bugün

KAptan John smith'i colin farrel'in, pocahontas'ı ise q'orianka kilcher'in canlandırdığı 2005 yapımı, 24 şubat itibariyle gösterime giren film.
--spoiler--
az önce gidip de,yarısında nefret içinde çıkıp gittiğim ilk film.yahu hiç bir sürükleyiciliği yok.nasıl filmdir.hadi elemanla kızın aşkını anlatıyo desek,adam gibi öpüşme sahnesi de yok.film kendi içinde farklı bir grupta yer almakta.daha çözemedim nedir.ama parama yazık oldu.evet.
--spoiler--
son derece gereksiz, terence mallick filmidir. *
acayip filmdi. içinde bir tane meme, popo olmadan çekilen ama erotizmi de hissettiren hala ne olduğunu anlayamadım sinemaskop yapım. bana niyeyse sonu itibariyle selvi boylum al yazmalım'ı hatırlattı. aşk çaba ister, aşk emek ister diye. yaaa kaptan smith öööle; bana güvenme, bana güvenme diye dolaşırsan, sevgiliyi sevgiye kaptırırsın. *
colin farrel'ın kariyerine bir eksi daha atın dedirten filmdir.
sakin bir ortamda ve anlamaya çalışarak izlendiğinde insanda güzel duygular bırakan bir film. filmdeki manzaralar ayrıyeten güzeldir. izlemeye değer.
aynen bana da sonunda bizim selvi boylum al yazmalım ı anımsatan, vasatı aşamayan ancak bazı sahnelerinin iyi olduğu colin farrel in böyle bir yapımda işi ne diye meraklandığım abartılamayacak bir film.
in flames'in colony albümünde yer alan, içindeki gaz sololarıyla dikkat çeken, albümün 11. şarkısı.

the great word of blessendness
and a feeling of ease
a cup of the well of freedom
and life we joyfully drink
inside, all was new, but outwards
nothing had changed

an escapade,
then to the altar to
evaluate all parts
of the great mystery
but all remains
on the same spot,
no signs of a new season

in my hand is a new word,
but the word is still
without a body
a hidden life-stream that
swells in the deep
will soon give the word
a 2nd face
(bkz: new world)
terrence malick'in cektigi epik ve destansi bir film... bu film zaten ya cok begenilir yada nefret ettirir kendinden...
Terrence Malick... Yapıtlarını büyük zaman aralıklarıyla ortaya koyan usta yönetmen... Diğer yandan düşüşe geçen Colin Farrell ve ustalığını bir anlamda kanıtlamış Christian Bale... Bu isimlerin buluşması gerçekten de merak uyandırıcı.

Malick yine bambaşka bir filme imza atmış. Bence Malick ne yapsa izlenir. Hele bir de bu yönetmenin yorumuyla bir aşk filmi izlemek daha farklı olsa gerek. Daha da farklı olmuş. Filmi çoğu izleyici skıcı bulmuş. Ben filmden genel olarak sıkılmadım fakat bu kadar uzun tutulmaya da bilirmiş. Hatta film bildiğim kadarıyla daha uzunmuş gösterime girmeden önce belli bir kısmı makaslanmış.

Filmi ben beğendim. Güzel bir aşk hikayesi farklı bir yolla anlatılmış. Filmde farklı yapıda karakterlerin kullanılması ve bunların iç sesleri eşliğinde gelişen olaylar oldukça başarılı bir şekilde ilerliyor. Filmde ayrıca yer alan doğa betimleri harika, bütün bir film boyunca doğayla iç içe oluyorsunuz. Bu bakımdan görüntü yönetmenini de kutlamak gerekli. Filmi izlerken Malick sizi alıyor farklı düşüncelere farklı yerlere götürüyor ve doğaya doğru dönüp düşünmenizi sağlıyor. Tek olumsuz yanı ise bu film için biraz falan olan süresi ama o da bu tarz filmleri sevenlere sıkıntı oluşturmuyor.

