bugün

--spoiler--
''Kimseye göstermem üzüntümü;
Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım...''
--spoiler--
Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: “Nasıl?” Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.

Kelimeler… Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
Üzerinden çok fazla prim yapıldığını düşündüğüm yazar. Okuyanı çoktur ama anlayanı azdır.
allahtan bu poyrazı moyrazı görecek kadar yaşamadı. yoksa çok acı çekerdi rahmetli.
"insanları sevemeyeceğimi anlayınca uzaklara gittim, kimse beni bulamasın diye.
Onlarda beni ciddiye aldılar, gelmediler."
"neden bazı insanlar bazı şeyleri hiç bilmiyorlar?
duysalar, dinleseler, hatta karşılarında görseler bile bilmiyorlar."
Tutunamayanlar adlı ünlü romanıyla 1970 yılında TRT roman ödülüne layık görülmüş üstad yazar.

Ayrıca bugün doğum günüdür. Ruhu şad olsun.
Bugün bir kitabını okumaya başladığım ve bugünün doğum günü olduğunu öğrendiğim yazar.

Yazmak insanı ölümsüzleştirir mi bilmem ama öldükten sonra hatırlanmasını sağlıyor. Ne güzel şey lan.
Adı bile çok şey anlatıyor. Yalnız olduğumuzu deşifre eden adam!
Nice yaşlara oğuzcum atay..
Beklenen hep geç geliyor, geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.
Korkuyu beklerken kitabını okumuştum. insanın yalnızlığını ve toplumun dışında kalmasını güzel işler.
"Piyano çalmayı çok isterdim," dedi donuk bir sesle. "Şimdi piyanoya oturur, kelimelerle ifade etmekte güçlük çektiğim bütün duygularımı, acılarımı tuşlara dökerdim. Bazen şiddetli, bazen yavaş basardım onlara. Kim bilir ne ince ayrıntıları vardır o dokunuşların? Kelimeleri daha önce öyle kötü yerlerde kullanıyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularıma dokunursa. Seslerin başka türlü bir dokunulmazlığı var.

(bkz: tutunamayanlar)
saygıyla susuyorum. daha ne desin usta.

görsel
poyraz karayel dizisinin magazinsel boyutundan ziyade onun edebiyat adına yaptıklarını çıplak gözle okumak paha biçilemez. iyiki bu topraklardan geçmişsin, selim'in babası.
Tutunamayanlar adlı eserini hediye olarak kabul edebilirim.
Defalarca okunması gereken eser.
Tehlikeli oyunlar mı önce gelmeli?
Yoksa tutunamayanlar mı önce gelmeli?

içimde çekişmeli olan kitaplar ve derin izler bırakmış yazar.

En sevdiğimdir.
tutunamayanlar başucu kitabı olmalı herkesin.
Ergenlerin poyraz karayel ile tanıdığı yazardır. Sorsan ölümünü öldü mü tepkisi verecek insanlar tanıyorum. Ama oğuz atay onlar için efsanedir.
türk edebiyatının postmodernist yazarlarından biridir. tutunamayanlar eseri islamcı kesim tarafından pek benimsenmez. ciddiye alındığında hepimizin hayata tam anlamıyla tutunamadığımızı anladığımız; bize kendi penceremizi, bizi açan bir kitabın yazarıdır..
Fakat Allah kahretsin!
insan anlatmak istiyor albayım, öyle budalaca bir özleme kapılıyor.
Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.
Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım.
Ben de susarım o zaman,
Gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim.
Fakat albayım, adresimi bilmeden nasıl bulup anlayacaklar?
Sorarım size, nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?

Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
Bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılacağını
seyretmek istiyorum.
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan,
Bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
Küçük oyunlar istemiyorum albayım.

Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
işte böyle albayım. ölüm yaşamaktan daha güzel belkide.
En tutunamayan yazarımız. Ölmek istesek bizimle atlayacaktı. Yalnızlığı en güzel anlatan adam.

Önce kelime vardı diye başlıyor yohanna'ya göre incil..
Kelimeden önce de yalnızlık vardı.
Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık...
Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı.
Kelimeler, yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde..
Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu..
Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu...
fakat allah kahretsin!
insan anlatmak istiyor albayım, öyle budalaca bir özleme kapılıyor.
bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.
tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
yok.
peki albayım.
ben de susarım o zaman,
gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim.
fakat albayım, adresimi bilmeden nasıl bulup anlayacaklar?
sorarım size, nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?

ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılacağını
seyretmek istiyorum.
tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan,
bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
küçük oyunlar istemiyorum albayım.

kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.

ısrarla paylaşacağım bunu. bir yazar beni anlatmış paylaşmasam olmaz.
bir sanat eseri olarak
(bkz: tutunamayanlar)