bugün

alexander israel helphand olarak da bilinir. 19. ve 20.yy'larda almanya, rusya ve türkiye (osmanlı)'de siyasal teşkilatlarda bulunmuştur. rusya'da bolşevizmle haşır neşir olup 3.enternasyonel ekibiyle flört ederken almanya'da kautsky ve saz arkadaşlarıyla takılmıştır. sosyalist literatüre geçen en ilginç ve gizemli kişidir kanımca. osmanlı vatandaşıdır. ittihat ve terakki cemiyetinin en üst düzey kadrolarından biridir. özellikle iktisadi açıdan bel kemiği dahi denilebilir. özetle, bu adam aşmış. dönemin en büyük siyasal ekolü olan sosyalist ekolün iki büyük ailesiyle de yemiş içmiş ( bolşevikler-alman sosyal demokratları) dahası geçkin bir ülkenin geç serpilen burjuva demokratik hareketine de (ittihat ve terakki cemiyeti) selam etmiştir. müthiş insan.
önce türkiye'ye gelmiş, ittihatçıların dergilerinde yazarak onlara ekonomi pollitik öğretmiştir. asıl amacı, türkleri ingiltere - fransa - rusya blokuna karşı savaşa sokmaktır. bu, siyonist camiada max nordo stratejisi olarak bilinen stratejidir. türkiye savaşa girince, bu ittihatçı dostu, sahte türkçü, sahte bolşvik, su katılmamış siyonist kişi, amacına ulaşmış olarak türkiye'yi terk eder.

alman hükümetine başvurur. onlara isviçre'de pasif durumda bulunan lenin ve arkadaşlarından söz eder. onlara rusya'da devrim yaptırılabileceğini söyler. almanlar, bu teklifle ilgilenir. bu adama para da verirler. ama küçük bir sorun vardır. lenin bu adamı sevmemektedir. yiyici olduğu için daha evvel bolşevik partisinden kovmuştur onu. kendisine bu planı açıklamaya gelince yine kovar. o da gider, rusya'da şubat ihtilali'ni başlatır. rusya'da çok etkili bir adamdır.

ancak parvus devreden çıkmasına rağmen, almanlar'ın lenin'e ilgisi sona ermez. onunla kendi kanallarıyla temasa geçerler. ve mutlu son: lenin bir alman treniyle petrograd'da, halka sesleniyor:

- yaşasın dünya ihtilali! yaşasın dünya emekçileri!
türk yurdu nda kaleme aldığı yazılarla, ittihat ve terakki cemiyetinin iktisadi politikalarına yön vermiş olan zat.

osmanlı devleti nin içinde bulunduğu siyasi tutsaklığın, ancak ve ancak ekonomik tutsaklıktan kurtuluşla giderilebileceğini belirtmiş ve eklemiştir :

--spoiler--

bir millet, memleketine sade askerlikle, memuriyetle sahip olamaz. bir de temellük i iktisadi vardır... unutmayalım ki, bugün bir ülkenin istila yı iktisadiyesi ile istila yı askerisi arasında fark maddeten pek çok değildir! bugün türkiye, siyasi ve iktisadi olmak üzere iki türlü esaretin tazyiki altında kıvranmaktadır. türkiye kendisini siyasi esaretten tahlis edebilmek için evvel emirde iktisadi esaretten kurtulmalıdır. türkiye için bundan başka halas yolu yoktur. diplomatların bin türlü incelikleri bir şey yapamaz. osmanlı devleti iktisaden zayıf bulundukça, dostları onu incitecekler, düşmanları soyacaklardır, osmanlılar müstakil yaşamak isterlerse, iktisaden kendi işlerini kendileri görebilecek bir hale gelmelidirler...

