bugün diyete başlıycam sözlük çok kararlıyım.
Otobanda giderken dağ başında* arabasının** lastiği patlayacak kadar* şanssız olsam da; o dağ başında çekiciye denk gelecek kadar da şanslıyım.

Şanslı mıyım, yoksa şanssız mı karar veremedim.
yağmuru yağdıran bulutun sebebi sen isen, şimşek çakıyor diye şikayet etmeyeceksin. bugün bunu öğrendim sözlükçüğüm. pikniğe giderken çayı, bardağı, şekeri, kahveyi, termosta sıcak suyu, ocağı alıp çaydanlığı unutmak ya da yüzmeye gidilen yere eşin mayosunu götürmemek yağmur dolu bulut getirmekten başka nedir ki? şimşek çakar efenim... ve gök gürültüsünden ürperirsin *
Boğuluyorum. Şuan duvarlar üstüme üstüme geliyor, balkona çıkıyorum nefes alamıyorum sanki, başım döndü. Daraldım. Kötüyüm ben sözlük...
Sıkılıyorum sözlük, ya da aranıyorum veya bir şey arıyorum. yarın en geç 8 de uyanmak zorunda kalacağım, sonra kahvaltı zımbırtıları falan. belki birkaç şey karalarım, kitap okurum, birşeyler izlerim ve arkadaşımı ararım-evet onu kesin aramalıyım- sonra da gün tamamlanır, herkes rüyalarına çekilir. bu garip tavrımın nedeni bence şu aralar uğraşacak birini bulamamam, ha bu arkadaş anlamında biri değildir benim için zaten; ya bir yönetmendir, ya bir şarkıcı/gruptur, ya da herhangi bir nesne, çoğu zaman ise elma suyudur. belki de yeni birisi ile tanışmam gerektir, ama bunun fiziki şartlar dahilinde mümkün olduğunu düşünmüyorum ve de herhangi bir insanı içimin karartısıyla boğmak çok kötü olur-acımasızlık daha doğrusu- o yüzden ona da pas diyorum. aslında böyle gereksiz düşünmem biraz da boş vaktimin değerli olmaması yüzünden, çünkü 24 saatin tamamı benim boş zamanım ve bu bünyeme gayet ters bir durum, yorulup koşturmaktan hoşlanan bir insanım, beni böyle bir durum dinç tutuyor işte. ama çelişki şu aralar hiçbir şey yapmadan yorulmamla başlıyor zaten-kafayı sıyırayım ben diye hepsi-. neyse tamam, sustum.
bundan 20 sene önce kızların hatıra defterine "seni seviyorum ama yanlış anlama arkadaş olarak" yazmışlığım var.
acayip çişim var ama entry girmekten gidemiyorum amk.
Bu entryden sonra gidecem ama.
Söz veriyorum kendime.
Hadi bakalım .
Akrabalarıma sinir oluyorum sözlük anne baba tarafı farketmiyor hepsi aynı bokun laciverti iyi olmak istiyosan susacaksın ben susarım ama içimdeki asi stayla susmaz.
saat 00:00
gök yüzü yine siyaha boyanmış,
telefonumda bir mesaj
"seni seviyorum."
resmine bakıyorum.
gece gibi saçları,
gece bi gözleri
kan dudakları,
300 kalibreden daha ölümcül bakışları,
saf tutmuş kirpikleri...
ben büyülenirken bi mesaj daha
okurken, nabzım 120'yi geçti.
Saat 00:01
1 dakika geçmişti.
60 saniye.
6000 salise.
saatin 60'ta biri,
günün 1440'ta biri,
ama bir ömür geçmişti
16 harfli 7 heceyi okurken.
"seni çok seviyorum."
