bugün

normal insanın, gece yalnız kalınca aşka dair düşünme durumunun aksine ben bi ana kuzusu oluyorum.
öküzüm ve burada entel taklidi yapıyorum, kimsede demiyor aga bu nedir ne ayaksın?

ama buradaki entryimde ve nickimde unutulur günün birinde diye çok rahatım, yaz yaz diyen moderasyon yok kafama estiğinde bugün entel olucam diyorum geliyorum ve yazıyorum arada sözlük grubuna selam filan çakıyorum, seviyorum kafama göre takılmayı, kimseye hesap vermemeyi, buradaki yönetimide seviyorum o bakımdan garip bir bağım var kendileriyle.

zaten yönetim burada beni böyle kabul etmese, ne zorum var entel dantel entry girecem kendilerine borçluyum aldığım her artı yönetimin artısıdır.

ayrıca itiraf ediyorum içinizdeki irlandalı benim.
itiraf ediyorum sabırsızım. hem de çok sabırsızım. ama bu sabırsızlığımın en büyük ve en güzel karşılığını dün aldım.

sevgilimle 12 kasımda istanbula gideceğiz. dün biletleri aldım. aklımda galata kulesine çıktığımızda cebimden yüzüğü çıkartıp o' na hayatımın geri kalanını seninle paylaşmak istediğimi söyleyecektim. ama dedim ya sabırsızım. bu mutlu anımıza istanbul'un değil de izmirimizin şahit olması geçti kafamdan. akşam sevgilimle birlikte izmir'in en güzel yerlerinden birisi olan karşıyaka'daki seyirtepe'ye gittik. yemeklerimizi yedik ve aşağıya bahçeye indik. hava serindi ve sevdiğim üşüyordu. ben de o an sabırsızlığımın verdiği şevkle evlenme teklifi ettim. çok ama çok heyecanlıydım. dizlerim titriyor, miğdem bulanıyordu. ama sonunda bütün izmirin şahitliğinde sevdiğime evlenme teklifinde bulundum.

itiraf ediyorum çok mutluyum *
BURCU SENi ARTIK SEVMiYORUM LAN
rahat bıraktım onu. sanırım hata ettim.

beraber aldığımız treçkotu üzerimde görmemişti hiç, mevsimi olmamasına rağmen o trençkotu giydim ve çıktım dışarı. üzerimde görmese bile son konuşmamızda üzerimde olmalıydı. ilk defa konuştuğumuz yere gittim ve aradım. bütün planlarımı o konuşmadan sonra ayrılacağız diye yapmıştım. içki içmeme karşıydı o. sevmezdi bu tür şeyleri, alkol alan bir baba istemiyorum derdi. ona inat hemen taksime gidip içicektim, iş yerinede yıllık izne çıktığımı söyleyecektim. 2 hafta kaybolucaktım ortalıktan. telefon cebime taş kadar ağır geliyordu, ona ulaşmamı sağlayan meret şimdi sonsuza kadar ona ulaşmamı engelleyecekti. aradım, hemen açtı telefonunu. normalde telefonu çalınca odasına koşardı, rahat konuşmak için. bir süre açamazdı bu sebepten ama bu gece hemen açtı. demek o da bekliyordu bu telefonu.

"seni seviyorum ancak eski heyecanım yok" dedi.

--spoiler--
a- bu yüzden üzülüyorum bu kadar, bu yüzden son zamanlarda gerginim sana karşı. mesaj atarken zorunluluktan atıyorum, her an rapor vermek ağır geliyor artık. başlarda böyle değildi oysa zevk alıyordum bunları yapmaktan ama şimdi...

b- benden ayrılmak istiyorsan söyle bir ay üzülürüm, ikinci ay unutmaya başlarım. bu şekilde her an mutsuz, huzursuzum.

a- senden ayrılırsam aklım sende kalıcak, senden daha iyi birisini bulamam buna eminim. zaten başka birini hayatımda düşünemiyorum; senden ayrı bir hayat düşünemiyorum, seni seviyorum ama ne olduğunu bilmiyorum. inan sebebini bilsem sana da söylerim. çok mücadele ettin tüm zıtlıklarıma rağmen. bu kadar iyi olmanda üzüyor beni.

b- ben iyilik falan yapmıyorum sana. sadece mücadele ediyorum. bu kadar emek vermişken, çabuk vazgeçmek üzüyor beni.

a- benide üzüyor ama vazgeçmiş değiliz

b- ne peki?

