bugün

en temiz duyguyla lise ikide başlar. yıllar geçer ve zamanla biri daha çok sever. şimdi geri kalan kişi gülerken çok seven hep ağlar.
kadın konuşur
erkek susar
kadın gider
erkek içer.
lise bir. ben bu sinifta okumam kimseyi tanimiyorum diye aglayan bir kiz. ben. en arka sirada sesi yumusacik gozleri simsicak bakan o adam. sakin. o kadar sakin ki okul bitene kadar ki uc yil boyunca sesini yukselttigini bile duymaz kiz. bir gun bir an hic nedensiz oylesine bi an anlar ki asik o adama. hic unutmaz o ani. sever. cok sever. butun varligi olacak kadar cok sever. ama tek basina sever. adam hic bilmez. lise biter. iniversite biter. o kiz baska kimseyi sevmez.
Fena bir hikayem var tamam sidik yarıştırmıyorum, daha fazla sevdim. Daha fazla sıçtım diye.

Ama ne yaşadıysam bana buraya not etmeye gerek görmüyorum.
anlatmaya yorgunum ki anlatırsam sileceğimi biliyorum...
her hikaye gibi sonu olandır. ondan sonrası malum; efes, yeni rakı, lustral ve tabi ki camel soft...
Sene 375. Balamir kağan tutturdu, batıya göçüyoruz diye. Yapma han, etme Hakan diyoruz ama dinletemiyoruz. Neyse dedik başa gelen çekilir. Bir sabah obaları söküp yola çıkıyoruz. Karadeniz'in kuzeyinde dinyeper ırmağı yakınlarında ostragotlar ile savaşıp onları alt ettikten sonra Tuna boylarına varıyoruz. Sene 378 oldu, ne sandın yarram uçak mı var o zaman. Kısa geçiyorum zira aşk hikayeme gelmem lazım. Bir göçmen kızı görüyorum Tuna boylarında. Elinde bir besli kuzu hem kucağında. Yanına gidiyorum kızın bıçak çekiyor bana. Lan artist sen bir hun askerine nasıl bıçak çekersin, önce o eli bi indir diyorum dinlemiyor. Sen hunsan ben de vizigotum diyor. Başlarım senin vizine de gotuna da deyip elinden bıçağı kapıyorum. Sonra atımın terkisine atıp çadıra alıyorum kızı. Bu arada dışarıda ateş yakıp kuzuyu pişiriyorum ve kımızla beraber helenaya ikram ediyorum. Sonrası iyilik güzellik işte. O zamanlar ben onsekiz Helena on beş yaşında. Mutlu bir beraberliğimiz ile sekiz çocuğumuz oldu. Her bir oğlan birer kavmi kovalıyor hala. Nasıl bitireceğimi bilemedim; aşk güzel şey ya.
tanıyınca dayanamadım, aşık oldum. öyle bi adam o. uzatmaya gerek yok.
(#21852198)
"hamdım, piştim, yandım"
mevlana
koskocaman bir boşluk henüz dolmayan.
Sizlere kendi hikayemi anlatmak istiyorum dostlar. Uzun olacağı için part part yazmaya karar verdim. Şimdiden söylüyorum, hikaye çok değişik yerlere gidecek. Kimseye anlatmadığım şeyleri içerecek. içinde tek bir yalan kelime dahi geçmeyecek. Benim yaşarken inanmakta zorlandığım şeyleri siz okurken inanmayabilirsiniz. Ancak emin olun, gerçek bir hikaye oalcak okuyacağınız.

Part 1:

