bugün

leprosy gibi bir destan varken, yüzüne bakmadığım; progresif mastürbasyon albümü. samimi bir albüm olmaması, plak şirketi zorlamasıyla çıkarılması da cabası.
http://www.youtube.com/watch?v=x8B0nanh2SQ full olarak dinleyebileceğiniz bir şaheserdir.
seneler sonra da olsa hakkında bir şeyler zırvalamaya çalıştığım death albümü.

http://precambriann.blogs...ound-of-perseverance.html
her anı her notası altın değerinde tüm zamanların en iyi albümlerinden biri. genelde hep bu albümün duygusal yönünden bahsedilir ama daha çok agresif ve saldırgan havası etkiler şahsımı. mesela spirit crusher dan sonraki etrafı parçalama isteğini çok az şarkıda yakalamışımdır veya bite the pain deki o mübarek melodiden sonra sokağa çıkıp herkesi pataklayasım gelir veya da scavenger of human sorrow dan sonra içimde müthiş bi depar atma hissi uyanır. voice of the soul ise albümdeki sevmediğim tek parça. hayır kötü olduğundan değil bilakis daş gibi bi şarkı ama nerde liseli var ağızlarında sakız olmuş voice of the soul, voice of the soul diye. sorsan human ın h sinden haberi yok, ya da leprosy diye bi death albümünün varlığından bi haber, ya da individual thuought patterns albümünden bir tek şarkının ismini bile söyleyemez ama tutturmuş voice of the soul anam voice of the soul. hay o şarkı kadar kafana taş düşsün emi. *
kısaca müzikalitenin hayvaniyete ulaştığı eşsiz albüm. gençliğimi çalan albümlerin başlarında geliyor. ayrıca bu sene albümün remestered hali de piyasaya sunulmuş ancak şahsım tarafından dinlenme şerefine nail olamamıştır.
entry tanım: uzun zamandır kritiğini yapmak istediğim, en sevdiğim albüm. aslında üye olduğum bir foruma yazacaktım kritiği ama bazı şeyler oldu soğudum oradan, kısmet sanaymış be sözlük.

albüm kritiği:
Ana mimarı öldükten yıllar sonra tanıştım bu albümle. hala her dinleyişimde ilk dinleyişimdeki tadı, hatta daha fazlasını alırım her parçasından. hiçbir zaman chuck schuldiner gibi olamayacağımı bilmek yaralasada beni, benim gibi düşünen birilerinin olmasını bilmemi sağlamıştır, güç vermiştir bana. 20. yüzyıl flozofu chuck schuldiner albümde resmen hayatı anlatmıştır.
chuck un vokali tam olarak scream a çevirdiği görülür, tür olarak ise ''progressive death metal'' gibi durur. chuck babamızın olgunluk yıllarında yanına richard christy gibi bir hayvan yerleşince ortaya böyle bir şey çıkmıştır işte. gerçekten eşsizdir benim için. sanırım ölene kadar en sevdiğim albüm olarak kalacak.

