bugün

herşeyi yaşamış ilerde sahip olacaklarının kadirini kıymetini bilme olasılığı yüksek bunun yanısıra kestane hadisesinden nasibini almış çocuktur.sobadan zehirlenmesi durumunda üzüleceğimiz çocuktur *
kova doldurma, kül dökme, kozalak tutuşturma gibi eylemleri anılarında canlandırabilen çocuktur. sobanın üzerinde ekmek kızartmış, atletini sobada ısıtıp giymiş, karlı hava ıslanan çoraplarını sobanın önünde kurutmuş, annesini çileden çıkardığı zamanlarda soba demiri ile muhatap olmuş çocuktur.
en azından bir kez yanmış çocuktur.
ileride doğalgaz ısıtmalı bir daire alması muhtemel çocuktur.
sobalı ev ; şimdi baktığımızda yüzümüzde bir tatlı tebessümle tekrardan hatırlayacağımız hatıralara sahiplik etmiştir.soğuktan buz tutmuş ayağın altını sobaya dayayıp ,çorap altında oluşan yanıklar ve acı.hiç ummadığınız anda soba borularının arasından kafaya damlayan zift,soba üzerinde kestane,kül içinde patates ve daha niceleri....
tatlı bir uykuya henüz dalmışken,annesinin üstüne kapıyı kilitleyip komşuya gitmesi üzerine bacadan * bacadan sızan yoğun miktardaki karbon monoksid gazını ciğerlerine teneffüs etmek.benim gibi şansı varsa annesinin erkenden gelmesi sonucu yoğun şekilde baş ağrısına maruz kalmak gibi vakalara maruz kalabilecek çocuktur.
ateşle oynamamayı öğrenmiştir.
muhtemelen bronşit olmuş ya da olcak çocuktur. çünkü evde bir oda sıcaktır.
(bkz: kızgın kumlardan serin sulara atlamak)
soba borularının birleşme yerlerinden zift akmasını önlemek için küçük yoğurt kutularını telle borulara tutturmak suretiyle bu sorunu çözen aile fertlerinin mutluluğunu paylaşmış, böyle durumlarda yaratıcı fikirler üretmeyi o zamanlardan öğrenmiş çocuktur.
sobanın sabahları küllerinin temizlenmesi sırasında ki çıkardığı seslere maruz kalarak ''kulağı olmadan ''büyüyen çocuk.
soba gittikten sonra doğalgaz vs. gelince o eksikliği hissedebilen çocuk. 90'ların ortalarına kadar hatırlayabilen çocuklar, büyük ihtimalle bu sobayı hatırlayacaklardır. acı verici olan ise, 2000'in ortalarında Türkiye'miz dahilinde hala bu ünvana sahip olan çocuklarımızın olmasıdır..
vücudunun herhangi bir yerinde,yanık izi olması muhtemel çocuktur.
sobanın nasıl kurulduğunu öğrenen çocuktur.
şanslı bir çocuktur zira büyüyebilmiştir. yurdumda genelde zehirlenmeden dolayı büyüyemeyen sobalı ev çocukları mevcuttur..
kızarmış ekmeği her yetiğinde burnunun direği sızlayan çocuktur. (bkz: çocukluk yıllarını özlemek)
muhakkak fare ve sıçanla karşılaşmış, mahalledeki arkadaşları ile sırayla o gün kime odun ,kömür geldiyse, imece usulü taşımış, isten dolayı kararan duvarın, her bahar adi plastik boyayla boyanmasına tanık olmuş, dikkatli ise bir taraflarını yakmamış, soba üzerinde kızaran ekmeklerin üzerindeki siyah yerlerini bıçakla kazıyıp tereyağı ve tuzla yemiş, küllerin içine attığı patates elleri yanarak soymuş ve bir tutam ve ağız dolusu gülümsemeyle yemiş, cimri yerne yapılan soba fırınlarında yapılan lezzetli böreğin tadına varmış,bir şey olup da diğer odalardan birine gittiyse hızla sıcak odaya koşup derin bir oh çekmiş, hatta küçükken sobanın bulunduğu odada annesi tarafından yıkanmış, büyüdükçe kaloriferli, sonra kombili evle tanışmış,bu değişimin rahatlığını sevmekle bereber, samimiyetsizliğinden ürkmüş çocuktur.
ilk çocuk olması muhtemeldir.
tüten soba nedeniyle, karda yağsa, bahçeye çıkılıp soba borularını temizleme seansına katılarak ufak çapta donma tehlikesi geçiren çocuktur. tamam çok zevkli yanları vardı ama çocukta olsanız kömür bitince, kömürlükte henüz keseri bile tam tutamazken, kömür kırmaya çalışmak, doldurduğunuz kömürü eve kadar taşımak, belli periyotlarla sobaya kim kömür atacak tartışmasını kardeşinizle yaptığınız tartışma sonucu sıranın sizde olduğunu hatırlamak, sobanın önünde biriken külü almak isterken, yere dökülen külü temizlemek, kar yağınca ayaklar kaymasın diye kapı önüne külleri dökmek, sönen sobayı yakmayı bir türlü becerememek, kar yağdığında deli gibi kartopu oynamanın neticesinde donan elleri sobanın borusunda ısıtmaya çalıştıkça ellerin feci şekilde sızlaması, en kötüsüde diğer odalar çok soğuk diye televizyonlu odada ders çalışmaya çalışmak, bir misafir gelmesinde dersimize çalışabilelim diye dua etmek, en sevdiğiniz kazağın, çabuk kurusun diye astığınız kapağında, yakın temastan yanması, belki şimdi tebessümle hatırlasakta, ozamanların gerçekten de zor yıllar olduğunu değiştirmiyor.
portakal kabuklarının ateşe temas edince yaydığı kokuya aşina olan çocuktur , kardeşiyle sürekli sobaya atılması için odunu sen getircen ben getirmicem tartışması yapan çocuktur , lügatına " kıtır kıtır ekmek " tanımını yerleştirmiş çocuktur , üniversite yıllarında soba kurmayı bilmeyenlerin can dostu , tüten sobalara anında müdahele eden kişi konumundadır ... ayrıca bu kişiler kolay kolay üşümez .
evde bos bir oda varken dahi;
eger tek cocuksa salon'da, eger kardesleri varsa onlarla ayni odada uyumayi ogrenmis cocuktur. nede olsa her odaya soba yakilamaz. bu arada tek cocuksa ve salonda uyuyorsa kesin show tv'nin kırmızı noktali filimlerini hatirlar.
yakalamaca oynarken sobanın etrafında koşmanın doğru olmadığını, can yakıcı bir deneyimle öğrenmiş cocuktur.
sobanın üzerinde ısıtılmış ekmeğin tadını başka yerde bulamayan cocuktur.
sobanın sönmüş olduğunu düşünerek tutuşturmak için gazyağı dökerken, içine bakılmaması gerektiğini, saçlarının bir kısmı ile kaş ve kirpiklerini yakarak öğrenmiş olan cocuktur.
ne çocuğu yaaa, kocamandım ve okul çayında pürupak, cascavlak dolaşmak zorunda kaldım.
banyodan titreyerek çıktığında o sobanın eşsiz sıcaklığına yanaşmak için çırpınan çocuktur.
zihnin ardında kalan düşlerin bu tarafı kesinlikle iç burkmalar ve güzelliklerle dolu bünyenin hikayesidir bu.
öyle ki; ileriki yıllarda anlatabileceği ya da hiç kimseye anlatmasa dahi hatırladığında sıcak bir tebessümün yüzüne yayılacağı kedi ile olan anıları olacaktır. koyun koyuna yatılan sobanın yanından kalkmamanın verdiği o güzel duygu yeniden yaşanacaktır günlük hayatın sıkıntıları eşliğinde.
yanık hikayeleri olacaktır sonra. hatta, belki de küçük bir iz kalacaktır o günden bugünlere yadigar. sol elin işaret parmağında. yanmak öğrenilecektir sayesinde sobanın.
ve sonra kestane hikayeleri olacaktır. yılbaşı geceleri soba üzerinde pişirilen. tombala oynanırken ailecek sobanın üzerindeki süt taşmasın diye iki de bir "beni bekleyin" deyip, kalkıp süte bakacaktır evdeki melek. *
ergenlik başladıkça, ve şehvetin düşmanlığı eşliğinde soba artık yokedici olarak kullanılmaya başlanacaktır. lisedeki karşılıksız sevilen prensese yazılan şiirler sobaya atılıp yakılacaktır.
fakat, yeni şiirler soba alevinin aydınlığında yazılacaktır. lise bitirilip üniversite ortamına gelindiğinde kampüslerdeki büyük yurtların boşluğu anlaşılacak, kalorifer sistemiyle ısıtması yapılan binaların ne kadar soğuk olduğu anlaşılacaktır.
çünkü;
sobalı evin sıcaklığını hiçbir sıcaklık sistemi vermeyecektir artık. *