"çok" dedi.
beni seven mi olmuş?
bide çok?
ben, kendimi bile sevmezken?
ellerim de deprem!
9,0 boyutunda.
heyecandan mı bilmem,
tirtir titriyor.
saat 00:02
ellerim, tuşlara gitti.
"seni seviyorum."
2 dakika geçmişti,
2 kere ölüp dirildim ben.
basit 2 sözcük,
nefesimi kesti.
hangi 2 dakika bu kadar mükemmel olurdu ki zaten?
belki de bu bir sondu.
ben sana belkilerle dolu bir sonu yazdım sözlük.
beni "seviyor"
!
dün ders kayıtlarını yaptım, yabancı dili fransızca seçtim, iki ihtimal vardı zaten rusça yada fransızca şimdi abazan bir kafayla düşünürsek rusça akardı aslında ama fransızca seçtik bakalım, indila şarkıların inşallah mantıklı cümleler içeriyordur senin yüzünden fransızca seçtim allahsız.
annem birileriyle flört et, kafanı dağıt dedi. hangi anne söyler la bunu? vallahi çıldıracağım. istemiyorum ya, hayatımda erkek at istemiyorum diyorum, arkadaşın biri birileriyle fingirde diyor. vallahi etrafımdaki herkes çıldırmış.
bir yabancıyla uyansam leş bir otelde, anlatsam anneme böyle böyle oldu diye. olm dövmesi lazım ya?! vallahi razıyım, çarpsın duvardan duvara. napar acaba. dur ben sorayım bi bunu.
Çok yalnızım, çok yalnızız.
Önceleri üzüldügümde göğüs kafesimde bir ağırlık, sızı hissederdim. derinlemesine hisseder ve Acımı öyle yaşardım. Hatta sinirlenirdim. Fakat şimdi öyle değil. Hiç de değil. Üzüldügümü biliyorum ama öyle sızı yok. Boşluk var. Bomboş. Sevindigimde de. Seviniyorum ama tepkisiz. Yine boşluk. Ağlayamıyorum. Tek hissettiğim korku. O da korku filmleri felan da kesmiyor. Lunapark belki...
yataga giriyorum mutsuzum,sabah uyanıyorum mutsuzum,ne biçim bi hayat bu anasını avradını sikeyim ya bütün mutlulukları orospu çocukları almış bize sikten boktan sorunlar kalmış,bıktım yeminle ya.
Çok hastayım sözlük.
Evet bende depresyona girip saçını kestirengillerdenim.
Mutlu olduğum anları kıskanıyorum, buralara yazmak istemiyorum.
seni ben hak ediyodum ama profilinde o şırfıkla selfie var neden neden??? diye bağırasım var arkadaşlar.
babam ile birlikte evde 3 erkek birde annem 4 kişi yasıyoruz annem cuma ve c.tesi gecelerini hiç sevmez eve alkolik olarak geliriz bu gece ilk kardeşim sonra ben ve en son babam geldi ve hepimizin kafası cok güzel annem e allah sabır versin *
BAZEN ZAYIFLAMAK UGRUNA AC KALdigim oluyor.
40 harf kuralindan nefret ediyorum cunku caylagim ve artik caylakliktan cikmak istiyorum. Keske beni caylak yaptiklari ozeni cikarmak icinde verseler.
Gözlerim ağlamaktan şişti anne bilgisayara bakmaktan değil.
çok mükemmel spoiler verebilirim Türk dizileri ve sineması için ama isteksizlikten söylemiyorum.
Bugün, daha doğrusu dün gece öyle bir şey geldi ki başıma, anlatmadan edemeyeceğim. Hayatımda başıma gelen en ilginç şeydi. Hayat çok garip…