Üniversiteyi kazandığım yazın sonlarına doğru başlıyor hikayem. O zaman, Lise 4'ün başından beri Left 4 Dead 2 isimli bir oyun oynuyorum. Ama nasıl oynuyorum. Binlerce saat oyun sürem, yaman çocuklardan oluşan bir takımım nerede ne var süpürüyoruz. O zamanlar oyunun popüler olduğu yıllar. Yabancı takımlarla maç yapıyoruz, turnuvalardayız. Türkiye'de bizden iyi tek bir takım var, "Family" takımı. Onlar birinci oluyor, biz ardındayız. 8 kişiyle oynanır maçlar, maçlarımızı 50 kişilik serverda yapıyoruz, ilk 1 dakikada izleyiciler doluyor falan. Popiyiz yani. Neyse efendim biz böyle takılırken, "Gamer Girl" diye tabir ettiğimiz kızlar var oyunda. Yaşlar abazanlık yılları zaten, herkes bunların peşinde kulçun kulçun. Biz ise işi ciddiye alıyoruz, Türkiye'yi temsil ediyoruz gibi düşünüyoruz. Tabi Türkiye'de oyuncuyu sikleyen var mı? Yok. Neyse efendim. Belirli kriterlerden geçmeyen oyuncular, kız - erkek oyunlarımıza giremez. Bir gün takımımdaki arkadaşlarımdan biri, gel abi antrenman yapalım dedi. Girdik. Bu saatte çok kişi olmaz, kimi bulursak girelim işte dedi. Okey dedim. Herkesi tanıyorum, bir kişi hariç. Şimdi bu bahsettiğim kriterlerden biri, mikrofon zorunluluğudur. Oyunda olmasa da, eğer benim takımdaysa kişi, mikrofon kullanmak zorunda. Ben anlaşamadığım insanla oyun oynayamam. Takımdaki diğer eleman, zaten yalakalıklarda, "Geçen maçınızı izledim abi elinize sağlık ya ne yaptınız öyle, B takımı kuracak mısın katılmak isterim" vs. gidiyor.. Geçiştiriyorum tabi. Takım arkadaşıma özelden diyorum ki, "Şu kimse söyle mikrofon kullansın." "Yokmuş abi" diyor. Sabır diyip devam ediyorum. Gecenin körü, oyuncu yok. Milisaniyenin hesabını yapıp Mouse'undaki ağırlıkları değiştiren manyaklarla oynadıktan sonra, gözümüz kapalı farkı açıyoruz tabi. Bununla beraber, biz işi daşşağa vuruyoruz afedersiniz. Eğleniyoruz mikrofonla. Böyle giderken, sessiz sedasız arkadaş bir anda oyundan çıktı. " Bu niye çıktı şimdi? " diye soruyorum (Bu noktadan sonra takım arkadaşıma Y diyeceğim) Y'ye. Diyor ki " Abi çok ukalaymışız, sinir olmuş bize". Hassiktirsin diyip oyuna devam ediyoruz tabi.

Günler böyle geçiyor. Sessiz sedasız arkadaşla ( Bu noktadan sonra adı "O" olsun) bir oyunda daha karşılaşıyoruz. Takım seçme ekranında Ben "Survivor" tarafını seçince hemen "Infected" seçiyor. Artık benimle mi oynamak istemiyor, yoksa güya ukalalığımı mı yedirecek bana bilmiyorum kendi kafasında. O zamanlar bizle didişmeye çalışan Almancı bir oyun grubu var. "Barbarlar" isimleri. Fena değillerdi, ama bizi hiçbir zaman yenemediler. Bunun getirdiği kibirle , oyuncularımı ve beni yalnız yakalayıp, karşıya takım olarak geçip yenmeye çalışırlar, sonra forumlarda skoru paylaşırlardı. Siklenmeyince daha da zorlarına giderdi. Bir baktım ki, bunlardan 3 kişi oyuna girdi, hemen O ile aynı takımı seçtiler. Artık kendi mi çağırdı, yoksa tesadüf mü bilemeyeceğim. Benim takımdan yine "Y" açık sadece. Çağırdım. Dedim şu almancılar yine burada, kasıyoruz. Tamam abi dedi. Zar zor yendik. Bir tek "O" kaldı oyun sonu. "Tebrikler.." yazıp çıktı. "Bu kim lan böyle" dedim Y'ye. Abi işte fena oynamıyor aslında da, "Takımlara falan girmiyor" dedi. "Niye?" dedim. "Kız da çekingen biraz. Mikrofon falan varmış da kullanmıyormuş o yüzden" dedi. "iyi bakalım" dedim. Çok da umrumda değildi açıkçası.