a- bilmiyorum.

b- bilmiyorum diye birşey yok! ben kimseye değer vermezken sana verdim, aileme anlattım ilişkimizi. nedir bu yaptığın? iki ay sonra askere gidicem zaten kafamda bin tane tilki dönüyor, yetmezmiş gibi sen çıktın. en son senden umardım böyle bir şeyi.

a- bu biriken birşey bir anda çıkmadı ki. sana söyledim ben herşeyi olduğu anda söyleyemiyorum, biriktiriyorum ufak şeyleri sonra böyle büyük oluyor patlak verince.

b- beni seviyor musun?

a- evet seviyorum.

b- o halde sana süre veriyorum. telefonu kapatmamdan itibaren bundan böyle konuşmuyoruz, mesaj atmıyoruz, buluşmuyoruz. beni özlediğinde, ilişkinin sorumluluklarını kaldırabileceğine emin olduğunda mesaj at.

a- sen nasıl istersen.

b- facebooktan silme sakın kırarım kafanı*
a- tüh fırsattan istifade silicektim bende*yapmam öyle birşey zaten

b- kendine iyi bak

a- sende görüşürüz*
b- deli misin? ağlıyor musun sen?

a- hayır*
b- burnun akıyor görüyorum bak

a- yaa hayır*
b- tamam kapa telefonunu burnunu sil hadi.

a- tamam, çok öpüyorum seni

b- şimdi öpme ya sümüklü sümüklü

a- yaa nolur*
b- aklımdasın, görüşürüz.
--spoiler--

en son ağlayarak kapattı telefonunu, halen ses seda yok, bugün 3. günümüz. hemen özlese bari.
yeni kız arkadaşım, pardon eski ama halen bende yeni gibi olan kız arkadaşımla, 2 aydır buluşamadım. ya babası kalp krizi geçirir, ya bi yere gidecekleri tutar ailece. ya arabayla tam yanına giderken arabanın lastiği patlar. onlarca garip olay. düşündüm, taşındım, ciddi anlamda ayrılmak istedim, ama şaka sandı. bakalım n'olcak?

--spoiler--
-ikimizden birinde bi' uğursuzluk var.
erturk: o uğursuz benimdir. bırak sen beni.
-ya sus lütfen, öyle deme! komiksin işte, komikkkk..
--spoiler--
ne kötüdür,
insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
ne kötüdür,
ona o kadar yakın,bir asır kadar uzak kalması.
harika ara bozarım. provokasyon benim işimdir. ortamda iki tane gülen insan gördüm mü benim canım sıkılır. direk birinin moralini bozarım yada diğerini fitlerim üzerine salarım. bir de kendi fikirlerimi orda okumuştum burda okumuştum doktor dedi ki diye millete satmaya bayılırım.
her istediğin olmayabiliyormuş.
tüm param bitti. üstüne borca da girdim. sebep: üniversite kitapları almam. ve 3 gündür aileme okulu anlatıp yalan konuşuyorum. derslere girdiğim falan yok. girdiğim bir derste de sınıftan atıldım zaten. sebep: dersi dinlemeyip telefonu hocanın gözüne soka soka oynamak. kısacası bitmiş durumdayım. evde kendi kendime çalışmaya çalışsam da ilerde benden nasıl bir doktor olacak diye düşününce, hastalarıma üzülüyorum. yani aslında bilmiyorum. tabii geçersem 4. sınıfı... son 5 ve 6... tus. amonyak döktüğümün devletinde açlıktan iki gündür ekmek yiyemiyorum, baba param bitti de diyemiyorum adam benle mi uğraşsın. zaten memleketten uzak okumakta hata yaptık. bok mu vardı ankarada... bilmiyorum.