Akşam saat 11’e doğru sıkça yaptığım gibi uyumadan önce spor yapayım dedim. Mahallede çok güzel bir koşu sahası ve spor aletlerinin olduğu ormanlık bir alan var, koru tarzında… önce biraz yürüdüm, koştum, aletlerle esneme hareketleri yaparken bir kız yaklaştı yanıma. Gündelik kıyafetli, sıradan bir görüntüsü vardı… tabi böyle olmadığını sonradan anlayacaktım.

Kız yanıma yaklaştı ve “pardon, acilen birini aramam gerekiyor da telefonunuz var mı?” dedi. Telefonum yoktu ve hayır diyerek yakındaki bir cafeye yönlendirdim.
Sporum bitti ve eve doğru seğirtirken kızın tenha bir yerde üzgün ve bitkin bir şekilde bankta oturduğunu gördüm. Oradan geçiyordum ve nezaketen, “pardon, kötü bir durum yok değil mi, yardım edebileceğim bir şey var mı” minvalinde söz söyledim. Sonuçta geceleyin 12 civarı ve etrafta kimseler yok. Hatta serseriler, ayyaşlar olabilir ve kız öyle bir yerde yalnız başına…

Ben bu hamleyi yaptıktan sonra, o da sanırım arkadaş arıyor olacak ki, derdini anlattıktan sonra hızlıca bir sohbete daldık. nerelisin, neden buradasın, ne yapıyorsun derken muhabbet iyice ilerledi ve kızın yanında buldum bir anda kendimi. Her şey hızlı ve istemsizce gelişti.

Hayır, kesinlikle kötü bir niyetim yoktu. Elbette sonuçta o bir bayan ve ben de erkeğim; illa ki insanın aklına bir şeyler geliyor. Ama bunu düşünemezdim ve yalnızca arkadaş olup yardım edebilirdim. Lakin olaylar öyle gelişmedi…

Kız sürpriz yapmak için izmir’den arkadaşının yanına gelmiş, haber vermeden. Arkadaşına da ulaşamamış ve bu yüzden sokakta kalmış. Gündelik kıyafetle ve telefonsuz, dımdızlak çıkmasının sebebi ise babasıyla kavga etmesi. Üvey annesi varmış ve bir süreden beri ailede çok tatsız olaylar yaşanmış. En son babası ve üvey annesiyle öyle bir kavga etmiş ki, babası bir gece önce onu evden kovmuş. Hatta eve girip eşyalarını alma fırsatı bile olmamış. Öylece çıkıp buraya arkadaşının yanına gelmiş. Bunları bankta otururken anlattı tabi. Ama kısmen yalan olduğunu da sonradan öğrendim… herneyse…

Önce bir süre bankta konuştuktan sonra, kalkıp dolaşmaya başladık. istersem gidebileceğimi, bu gece mecburen orada sabahlayacağını söyledi. O kadar konuştuktan sonra öylece gidemezdim. Aslında eve de götürebilirdim_ki bu imada da bulundu. Fakat bunu göze alamazdım. Bir kere arkadaşım var ve nasıl açıklayacaktım. Zaten iki katlı bir daire, illa ki bir yerden komşu ya da mahalleli görecekti, al başına belayı… hem mahalle de böyle bir duruma çok müsait değil; karşı apartmanlardan birileri balkonda oturuyordur. Üstelik geldikten sonra o kadar sıkışık, her şeyin gün yüzünde olduğu bir yerden nasıl çıkacaktı… bunu göze alamazdım. Bunun yerine onunla bir gece boyunca orada kalmayı düşündüm. Neden böyle düşündüm, bilmiyorum. Sanırım ana kapıldım ve korumak istedim. Etraf o saatlerde it kopuk dolu. Belli ki o da yardıma muhtaçtı ve benim kalmamı istiyordu. Çünkü aslında korkuyordu ve ben ona güven vermiştim.
Aynı filmlerde ya da romanlardaki gibi… ama gerçekti !