scavenger of human sorrow: müthiş bir pedal atağı ile şarkımız başlıyor, 8 saniye sonra gitarda giriyor ve bizi nasıl bir albümün beklediğini yaklaşık yarım dakikalık bir girişle hissedebiliyoruz. hayatımda duyduğum en yırtıcı, en isyankar, en müthiş ses ''what pain'' diyerek şarkıya giriyor. şarkı çok karışık olmayan ama isyankar bir şekilde ilerliyor, chuck baba yırtıcı sesiyle adeta bir şeylerin sınırlarını zorluyor, sanki bir yere ulaşmaya çalışıyor ve birden şarkıda bir hızlanma oluyor, bir kopma. evet o sınır aşılacak.
''Büyük sözcükler, ufak akıl
Acılarının arkasında
insani üzüntünün leş yiyicilerini bulacaksın
Leş yiyici
Seçeneğin silahı olan soyut teori
insani üzüntünün leş yiyicileri tarafından kullanıldı
Leş yiyici''
ve birden herşey duruyor. sonra yavaş yavaş baştan başlıyor. solo giriyor ve şarkı devam ediyor. gene sınırlar zorlanıyor ve gene aynı patlama. şarkı sanki bizi o kısa ama sonsuz nakarat bölümüne hazırlıyor. bu spirit crusher, story to tell ve flesh and the power it holds'da da görülüyor. progressive öğeleri açıkça görünüyor.
bite the pain: yarayı ısırmak? insanın yarasını onarmak varken ona saldırmak, zayıf yanından vurmak... şarkının isminden anlayabiliyoruz chuck babanın nelere isyan ettiğini.
aşırı derecede teknik bir şekilde başlıyor şarkı. kendimizi ilk saniyeden bırakıyoruz şarkıya. vokar giriyor, hayata ve insanlara kısaca sövüştürüyor ve hızlanıyor. teknik öğelerin sınırlarına dayanmış şarkı, benzerini henüz görmedim. öyle bir akıyor ki müzik yapabileceğiniz tek şey onunla birlikte seyahat etmek.
spirit crusher: Bence Chuck'un dünyanın en yırtıcı vokali olduğunu ispatladığı şarkıdır. Daha ayrı bir yeri vardır bu şarkının. Chuck bence beynindeki tümöre değil, ondan esinlenerek başka bir şeylere isyan etmiştir.
''Çok derinlerden gelir
Hayalcilerin bilinmez mekanından
Eğer böyle devam ederse güneşle ayı gökyüzünden ayırır
Farkına var
insanlar sadece görünüşte
Kalpte ise canavarlar
Onu içeri almana izin verme
Seni parçalayabilir
Suçluluk duyma
Bu acıyı coğaltır
Ruh parçalıyıcı
Güçlü kal ve sağlam devam et
Ruh parçalıyıcı
Öldürücü kelimelerle konuşmak
En iyi öldürücü ve parçalıyıcı
Acımak yok seni oluşturan kanın tadına bakmak bir zevk
Boşluğu doldurma zamanı geldiğinde
Nefes almayı tüketme ihtiyacı
Birşey upuzun duracak karşında
içten içe nefes alarak
Ruhunun sesinden''
insan neden kendini karşısındakinin yerine koyamaz, onu ezmekten haz alır? Neden insanlar eşit değildir, birileri diğerlerinden daha üstündür? Sözler bence her şeyi ele alıyor ve her şeyi anlatıyor.
story to tell: bence dünyanın en iyi introsuna sahiptir. şarkı ilk saniyeden alıp götürür, uçurur uzaklara. tam olarak 25 saniyede hayat dediğimiz şey özetleniyor sanki. ayrıca vokalini en sevdiğim, yani bence vokal olarak enlerin eni olan şarkıdır. when you taste the truth you will see like others... diye giden bölümde sanki bir şeyleri koparır chuck baba.
''when you think of me in your
multidimesional mind, try and wash the
"evil" from your mind and open it.