intiharın eşiğindeyim.
ekşi yazarı olmamama rağmen nutella'yı kaşıkla yiyebiliyorum; bu sayılır mı?
itiraf ediyorum hakaret, küfür vb. aşağılamaları içermeyen bir itiraf neden eksilenir bir türlü anlayamıyorum.
evet sözlük, bi keresinde migros'tan alışveriş yapıyordum. kasaya geldiğimde şu migros card mıdır nedir o zımbırtıyı çıkardım gayet sırıtık bi şekilde kasiyere verdim. kasiyer kartı geçirdi falan, aldım geri. eşyaları poşete koydum gidiyorum. ardımdan bi ses "hanfendi ödemeyi yapmadınız!". evet, işte o an öğrenmiştim bu migros card türevi şeylerin kredi kartı işlevi görmediğini. meğersem para vermek gerekiyormuş. en utanç verici anlarımdan biriydi.
Evet sözlük biliyorum yapmamalıyım ama çok seviyorum be işte ne kadar oldu ki ayrılalı görmeyeli zaman geçmiyor o yokken hep nemli hep rutubetli hava bir hiçbir zaman açmayacak havaya doğmayacak güzel günlere geri alamayacağım zamana bir de sağlığına sözlük..
midye yemek günahtır çünkü midye adet oluyor diyen tanıdıklarım var.
yalnızlığı hiç sevmiyorum sözlük, hiç de yalnız kalmak istemiyorum. yanımdaki küçük bir çocuk olsa dahi.
tam on sekizinci denememde açılan bir modemim var. az önce artık umudumu kesmiştim yardım arayacaktım. (genelde on ikinci denemede açılırdı.)

çok şiddetli bel ağrım var yine bugün. her seferinde bugün kardeşimi kucaklamıcam deyip tekrar tekrar kucaklıyorum. ya sürekli yoruldum diye mızmızlanıyor ya da ağlayacak gibi oluyor. kıyamayıp tekrar kucakladım dün ve üstüne üstlük döndürdüm. şimdi yerimden kalkarken ben ağlayacağım bu gidişle bu kadar ağrımamıştı hiç.

her gecenin bir yarısı uyanmaktan, kabus görmekten nefret eder oldum. abartısız bir aydır sadece bir gün gece uyanmadan rahatça uyuyabildim. keşke sadece uyanmakla kalsa aynı anda uykum kaçıyor ve korkuyorum. umarım bu gece uyanmam. *
Çok merak ediyorum. Yaradan neden sende bir şey bırakmayıncaya dek deşer seni? inancının dibine vurdurmak için neden tüm güçlerini seferber eder? Kendisine inanılmayınca, inkar edilince çok mu mutlu oluyor, niiihahahaha işte bir cehennemlik daha yarattım diye seviniyor diye düşünüyorum. Yoksa neden , neden deşsin ki birini bu denli?
son 3 günde 5 yaş olgunlaştım.
son 3 günde 5 yaş olgunlaştım.
kimseyi kendime yakın hissedemiyorum sözlük. bu yalnızlık mı sevgisizlik mi bilmiyorum. ya da henüz karşıma buna değer birisi çıkmadı, yakın arkadaşlarım hariç.
"beklemek dediğin hüzünlü ama dingin bir umutsuzluk hali."

hep beklemek. beklemekten sıkılmak, bir süre sonra kendinden sıkılmak. biraz onda, biraz bunda sıkışmak. nasıl davranacağını bilmeyince insan daha bir çaresiz, lisanındaki kelimeler daha sınırlı ve yüzündeki gülümsemeler daha eksik. aslında insan hayatını anlamlı kılan her tat eksik beklerken. yağmur kokusundan alınan zevk bile kuru, manasız bazen. hayattaki döngünün hiç bitmeyeceğini düşünmek, umutsuzluğu getirdi bir süre sonra. ebedi mahkumiyetten kaçış yokmuş gibi geldi ve sonra hüzün geldi çocukluk arkadaşıymış gibi.

hepsine katlanabilecek cesaret ve güç varken bir vuslat vaktinin olmayışı-sona, sevgiliye, her şeye- insanın canını en çok acıtan şey oldu. kayboldu ve kahroldu. tükenmeyen hayaller aldı yerini, gerçekleşmeyeceğini bile bile kurulan. naifliğin yerini çiğlik aldı. her rol oynandı, mimikler tükendi. o tükendi. hayat tükendi.

geri dönüş kısa ve acısız oldu sonra. unutulmuş hatıralar gün yüzüne çıkmaya başlayınca tekrar, insan kendini sevmeyi denedi tekrar. başardı da bunu. kabuğuna çekilmenin verdiği tadı hatırladı tekrar. dökülen gözyaşlarını uğruna akıttığı insanları tanıdı en baştan. sil baştan.