Kızla iyi anlaştık, konuştuk; her şeyden konuştuk. Bu arada o 25 yaşında imiş, benden 3 yaş büyük. işte sevgili muhabbeti filan da yaptıktan sonra konu konuyu çekiyor ve bir biçimde cinselliğe doğru da kaydı. Kızın tabi Türkçesi çok iyi değil. Zaten Almanya da doğup büyümüş, 20 yaşında Türkiye ye gelmiş. Dolayısıyla arkadaşlık, dostluk, aşk, sevgililik, ilişkiler konusunda daha çok Avrupalı mantalitesinde. Yani zaten ben de biraz bu çerçevede olduğum için o an beraber takılmamızda bir garabet göremiyordum. iki insan bu biçimde arkadaş olabilir ve yardım edebilirdi birbirine. illa bir şeylerin olması gerekmiyordu. Mesela dedi ki, “senin yerinde başka birisi olsa benim hakkımda çok kötü düşünür ve benimle sevişmek isterdi. sen öyle değilsin. Gerçekten çok iyisin…”

böylece arkadaş olduk ve bir süre yürüdükten sonra bir ağacın dibine oturduk. Başını omzuma yasladı, elimi tuttu, sarıldı. Ben de sarıldım. Tenlerimiz iyice yaklaşmıştı. Bakıştık ama bir şey olmadı. Zaten hamleyi benim yapmam doğru olamazdı. Bir ara öyle bi yakınlaştık ki, bana “söz verdin!…” dedi. Bir söz vermemiştim ama bir biçimde onun güvenini, dostluğunu kazanmıştım. Sevgililikten konuşurken, “bi kız ve erkek arkadaş ta olabilir, illa ki sevişmek zorunda değil. Erkek, kızın her hareketini yanlış anlamamalı” minvalinde bir şeyler söylemiştim. O da, “bu Avrupa da çok kafaya takılmaz, ama tükler çok fazla anlam yüklüyorlar. Ben öyle değilim” Şeklinde karşılık vererek bi şeylere ışık yaktı gibi oldu.
Bir süre ağaç kovuğunda yaslanıp sevgililer gibi el ele tutuşup, sarılıp dertleştikten sonra yeniden kalktık ve uyumak için daha iyi bir nokta aramaya başladık. Bu sırada yeniden muhabbet sevgililiğe, geçmiş ilişkilere kaydı ve uzunca konuştuktan sonra ‘biz senle sevgili olabiliriz’ dedi. Zaten hayat ona kötü davranmış. ve artık kendisine bir düzen kurmak istediğini, hayattan yorulduğunu, ciddi ve gerçekten sevebileceği birini aradığından bahsetti. Daha sonra da görüşebileceğimizi söyledi. Kendisi rehbermiş, gemide çalışıyormuş. Bana da iş teklif etti. Hatta Almanya ya bile gidebilirmişiz.

Sonunda yatabilecek kuytu bir yer bulduk. Uykusu geliyordu ve omzuma yaslandı. Bu sırada, iyice yakınlaştık ve zaten kendisi elini göğsüme attı, hayır, bundan emin değildim… Amacım yardım etmekti, lakin öyle yürümedi.

öpüşmeye başladık! konuştuk, öpüştük, konuştuk, öpüştük… türlü şeyler oldu…

Çimenlerde, epey kuytu bir yerde, ağaçların arasında kuş cıvıltıları, tırtıl böcekleri, doğa sesleri, gökyüzünde yıldızlar… kimsecikler yok. Bi kaç saat önce tanıştığım biriyle sarılarak uyuyorum. Daha doğrusu uyuyamıyorum. O uyumaya çalışıyor, tir tir titriyor, sarılarak ısıtmaya çalışıyorum. Konuşuyoruz, sevişiyoruz… daha birkaç saat önce tanıştığım biriyle!...

