bugün

'iki gün ağlar, üçüncü gün paşa paşa kalkar yoluma devam ederim' diye diye ne yol bıraktım, ne de şimdi bana 'dur düşeceksin' diyen birini..
insan alışamıyor içi parçalamak için saplanan bıcağın keskin acısına.
alışamıyor işte.
karagümrüğü yakarım gider paşa paşa yatarım.
Mutluluk, uzanıp dokunabileceğim kadar yakınken bir türlü tutamıyorum. Ne mal adamım lan ben. Allahım beni neden böyle yarattın. Ya da aşkı neden böyle zor bir ilişkiyle bana sundun. Yoksa yanlış yerde mi arıyorum? Allahım bana doğru yolu göster. Zorlamalı mıyım? Peşini bırakmalı mıyım? Zorladıkça kırgınlıklar artıyor. Peşini bırakmak istemiyorum. Ne bok yicem lan ben?
gece gece nikotin saçan dumanlarımın arasından uzanan karanlıkta, gözlerimi öylesine açıp kaparken, göz kapağımın yükselişlerinden bir tanesinde senin portren denk geldi. gri dumanlarından arasından sırıtan salak saçma nefesinin süslediği sıfatını gözlemlemeye çalışırken buldum kendimi. sanki görüntün 3 boyutluymuş gibi eğilirken buldum kendimi. sonra, çok saçma bir şekilde kayboldu bu manzara. gözlerimi kapattım, çekebildiğim en derin dumanı çektim ciğerlerime. bilgisayarımın ekranının hemen arkasında kalan karanlık duvara usul usul nefesimi serbest bırakırken, göz kapaklarımın ardına senin portreni çizmeye çalıştım. her milim açışımda bir nebze daha belirdin tam orada. nikotin kokulu gri dumanın arasından yanaştın bana. sanki, hayallerimi duymuş, var gücünle koşmuş buraya gelmişsin de, sol tarafımda dakikada ortalama 80 kez çırpınan kalbimdeki bir kıvılcım tanesinden bile bulamadığı kayıp ışığın karanlığını aratmayan siyah manzaradan, canımın leş acısı kokusunu almış da merhem olmak istercesine bana uzanıyormuşsun gibi geldi... artık, sarhoş muyum, deli miyim, bilemiyorum artık ama her ne boksam ben de sanki sen oradaymışsın da bana geliyormuşsun gibi uzandım. uzanan elimin parmak uçlarında, duvarın kutup soğuğunu aratmayan, var olmayan sıcaklığını, senin yokluğunun soğukluğunun ürkütücülüğünü hissetmiş olmalıyım ki, büyük bir korkuyla geri çekildim. sen yoktun, ama bana uzanan elin hala oradaydı. sadece dokunamıyordum. çok saçma değil mi?

çok mu kırıcı oldum, bilmiyorum, ama içten içe garip bir vicdan azabı çekiyorum. engellemeni söylemek içimden gelmese de dile getirmek... kırıcı olsa gerek. fakat, tek amacım sana ulaşamamak işte. çünkü, ben her buram buram anason koktuğumda, oksijen eksikliğinden gebermek üzere olan zihnim kontrolü kaybettiğinde, sen belki de fark etmiyorsun ama ben hep sana sarılmaya çalışıyorum. ismi evren güzeli sevda kokulu kadın, dünya güzel değil, farkındayım. dünyanın gözünde her bir birey çirkin olsa gerek ki sürekli ağzımıza sıçmaktan başka herhangi bir adım da atmıyor. fakat bilmeni isterim, sen, kimsenin gözünde, benim kalbimdeki kadar güzel değilsin. olacağını sanmam, açıkçası istemem de. zira, benden güzel görecek gözlerin boynundan geçireceğim parmaklarımla, uçurumdan düşmek üzereyken kenarda beliren son dala hayatta kalmak için tutunur gibi yapışıp çekiştirerek koparmak, kopan damardan fışkıran kanların içinde banyo yapmak gibi bazı gizli saklı hayallerim yok değil. sen belki farkında değilsin, fakat ben seni seviyorum. ben seni düşlüyorum. seni görüyorum hayallerimde. tavanda senin saçma nefesinin güzelliği beliriyor. şarkılarda birileri adını sayıklıyor bedenimin içine. uçan kuşlar bile sen diye ötüyor sanki. peki sen, ciğerlerimden çıkan dumanla bile portreni çizip sarılmaya çalışan bir yarım kalmış kalbin seni düşündüğü kadar düşünüyor musun?

https://www.youtube.com/watch?v=ubDWoIb_3Xc
bitti burası bitti.
insanlar sürekli dertlerini anlatıyor. Bir okuyorsun sanki hepsi en kötü şeyleri yaşamış. Ya bırakın allah aşkına. 3 gün yaşıcaz şu dünyada niye insan her şeyi bu kadar dert ediyor?
Neden insanlara iyilik yapmak isteyince aptala dönüyorlar.
bir cenaze alayını izler gibi izliyorum düşüşümü.