when you taste the truth you will
see like others before me, to you
i am past, a story to tell
tell it.''
şimdi ingilizce bilmeyenler diyecekler ki neden türkçesini yazmıyorsun, anlamıyoruz. aslında bu şarkıyı anlayabilmek için bence ingilizce bilmeye gerek yok. enstrumanlar, vokal ve o solo her şeyi anlatıyor. ama genede özetlemek gerekirse; story: öykü, hikaye; tell: söylemek, anlatmak. yani aslında her şey bir hikaye. bu dünya, bu hayat, bu şarkı, bu sözler... hani şarkıyı bazen başka bir şeylerle meşkulken kulak ucuyla dinleriz ama bazen içine gireriz ya, bu şarkının içine girerseniz çıkamazsınız, farklı bir dünyadır. farklı bir solosu vardır, aralıklarla tüm sesler kesilir ve etraftaki sesleri dinlersiniz, kalabalık bir ortamda insanların konuşmasını, yağmurlu bir akşam sokakta yürürken yağmur seslerini, neredeyseniz çevreniz şarkıya eşlik eder, kaç insan tatmıştır bilmem ama gerçekten bambaşka bir duygudur. adeta müziği durdurarak etrafın seslerini dinletir bize chuck baba, bak hepsi saçmalık hepsi hikaye der...
flesh and the power it holds: girişiyle adeta sinsiliği anlatır. hormonları kontrolünden çıkan bir insanın isyanıdır. peki insan nedir? insanı diğer canlılardan ayıran şey(ler) ne(ler)dir? bir şey seni çekiyor, evet sadece et aslında o ama istiyorsun deliler gibi. bu nasıl olabilir, kontrol edemiyorsun kendini. saldırmak istiyorsun ona... ve sonra çok değil bir kaç dakika sonra tükeniyorsun ve biraz önceki haline inanamıyorsun.
''Nefsine ve onun sahip olduğu güce bak''
''nefs ile savaşmak düşman ile savaşmaktan zordur''
sözler benzerlik gösteriyor değil mi?
ne dindar insanlar tanıdım hakim olamadığı, olmakta en zorlandığı tek şey hormonları. bu yorumumdan dolayı kızanlar olabilir ama bence insanı yaratana yaklaştıran, hayatın sınav olduğunu gösteren bir yanı var bu şarkının. ''edit: tabi yaratıcı varsa?'' birbirini deliler gibi istiyorlar ama nedir onları birbirine çeken? kendine olan hakimiyetin mi deneniyor yoksa?
''Yüzündeki rüzgar gibi, göremezsin onu
Ama bilirsin orada olduğunu
Güzellik çirkin yüzünü gösterdiğinde, sadece hazır ol!''
bu noktada yorum sizlerin.
voice of the soul: ruhun sesi varsa heralde böyle bir şeydir. müthiş bir enstrumental şarkı. bir saniyesi bile boş değildir, akıp gider. alır götürür uzaklara. sınırlar çoktan aşılmıştır. duygu denen şeyin sadece aşk olarak görüldüğü bu garip dünyada hala duyguları olan her insan sanırım sevecektir bu şarkıyı.
to forgive is to suffer: bir arkadaşım bu şarkının anlamını sorduğunda ''affetmek acı çekmektir'' demiştim; bana affetmenin neresi acı, ne alaka demişti. aslında doğru söylüyordu neden acı olsun ki, affetmek güzeldir. peki öyleyse neden bazı hataları affetmez insanlar? kolay mıdır size ihanet edene eskisi gibi davranmak? affetmek acı çekmek midir gerçekten?
Painkiller le birlikte albümdeki en sert parça olarak görülür. sert ve gaz bir giriş ve aynı gazla devam. çalmasının çok zor olduğunu sanıyorum ve canlı versiyonunu hiç bulamadım. davullar aşmıştır. şarkı sonunda bize adeta hayatı bir kez daha özetler ve bir sonraki şarkıya hazırlar.
a moment of clarity: şarkı bir çok kişiye girişiyle eğlenceli veya itici gelebilir. bilmiyorum öyle hissetmiş midir yazarken chuck baba ama sanki girişten itibaren iniş çıkışlarda hayatın iniş çıkışları anlatılır. en dengesiz şarkı olarak görürüm bunu, çok değişkendir. aynı hayat gibi. sürekli değişir.
''hayat bir gizem gibi
pek çok ipucu ama pek az cevap ile
bakmak için yapabileceğimizi bize anlatmak amacıyla
bizi gerçekten koruyan mesajlar için''
şarkının tamamında açık bir şekilde hayatı sorgular chuck baba, neden yaşadığımızı sorgular.
bir yere kadar etkilenmiş bir şekilde ama normal olarak dinlerim bu şarkıyı, ''answeeers'' diye bağırırım her seferinde. daha sonra şarkı tüm biriktirdiği bu duyguları patlatır gözlerimde.
''bir aydınlanma anı görmek için genişçe gözlerimi aç
kargaşa gitti, senin ellerinde
neden olduğunu sormada senin sıran, neden? hayır tanrım.. neden?''
bu dakikadan itibaren aynı bunları yazarken olduğu gibi tüylerim diken diken olur ve gözlerimden yaşlar boşalır. gitar bildiğin ''ağlar''. davullar hayatın ritmini anlatır ve bir insanın, gittikçe yaşlanan ve dünyadan uzaklaşan bir insanın direncini, çabalarını, parlamalarını gözler önüne serer dört tane enstruman. hayatın karmaşasını daha iyi anlatan bir şeye rastlayamadım henüz. hele sondaki ''sesi giderek kısılan ama hala parlamaya, bir şeyler yapmaya çalışan ihtiyar'' acayip koyar. şarkının bu kısımlarında ve bittikten sonra ağlarken nefes almayı dahi unuturum bazen...
painkiller: aslında fazla yorum yapmaya gerek yok, efsane şarkının efsane coveridir. chuck un sesiyle, richard christy nin de iki adet baget ve kolay kolay kırılmayacak dayanıklı bir bateriyle neler yapabileceğinin ispatıdır ki burada ikisi birleşmiştir. baştan sona tam gazdır. a moment of clarity nin üstüne birçok kez diriltici gibi gelmiştir.
hayatı en iyi anlatan albüm. sığınağımız. voice of the soul dinlerken gözyaşı dökmeyecek, to forgive is to suffer dinlerken 00.44'te giren riff'e kayıtsız kalacak bir insan tanımıyorum. bir haykırışın, isyanın, azmin öyküsü. belki de tanrının yaklaşık 1 saat boyunca sizi esir alması. keşke daha uzun sürse, hiç bitmese dediğim...
epeydir bilgisayar başında olamadığımdan mütevellit ölüm yıldönümünde yazmış olup sonradan bilgisayar geçirmiş olduğum bir chuck schuldiner ve death yazım vardı. paylaşmak isterim.