****

"yolda toz, tozda avuç, avuçta kader, kaderde sen, güneşte akşam oluyor, ben düşünürken..."

avuçlarıma sığmayınca hayallerim, bıraktım hepsini. bıraktım ki denize doğru aksın, ben hareket edemezken o ulaşsın var oluş amacına. bir süre sonra ellerime baktığımda, hala çoklardı. hep vardılar, yok olmayı göze alarak, varlıklarından ben bile haberdar değilken. cenazelerini kaldırdıklarımı gözyaşlarımla uğurladım. bir ölüm, bir doğum. anka kuşuna özenirken ona dönüşmenin güzelliğini sonradan fark ettim. o andan itibaren de korkmadım. korkmanın ne kadar gereksiz olduğunu anladığımda da gülümsedim. kelime oyunlarını bıraktığım gün de kadere olan inancımı tazeledim. hala uğruna yaşayacak şeyler varken kaçmanın ne kadar gereksiz olduğunu anladım aslında. ve işte o gün, tekrar doğdum.

***

"ben kaybolurken sen ararken bulacağız birbirimizi."

kendimle barıştığımda hayata doğru bir adım attım. onun bana on adım attığını gördüm hemen sonra. tesadüflere inanmadığım gibi bu düşünceyi de hep hakir gördüm. her insanın bir yaşam amacı varken hayatın tesadüflere müsamaha gösterdiğini üşünmek hep saçma gelmişti. bu yüzdendir ki onu daha evvel tanıyamadığım için kendimi her ne kadar üzülsem de "neden?" diye kendime hiç kızmadım. olması gerekenin şu an olduğuna inandım, inanmaya da devam edeceğim. inanç her şeyin başı değil mi zaten?

aynı anda aynı şeyleri düşünmek ne kadar sıradışı geliyorsa insanlara, buna ilahi bir özellik katmayı da bir o kadar abartı buldum hep. aynı anda aynı şeyleri hissetmek gibi. olması gerekiyordu ve oldu gibi bir şey bu biraz da. salt gerçek sadece. içimdeki sevgi var ve benim bunu yüceltmeye ihtiyacım yok, çünkü o zaten çok yüce demeli insan. bunu dedikten sonra da dudaklarından o büyülü sözcükler dökülmeli insanın "o"na:

seni seviyorum.
yalnızım. çok küçüklüğümden beri. ilokuldayken yalnızca bi tane iyi arkadaşım vardı. onunla küstüğümüz zaman herkes onun yanında olurdu, ben de hep yapayalnız kalırdım. dedim ki bu okuldan gitmeliyim. başka okula geçersem her şey yoluna girecek. orta okul için şehre taşındık. yeni okulda hepten yalnız kaldım. şehirde daha değişik kişiler vardı, adaptasyon sağlayamadım. yine bi tane samimi arkadaşım oldu. dedim artık ilkokulda yalnızdım, ortaokulda alışmaya çalıştım lisede çevre yaparım ben, cool cool takılırım. liseye geçtim hep çekingenliğim yüzünden yalnızım. yalnız olmak istemiyorum, insanlarla iletişim kurmak istiyorum. ama sırf rezil olmamak için insanlara iyi davranmya çalıştıkça şapşal gibi görünüyorum. ve bazı hareketler bana saçma geliyo. örneğin;
biri gitar çalıyo, herkes başına gidiyo, şarkıya eşlik ediyo. tamam edin de başına toplanma olayı nedir? herkes öyle yaparken ben sıramda oturup resim çiziyorum. ve bi sanat okulunun müzik bölümündeyiz. tek benim sesim kötü. insanlar ''bi şeyler söyle sen de, sesini merak ediyoruz'' diyolar ama bi şekilde kıvırıp söylemiyorum.

farklı olma gibi bi çabam yok. tek çabam utangaçlığımı yenmek. ben de erkeklerin savruk ve cool davranan kız kankası olmak istiyorum, ben de kızların kıskandığı ama yine de etrafında bulunmak için can attığı biri olmak istiyorum ama olmuyo işte. şimdi diyecem ''üni.ye geçince düzelir, ergenlik dönemi bu''

ama benim daha kişiliğim bile oturmadı. çevremdekilerin tavırları, hal hareketleri, karakteri belliyken ben hala çocuk gibiyim. ayrıca salağım. daha da düzelmez. çok uğraştım değiştirmek için. daha da ederim. ''mücadele'' kavramına muaffak olmaya çalışıyorum işte. ama yok. yok. yok.
hayatımda çok garip şeyler oluyor sözlük. şaşkınım.
izmir sokaklarında büyüdük biz....izmir de gördük herşeyi...
gördüklerimiz öğretti bize üç şeyi... sessiz ol, sakin ol, memur geliyor ayık ol.