bugün

SEMA Türkiye'de en çok kullanılan 140. isim (... 138. sevgi, 139. zehra, 140. sema, 141. bilge, 142. demet, ...). Ülkemizde yaklaşık her 669 kişiden birinin adı SEMA ve ismin yaygınlık oranı binde 1.49.

SEMA adının yaygınlık oranının Türkiye'nin resmi nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılarsak ülkemizde 13-02-2009 21:23 itibariyle yaklaşık 107,166 kişinin isminin SEMA olduğu ve SEMA isimli kişi sayısının her yıl ortalama 1771 kişi arttığı tahmini yapılabilir.

SEMA adının Amerika Birleşik Devletindeki yaygınlık oranı ise bir milyonda 5.70 civarında ve bu hesaba göre ABD'de yaklaşık 1,743 SEMA yaşadığı tahmin edilebilir. ABD'nin nüfus istatistikleri dikkate alındığında Amerikada SEMA sayısı her yıl 15 kişi artıyor.

SEMA Türkiye'nin en yaygın 140. ismiyken, Amerika Birleşik Devletinde en yaygın 140. ad ise Bradley ismi. SEMA adının yakın kullanım oranına sahip diğer Amerikalı isim kardeşleri arasında 138. Ruth 139. Randall 140. Bradley 141. Alfred 142. Kay isimleri de sayılabilir.

http://www.ismiDidikle.com'dan alınmıştır.
sevgilisinden hediye olarak semaver alan hatun kişisi.
http://sinestezi.wordpres...om/2009/12/17/seb-i-arus/
bir çok anlam taşıyan ve özellikle kızlara hitâp edilen isimdir.
sebebini ve akışını mevlana hazretlerinden başka kimselerin bilmediği zikir biçimi. bu olaya örnek açıklama mektubat ı rabbaniye 'nin ikiyüz küsürlü mektuplarından birinde bulunmaktadır.

attığım zarflar dışında söyleyebileceğim şey mevlana hazretlerinin namaz dışındaki zamanlarında kendine has ve ona özel bir doyum şeklidir. elbette namaz ile yakından uzaktan karşılaştırılamaz ancak bu da kendisinin tarzıdır.

yani diyorum ki öyle dönmekle olmuyor, namaz kılmakla da olmaz, okumakla filan da vesair ile de şununla da bununla da olmaz. onun için mevlana hazretleri olamamak vardır.

boşuna dönmeyin mart kedileri gibi.
Bu sema'a girmeyen sonra peşiman olur
Erişir bizim ile ser-be-ser düşman olur
Dosttur bizi okuyan, üstümüzde şakıyan
Şimd'üçbuçuk okuyan derin Danışman olur



Hey biçare Danışman, Et dervişi dervişhan
Dervişlere erişen, işine pişman olur
YUNUS eydur MEVLANA, epsem otur yerinde
Bu sohbete doymayan sonra sevişken olur
(bkz: Yunus EMRE)
(bkz: semu/#9698631)
gerçek sema budur. http://www.youtube.com/watch?v=hK4XKCRc0XE
ilk aşkımdan bir sonraki aşkım.
"bir aşk efsanesidir sema, ney kendi dilinde bu efsaneyi anlatır.
aşık için ney bir bahanedir, her ses sevgiliden bir davettir, sema bu davate icabettir.
velhasıl ney aşkın özü, özetidir.
sema ise beyaz bir dilekçedir..."

ney in altına yazsam bilemedim şimdi bunu..
kendi etrafında dönen etekli kavuklu adamlar. bir gün gelecek delilik kapsamında değerlendirilecek.
(bkz: et semalarda)
güzel bir isimdir.
ilk sevgilimin ismi,ilk sevgili için geç denebilecek yaşta (20) buldum onu,umarım son sevgilimde o olur.