Kendimle kalmaya ihtiyacım var artık çünkü bu ben değilim. Geçmişin mirası takıntılar ile zor mücadele ederken bir de istemeden değişiyorum, bozuluyorum. Ruhum sıkılıyor, bu nasıl iş böyle?
baba beni korumaya çalışırken aslında bana zarar veriyorsun. aslında sana da hak veriyorum zarar gelsin istemiyorsun fakat benim hayatım hep tozpembe olmayacak baba bana ömrüm boyunca prenses gibi davranamazsın. ben hayatın acımasız yönlerini gördüğüm zaman şaşırmak istemiyorum. güçlü durup biliyordum böyle olacağını diye tepki vermek istiyorum.

yaptığım şeylerin arkasında dur baba tıpkı annem gibi. benim yapmam gerekenleri sen yaparsan ben sorumluluk sahibi olamam baba. her şeyi sen halledersen ben büyüyemem baba.

ben bir şey yaptığım zaman bana sinirli şekilde sormak yerine güzel şekilde sor baba. çünkü sen böyle yaptıkça ben istemsiz olarak senden uzaklaşıyorum bir şeyleri seninle paylaşasım gelmiyor baba.

ah be baba mükemmel bir babasın bu tür davranışların olmasa.
Harika bir çiğköfte yedim, keyifler yerinde.
Yıllarca hic bir sevgi görmeden ayni insanı bekledim. Düzelmesini sevmesini en azından değer vermesini istedim. hiç bir şey yapmadı. Ne git ne de kal ikisini de yapmadı. Şu anda hayatında beni istememesine rağmen acı çekiyormuş gibi davranıyor. Bu reva mıdır? Sevmiyorum istemiyorum derken iyi de ben başkasıyla olunca mı koydu sana?
kendime yeni bir ben lazım.
MUSIQUE SACREE DU MONDE FES bu isim adı altında heryıl fransa nın başını çektiği ortadoğu ve kuzey afrika ülkelerinden oluşan ortadoğu müziklerinin görsel şölenlerle sergilendiği muhteşem bir festival varmış. benim de tesadüfen keşfettiğim. bizim haberimiz bile olmuyor malesef terörden seçimden evet/hayırdan. sanatımızı tarihimizi bizden daha iyi bildikleri şüphe götürmeyen gerçek.

cennet bu dünyadaysa şayet fransızlar veya ingilizler kesin yerini biliyordur.

https://youtu.be/veSP97WJgsI

https://youtu.be/wvXDSx5tuzY
her zevk bir kusurdur çünkü hayatta herkes ''zevk'' peşinde koşar ve herkes gibi davranmak kusurların en siyahıdır...demiş portekizli yazar pessao.

Şu sözün benden çıkmasını çok isterdim doğrusu...
Nefret ediyorum bazı arkadaşlarımdan. Kendi egosunu sisirirler önümde bir de başıma çıkarlar. Hayır sanane benim hayatımdan artistlik yapıyorlar bide telefonda. Hiç sevmem bu kişileri. Yeter ya. Ben senin hayatına karışıyor muyum. Moralim bozuldu gene akşam akşam. Keşke acmasaydim telefonu.
lisans arkadaşlarım bizim dönem girişlilerden oluşan bir whatsapp grubu kurmuşlar. beni de eklemişler haliyle. 30 küsür kişi çılgın gibi konuşuyor. ben de aralarından bir ya da iki tanesiyle arkadaşlığımı günümüze taşımışım taş patlasa. hani çok hakim değilim olaya. ama nasıl konuşuyorlar böyle biri yazıyor. daha okuyamadan sayfalar akıyor akıyor. kimse birbirini okumuyor. herkes ayrı telden. bir de birbirlerine sürekli canım, -balım, -tatlım diye hitap ediyorlar. ki ben sahiden hiç sevmiyorum bu olayı ya, neyse. heves ettim dedim ki ben de yazacağım. 2 cümle yazdım ya 2. sadece iki! bir anda o sayfalarca akan muhabbet kesildi. kimse cevap vermedi. o an ortamlardaki dışlanan, gözlüklü, çilli, sessiz çocuğa döndüm. (tamam normalde de çok bir farkım yok ama olsun be) ah dedim biri başka bir şey dese de devam etseler muhabbetin içine şeyetmiş gibi olmasam. neyse toparladılar. grubu sessize aldım. hala deliler gibi konuşuyorlar. umarım heveslerini alıp son verirler.
Kadın istiyorum.
Kuyunun derinliği mi daha korkutucudur,karanlığı mı?
Sorma eğil bak içine.
Sev,gör.
Güldürür mü daha çok
Ağlatır mı aşk..
ö.s.ö
Değişmek isteyip te değişememe hastalığına yakalandım...
Meh.
Yine kalbim kırıldı.
O azim o istek sanki icimden kopmus gibi uzaklasmis. Ne olmasini bekliyorum? Neden katlaniyorum?

