bugün

takım mı lan bu???
amatör küme takımı gibi futbol oynayan takım.

3 pas üst üste yapamıyorlar. taç, korner ve serbest vuruşlardan ortayla gol arıyorlar.

adamlar orta sahadaki taç atışını bile ceza sahası içine gönderiyorlar.
taç atışı kazanıldığında sevinen taraftar topluluğuna sahip ingiliz takımı.
toplamışlar uzun adamları, "havadan çok rahat gol atarız olm ehe" diye geçinen bir takım. bakın takım diyorum. futbol takımı böyle olmaz. hala bide ucuz ucuz taçlarda kalecinin başına bi adam dikip engellemeye çalışıyolar.

sen duuuur inönüye de geleceksiniz siz. almeidalı beşiktaşa geleceksiniz. o zaman görücem ben.

aylar sana gelen edit: dedim ama ben ama dedim ben. almeida'nın kazandırdığı penaltıyla açmıştık perdeyi. öyle bindik bu ingilizlere inönü'de. kalbim temizmiş.
Çoğu spor yazarının ortak kanısı ;

- taktik yok , fizik gücü var

- seyircisine zevk vermeyen bir takım

- para verip maçına gidilecek bir takım değil

- uzun taç atışlarıyla pozisyona girmek gibi çağdışı bır yöntemi var( hatta taçları korner niteliğinde)

ayrıca dünkü maçta fransız hakemle kazandılar bunu herkes gördü. Zaten herkesin zoruna giden de bu , nerdeyse şimdiye kadar ki en iyi futbolunu oynuyosun, ama hakem faktörü hepsini siliyo.
stsl'de her takımı yenebilecek bir potansiyele sahip olan takım. en büyük sorunu istikrarsızlık. ne ölür ne dirilir, öyle bir takım.
schuster'in ana avrat söveceği takım. bunlar 60'lardan da beter.
istanbul'a gelmemesi gereken takım.
açık söylüyorum; büyük aksilik olmazsa hezimet yaşayacaklar.
dün beşikteşı yenen takım.
Günlerden bir gün, henüz on yedisindeki William Webb Ellis, yerdeki topu eline alır ve koşmaya başlar. Mite göre, koşu o koşu; bugün milyonlar bir topun peşinden koşmakta. ingiltere'nin Rugby isimli kasabasında gerçekleşen bu koşu, sonrasında kendini kuralları olan bir oyuna dönüştürür ve adına da Rugby Football denir, şehrin adından gelen isimle. Kuralları daha 19. yüzyılın ortasına gelmeden yazılmıştır ve onun yazılı kuralları, futbol oynayanlara ve Ellis'in vaktiyle kurallarını ihlal ederek yeni bir oyun icat ettiği esas futbol oyununun kurallarını yazmak isteyenlere esin kaynağı olur.

Dünyanın faal durumdaki en eski ikinci futbol kulübü olan Stoke City, halen o günlerde yaşıyor. Rugby'nin yazılı kuralları futbola adapte edilmiş ve yan sahadaki rugby maçında kadroya giremeyenler, Britannia Stadium'da nispeten yumuşak bir oyun olan futbol oynuyor. Nitekim kadrolarında 7 -yazıyla yedi- adet 1.90 metre ve üzerinde oyuncu var.

Tek fark, 1925 yılında futbolun ofsayt kuralının değiştirilmesi olabilir. Bu tarihten önce uzun top doğru ve anlamlı bir şey değildi ve zaten hiç işe yaramıyordu. Oyun aşırı dar alanda oynanıyor, kısa pas ve top sürmeye dayanıyordu. Ofsayt kuralı üç oyuncu'dan, iki oyuncu'ya düşürülünce mertlik bozuldu, kullanılabilir alan arttı ve topu ileri vurmak, artık işe yarar oldu. Stoke City de Premier League'ki üç yılında ligin en az yerden pas yapan takımı sıfatını kimseye bırakmadı.

Arsenal tüm bu sezonlarda maçı başı 500'e yakın kısa pas sayısıyla zirveyi bırakmazken, maç başına 200 kısa pas sayısını zor geçen Stoke City'e her sezon en az bir kez mağlup oldu. Geçtiğimiz hafta sonu Man Utd, maçı ceza sahasına 12 orta ile tamamlarken, Stoke City'de bu sayı 35'ti. Son üç maçta yaptıkları toplam pasın 5'te 1'inde topu Peter Crouch'a yolladılar. Carlos Carvalhal'ın Stoke City'e dair ''Türk Havayolları'ndan yardım isteyeceğiz.'' sözünun arka planı, bu sayılardır.