edit:iyi biri değilmiş.
dini bir anlamı yoktur, bildiğin danstır. mevlana'nın dönmesi veya dönmeyi teşvik etmesi sözkonusu değildir.
Gökyüzü.
Eski sevgilimin ismi. Solda gördüğüm an bir garip olduğum isimdir.
eski arkadaşım, şimdi kendisinden bihaberim.
hoşlandığım kızın adı .
direnişin sema'sı.
görsel
anlamı gökyüzü olduğundan sevilen hoş isim. kardeşime de aittir.
efenim Mevlana'yla ilgili tez yazmaya ve tasavvuf hakkında okumalar yapmaya başlayınca onun felsefesini konu olan kısa bir hikaye yazmıştım. bu hikaye her ne kadar tasavvufu ve sema ayinini övücü olsa da, ben her zaman eleştirel gözle bakmaktayım. mistik düşüncenin 'gerçek Hayat'tan kopuk olduğunu düşünüyorum. yazdığım hikaye şöyle:

SEMA
Konya, 1231
Issız, sessiz bir sokak. Sağlı sollu evler aralarına aldığı taş döşeli dar sokağı sanki fırlatıp atmak istermiş gibi duruyor. Sıkışmış kalmışlar bir arada, ne samimi, ne düşman. Sonbaharın verdiği iç daraltıcı, sıkıcı bir alacakaranlık havası var gökyüzünde. Kara bulutlar her yeri sarmış.
Bir sufi ağır adımlarla sokakta yürüyor. Elinde kitaplarla. Kitabından biri rüzgarın şiddetiyle yere savruluyor, rüzgar tek tek yapraklarını çeviriyor kitabın. Sufi eğilip kitabı alırken birden küçük bir hortuma dönüşmüş olan rüzgarın sararmış, kurumuş , kendinden geçmiş yaprakları nasıl savurduğuna dikkat kesiliyor. Küçük bir hortum yapmış sürekli döndürüp duruyor yaprakları. Sufi gözlerini kapatıp şimdi rüzgarın sesini dinlemektedir. Rüzgarın sesini tıpkı ney sesine benzetir zihninde. Şimdi zihni neyin melodik sesiyle dolmaktadır. Ayağa kalkar , tıpkı rüzgarın yaprakları döndürdüğü gibi etrafında birkaç defa döner. Sonra yoluna devam eder.
...

Sonbahar geçmiş, kışın o ihtişamlı haşmetli görüntüsü her yanı kaplamıştır. Kış, üzerine beyaz bir pelerin giymiş ve elinde keskin soğuk kılıcıyla ortaya çıkmıştır. sağa sola savurur kılıcını. Her önüne gelene bir hastalık tohumu ekip, her zayıfın canını almak için kollar soğuk kılıç. Bahara ne kadar az can varacaktır, hastalıklı, yaşlı ve çocuk olanlardan...
Sufi karlar üzerinde yürümektedir. Sırtında kalın abası, başında sarığı vardır. Neden sonra başını kaldırır ve gökyüzüne çevirir. Şimdi ağır ağır düşen kar tanelerini izlemektedir. Bir kar tanesi, etrafında döne döne yeryüzüne doğru süzülmektedir. Sanki yere düşüşü bir dansı andırmaktadır. Sufi gözlerini kapatır, kar tanesi sakalına konar. Karın uğultusunu, soğuğun insanın içini kemiren çarpıntısını içinde duyar. Bu uğultular ve ürperti , içinde bir melodi olur. Tabiatın sesi içinde yankılanmıştır, ama bu yankı ne hoştur, ne güzelliktir.
Sufi bu melodinin etkisiyle kendinden geçer, gözlerini kapatır ve kendi etrafında dönmeye başlar. Döner döner döner...Ayak izleri karda küçük bir çukur açmıştır. Karlar eriyene kadar hatırasını yaşatacak bir çukur....
..

