bugün

zarara veya kayba sebep olan kişinin karşılaması gerekendir.
zararın yerini tam olarak doldurmayandır.
bazen etme şansı olmayandır.
bir zararın yerini doldurma.
aslında hiç bir şeyin telafisi yoktur. telafi denilen şey oluşan zararın yerini tam olarak tutmayacaktır.
telafi dersi hariç hiçbir zaman telafi edilen şeyin, zarar görmeden önceki halinin yerine tam olarak geçmeyendir.
hiçbir zaman zararın yerine tam olarak geçmeyendir.
Oluşan bir zararı, mağduriyeti düzeltmeye çalışmak.

Hayatta ölüm hariç birçok şeyin telafisi vardır, yeterki isteyelim. Eskisi gibi olmasa da hiç olmamasından iyidir.
Hiçbir şeyin telafisi yoktur. Telafi, çaresizliğin züğürt tesellisidir.
Bir şeyin yerine geçen.
eskilerden bir ebru gündeş şarkısı.

https://www.youtube.com/watch?v=l5KkniZsf8Q

--spoiler--
Gönül bu engel dinlemez ki
Eğer severse gelir alır
Durur mu, laftan anlamaz ki
Eğer severse gelir alır

Benim yasaklı kalbim
Yemin bozdu yolunda
Bekledi bekledi
Seni buldu sonunda

Sen telafisi olmayan
En büyük hatam benim
Senin yüzünden dünyayı
Bir kula satan benim
--spoiler--
dilimize gelmez olmuş bir kelime; aklımıza girmez, düşüncemizde yer almaz olmuş bir kavram. unutulmaya yüz tutmuş.
"hepimiz bir bataklığın içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor"

derisi dikenliler grubunda sınıflandırılan tesadüf eseri varolmuşlar ile aynı odada nefes alıyordum. dokunmak yasaktı. sadece seyret. konuşmak hakeza. plaka sökmek ise şart koşulan bir kapı görevlisi.

beşinci çocuk olma nedeniyle "5" rakamı önemli idi benim için. peder dedi ki; altıncısın aslında. "senden iki sene önce aldırdık/öldürdük bitane. altı aylıktı. bildiğin öldürdük." çok da mühim olmayan bir ayrıntı olmalı idi aslında, yirmidört sene sonra gelen. ya da yirmiüç; karıştırmayın şimdi. devam etti; "seni de aldıracaktık. üç kızın ardından bir oğlan yetmişti." amerikan filmlerinde babanın ergen delikanlıyla duygusallaştığı bir an gibiydi ortam. çocuk sayısı bozuyordu bir tek. "çok uzun saatler süren tartışmalarımız oldu annen ile. aldırmamaya karar verdik sonunda.". "baba" dedim "abazamıydın allasen? otuzbeş yaşında durulur insan biraz." içimden dedim bunu tabi.

"yani" dedim "onu aldırmamış olsaydınız beni aldıracaktınız kesin.". "hee" dedi. güldüm.
"hepimiz bir bataklığın içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor"

derisi dikenliler grubunda sınıflandırılan tesadüf eseri varolmuşlar ile aynı odada nefes alıyordum. dokunmak yasaktı. sadece seyret. konuşmak hakeza. plaka sökmek ise şart koşulan bir kapı görevlisi.

beşinci çocuk olma nedeniyle "5" rakamı önemli idi benim için. peder dedi ki; altıncısın aslında. "senden iki sene önce aldırdık/öldürdük bitane. altı aylıktı. bildiğin öldürdük." çok da mühim olmayan bir ayrıntı olmalı idi aslında, yirmidört sene sonra gelen. ya da yirmiüç; karıştırmayın şimdi. devam etti; "seni de aldıracaktık. üç kızın ardından bir oğlan yetmişti." amerikan filmlerinde babanın ergen delikanlıyla duygusallaştığı bir an gibiydi ortam. çocuk sayısı bozuyordu bir tek. "çok uzun saatler süren tartışmalarımız oldu annen ile. aldırmamaya karar verdik sonunda.". "baba" dedim "abazamıydın allasen? otuzbeş yaşında durulur insan biraz." içimden dedim bunu tabi.

"yani" dedim "onu aldırmamış olsaydınız beni aldıracaktınız kesin.". "hee" dedi. güldüm.
bazen yapılması en güç olan, bir nevi kurtarma operasyonu.
derslerin iyi değilse güzel futbol oyna. güzel futbol oynayamıyorsan teknik direktörlük yap, güzel teknik direktör değilsen kulup başkanlığı yap...
(bkz: ödünleme)
yapılan olumsuzluğun, eksikliğin yerine bir başka şey koyma, yerini doldurma, hatayı düzeltme uğraşı.
(bkz: telafi etmek)
(bkz: telafi dersi)