sen unuttuğum yaramsın... durmadan kanayan ondan üstüm başım hep kan... ve ben ne zaman birine dokunmaya kalksam parmak uçlarım kan... nasılda fark edemeden bu kadar derinde bu yaran... ve ben öyle alıştım kı yarama.. kanın bitene kadar kanatmaya and içtim. sen unuttuğum bir yaramsın hala kanayan.. ben hala seni özlüyor.. her sevgi sözünü seni düşünerek sarf ediyorum..
insanın yaaşdığı duyguları unutamayacağını, unuttuğunu sanarken, yaraları her sızlayışında yeniden hatırlayacağını ifade eden söylem;

unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir dudağınım öptüğün..!

kaçan bir elektriğim; haylaz, inatçı bir âşık. belki hatırlarsın beni, hani saklıyorsan hâlâ resimleri; cismim yetiyorsa kanıtlamaya kusuru, aklım şaşırtıyorsa bedeninin azametini, teklifim geçerliyse ve romantizm lök gibi oturmuşsa gündemine, hangi varlığımı yok sayabilirsin ki?

unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir çocukluk hastalığınım kırk derece ateşte yattığın!
--spoiler--
Canın sıkılır, daralırsın. Sevgili, ciğeri 5 para etmez bir oğlancığa kaçmıştır seni bırakıp. Madam eleni çok uzaklardadır artık, beyoğlu yalnız ve anlamsızdır. Niyetçi tavşanlar daha mahsundur o akşam. Güneş tüm sıcaklığıyla kavurur istanbul'u, gözleri serbest bıraksan günde zilyon defa dolup boşalacaklardır. Göbek çıkar,sakallar uzar, kendinden nefret edersin. yakışıklıdır ha oğlancık da. işsiz güçsüzün tekidir ama. Atmıştır abasını sevgilinin, pardon eski sevgilinin evine yaşamaktadır.

işte bir akşam tüm bu duygular arasında, 2. paket cigaranın bitiminde gözler dolu dolu dinlenen bi şarkıdır bu. Şarkı değildir belki o zamanda, bir duruştur tüm aşağılık pazarlıklara, hayata karşı..

Son sigara yakılır, kan oturmuş gözler son bir defa daha bakar saate. Öğrenci evinin yalnızlığı beyoğlu akşamı kokar o an. Göz gezdirilir son defa, klozetin üzerinde bitmiş şampuan şişeleri, kapıda asılı annenin gelinlik havlusu -yaban ele okumaya giden oğula verilen en değerli hediyedir- , yerde hamam böcekleri, ayna ortadan kırık tam bir senedir, doğru ya onu bile "o" kırmıştı.. Televizyon bangır bangır açık, yusuf söylüyor. Yusuf gibi sabırla, erdemle söylüyor. Söyledikçe bilekler ısınıyor, sıcaklık dirseklere kadar iniyor. Zihin, yarım metre uzağına bomba düşmüş asker kulağı kadar sağır. Ayağa kalmak istiyorum, oldugum yere oturuyorum tekrar.

Bir an kendimi en neşeli bahçelerinde sanıyorum çocuklugumun. Fadile abla? hüseyin amca? Sizler misiniz? Beni mi bekliyordunuz onca zamandır? inanın çok özledim sizleri biliyor musunuz? En çok da o hiç kıyamadığınız erik ağacınıza tırmanmayı.. O kadar yorgunum ki.. Beni kollar mısınız orada? yanıbaşınızda? O kadar korkağım ve ezildim ki buna ihtiyacım var. Kaybolmayın bir yere, geliyorum.