Ders ne kadar sıkıcı geçmektedir. Medrese hocası felsefeden bahsetmektedir. Pythagorasçılar, onlarla bağlantılı olan Aristo felsefesi. Defalarca okuduğu bildiği konuları tekrar tekrar çalışmak genç sufinin canını sıkmaktadır. Hoca:
- Pythagorasçılar aynı zamanda matematikçi olarak bilinmektedir. Her şeyin ölçüsünün sayılar olduğunu söylemişlerdir. Aristo da bunların fikirlerinden etkilenmiştir. Ayrıca bunlar geometriyi incelemişlerdir. Yeryüzünde en mükemmel şekil dairedir derler. Daire mükemmeli, tanrısal olanı haber verir insana.
Sufi kendinden geçmiş bir şekilde dersi dinlemektedir. Elinde kağıt ve kalem... Hoca daire deyince bir noktadan başlayıp gittikçe genişleyen bir spiral çizmeye başlar. Artık kulağında hocanın sesi çok uzaklardan gelen bir uğultuya dönüşür. Bu uğultuyu zihninde bir melodiye benzetir. Ve derste ayağa kalkar. Etrafında dönmeye başlar. Arkadaşları şaşırmış ve tuhaf gözlerle sufiyi izlemektedirler.
..

Sessiz, loş odanın kemerli camından içeri çok az güneş girmektedir. Yerle bitişik olan pencerenin önünde işlemeli bir testi yine aynı işlemeden tepesine kapatılmış bir bardak durmakta. Yerde kilimler ve yünden halı dokumalar serili. Küçük bir kitaplık var pencerenin yanında. Diğer köşede ise işlemeli bir mangal mevcut. Üzerinde kahve cezvesi konmuş, kaynamasına az kalmış. Sufi pencereyi kendisine cephe almış , diz çökmüş. Önünde oymalı ve vernikli taburesi ders çalışmakta. Kuş tüyü kalemlerle birşeyler karalıyor. O sırada birden mangaldaki cezvenin kaynama sesini duyar. Cezveden buhar yükselmektedir. Güneş güzünü okşar, gözünü kısar, sonra da kapatır. Kaynama sesi kulaklarında bir melodi gibi yankılanır. Ayağa kalkar, ama bir de ne görsün, her şey parça parça olmaya başlar. Pencerenin önündeki testi, kitaplık , mangal , elindeki kalem ve kağıtlar.... Parçalanır, parçalanır... Ürperir sufi, korkar, içini bir titreme alır. Neden veya niçin sorusunu soracakken . Şimdi etrafında her şeyi zerrelerine ayrılmış ve kendisini kuşatmış vaziyette görür. Elini uzatır o zerrelerden birini alır. Bir bakar ki bir çekirdek imiş hepsinin aslı ve çekirdeğin etrafında dönen küçük cisimler varmış. Şaşırır ve zihnindeki melodinin etkisiyle etrafında dönmeye başlar. Döner döner döner....
..

Bir arkadaşıyla küçük bir yürüyüşe çıkmış, geziyor Sufi. Bir bahçenin içindeler, kuşların cıvıltısı etrafı sarmış. Sonra bir gölün kenarına gelirler. Göl durgun, sanki birine küsmüş, barışmayı bekler gibi. Sufi ve arkadaşı çimenlere uzanırlar. Gökyüzünü seyretmeye başlarlar. Bulutların genç gelin gibi nazlı nazlı gökyüzünde süzülüşünü izlerler, sonra birden gökyüzünü göçmen kuşlar kaplar. Kuşlar gölün etrafında dönüp duruyorlardır. Birden sufi kalkar ve tıpkı kuşlar gibi etrafında dönmeye başlar. Arkadaşı şaşkın, onu izlemektedir.
.