ileriki günlerde bir "Türkiye Turnuvası" düzenlemeye karar verdik. Bunu ara sıra yapıyorduk. "Family" ile oynama fırsatı, biraz eğlence ve "Genç Yetenek" bulma fırsatıydı bunlar bizim için. Steam'de o aralar şöyle bir sistem vardı. Bir grup kuruyorsun. Bu gruba kişi davet etmek istiyorsan onu arkadaşlık atmak zorundasın. Şimdi böyle mi bilmiyorum. "O" kişisine deyolladım bir davet. Hemen kabul edildi. Herkese gönderdiğim metni kopyalayıp ona da gönderdim. Cevap geldi "Davet için teşekkürler ama ben takımlara girmiyorum.Tek oynamayı tercih ediyorum". inanın kayıtlarla başım dertteydi. 16 takımlı bir turnuva için ilk günde 20 takım vardı. Bunun gibi yazanları direk siliyordum. Yazasım geldi.
"Utangaçlıktan mı?" yazdım.
"Yoo" yazıverdi.
"Sapık korkusu mu?" dedim.
"Y'mi söyledi?" dedi.
"Evet" dedim.
"O almancılarla ben oynasam bende korkarım sapıklıktan, sende haklısın" dedim.

Aslında pot kırmıştım, ama bunu bilmiyordum. Niye kırdığımı benimle öğrenirsin sevgili okur. Zaten konuyu kapattı. Benimde işim vardı, yazmadım daha.
Part 2
Ben üniversiteye başladım o sıra. Hazırlığa soktular. Okula lise stili gidiyorum. Hazırlıkta hala zil çalıyor. Öyle bir ortam var. Hergün evime dönüp, bilgisayarıma oturup, antrenman yapmak istiyorum. Arada antrenmanlarım oluyor hala. "O" birkaç oyuna giriyor. Genelde bana soruluyor takım seçme işleri. Bende onu hep karşıya atıyorum. Çünkü bir oyun en az 1 saat sürüyor ve yenilmek bu stres yuvası oyunda çok sinir bozucu bir durum. Bunu birkaç defa yaptım. En son "O" "Y"ye yazıyor. "Beni neden sürekli karşı takıma atıyor?" O da bana yetiştiriyor tabi. Açıklıyorum durumu, "Mikrofon kullanmıyor, oyunuma düşmanlarımı davet ediyor, birde ukalalık yapıp karşıya beni yenmek için geçiyor." diyorum. Haklıyım o aralar, birde ergenlik atarı var. Her şeyi de bi ben biliyorum.

Ben böyle yazınca direk bana yazmaya başlıyor. "Bilmiyordum aranızın iyi olmadığını, ayrıca ben karşıya öylesine geçtim" falan diye gidiyor. Peki diyor, affediyorum. Çünkü o aralar "I am a merciful God" havalarındayım. Bu noktadan sonra muhabbetimiz başladı. En başlarda sıradan muhabbetler oldu bunlar. Kaç yıl geçti üzerinden, ama şimdi bile "O" o sıralar benim sevgilim olduğumu bilmez. Bende öyle iki kızı aynı anda idare edeyim tiplerinden hiç olmadım. Bu yüzden konuşmalarımda hiç o taraflara gitmiyorum. Ancak gel zaman git zaman, kızın Gamer olması, kendini saklaması, nerede ne konuşacağını bilmesi gibi özellikleri beni etkilemeye başlamadı desem yalan olur. Sürekli konuşma ihtiyacı duyuyorum onunla. Ama çok bariz bir şekilde, o da bu isteği duyuyor. Yazmazsam trip atacak noktaya kadar geliyor bir zaman sonra durum.

Efendiliğimden hiç taviz vermeden devam ediyorum konuşmaya. Ancak artık her oyunuma gelen, ben senle girmezsem oynamam, bugün kaçta kalktın hesapları soran bir "O" var. Ben biraz uzak tutuyorum kendimi, malum kız arkadaşın gururuyla oynanılmaz. Ancak genel geçer bir kural olan kaçan kovalanır sürekli devreye giriyor. Daha fazla üstelemeye çalışıyor. O günlerde o anki kız arkadaşımla aramda bir sorun oluyor, ilişki bitirilecek türde birşey değil aslında, ama ben bitiriyorum. Çünkü aklım kayıyor artık. Sevgilinin mesajını değilde onun "Online Status"'unu kontrol edesim var artık. Birgün "Hadi ben çıkıyorum" diyor bana. "Nereye?" diye soruyorum doğal olarak. "Staja" diyor.