--spoiler--
bu adamın asıl adı, alexander helphand. türk olmadığı gibi, "osmanlı tebaı" falan da değildir. kendisi bir alman ajanıdır. aynı zamanda silah taciridir. o dönemin alman gizli servisi tarafından "sosyalist rolü oynamakla" görevlendirilmiştir. nitekim, 1917 yılında rusya'nın daha da karıştırılması, büsbütün çökertilmesi ve savaştan çekilmesi için lenin ve arkadaşlarını zürih'ten hani o ünlü "mühürlü trenle" almanya'yı dikine geçerek iskandinavya üzerinden st. petersburg'a gönderen de bu adamdır! pazarlığı o yürütmüştür. *
Alexander Parvus, bir Rus Yahudisi, Almanya'da Maliye doktorası yapmış ve almanya sosyal demokrat partisi spd'de önemli görevler almış bir iktisatçı. 1910-15 arasında Türkiye'de bulunmuş, Osmanlı ekonomisini incelemiş ve gerek Türkiye'nin mali tutsaklığı adıyla çevrilen eserde gerekse Türk yurdu ve Bilgi dergileri için yazdığı, eserin devamında verilen makalelerde çok kötü durumda olan Osmanlı iktisadı ve maliyesi için çeşitli çözüm önerilerinde bulunmuş.

Sözgelimi duyun-u umumiye'ye borçları çok çok aşan güvencelerin verildiğini, bu kurumla anlaşılarak borçların yapılandırılmasını, tütün rejisinin osmanlı ekonomisindeki canlı tütün ticaretine ve üretimine sekte vurduğunu ve kaçak tütün satışını körüklediğini, borç itfası gibi avrupa'da çoktan terk edilmiş mali yöntemlerin osmanlı'ya zarar verdiğini ve bırakılması gerektiğini belirtmiş, sanayi ve tarımın geliştirilmesi bakımından bazı fikirler ortaya koymuş.

Osmanlı ekonomisinin ve anadolu köylüsünün sefaletini; doymak bilmez galata bankerlerinin, Osmanlı bankası'nın, duyun-u umumiyenin, uluslararası finans kuruluşlarının ve avrupa devletlerinin kıskacında köylünün ve osmanlı'nın nasıl bitap düştüğünü sayısal verilere sıkça başvurarak bir maliyeci titizliğiyle açıklamış. Makalelerde ise mali bakımdan detaylı inceleme yapmayıp daha önce söylediklerini derlemekle ve ufak eklemeler yapmakla yetinmiş.

Çeviride ticaret yerine tecim, hareket yerine devini, mevki yerine orun, hasta yerine sayrı gibi öztürkçe sözcüklerin kullanılmış ve bildiğimiz sözcüklerin de parantez içinde, yanda verilmiş olması çok hoş, Türk dilinin sadeliğini ve güzelliğini bir kez daha ortaya koymuş. Bunun için çevirmene teşekkür etmek gerek.

Kitapta ayrıca yanılmıyorsam çevirmen tarafından yazılmış, 1970li yılların sonunda türk ekonomisini inceleyen, dönem hükumetlerinin halkı değil iktidarda kalmayı düşünerek ortaya koyduğu rezil ekonomi yönetimini gösteren, dış borç meselesini ele alan ve kalkınma çareleri sunan güzel bir makalenin daha olduğunu da belirtmekte fayda var.

Çevirmenin cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki tam bağımsızlık hedefine "terane" demesi ve türk yunan savaşı'nın 1913'te tezgahlandığı şeklindeki gülünç fikirlerini bir kenara bırakırsak, osmanlı ekonomisinin ve anadolu köylüsünün o dönem nasıl sıkıntılar çektiğini görmek, daha iyi anlamak açısından faydalı bir eser, okumaktan zevk aldım. Zaten bugün içinde bulunduğumuz mali durum da o günkünden çok farklı değil.

Şeklinde bir yazı hazırlayıp uludağ sözl*k denen siteye geldim ki bir de ne göreyim, ekonomiyi doğrultmak için akılcı çözüm önerilerinde bulunan bu adam meğer alman ajanı ve siyonist bir orospu çocuğuymuş, 1. Dünya savaşı'nı çıkarmış, ekim devrimi'ni tezgahlamış. Vay ki ne vay. (Burada dombıra çalmaya başlıyor) Yaa kardeşim ne sandınız bu millet yemiyor bu oyunları. Büyük resmi görmüşüz yine.