Malick bu sefer sinemaya bir başyapıt vermese de yine başarılı bir film yapmış. Filmografisinin en zayıf filmlerinden olsa bile yine başarılı bir film. Şiir gibi bir film...
selvi boylum al yazmalım ı hatırlatan sadece konu ve final anlamında değil, film içi anlatıcının kahramanlar arasında değişmesi yönünden de aynılık gösteren film . tesadüf olmayabilir çünkü selvi boylum al yazmalım dünyaca ünlü yazar cengiz aytmatov un eserinden uyarlamadır.film ince kırmızı hat'tın yanında zayıf kalmiştır.
bu filme malick in tarzına aşina olmayanlar pekte sıcak bakmaz, daha da iyi bir seyir imkanı yasamak için ilk önce sunu izleyin (bkz: ince kırmızı hat)ve yönetmenin meramına nasılda zevk verdiğin görün daha sonra bu filme izyebilirsiniz.
berbat bir filmdir. çirkin bir kız samanlıklar arasında lal lal dolanır durur. konu belli, sonu belli. 3 dakikalık konuya 3 saatinizi harcadıgı için düşman olunan film. ne görüntü var ne konu ne edebi bir anlatım. biri eline kamera geçirmiş işte o kadar
hayatınızda izleyebileceğiniz en sıkıcı, en saçma filmlerdendir. colin farrel ı telefon kulubesi gibi bir yapımda izledikten sonra bu filmde izlemek büyük talihsizlikti.
135 dakikanizi bosa harcayan film!
izlerken ve izledikten sonra birşey anlamak için düşünmek gereken bir filmdir.
en büyük diyalogu:
+pocahontas
-john smith

+aşk yalan söyleyebilir mi?
-burda söyleyemez.

olan film.
Kaptan John Smith: Buraya gelerek bir hata mı yaptım?
Daha önce gelirdim... Ama Londra'dan uzaktaydım. Belki seninle bu şekilde konuştuğum için kendimi kaybetmiş olmalıyım fakat sürekli seni düşündüm. Ben gittikten sonra, senin için herşey daha güzel oldu. Kral ve kraliçenin seni kabul ettiğini duydum. Herkes seni konuşuyor. Caddede biri şöyle denildiğini duymuş:"Hanımefendileri!" Bunu kim tahmin ederdi ki? Biliyordun... sözüm vardı, değil mi?

Kızılderili Rebecca: Evet! (bir süre sessizlik) Hint adalarını buldun mu, John? ... Bulacaksın!

Kaptan John Smith: Belki de yanlarından geçtim!
müthiş film diye yazacaktım, yorumlara bakınca içim sıkıldı. ulan iyi görüntü yönetimi, sağlam prodüksiyon, iyi oyunculuk, iyi makyaj, klişelerden uzak bir senaryo... bir filmin iyi olması için ne gerekiyorsa var bu filmde... terrence malick hollywood'un en iyi yönetmenlerinden biridir. kendine has bir tarzı vardır. hikayelerinde insan psikolojisine çok yer verir. ama bizim seyirci tabi film izlerken gerçekten kaçmak istiyor. gerçekçi hikayeler onları sıkıyor. hayal kurmak istiyor. şiirsel, doğal ya da gerçeğe yakın bir aşk hikayesi değil; bir kaç ev araba havaya uçurup yangının ortasında öpüşme sahnesi istiyor... tercih mi, eğitimsizlik mi ben de bilmiyorum artık!
Bir ödev için zorla izlediğim film.ilk izlediğimde korkunç sıkıldım.ama yine de makalemi teslim ettikten sonra tekrar izlemeye karar verdim.sen gibi olmayan sana benzemeyen 'öteki' olan her Zaman herkes için tehlikeli oluyor.bizim adlandırmamıza göre vahşi ya da modern oluyor bir toplum.bunu ölçümleyebilecek bir alet yok çünkü.altını kullanamayacakları bir yerde açlık sefillik çekmelerine rağmen toprağı ekmek,ürün yetiştirmek için kullanmak yerine altın aramak için kullanan bir insan topluluğu neye göre, kime göre modern mesela.sanırım filmden çıkarabildiğim en önemli sonuç bu.herkesin söylediği gibi 'thin red line' çekiciliği yok ama geniş bir Zaman diliminde vakit ayırarak,üstüne düşünerek izlenebilir.
malick sinemasını sevenler için destansı bir aşk hikayesi. Yönetmeni tanımayanlar için 3 saatlik bir işkence. Karakterlerin iç seslerini ve müthiş doğa görüntülerini pek sevdim. Keşke tamamen politik bir film olsaymış. Tüm dünyada büyük yankı uyandırırdı o zaman. The Tree of Life ve The Thin Red Line kadar etkileyici değil elbette. Colin Farrell odununa rağmen şiir gibi film.
Bildik bir Terrence Malick filmi. Thin Red Line ve Days of Heaven gibi uzun uzadıya sahneler, tek bir konu olmasına rağmen yan faktörlerinde eklenmesiyle oradan buraya atlayan bir hikaye, doğa manzarası kuşlar börtü böcek falan. Şahsen yönetmeni ve tarzını sevmem ama diğer filmlerini iyi bulup da buna kötü diyenlerin bir kere daha düşünmesi lazım. Yani sahibinin eseri.