Chuck Schuldiner, the sound of perseverance'ı artık bilmeyi çok da düşünmek istemediğim bir sebeple arkadaşları ile besteledi kaydetti ve satışa çıkardı. ama neler düşündü ne istedi ve ne aldı? öncelikle şunu söyleyebilirim ki aklından en ufak bile ne umut geçti ise onları albümle beraber aldı diyebilirim. çünkü onun kafa yapısının neleri isteyeceğini bilecek kadar bu ilahı yuttum hem de kendisinin albüm çıktıktan sonraki tutumu, kendisini tanıyanlarca malum.

Chuck müzikal olarak 20 yıl sonra bile yapılamayacak bir 'dengede' müzik yapmış buna hiç am hiç şüphe yok. insanlar bu teknik seviyede ve bi yandan bu kadar içten olabilecek bir şeyi üretmek için dübürlerini yırtıyorlar ama elde var sıfır. içten olayım derken olay extremelikten çıkıyor, teknik olayım derken iş necrophagist (ki çok severim) olmaya gidiyor. ama death bunu böyle yapmamış. önce müzik yazılıp üzerine sözler veya önce szler sonra üzerine müzik yazılacak şeklinde bir yöntem kullanmış olmaları da imkansız. tahminim, chuck'ın gitarla bir şeyler çıkarırken bir yandan kelimeleri ile her şeye olan nefretini kusması.

Sen kendi evreninin efendisi idin, çoğu insanın olmayı düşünemeyeceği kadar üst seviyeye çıkardın benliğini ki böyle müzikler yapıp insanları kafa sallarken çıkarımlar yapmaya zorladın. Senin gibi olamayacağımı düşündükçe içim kan ağlıyor. ama senin gibi birinin varlığının gelip gitmesi bile şükürler edilesi bir durum. Bir daha gelirsen şerefsizim seni bulacağım.
chuck' in kafasında daha çok şey olduğunu hissettirdiği, malesef de devamını göremediğimiz death albümü.
2 gün boyunca sürekli dinlendiğinde sizi bir daha hiç çıkmayacagınız bir gerçekliğe çıkarır, sözleri zaten derin yaralar açar içinizde, story to tell özetler zaten herşeyi, spirit crusher dağlara çıkarır, bite the pain yüzünüze vurur sahteliği.
vokaller zaten delirtir, sonunda huzur kalıyor, ölümü anlamanın en iyi yolu bu albümü dinlemektir.*
yukarıdaki entry'e ek olarak, chuck baba bu albümü yapmadan önce control denied a ağırlık vermek istemiş, ancak yapımcı şirketin baskıları yüzünden yeni bir death albümü yapmak zorunda bırakılmıştır. tanrısal kişilik chuck schuldiner de albüm mü istiyorsunuz o zaman alın size albümün şahı diyerekten bu übermensch sanat eserini yaratmıştır.
Death'in son albümüdür. aslında chuck bu albümü control denied için düşünmüş ama death'in bağlı olduğu albüm şirketi ile olan anlaşma yüzünden death için çıkarmıştır ki iyi olmuştur.

kişisel olarak demeliyim ki ben tanrıya falan inanmıyorum, sound of perseverance'a inanıyorum. insanlığın, yaşamanın ne demek olduğunu ne incil ne kuran anlatıyor... Death çözmüş olayı gerçekten. Sözleri okuma zahmetine girişin efendim.

müzikal olarak zaten hiç bir şey demiyorum sadece şükür ediyorum böyle bir şeyin var olduğuna...
Death bu albümde tamamen tecrübesini konuşturdu, yılların getirdiği tecrübeler olsa gerek. Bu albümde de eski albümler gibi kötü parça bulanmamıştır *; hepsi birbirinden güzeldir. Ve malesef ki; Chuck Schuldiner babamızın vefatıyla son albümleri olmuştur. Eğer ölmeseydi daha ne albümler dinlerdik diyoruz içimizden bu albümü dinlerken... Ayrıca * Albümde heavy metal ezgileri de var... *
Tekrar tekrar anıyoruz Chuck Schuldiner babamızı.

