası bir alkolikti. Yaşadığı hayata dayanamamış ve hem evden hem de sevdiği kızdan ayrılarak yeni bir hayata yelken açmıştı.

Sadece gemicilik değil, bakkal çıraklığına kadar uzanan bir yığın işe girip çıkmıştı. Ancak bu arada kültürünü de geliştiriyor, kültürler hakkında yeni bilgiler ediniyordu. Yaşı ilerledikçe, bilgi ve kültürü artmış, yedi dil birden öğrenmişti. Yunancaya ayrı bir önem veriyordu. Schliemann 33 yaşına geldiğinde hayli servet yapmış ve bu arada evlenmişti. Ancak macera ruhundaki ateş sönmemişti ve 1851 yılında Amerika'ya gidecekti. Herkesin altın madenleri aramaya koştuğu bu dönemlerde Schliemann da bu ortamdan payını almış ve ucuza kapattığı altın tozlarıyla bankacılıkta yükselmeye başlamıştı. Ancak onun hayalinde çocukluğundan bu yana Homer'in kitabında yazılı Truva şehrini kazılar yaparak ortaya çıkarmak. Bu amaçla araştırmalarını genişletmiş ve ikinci eşi Sofya ile Truva hayalini gerçekleştirmek çabasını başlatmıştı. Homer'in tarifine göre Truva'nın yerini tespit etmek için önce biri soğuk, diğeri sıcak iki menbaın yerini bulmak gerekiyordu.

Schliemann bu bilgiden yola çıkarak bulduğu ilk bölge Pınarbaşı olmuştu. Araştıran sadece Schliemann değildi. Bölgeye gelen diğer araştırmacılar Hisarlık Tepesi'nin Truva şehrinin kurulduğu yer olduğu konusunda birleşmişlerdi. 1868 yılında bir elinde Homer'in kitabı olduğu halde bölgeyi karış karış tetkik eden Schliemann, kazıya Hisarlık Tepesi'nden başlamadan önce Osmanlı Devleti'ne baş vurmuştu. Koşullara göre kazılardan çıkarılacak eserlerin değerleri tespit edilecek ve bir bölümü kendisine verilecekti. 1871 Eylül'ünde işçilerine tepenin kuzeye bakan sırtlarında 11 metre derinliğinde büyük bir çukur kazarak işe başlamışlardı. 200'e yakın Türk ve Yunan kazıcılarla yaz ortalarına doğru ilk kalıntılara ulaşılmıştı. Truva'nın daha derinlerde olduğuna emin olan Schliemann, bu arada sıtma hastalığına yakalanıyor ve araştırmalar bir süre duruyordu. Osmanlı 1873 yılının baharını yaşıyordu.

Yeniden başlayan kazıların başında Yorgo adında uzman bir Rum usta vardı. Ulaşılan kalıntılar elbette önemliydi. Fakat daha derinlere, daha ayrıntılara yol alıyor ve gerçek amacının ne olduğunu kendisi ve eşi Sofya biliyordu. Amaç Truva şehrine ve hazinelerine ulaşmaktı. Priam Sarayı olarak tespit edilen 8 metre yüksekliğindeki sarp duvarlara ulaştıklarında Schliemann'ın gözü duvarların dibinde güneş ışığı ile parlayan bir noktaya takılmıştı. Hazineye ulaştığını anlayan Schliemann, Sofya'ya dönmüş: 'Sesini çıkarma, kimse burada ne yaptığımızı bilmemeli, sen şimdi eve koş ve büyük kırmızı şalı al ve buraya getir. Etrafa da bir bak, kimse olmasın. Bilhassa yetkili olarak gönderilen Türk'e bir şey sezdirmemeliyiz.'

Anlaşılan Truva düşerken kral ailesinden biri hazineyi kaçırmak istemiş, kale kapısından çıkmadan ya öldürülmüş ya da yangından sağ çıkamamıştı. Sıra bulunan hazinenin eve nakledilmesine gelmişti. Schliemann çıkarıyor Sofya da onları şala sararak taşıyordu. Tüm hazine parça parça eve taşınmış ve bundan Osmanlı yetkililerinin haberi olmamıştı. Sırada hazinenin Türkiye'den gizlice kaçırmak vardı. ''

(http://www.google.com.tr/...num=1&ved=0CCUQsAQwAA)

(ukde).
gelmiş geçmiş en büyük hırsız olan heinrich schliemann tarafından çalınan ve yurtdışına kaçırılan hazinelerdir.
(bkz: heinrich schliemann/#36648380)

bir alman olan schliemann kendisini truva'nın varisi olarak görüyordu. karısı yunan'dı. adı sopia.
schliemann da kendisini bir yunan olarak görmüş, öldükten sonra yunanistan'a defnedilmiş hatta adına anıtmezar yapılmıştır.

kendisini truva'nın varisi olarak gören schliemann, karısı sophia'yı da truvalı helen ile özdeşleştirmiş, truva'dan çaldığı hazinelerden biri ile eşine şu pozu verdirmiştir.
görsel

truva hazinelerinin büyük kısmı schliemann tarafından satılmış, bir kısmı da almanya'da müzelerde sergilenmiş.
lakin 2. dünya savaşı sonrası berlin'in sovyet hakimiyetine girmesi ile pek çok tarihi eserlerle truva hazineleri de rusların eline geçmiş ve hermitage ve puşkin müzelerine götürülmüştür.

işte bizim truva hazinelerinin büyük bölümü bugün moskova'daki puşkin müzesindedir.

puşkin müzesindeki truva hazinelerinden bazı parçalar;
görsel
görsel
görsel
görsel

schliemann truva kazılarına başlarken osmanlı ile yaptığı anlaşmada kazılarda çıkarılacak hazinelerin 4'te 3'ünün osmanlı devletine bırakılacağı yazmakta.
oysa schliemann'ın osmanlı'ya bıraktığı ne bir hazine var, ne de tarihi eser.

bu eserlerin tamamı çalınmış eserler.
yani izinle değil, hırsızlıkla yurtdışına çıkarılmış.
lakin rusya bunları vermeyi reddediyor, zira ruslar "biz bunları türkiye'den kaçırmadık, berlin'den getirdik" diyorlar.
bu yüzden bir şey yapamıyoruz.

şimdi bu aralar hazır rusya ile aramız iyiyken, tayyip erdoğan ile putin arasından su sızmıyorken, şu truva hazinelerini bir kez daha istesek mi?

ek: benzer bir başka kayıp hazinemiz;
(bkz: kumluca sion hazinesi/#42066199)
almanların o kadar da büyük suçu yok adamlar ne olduğunu araştırırken bizimkiler antik tabletlerin üstünde batak oynuyordu.

du eki biraz komik oldu oynuyor daha 6 ay öncesinin haberi bu.
güncel Önemli Başlıklar