Ne stajı lan? Üniversiteyi mi bitiriyor bu kız diye düşünüyorum. "Kaç yaşındasın sen?" diye soruyorum. Daha önce niye sormadım bilmeyerek. "24" diyor. 24? 18'im lan ben. 24 ne? Nasıl bir sayı bu? Meğer Üniversiteyi değil, Yüksek Lisansı bitiriyormuş. Yavaş arkadaş diye düşünüyorum, aynı şekilde yazıyorum da. "24? Yavaş." "Niye" diyor şaşkın bir tavırla. "Sen kaçsın ki?" Şimdi sevgili sözlük, benim gereğinden fazla, bana 10 yaş katan bir ses tonum var. Bu kızda beni kendi yaşlarında, hatta yüksek ihtimalle kendisinden büyük, işinde gücünde bir adam sanmış. Ne iş gücü arkadaşım? Nesquik içiyorum ben hergün... "18" diyorum. "Ciddi değilsin" diyor. Yapacak birşey yok, sesim böyle yani. Enteresanmış demekle yetiniyor. Sonra da staja gidiyor zaten. Ben ise elimde 6 yaş farkı neymiş arkadaş hesabımla kalıyorum tabi.
ben de uzun olduğu için, posta posta yazacağım. (uzun olan hikaye değil bu arada)

1. posta : 12.00 ile 17.00 arası hiç durmadan, sonra yemek.
2. posta : 18.00 ile 23.00 arası hiç durmadan, sonra duş.
(bkz: anlatsam roman olur)
ben çok sevdim o beni severmiş gibi göründü ve sonunda gerçek yüzünü gösterip terk etti hayellerimiz vardı, evlenecektik, çocuklarımızın adı bile belliydi ama olmadı. aradan 6 sene geçti ve hala kalbimin bir köşesinde yeri var. geri dönse dese ki her şeyi unutalım diye bir an bile düşünmeden gene beni kandırmasına izin veririm. özetle birisi gelir hayatınızı alt üst eder ve gider.
Part 3

Staj dediğin şey sonsuza dek sürmüyor dostlar. Akşam oluyor geliyor kız. Yazmıyorum, yazmıyor. Bende bir inat var sevgili sözlük, birinden hoşlanmış olsam da, kes beni yine söylemem. Gururuma yediremiyorum. Bu yüzden bu konuyu açık da edemem. "Niye yazmıyorsun yaş farkı mı fazla geldi?" diye sorsam "Ne alaka biz arkadaşız" diyecek. Mal gibi kalacağım. Ben bu riski göze alır mıyım? Almam tabi. Madem öyle işte böyle felsefesini ediniyorum, o yokmuş gibi oyunlara giriyorum. O sıra steam adlı platformda kişinin ismine ters tıklarsan kimlerle oynadığını görüyorsun. Bunu "O" oyundayken sürekli kullanıyorum. Aynı ismi birkaç kere görürsem notunu alıyorum. Biraz manyağım da ben sözlük.
Onun da bana aynı şeyi yaptığnıı düşündüm bir an. Nerede kız varsa topladım efendim oyuna, daha 2 dakika geçti. Mesaj geldi.
"Hayırdır harem kurmaya mı çalışıyorsun? * "
Allah şu kadınların birbirini kıskanma huyundan razı olsun diyorum o an. Kudurtmasam yazmayacak çünkü. Yazsın istiyorum yani.
"Yok denk geldi" diyorum. Konu buradan başlıyor tabi.

- Demek 18 ha.
- Öyle.
- Hiç tahmin etmezdim. Daha büyük gösteriyorsun konuşmanla davranışınla falan.
- Öyle derler. Sende 24'müşsün. Bende bunu beklemiyordum.
- Sana da sürpriz olmuştur.
- Ya... Abla diyeyim bundan sonra sana bari. (Kafanı sikeyim Castielaoh)
- E de bari. Daha doğru olur gibi.

Madem kız da böyle düşünüyor, ben de ablam sayarım artık diyorum kendi kendime. Halbuki şimdi düşününce, ben bu cümleyi söyledikten sonra kız ne desin, "Abla deme bana sen" mi desin? O da atlamak istemiyor tabi.