Ve sonunda bana yalan söylediğini itiraf etti, asıl hikayesi öyle değilmiş. Yani kısmen.
Aslında 8 aydır sokakta yaşıyormuş. Evi yok. Ama gerçekten de kötü bir üvey anne babası varmış. Almanya da çok güzel bir yaşantıları varmış, ta ki annesi kanserden ölene kadar. Ardından Türkiye ye gelmişler. Babası evlenmiş ve üvey annesi o kadar kötüymüş ki… çok olaylar yaşamışlar. Sonunda ise ablası 3 ay önce dayanamayıp intihar etmiş. Onu da sokağa atmışlar resmen. Bir süredir izmir de konak camii sinde kalıyor.

Saat 5’e doğru geliyor… bu arada, ben uyanığım tabi ve etrafı kolaçan ediyorum. Çeşitli sesler geliyor. Birilerinin geldiğini sanıp uyanıp biraz sevişip yeniden uyuyoruz.

Bir ara, benim kolum fena uyuşmuştu ve işemek için kalkıp birazcık uzaklaştım. O sırada, oradaki bir güvenlik görevlisi ile adam etrafı geziyorlardı. Bana, buralarda dolaşan bir kız görüp görmediğimi sordular. Aman allahım, şimdi işte şimdi sıçmıştım. Ne yapacaktım…

O arada orda uyuyordu ve ne diyeceğimi bilemedim. ‘hayır, görmedim’ dedim ve yürümeye başladım. Onların kızı görmeyeceklerini, ordan geçip gideceklerini düşündüm ve onlar gittikten sonra da, kızı alıp başka bir yere gidecektim. O panikle bunları düşündüm niyeyse. Fakat, birazcık daha yürüdükten sonra o aradaki kızı gördüler. Ben de yaklaşık 10 metre uzaklarındaydım. Adam, “gel lan buraya” diye üzerime doğru koşmaya başladı. Sanırım tekme tokat dalacaktı.

Öyle panikledim, öyle korktum ki… gerçeken ne yapacağımı bilemedim. Bi süre donuklaştım ama bütün bunların açıklaması nasıl olabilirdi ki…

O adam, kızın söylediğini göre onun arkadaşıydı. Kız, 'arkadaşım' dedi, ama başka şeyler de olabilirdi. Bilemezdim…

Kaçmaya başladım… ama nasıl koşuyorum… gece vakti ve etrafta kimseler yok. Adam peşliyor beni. Yakalasa öldüredebilir. Kendimi nasıl savunacaktım. Ne diyecektim… belki de tekme tokat haşlayacaktık birbirimizi resmen.

Ben kaçtım da kaçtım ve eve geldiğimde saat 5 buçuk olmuştu.

Bu yaşadığım neydi şimdi?

Neye yenik düştüm, doğru bir şey mi yaptım bilmiyorum. Ama onunla tanıştıktan sonra başka biçimde olamazdı diye düşünüyorum.
Normal bir şey mi bilmiyorum, ama çok ilginç bir deneyim oldu…

Aklımdan hala gitmiş değil. dün tam 15 dakka boyunca hiç durmadan deli gibi son sürat koştum ve şu an ciğerlerim çok kötü. Adeta patlayacak gibi oldu. Şu an Nefes alırken bile zorlanıyorum.

Birlikteyken Kız defalarca teşekkür etti bana. Ona benim Allah tarafından gönderildiğimi, ben olmasaydım şu anda daha berbat bir halde olacağımı, bu iyiliğimi asla unutmayacağını ve karşılığını ödeyeceğini söyledi…

Ama ben Hala düşünüyorum, ben ne yaptım diye.

Bi insana bu kadar kısa sürede nasıl güvenebilirim, veya o bana nasıl güvenebildi? Bunlar neden yaşandı. Ne ders çıkartmalıyım…

Kızın söyledikleri gerçekten doğru mu bilmiyorum.

onun iyi bir insan olduğuna eminim, bu yazıda her şeyi yazmadım, boşluklar var. Ama çok yazık gerçekten.
Hayat insanın karşısına neler çıkarıyor böyle.
tam bir egoist örneğiyim aslında. ama çaktırmıyorum çünkü çok zekiyim.