Tamam mı?
--spoiler--
Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı istanbul

Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım

Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım

Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

Ben...
Yağmur...
Ağladım

yılmaz erdoğan..
haydi vur yüzüme yokluğunu
uçsun göklere bütün denizler ve gözlerimdeki ışık
yağsın tekrar göz yaşımla birleşip karışsın yuyuyan toprağa
süzülsün usulca ve sesizce arınsın saf olmayan her şeyden ve her duygudan.
ve su olsun sonra saf seven yüreklere özel, içenler ayrılmasın 1 daha ,
ve bir daha şairlere ilham kaynağı olmasın hüzün,
yazılmasın ayrılık şarkıları ve şiğirleri , yazılmasın ki her defasında seni
tekrar tekrar bana buldurup tekraar tekraar kaybettirmesin.
kaybettirmesin ki kanlı ellerinle açtığın bu canımı almayan yaralar daha da büyümesin.
''annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
annemin vasiyetindeki,
'oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

bazı eski romanlar
'yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyecek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali ara denizlerin sonundaydı.

küçük iskender
bir zamanlar sevda ile çarpan kalbin çimentoyla kaplanması ve fakat bir yerlerde boşluk kalması, sızlaması sonucu sarf edilmiş cümledir. unutmak diye bir şeyin olmadığı anlaşılır. unutmak sadece hafızada geri planda tutmaktır. günlük hayat içinde dosyaların arasında boğuşurken gözler bir anda donuklaşıp bir noktaya kilitlenir, geçmişteki bir an canlanır ve boşluktaki sızlama kendini gösterir sonra usulca kapanır gözler ve ''sızı'' devam eden hayatta anlamını aramaya devam eder.
Bana sorarsanız hakkımı helal etmedim hiçbir sevdiğime. Sevmeyi şiir kitaplarında okuyup, şairlerin kadınlarına aşık olan umarsız, bir hayli de arsız bütün edebi sakinler gibi. Hiçbir kadın o dizelerdeki gibi durmadı benim aynamda. Yüzleri yoktu ölümsüz aşk vaatlerinde bulunurken. Aslında ne yaptımsa kendime yaptım biraz, aslında bütün haksızlıkların kontratlarında sol alt köşedeydi adım. Tango'nun en münasebetsiz yeridir, kadının burkulan dizi üzerine abanması adamın, gözlerdeki ateşe acıyla su verilir, kadının kendinden geçmesiyle ritmin değil, adamın ve adımın alakası vardır anlayacağınız. Yürek acısı da böyledir biraz. En münasebetsiz yerinde hayatınız acıtır canınızı, yandığınızı zannederken üşürsünüz. işte benim gibi. Sonrası mı; zamanın içinden geçen ırmağa doğru çıkılır yola...
(bkz: sen kanattığım bir yarasın hala unutamadığım)
(bkz: yarram)
unutulmayan eski sevgiliyi söylenilebilecek sümle.
unutulmuş fakat hala hassas bir duyguyu taşımaktır, çevrede yaşamış veya yaşanmakta olan bir olaydan etkilenerek unutulmuş yaranın tazelenmesidir.
(bkz: aldatılmak)
(bkz: aldatmak)
(bkz: aşk acısı)
"acıya öyle alışmak ki, kanamakta olan yarayı artık farketmez hale gelmek. ona vücudun bir parçası muamelesi yapmak. onun bir yara olduğunu unutmak, onun verdiği acıyı hissetmemek." (bkz: uyuşmak)

şeklinde açıklanabilecek cümle.
yara kanıyorsa unutmamışsın demektir. unutsaydın yara kabuk bağlar tekrardan iyileşirdi sen hayatına tekrardan değişik yön verirdin. yaran kanıyor ki her sigara yakışın da dumanın da onu hayal ediyorsun yaran kanıyor ki demekki içip içip söylediğin türkülere, şarkılara onu hayal ederek söylüyorsun, yaran kanıyorsa sahil kenarın da vupuru beklerken onun ineceğini hayal ediyorsun, yaran kanıyorsa kalabağın içinde saçlarını dalgalandırarak gelen kişiye onu hayal ederk bakıyorsun, yaran kanıyorsa elele tutuşup etrafa mutluluk saçan çifte küfür ediyorsun dur ''ben de bir zamanlar böyleydim'' diyorsun dur.

sevdiysen, değer verdiysen, değer gördüysen, gözlerinden sevgi yaşları aktıysa o yara kapanmaz kapandıkca kanar kanadıkca acır.
devrik cümle.