Bundan sonra arkadaşvari bir süreç başladı. Maçlarımızı izledi. Normal konuşmalar devam etti. Ta ki efendim ben bir adım atana kadar.
Sevgilimi rüyamda görmüştüm. O zaman çıkmıyorduk hatta arkadaş bile değildik ama çıktığımızı görmüştüm. Peşinden çok koşan bir kız vardı. Kıza gittim boşuna çabalama günün sonunda biz birlikte olacağız dedim. Aradan 6-7 ay geçti vize akşamında twitterdan bana saat 10 gibi mesaj attı sınava çalışıyor musun diye ve biz sabahın 5 ine kadar konuştuk. 1 hafta sonra da çıkmaya başladık. 1 sene doldu. Hala birlikteyiz. Bu da benim doğa üstü bir olayla gerçekleşen aşk hikayem. Sanırım fazla inandım ve çok istedim.
şimdi hepsini anlatmayı delice istesemde uzun sürer.
yatılı okuldaydık yaşlar 12-13. Dört yıla yakın sürdü. şimdi siz semt sakinleri ne anlatıyon sen diyebilirsiniz. ama parasız yatılıysanız, fakirseniz ve bundan utanıyorsanız, çalışkansanız ve hayalleriniz varsa ve mümkün mertebe artistlik peşindeyseniz 5-10 yaş büyükmüş gibi sevebiliyorsunuz tıpkı bir büyük gibi. bizim ki de öyleydi. ben sarı bir oğlandim top peşinde koşan, o sarı bir kızdı pembe montlu.acıdi
Part 4

Ben o adımı nasıl attıma gelirsek. Şöyle oldu;

Hala olmadık zamanlarda staja gidiyordu kendisi. inanılmaz kıskanç, hastalık derecesinde kıskanç biriyim sevgili okur. Patron sarkıyor mudur? Kesin masalar karşı karşıya falandır zırt pırt bakan vardır. Zıpçıktının biri ben seni bırakayım evine arabamla diye söyler kesin.. Allah'ım bin tane senaryo kuruyorum kafamda, hepsi beni daha çok delirtiyor. Birgün yine ben çıkıyorum dedi. "Ya" dedim. "Dur."

"Arkadaşım ne güzel konuşuyoruz şurada, başlatma stajına. Gitme mecbur musun?"
"Gitmem gerek gerçekten * Telefonumu vereyim mi?" dedi.
Ha-ha! Victory lan.
Tabi birkaç saniyeliğine victory. "Ver" dedim hemen. Ardından şöyle bir numara geldi.
"+ zıkkımlı bir numara "
+ derken? Bu ney lan?
Kız Türkiye'de bile değil. Almanyadaymış iyi mi? Googleladım tabi hemen oradan anladım.
" Sen Almanya'da mısın?" "Öyleyim." dedi. "Daha önce hiç sormadın gördün mü? * " dedi. Lan ne soracam. Burada komik ne var?
Hangi ülkedesin diye sorulur mu? Güler misin ağlar mısın? Öyle ekran başında kaldığımı hatırlıyorum 5 dakika. "Hep orada mısın, okumaya mı gittin? Türkiye'ye gelmiyor musun?" yağdırıyorum soruları ama, "Çıkmam lazım şimdi mesaj atarsın" diyor. O sıralar akıllı telefonum yok, onunda yok. Whats'app falan hak getire. Ama dinlemiyorum tabi resmen Euro üzerinden ödüyorum mesaj başına. Öğreniyorum ki;

# Kendisi de Almanya'da doğmuş. (Almancı konusunu kapatma sebebi de buymuş meğer.)
# Hep orada yaşıyormuş.
# Yaz tatillerinde bazen Türkiye'ye geliyormuş.