Bilmiyorum.
Bir ayı gibi yemek yedim dedim. Birde yarın bu saatlerde hapı yiyeceğim. Onla karşılaşacağım. Neyse sözlük iyiki var. Artık buraya yazarım.
uykusuz geceler.

Alıp başımı kaçasım var.

izmir'e.
Bana demin niye böyle bir şey söyledin anlamadım. Ama beni üzdü güzel arkadaşım. Tabi ki sen hep Mutlu ol ama anlamakta güçlük çekiyorum.
telefonun ucunda yalanlar savururken şerefsizin biri, önümdeki rakı kadehini alıp savurmamak için kendimi zor tutuyordum. bak dedim, en iyisi sen beni dinle. al bu yalanlarını da, orospularınla cehenneme kadar git diyerek yüzüne kapattım telefonu. karşımdaki ettiğim küfürleri ilk kez duyuyormuscasına yüzüme baktı, bak benim masamda sakin olacaksın, kes sesini dedi. bi yandan ona sakin ol derken diğer yandan yalanları savusturup ben küfrediyordum. teli kapattığımda uzun süreli sevgilisini bırakamayan o, bir yandan da benden vazgeçmeyip beni metresi yapmak istiyordu. telefonun diğer ucundaki şerefsiz ne kadar kötü durumda oldugumu bilip, her gece ağladığımı kıvrandıgımı bilen ama asla umrunda olmayan, baskalarının peşinde koşan am delisiydi. nasıl bir durumun içine düştüm yine ben diye düşünürken 3 4 saat önce gittiğim doktorda çok utanıyorum diyip ağladığım aklıma gelmişti. hiç bir doktor hastasını yargılamaz, ben ona anlatırken yaptıklarımı, o dünyanın en doğal şeyiymiş gibi olabilir mani atakları böyledir diyordu. benim de aileme karşı şeffaf olmamı, yoksa bunu yenemeyeceğimi söylüyordu. bırak bu yaptıklarımı aileme anlatmayı, onlar benim daha hasta oldugumu kabul etmiyordu. mantık sınırları dahilinde olmayan şeyler yapıp sonrasında ben ne yaptım gafletine düşmek kadar büyük bir salaklık yoktur. baska insanlarla konusurken rasyonelizmin kurucusu olan ben, olay kendime gelince, mani dönemlerinde ne yaptığımın asla farkında olmayıp, o an içinde savrulup sonrasında pişmanlıklar silsilesi içinde yuzuyordum. ne kadar da herkül'e benziyordu durumum. sadece gücü olan ve mantık yoksunu herkül, öfkesine ve gücüne yenik düşüp tüm ailesini öldürdükten sonra kan gölünün ortasında kendini bulup ben ne yapıyorum diyordu. bende çokca zaman o kan gölünün ortasında yuzerken, ben ne haldeyim diye sorguluyordum kendimi. başlarda delirmekten korkuyordum. bu korkumla yuzleşemeyip bir gün olsun bende normal hayatıma dönebileceğim ilaçlarla da olsa derdim. şimdi ise her zaman bu dalgalanmaların ortasında kalacağımı biliyor, sadece bunu yönetmenin imkanlarını arıyorum. doktor sac ayağı gibidir dedi, hasta, ailesi ve doktor olmadan asla başarı sağlanmaz. mani dönemlerimde ailem bana destek çıkmalıydı, onlar beni düzene sokmalıydı ama ben daha onlara bunun varlığını ispatlayamıyordum. okumus, açık görüşlü olmalarına rağmen, kabullenemedikleri şeyler vardı. bu yolda yalnızdım ve asla yanımda kimse olmayacaktı. o şerefsizin de bir kez olsun yanımda olmasını çok istedim, her kaçmak istediğimde, soluğu aldıgım kişinin o olması aslında en basından beri bildiğim bir yalana kendimi inandırmak istememden geliyordu. asla o benim yanımda olamazdı, asla bana kol kanat geremezdi. öncekiler gibi. kaçmak istediğimde varacağım yer kendim olmalıydı. her ne kadar içinde kaybolsam da.