2001 yılında los angeles konseri sonunda söylediğin şu lafı aklımızdan asla çıkarmayacağız ve bunu her zaman koruyacağız : "keep the metal faith alive!"
death in ulaştığı doruk noktası olmuştur. albümün asıl özelliği teknik ve ruhu aynı bünyede barındırabilmesidir.
bu albümden çok daha teknik metal albümü yapılmıştır ve yapılmaktadır ancak birçoğu yalnızca mekanik hareketlerle yapılan ustalıkla kotarılmış albümler olmuşlardır sadece.

bu albüm teknik ve duyguyu kusursuz şekilde yoğurarak, hem müzikal zevklerinizi doruk noktasına çıkarır hem de duygularınıza hitap eder. bazen gözleriniz dolar dinlerken; bazen de taşıdığı agresif güç sayesinde yerinizde durmanızı güçleştirir...
death dinlemeye bu albümden başlayanlar diğer albümleri pek beğenmemktirler.Aslında ben de bu albüm çıktığında diğer albümlere sevgim azalmıştı.Ama bu albümde death prograssive metal nasıl olur sorusuna gereken cevabı vermiştir.chuck schuldiner ilerde daha güzelleri geliyor sinyalini vermiştir ama olmamıştır.Aslında kara metalciler için Chuck ölüm gününde içmeleri* için bu bile iyi bir nedendir.Gelicek mükemmel albümleri dinleyememek.
chuck'ın death metalden biraz daha uzaklaştığı, progressive öğeler içeren albümü. zaten son röportajlarında death'i arka plana atıp control denied'e ağırlık vereceğini söylemişti.
metal müzik kuru gürültüdür diyen ve demekte ısrar eden insanların gözüne gözüne sokulması gereken albümdür. chuck schuldiner ve saz arkadaşları bu şarkıları çalınmasın dercesine öyle bir yazmışlardır ki evlere şenliktir. hepsi ayrı güzel ancak chuck'ın 'story to telllllllllaaaaaaaaaaaaah' diyişi de bir başkadır.
(bkz: tüm şarkıları güzel olan albümler) *
(bkz: sound of silence)
98 tarihli, en bi mükemmel (ve malesef ki son) death albümüdür. hatta en güzel melodic death metal albümüdür diyebiliriz. schuldiner abi önünde saygıyla boyun eğdirir, arkasından rahmet okutturur her dinleyişte. rip chuck...
sadece en iyi death albümü deği gelmiş geçmiş en iyi albümdür bana göre
içinde spirit crusher gibi bir death metal marşı barındıran yetmezmiş gibi ustalara saygı mahiyetinde bugüne dek görülmemiş bir performansla painkiller coverı,buda yetmezmiş gibi voice of the soul gibi insana duygu deryasında bir damla hissi uyandıran death metal grubundan beklenmeyecek fakat death'den * beklenecek kalitede şarkı ve şarkılar barındıran aşmış death albümlerinden biri.albüm hakkında detaylara inecek olursak.

Ağustos 98'de Piyasaya Sürülen Bu Albümün Prodüktörü Jim Morris Ve Chuck Schuldiner'dır.Mixing ve Mastering'i ise Savatage iced EarthVe Coronergibi metal gruplarındaki prodüktörlerinden aşina olduğumuz yine Jim Morris Tarafından Florida/Tampa'daki Morrisound Stüdyolarında Yapılmıştır.Albümdeki Tüm Sözler Chuck Schulldiner Tarafından Yazılmıştır.Buda Kendisinin Yanlızca Mükemmel Bir Gitarist/Vokalist Olmadığının Tam Anlamı ile 4/4'lük Bir Müzisyen Olduğunun Kanıtıdır.
baştan sona hiç şarkı atlanmadan dinlenesi albumdur. chuck ölmeseydi sonraki album kimbilir nasıl olucaktı.
hakkında bu kadar entry girildiğini görünce gururlandığım albüm. Halbuki ne alaka? En ufak bir katkım olmamıştır.
death'e özensiz müzik yapıyor sadece gürültü çıkıyor diyenlere kapak olması gereken albümdür.Ayrıca deathin en iyi kompleks şarkılarından biri olan voice of soul'u barındırmasıyla daha bi güzeldir*
içinde 1 adet judas priest coverı olan mükemmel death albümü.

(bkz: painkiller)