Arkadaş diyorum kendime, biri bana şaka yapıyor herhalde. 50 yılda bir "Bu kız iyiymiş" diyorum, hakkında öğrendiğim her şeyle daha uzağa gidiyor.
tek cümleliktir. sevdim, sevdim, bak ne hale geldim.
Part 5

Almanya olayını sindirdim tabi. Biraz egzotik geldi bu olay bana ne yalan söyleyeyim. Bir yandan moral bozucu, bir yandan uzağa uzanmak tatlı geldi. Bu bilginin açığa çıkması hiçbir şeyi değiştirmedi bende. O da baktı ben bozmuyorum, bozmadı sanırım. Çaktırmadan, iki taraf da içine düşmeden, sorular sormaya devam etti. Sürekli beni tanımaya çalıştığını anlayabiliyordum tabi. Oyunlar artık erken bitmeye başladı. Castielaoh uyumamaya başladı. Konuşma daha tatlıydı. Ders sırasında bile elim telefondan gitmiyordu. Birçok şey değişmeye başladı. Tabi bu sırada her ay yüzlerce tl gelen faturama annem ses etmiyor, hepsini ödüyordu. Ancak bu oğlan ne yapıyor diye düşünmeye başlamış meğer o sıralar.

Şimdi efendim hikayenin devamında analtılacak şeyler için benim şöyle bir bilgi vermem gerekiyor. Ben daha 5 yaşındayken, babam bir trafik kazasında ölüyor. Bunun üstüne, 2 sene sonra, ben 7 yaşındayken, annem, soyadlarını burada söylemeyeceğim ünlü bir ailenin oğullarından biriyle evleniyor. Bu aile, devletin bir örgütünde üst düzey işler yapıyordu ve hala yapıyor.

Başlarda sorular, benim kadınlarda ne aradığım ne beklediğim üzerine oldu hep. Bense hepsini açıkladım. Burada da söylemekten çekinmiyorum.
Benim için, bir erkekle sadece ama sadece yemeğe çıkmış olsa bile, herhangi bir yaşanmışlığı olan kızın benimle birlikte olma ihtimali benim içinde patates olan bir yemeği yemeyeceğim ihtimali kadar sıradışıdır. Bırakın daha önce sevgilisinin olmasını.. Aşırı kıskanç olduğumu, bana rapor vermeyecek, ne bileyim bunu onur kırıcı birşey olarak görecek bir kız için kapının orada olduğunu da belirttim. Daha da buna benzer birsürü şey sıraladım. Hepsini dinledi. Şimdi efendim, ben bu isteklerimi sayınca, sanki çok zikimdeymiş gibi bu kafanın yüzyıllar öncede kaldığını anlatan sürüyle kız oldu. Dinledim mi? Hayır. Böyle durumlarda yerdeki objeleri inceler, halı varsa desenlere bakar,ya da ne bileyim bir meşgale bulur, konuşmanın sonunda da, herkesin kendi hayatı der işime bakardım. Ancak "O" böyle yapmadı. "Sende buna göre yaşamışsan, böyle şeyler istemende bir sakınca yok bence." dedi. "Bu dediklerin bana uyuyor mesela * " demeyi de unutmadı.

Şimdi arkadaşlar, benle aynı anda "yav he he" dediniz mi bilmiyorum. Ama ben bunu duyunca aynen böyle dedim. 24 yaşında, Almanya'da yaşayan bir kızın sevgilisi olmayacaktı he? "Sallamayalım lütfen" yazdım. Şöyle bir muhabbet geçti.

- Sallamıyorum.
- Sallıyorsun..
- Sallamıyorum diyorum. Sevgilim falan olmadı. Ben biraz kapalı yaşarım.
- Kapalı yaşamak?
- Dikkat ettiysen senden başka kimseyle muhattap olmuyorum. Mesai bitince evime geçiyorum. Dışarı çıkıp fink atan biri de değilim. Bilmiyorsun ama başım da kapalıdır benim.

Dedikleri doğruydu. Bir kere ben şuraya gidiyorum görüşürüz diyip çıktığı olmamıştı. Ama o sonda söylediği beni çok düşündürdü. Neden düşündürdü açıklayayım. Annem aşırı solcu bir kadındır sözlük. Benim anne tarafı öyledir. Saygı sınırlarını zorlarlar. 18 yaşıma bastığım gün Mhp'ye kayıt yaptırmaya gittiğim gündü. Hakkını vereyim saygı duydu oğlunun seçimine, ama hiçbir zaman sevmedi. Ama türban başka bir meseleydi. Ben bile bu işe sıcak bakmalı mıyım bilmiyordum. Ama soğuk bakmadığım kesindi. Benim için kim nasıl giyiniyor bir önemi yok. Sadece iki taraftan da aşırıları sevmem. Benim yanında çıplaktan hallice ya da çarşafla dolaşmayın, insan olun yeterli.
Zaman ilerliyordu sözlük. Her gün daha da çok bağlanıyorum. Kendimi biliyorum hastalık derecesine gelecek bu iş. Nitekim birkaç hafta sonra stajı bitti. Bense onunla daha fazla konuşmak için o gün okula gittim. Kaydımı dondurdum. Annem meraklı tabi, niye yaptın böyle oğlum diye soruyor. "Anne biraz kafamı dinleyeyim bak, bak okul hayatım boyunca hiç zaman kaybetmedim. istediğim kadar okuyayım üniversiteyi." diyorum. Sen nasıl istersen diyor.

Söylüyorum "O"ya. Bugün okulu dondurdum diye. Bayağı kızdığını hatırlıyorum. Ki normalde yapamaz. Bu yüzden yer etmiş sanırım. Gerçi konuşmasından anlayabiliyorum, yalan kızma bunlar. Aslında geç mezun olacağım diye üzgün ama, konuşacağımız süre artacak diye sevinçli. 2 duyguyu aynı anda yaşıyor. Zaten mevzuyu çok uzatmadan hayırlısı diyip devam ediyoruz.

Biraz öz babamın tarafından bahsedeyim sözlük. Ailede soyadı taşıyan birtek ben kaldım. Amcam ve halam var. ikisininde çocuğu olmadı. Büyükbabam ve babaannem hala hayatta. Bu yüzden bu taraf bana çok yüklenir. Baba tarafımda herkes yüksek eğitim almış vaziyette. Bu yüzden okumam onlar için bir ölüm kalım meselesi. Hala müdür iken ortalığı nasıl kavurduğunu anlatan bir büyükbabam ve bazı önemli isimlerin doktorluğunu yapan bir amcam var. ikisinin de prestij tutkuları çok yüksek. Tabi benim okulu dondurma haberim, kulaklarına gidince kafayı yediler diyebilirim. Önce annem arandı. Konuşmayı dinledim. Annem okulda sorunlarım olmadığını, sadece dinlenmek istediğimi güzel güzel tam 1 saat anlattı. Sonra beni aradılar, 1 saat bende açıklama yaptım. Sonunda peki bakalım biraz kafanı dinle diyip işin ucunu bıraktılar. Güzel olmuştu. Şimdi geçireceğim bir boş vakit vardı. 6 ay kadar...

Bu dönem boyunca, kimseye anlatmadığım şeyler anlatıldı. Aynı şekilde o da yaptı.Boyut atlattıkça atlatıyordum, ve en ufak bir korkum yoktu. Video - Chat denen zıkkımdan kafamı kaldıramaz oldum. Bunun nereye götüreceği belliydi. Zira bir gece, yine böyle saat 5 gibi falan. " Sen benim yaşımı çok mu büyük buluyorsun" dedi.
"Hayır" dedim..

- Çünkü senin biyolojik yaşının 18 olması beni ilgilendirmiyor. Sen çok daha olgunsun.
- Teşekkür ederim.
- Çok iyi anlaşıyoruz farkındasın değil mi?
- Çoktan öte.
- Yani bu yaş - yer farkına takılmıyorsan, ki ben takılmıyorum. Çok iyi arkadaşız, inanılmaz anlaşıyoruz. Züper bir uyumumuz var.
- Bence de. E yani? (illa söyleticem sözlük, bendeki naz padişah kızında yok)
- E sence başka şeyler yaşamamız gerekmiyor mu?

Biraz daha süründürdüm belki. Ama en sonunda tahmin ettiğiniz yere gitti. En sonunda bir sonraki tatile kadar, en azından potansiyel ilişkiye saygı duymak açısından, gözleri dışarıya kapamaya karar verildi.

Ancak tabi biz büyüdükçe neyi öğreniyoruz sözlük? Mutluluğu istiyorsan, önce bir ağlayacaksın. Yaşadığıma hala inanamadığım olaylar zincirlemesi, bundan sonra başlayacakmış meğer.
olmayandır, olursa birgün yazıcam.

aslında bi kaç kez başlamak üzereydi ki benim salaklıklarım yüzünden başlamadan son buldu.haa pişman mıyım ??

evet lan hem de it gibi.isterdim aşık olabilmeyi tek taraflı olsa da.