Diğer yandan, haftasonu Man Utd maçının ilk beş dakikasının bilançosu şu şekilde idi: Dakika iki, Hernandez müdahale sonucu sakatlanarak oyundan çıktı. Dakika dört, sağ dipte topu atıp rakibini geçmek üzere olan Nani'nin ayağından tak! diye bir ses geldi. Dakika beş, sol kenarda rakibini geçen Evra, müdahale sonucu havada takla attı, elini yere koymasa kafası üzerine düşüyordu. Eh, bunlar da rugby zamanlarından kalma sayılır. Yer yer gaddarca, yer yer kontrolsüzce (Ramsey'nin ayağını kıran Shawcross'tu), ama her zaman olabilecek en sert şekilde o topu almak, topu alamıyorlarsa da atağı sonlandırmak istiyorlar.

Evleri Britannia Stadium'daki serileri ise şu şekilde: Yılbaşından bu yana 18 maç oynadılar, yalnızca 1'ini kaybettiler. Bu mağlubiyet de ligin son maç haftası, Wigan'a karşı gerçekleşti. 11 kez kazandılar, 6 kez berabere kaldılar. 32 gol attılar, sadece 10 gol yediler. Söz konusu 18 maç içerisinde Chelsea ile iki kez berabere kaldılar, Liverpool'u ve Arsenal'i mağlup ettiler, Tottenham ve Man Utd'a birer kez kaybetmediler. Yani şu zamanda, onları sahalarında yenmek için adı anılan bu takımlardan biri olmak yetmiyor, yetmedi.

Evlerinde fazladan ne yapıyorlar? Britannia Stadium'daki atmosfer, ingiltere'de aranıp bulunamayan cinsten. Hatta stadın beleş tepesi bile var! Her pozisyona koro halinde tepki, her duran topta yükselen ses, takımın her ekstra hareketinde tribünden çıkan sıradışı bir uğultu... Koro halinde yapılan tezahüratların az olduğu, tamamen sahadaki oyunla bütünleşik bir tribün var orada. Ayrıca top toplayıcı çocukların hepsinin ellerinde havlu var, Rory Delap taç atarken topu kurulayabilsin diye.

Merasimle kuruladığı topu, sanki bir Charlie Adam korneriymişçesine kale içine gönderen Rory Delap'ın şanını artık duymayan kalmadı. Onun işini kolaylaştırmak için reklam panoları sahadan uzağa konuluyor. (Birmingham deplasmanında vaktiyle tam tersi yapılmıştı.) Aslında onun kullandığı taçlarda topun gol olma yüzdesi, takımın kullandığı kornerlerden düşük. Ama gol olmasa bile taçlar işe yarıyor. içerideki mücadele rakibi yıldırıyor, seken top korner oluyor, faul oluyor; rakibi hem fiziksel, hem de psikolojik olarak zorluyor. Bir başka acayip adam, Matthew Etherington da duran top kullanırken son ana kadar hep topun başında bekliyor. Önceden nereye atacağı kestirilemesin diye. Aniden gerilip, topu içeri gönderiveriyor. Zaten takım topu kanada taşıyınca, rakip kaleye gitmeye değil, faul ya da taç almaya çalışıyorlar.

Tablo bu. Stoke deplasmanı, Europa League'deki, hatta belki de Avrupa futbolundaki en acayip deplasman. Onlar bizim bildiğimiz oyunu oynamıyorlar, böyle bir çabaları da yok. Üç sezon önce ne oynuyorlarsa, artık bu oyuna daha yatkın oyunculara sahip olmak kaydıyla, aynısını oynuyorlar. Hocaları Tony Pulis, 19 yıldır menajerlik yapıyor ve onun takımları bir kez dahi küme düşmedi. Premier League kariyerinde ise en kötü 13'üncü, en iyi 11'inci oldu. Çalıştığı en yüksek bütçeli takım Stoke City ve geçen sezon çıktıkları FA Cup Finali, kulüp tarihinin zirvesine yazıldı.

Stoke City her takımı bozuyor. Onlara karşı asla kendiniz olamazsınız, hele ki deplasmanda. Hızlı oyuncular bir işe yaramaz, usturuplu bir tekme ile icaplarına bakılır. Hava topları tümüyle geçersiz, binde bir büyük hata şansını kovalarsanız belki. Ceza sahasındaki itiş kakışla yıldırırlar, yıkılmazlar. Hele bir de skorda öne geçtiler mi, dönüşü ancak mucize olur. Zira bu zamana kadar hep böyle oldu. Ayrıca formda bir kalecileri ve Etherington ve Pennant gibi oyun içi silahları var. Bunlara da önlem almak zorundasınız.

Fakat bir yol var: Evvelki hafta Sunderland'in yaptığını yapmak, erken bir gol bulmak. Ya da punduna getirip erken dakikalarda kırmızı kart aldırmak. Tabii bu maç Stoke City'nin Kiev dönüşü oynandı ve uzun uçak yolculuğuna bağlandı. Menajer Pulis ise 4-0 kaybedilen maçtan sonra şunları söyledi: ''Bu bir mazeret olamaz. First-class'ta uçuyoruz ve oyuncuların her istekleri karşılanıyor. Bizler futbolun içerisinde bir rüyada yaşıyoruz. Şehrimizdeki madenciler ailelerine para götürebilmek için her gün çok ama çok çalışmak zorundalar. Onların bir yılda kazandığı parayı bizim futbolcularımız bir haftada kazanıyor ve sonra 'seyahat ettik ve bu yüzden kötü oynadık' diyorlar. Böyle bir şey olamaz.''

Bizse Quaresma ile rugby oynuyoruz. Tümüyle emek, fiziksel güç ve hırs üzerine kurulu organize bir takıma karşı uzaktan kurbanlık koyun gibi görünüyoruz. Sorun şu ki, bu deplasmanda her şeyiyle ideal bir futbol takımı olmak da yetmeyebilir. Çokça şansa ihtiyaç var. Puan için olduğu kadar, erken bir gol yenilmesi halinde skorun artmaması için de öyle.

Skor ne olursa olsun, tüm oyuncular için iyi bir tecrübe olacak. Tüm Türkiye de gerçek 60'lar futbolu, hatta 1860'lar futbolu neymiş, görecek. Maçın hikayesinin tümüyle Beşiktaş lehine gelişmesi, hakemin kolay faul çalabilen biri olması ve ceza sahasındaki şarjlara müsamaha göstermemesi ve ertesi gün ingiliz basınında artık bir efsaneye dönüşen ''Bir salı akşamı, yağmurlu Stoke deplasmanı...'' klişesinin kırıldığına ilişkin yazılar okumak dileğiyle... *

not:yazıda da anlaşıldığı gibi stoke city-beşiktaş maçından önce yazılmış.
(bkz: the potters)
telaffuzu sıtok siti şeklinde olan ingiliz futbol kulübü.
kendi evinde bize türklere karşı dünya devi, qpr denen takıma da kedi yavrusu kesilen takım. allah sizi bildiği gibi yapsın.
--spoiler--
formaları çıkarın çıplak oynayın
--spoiler--

!
an itibari ile bjk'nin yapamadığını yapmıştır.
gelişlerini geçtim inişleri bile sorunlu olan futbolumsu ingiliz takımı.

http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/19459370.asp
(bkz: stoke city/#13287985)
demiştik.
futbol derslerini aldılar, s.ktirip dönebilirler şimdi.
an itibari ile sunderland adlı takımla oynadığı maçta en az 3 gol olursa iddaa da yaptığım kuponun tutmasına vesile olacak takım. endişe ile bekliyoruz.
futbolu sadece futbol olarak; gören ve oynamaya çalışan sistemi sağlam takım.

26 aralık 2012 stoke city liverpool fc maçında biz futbol severlere bunu tekrar ispat etmiş olan ingiliz futbol takımı. kabul ediyorum, oyuncuların hepsi yarma gibi. fakat, adamların kendilerine göre kurdukları bir sistem var, ona göre oynuyorlar. türk takımları gibi değiller.
maç 2-1 iken, 5 dakika kadar izledim. Shelvey deli dana gibi koşuyordu ortalarda. Stoke geçen yıla göre çok iyi. NZonzi'yi iyi oynuyordu. Gerard emekliliği bekliyor gibiydi, hey gidi.
bugün oynanacak maçta newcastle united karşısında galibiyetine 3.50 oran verilen takım.
ingiltere premier lig'de mücadele eden ingiliz takımı. lakabı the potters'dır. bu lakabın türkçe anlamı ise çömlekçiler'dir.
oruspu evlatları son dk attıkları golle kuponumu piç ettiler.
ilginç bir ingiltere takımı.
kadrosu iyi takımdır. shaqiri, krkic falan var.