Sufi, eşinin verdiği alışveriş listesinde birçok eksiği almış, mutfak araç gereciyle ilgili ihtiyaçlar için bakırcılar çarşısına yönelmiştir. Çarşı kalabalık, ana baba günüdür. Bu gün aynı zamanda panayır da kurulmuş, kervanlar birçok mal getirmiş, pazarlarda satıyorlar. Bir hışımla Pazar yerinden kendini bakırcılar çarşısına zor atar. Bir bakırcı dükkanına yaklaşır. Bakırcı büyük bir bakır kazanı döndürerek ve çekiçle döverek şekil vermeye çalışıyordur. Sufi durur ve onu izlemeye koyulur. Çekiç sesleri zihninde kudümün sesine dönüşür. Zihninde ahenkli bir melodi belirir. Artık çarşının gürültüsü değil, evrenin melodisidir kulağında olan. Sonra etrafında dönmeye başlar, tıpkı bakır kazan gibi. Çevreden gelip geçenler alttan alta gülerek, birbirlerini dürtüp onu göstererek izlemektedirler. Sufi bunların farkında bile değildir.
..

Eğitimini tamamlayacağı uzun bir Şam yolculuğuna çıkmıştır. Gecenin karanlığı iyice bastırmış , kervanın başı olan kişi konaklama zamanının geldiğini haber veriyordur. Bir telaş, bir gürültü kopar kervandakilerde. Şimdi herkes geceyi geçireceği iyi bir yer bulma telaşına düşmüştür. Sufi bu kargaşanın ortasında kalmıştır. Kendisine çarpanlar, seslenenler. Sonra birden yıldızlı gökyüzüne bakmaya başlar. Ne güzel , ne intizamlı... Yıldızlar, ay, gezegenler... Yeryüzünün karmaşasına zıt, bir düzen hakim gökyüzünde. Sonra dalar gider gözleri, göz bebeğinde yıldızların parlaklığı belirir. Birden kendisini evrende, samanyolu galaksisini seyrederken bulur. Güneşin etrafında yıldızlar, dünya ve diğer gezegenler dönmektedir. Kendisi de bu muhteşem manzaraya eşlik etmek ister ve etrafında dönmeye başlar.Döner , döner, döner...
..

Zikrin tasavvufta anlamı büyüktür , bir sufi hem hal diliyle, hem de diliyle yaratıcıyı zikretmesi gerekir her an. Zikir inancın ve imanın hücrelere, zerrelere ve tüm bedene işlemesini sağlar. Böylece yaratıcının gören gözü, işiten kulağı olma övgüsüne layık olabilsin.
Sufi iç içe geçmiş bir zikir halkasında yaratıcıyı zikretmektedir. Zikirler bir ahenk içinde tekrar etmektedir. Birden içindeki o melodi, o ahenk uyanır. Zikir sözleri melodiye dönüşür. O halkanın ortasından kalkar ve etrafında dönmeye başlar. Beyaz kıyafetleriyle , etekliği açılınca çok hoş bir manzara çıkar ortaya. Diğer sufiler de kalkar ve ona eşlik ederler. Beraber dönmeye başlar herkes.
...

Bir Mevlevi ayini olmaktadır. Seyircisiz , loş bir odaya Mevleviler Sema ayini için tek tek girmektedirler. Birbirleriyle selamlaştıktan sonra tek tek dönmeye başlarlar. Tıpkı ışığın etrafında dönen pervane gibi. Hacı Bayram-ı Veli:
'Pervane gibi , pervane gibi , şemine aşkın yandı bu gönlüm.' Sözlerinde anlattığı anlama denk döşen bir aşktır bu dönüş, bir ahenktir tüm evreni kuşatan.
..

Sufi bir gölün kenarında tek başına durmaktadır. Yalnızdır, içinde anlamanın, hissetmenin açlığı ile düşüncelere dalmıştır. Eline bir taş alır ve durgun göle atar. Taş, suda ayın halelerine benzer haleler oluşturur.
hasret gitmez çakıldı kaldı semaya..

gökyüzü.
Bu isimle ilgili bilinmesi gerek bir şey vardır . Semaver esprisi artık komik değildir .
arapçada gökyüzü demekmiş.