bugün

1998, fransa-hollanda-belçika ortak yapımı, müziklerini goran bregoviç in yaptığı film. *
bir gurup yahudinin ve çingenenin avrupayı bastan sonra gecerek nazi zulmünden kacıp israile varmasını konu alan çok eğlenceli bir film
radu mihaileanu'nun yazıp yönettiği, 2000 çekimi, insanın içini ısıtan oldukça hoş bir film. 1941 yılında, ikinci dünya savaşının en hararetli dönemlerinde, köyün delisi sholomo kötü bir haber ile çıkagelir. almanlar komşu köyleri basmış ve köylüleri trenlere bindirip, toplama kamplarına götürmektedir. bu haber üzerine toplanan köy meclisi, aceleyle şu kararı alır; bir nazi treni yapılacak ve israil'e kaçılacaktır. işleyiş olarak da oldukça başarılı olan film, ilginç sonu ile de dikkat çekicidir.
yahudi soykırımını anlatan filmlerden biri. life is beautiful dan daha eglenceli, daha az iç acıtan ama onun gibi, gibi. aşırı ütopik. müzikali aratmıyacak kadar şen-şakrak bir film. böyle bir konuyu işleyip nasıl eglenceli oluyorsa...
--spoiler--
- daha çok var mı golda nine?
+ evet tatlım, var..,
- dünya da kutsal olan tek bir yer mi var?
+ hayır aslında haklısın yavrum; dünyanın her tarafı kutsal olmalıydı...

insanoğlu isteseydi eğer; kutsal topraklar bu kadar uzak olmazdı...

asla olmazdı...
--spoiler--

filmde üç şey karşı karşıya geliyor, sondan başlayalım;

farklı iki geleneğin müziği karşılaşıyor, yani "sanat"!
sonuç... muhteşem bir "cümbüş"!

ondan önce de birbirine neredeyse büsbütün "zıt" hayatlar yaşayan, büsbütün "farklı" iki toplum karşılaşıyor;
yahudiler...
ve çingeneler...
sonuç: dostane bir kucaklaşma! birlik ve beraberlik bilinci...

biraz daha başlarına saralım filmi, evet; iki farklı "fikir" karşılaşıyor...
yahudilik...
ve komünizm...
sonuç: köylüler birbirine giriyor... çatışma, anlaşmazlık, ayrımcılık, karmaşa...
ve köyün delisi, "yaşam tireni" nin fikir babası olan schlomo konuşuyor...

"komünist genç" ve "sahte" nazi, "özde" yahudi olan "komutan" kavgaya tutuşur yahudilerin ibadet gününde, schlomo araya girer;

--spoiler--
schlomo: ne vuruyorsunuz!
tanrı varmış yokmuş bunun ne önemi var ki?
hiç kendinize sordunuz mu "insanlık" diye bir şey var mı, yok mu diye?

komutan: schlomo! Sen çık aradan lütfen...

golda nine: bırakın konuşsun! Evet, konuş schlomo, devam et!

schlomo: tanrı insanoğlunu suretinden yaratmış...
ne güzel!
"schlomo"! tanrı nın resmi!
ama bu sözleri tevrata kim yazmış?
insanoğlu! tanri değil;
insanoğlu!
bir şekilde kendisini tanrının yerine koymuş...
beklide böyle olmasını tanrının kendisi istemiştir...
ama insanın, tanrı nın oğlunun;
her şeyi yaşayarak öğrenmesine tanrı karar vermiştir...

haham: şunu bir daha söyleyebilir misin?

schlomo: insanoğlu, korkularından kurtulabilmek için tevrat ı yazmış...
tanrı falan pek umrunda değilmiş...

haham: schlomo... zaten yeterince sorunumuz var...

schlomo: haham efendi, tanrıyı sevmesekte ona dua ederiz...
ya da daha iyisi, dünyevi varlığımıza yardım etmesi için yalvarırız...
tanrı bizim umurumuzda değil;
biz sadece kendimizi düşünüyoruz...
aslında soru tanrı nın var olup olmadığı değil;
"ben var mıyım?", soru bu...
"ben!"
--spoiler--

farklı iki "insan" ve "kültür" karşılaştığında gökkuşağı güzelliğinde bir sentez oluşurken, neden "fikirler" karşılaştığında ortalık savaş alanına dönüyor?

ismini hatırlayamadığım bir yazarın şöyle bir sözü vardı;
"insanlar düşünmeye başladığında, tanrı onlara güler."

oysa daha etkili bir şeyler yazmak isterdim bu entry nin sonu için; yazarın tam olarak böyle deyip demediğinden bile emin değilim...

kimin umurunda?

fikri olan?
farklı atmosfere sahip, başarılı film.
--spoiler--
+schlomo, nasıl oldu da böyle deli oldun?
-Tesadüfen! Haham olmak istemiştim,ama pozisyon doluydu. Sonra baktım ki, delilik boşta, başkası olacağına, ben olayım dedim.
+Kendini yalnız hissetmiyor musun?
-Hayır, hayır etrafta yeterince deli var.

--spoiler--
görüntü yönetmenliğini Yorgos Arvanitis'in yaptığı film.
les cowboys fringants şarkısı.

la légèreté quitte un matin
en sautant dans le premier train
et part sans même nous envoyer la main

lorsque l'on arrive sur le quai
pour tenter de la rattraper
on sait trop bien que le glas a sonné

comme il faut aller quelque part
on regarde l'heure des départs
dans le chaos et le bruit de la gare

et on se retrouve sans qu'on comprenne
a marcher avec plus de peine
sous le poids de valises un peu plus pleines

les années passent, file la vie
on prend l'essentiel pour acquis
la légèreté n'est plus que nostalgie

et on s'attarde de moins en moins
aux beautés le long du chemin
à force de courir après le train

alors, avant que l'on s'épuise
et que l'on perde nos balises
il vaut mieux parfois poser ses valises

et rester assis sur le quai
pour regarder le train passer
en retrouvant un peu de légèreté
başlangıç sahnesi ve müzikleriyle inanılmaz bir film.
Her şeyiyle bir başyapıt olan film. Ya şu unutulmaz replik:

Tanrı varmış yokmuş bunun ne önemi var ki? Hiç kendinize sordunuz mu, insanlık diye bir şey var mı yok mu diye? Tanrı insanoğlunu suretinden yaratmış! ne güzel! Schlomo, tanrının resmi! ama bu sözleri Tevrat’a kim yazmış? insanoğlu! Tanrı değil!
insanoğlu! Bir şekilde kendisini tanrının yerine koymuş. belki de böyle olmasını tanrının kendisi istemiştir. Ama insanın, tanrının oğlunun her şeyi yaşayarak öğrenmesine Tanrı karar vermiştir. insanoğlu, korkularından kurtulmak için tevrat’ı yazmış. Tanrı falan pek umurunda değilmiş. Tanrıyı sevmesek de ona dua ederiz. Ya da daha iyisi, dünyevi varlığımıza yardım etmesi için yalvarırız. Tanrı bizim umurumuzda değil.Biz sadece kendimizi düşünüyoruz. aslında soru tanrının var olup olmadığı değil!
“ben var mıyım?” soru bu.
“ben”!
Ikinci dünya savaşı sıralarında köşeye sıkıştırılmış bir köy dolusu Yahudi'nin , apar topar hazirladiklari bir trenle kör topal, haliyle eğlenceli, kaçışını anlatır. "Kaçacak yerim yok." diyerek karamsarlığa kapılanlanlara...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar