bugün

bir nevi kişinin kendini kandırmasıdır. aşk acısı çeken bünyenin "aşka inanmıyorum" demesi gibidir.
teoman'ın iki yabancı şarkısında da geçer "sevmeye yeteneksiziz.." diye. oluyor bazen, sabretmek lazım. sevmeyi de öğreniyor insan, doğru kişiyi sevmek yeter.
yürekten sevmeyi becerememek, her sevginin yüzeysel olması durumu.
"ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı.." *

o evcil acılar var ya.. ve önceden yaşanmış pişmanlık artı kayıplar..
sonra bir kar topu misali, karda yuvarlanarak daha da büyüyerek çıkıyor karşına..
olmuyor..
yapamıyorsun..
bencil insanlar için geçerli bir sözdür. sevmeye çok yetenekli olanlarsa, tek kişiye gerçek aşkı duyup, yeteneklerini ve belki de hayatlarını sadece ona harcarlar.
(bkz: sevilmeye yeteneksiz olmak)
yaş ilerledikçe baş gösteren bi durumdur.
halbuki tecrübe yetenek getirmelidir.
arada bir ters orantı mevcuttur.
ya da yeteneksizlik değil de temkinli olma halidir hani karşıdaki sevilesi mi acaba diye paronayaya düşme.
blogumdan anlatacağım durum:

"Doğuştan mı var olan/olmayan bir şeydir bilemem ama sevmeye yeteneksiz olmak vardır. Sevmeye yeteneği olmayanlar hep acı çeker. Kimi, neyi seveceğini bilemez. Nasıl seveceğini hiç bilemez. Olanaksız aşklar edinir kendine belki, içten içe, yaşayabileceği bir aşk olmaması için bunu yapmayı tercih eder. Melankoliktir hatta, mutsuzluktan zevk almasa da, mutsuzlukla yaşamaya alışmıştır. Sadece sevmekten korkmaz, merkezinde mutsuzluğun, yalnızlığın olduğu düzeninin bozulmasından da korkar. Yaşam tarzı edinmiştir kendine yalnızlığı. Kendini atıp gözlerini diktiği yıldızlara haykırarak bakarken gözyaşlarının sesini duymak ister, hızlanan kalp atışlarının pıt-pıtlarının yanında başkasının kalp atışlarını duymak değil. Bu bir protestodur aslında. O an duymak istediği tek kalp atışı kendisinkiler gibi yalnız bir kalbinkilerdir. Yalnızlıkla atmayan kalpler O'nu anlamaz. Onlar için O, kalabalık listenin bir parçasıdır. Tek başına çıkmak ister küçük deliğinden. izbe bir köşeye sığınır, yaslar sırtını pürüzlü bir duvara, başını arkaya doğru atarak duvara selam çakar. Gözlerini boşluğa çevirir, derin bir soluk alıp gözyaşları içinde, geceye sessiz bir çığlık bahşeder. Sevdiği bir şeydir belki o çığlığı duyabilecek birilerinin olduğu düşüncesi. Bekler o çığlığı duyacak insanı. Fakat ümidi yoktur bu konuda.
Depresif bir ruh yapısı vardır. Yıkıcı değildir yalnız depresifliği, melankolisi. Bordo bir kadife kumaş kadar doygundur fakat bir o kadar da solgun. Kış vakti, kapanmak üzere olan bir kafeye girip Tom Waits'in hisleri parçalayıp yeni bir sentez haline getiren, tadılmamış, tasvir edilememiş duygulara sürükleyen bir şarkısını dinlerken yaşanan seçkin yalnızlıktır. Sevmeye yeteneksiz olmak, o konuda oturup bir şeyler yazmak isteyince, ne yazdıklarının istediği gibi olması, ne de yazmakta olduklarının devamını getirebilmesidir... Evet şu an kendime laf attım, bu konu hakkında alkollüyken daha iyi konuşuyordum. Başka bir zaman durumu kurtarmak üzere bitsin bu post artık..."
(bkz: yeteneksiz siniz)

yaş ilerledikçe baş gösteren bi durum değildir aslında ezelden beri kişide var olan durumdur. korkulası yönü yok karşıdakinin "doğru kişi" olduğunda emin olunduğunda yetenekle alakalı olunmayacağı anlaşılır.
tecrübeyle olsaydı kaşarlar sanatkar olurlardı.
anladım sen çok büyüksün sana göre değilim
bir boy eksik bir beden küçük ben sana göre değilim
benim aklım kıt deliyim anlayamam
benim aklım zor sorsan cevplayamam
yine akşam yanıyor yansın sigaram
yine aşk var dönüyor dönsün dünyam.

zuhal olcay ında dediği gibidir.
her insan sever ama sevdiği için, yeterli fedakarlıkları yapamaz. sevmeye yeteneksizlik değil de; sevmeye alışamamak veya sevmeye üşengeç olmak, daha iyi bir tabir olabilir.
hayata yeteneksiz olmakla eşdeğerdir.
sevmeyi, sevilmeyi istememek!
insanlar yaşamlarında istedikleri şeyler üzerine yeteneklerini geliştirirler.
doğuştan olan bir durum değildir. bir kişinin kalbi bir kez çok kötü kırıldıktan sonra bünyenin verdiği reaksiyondur. ne yaparsa yapsın ayağın sürekli frende olma halidir.