bugün

Türl felsefesinin öncülüğünü yapmış kişlerden birisidir. Zamanında Hareket isimli bir dergiyle fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Anadolu milleyetçisi olarak bilinir.
kitapları dergah yayınları tarafından basılan,türk filizofu.
(bkz: isyan ahlakı)
(bkz: reha)
"...
insanlık sarhoştur. Kolay kolay kendine gelmeyecek kadar sarhoş. Onu kendine getirecek hareket, temenni edelim ki insanlığın tarihinde daima görüldüğü gibi, bir büyük bela, büyük bir musibet olmasın."

not : sözünün sahibidir kendisi!
(bu not, bağlantıyı göremeyip "entry-başlık uyumsuzluğu vardır" gerekçesiyle bu girdiyi silen moderator için yazılmıştır...alınmayınız...)
büyük düşünür, filozof ve fikir adamı...

Nurettin Topçu, isyan ahlakına dayalı hürriyet anlayışı ve bu anlayışın temel doktrini hareket felsefesi ile mesuliyetini müdrik gençliğin bir filozof aradığında karşısına çıkan orijinal bir Türk düşünürüdür.
1909-1975 yılları arasında yaşamıştır.eserleri;conformisme et revolte,Garbın ilim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü,Mehmet Akif,Şehit,Türkiye'nin Maarif Davası,Komunizme Karşı Yeni Nizam,Ahlak Nizamı,Yarınki Türkiye,Büyük Fetih,Var olmak,Varoluş Felsefesi,Bergson,iradenin Davası,islam ve insan,Devlet ve Demokrasi,Kültür ve Medeniyet,Mevlana ve Tasavvuf,Milliyetçiliğin Esasları,Taşralı,Felsefe ,Psikoloji ,Mantık ,Sosyoloji ve Ahlak.
fikir adamı, yazar, büyük felsefeci. bir medeniyet buhranının yaşandığı yakın tarihimizde kültür ve medeniyet üzerine sistemli ve çözümcül yaklaşımları ve teklifleri kültür ve medeniyet adlı eserinde toplanmıştır.
Türklerin Anadoluya geldikten sonra değerli bir medeniyet kurabildiklerine inandığı için anadolu millyetçiliğini savunur. Ahlak Nizamı ve isyan Ahlakı kitaplarında da milliyetçiliğin tarifini yapar ve komünizme karşı koymak için neler yapılması gerektiğini anlatır. Ancak bu iki kitapta da "kader" konusunda çelişikiye düştüğü görülür. Ayrıca yine milliyetçilik ve komünizm paralelinde Türkiye'nin Maarif Davası adlı bir kitabıda vardır. Bu kitapta da nasıl bir milliyetçilik eğitimi verilmeli ve din nasıl öğretilmeli gibi konulara değinmiştir.
sene-yi devriyesinde* hürmetle andığımız merhum mütefelsif.
kâmil kalem ehli. üstâd...
hakkında uludağ üniversitesi kamu yönetimi bölümü'nden prof. dr. süleyman seyfi öğün tarafından kaleme alınan bir yazıyı nakledelim meraklılarına.
yazıya gün itibarıyla http://www.zaman.com.tr adresinden de ulaşabilirsiniz.

nurettin topçu şaşırtıyor
Monografik çalışma yapmanın kendisine özgü bir dünyası vardır. isteseniz de istemeseniz de çalışma kişiselleşir. Eğer üzerine çalıştığınız kişi sağ ise onunla tanışır ve görüşürsünüz. Çalıştığınız kişinin kamusal profilini veren yazı dünyasının dışında onun somut varlığına, özel hayatının bazı yönlerine şahitlik edersiniz. Eğer bu dünyayı terk etmiş birisi ise bu kez onun geride bıraktığı dostlarıyla görüşür, çok sayıda hatıraya kulak vererek, onun kişisel özelliklerine aşina olmaya başlarsınız.

Monografik çalışmasını tamamlayan kişide garip bir rahatlama tezahür eder. Sanki iki kişilikli dolaşmanın ağırlığından kurtulmaktır bu. Hele çalışmanızı yayınladıktan sonra ayrıca bir hafiflik duyarsınız. Artık başka işlere bakabileceksinizdir. Ama öyle olmaz. Monografisini yazdığınız kişi ile aranızdaki bağ daha da gelişir. Bir kere artık akademik-entelektüel kamuoyunda "filankes üzerine çalışma yapan kişi" olarak tanınıyorsunuzdur. Bu etiket hayatınız boyunca sizden silinmez. Konuyla ilgili çağrıldığınız toplantılarda tebliğ verir, bir iki yazı yazar; her seferinde "artık bu son olsun" dersiniz. Sonra başka gelişmeler olur. Mesela, yeni bakışlar ya da kavrayışlar geliştirdikçe, "keşke o çalışmayı öyle değil de böyle yapsaydım" gibi düşünceler uçuşur kafanızın içinde. Zaman içinde, aynı kişi üzerine çalışan yeni isimler, konunun "duayeni"(!) olarak sizin kapınızı çalar. Önce sıkılırsınız. Ama ihtimal, bir süre sonra sizin olduğuna inandığınız bir şeyin elinizden alınmakta olduğu gibi tuhaf bir his duyarsınız. Derinlerde bir yerlerde mülkiyetçi kabalıklarınız uyanır; "ene"niz depreşebilir. Sanki sizin isminiz sizden çalınmaktadır. Eğer bu düşünceyi yenemezseniz, kapınızı çalan kişiyi horlayabilirsiniz de. Hele sizin vardığınız sonuçları eleştiriyor ve farklı bir şeyler iddia ediyorsa kaleme sarılıp ağır cevabi yazılar yazabilirsiniz. Değil mi ki, sizin sahib-i aslisi olduğunuza inandığınız bir şey sizden alınmaktadır(!). Ama o zaman daha da iyi anlarsınız ki, kurtulmak istediğiniz, hatta artık kurtulduğunuzu sandığınız bu kişi sizden hiç uzaklaşmamıştır ve yerinde durmaktadır.

Bu arada başka gelişmeler de olur. Zaman içinde o kişi hakkında bazı yeni duyumlar ya da bilgiler edinirsiniz. O ana kadar bilmediğiniz şeylerdir bunlar. Kimi kez çok şaşırırsınız.

Nurettin Topçu üzerine çalışma yapmak büyük ölçüde tesadüfi gelişmelerin sonucu olarak gündemime girdi. O günlerde 12 Eylül rejiminin ideolojisini inşa etmeye çalışan çevrelerde Türk-islam sentezi büyük bir ilgi görüyordu. Dinî ve millî hislerin bir araya getirildiği bir özelliğe sahip olan bu ideoloji, askerî idarenin olanca katılığıyla yorumlanıyor ve son derecede sevimsiz bir profil ortaya çıkarıyordu. Bu mesele teorik anlamda ilgimi çekmeye başlamıştı. Nasıl oluyor da din gibi alemşumul bir bakış, milliyetçilik gibi sınırlara işaret eden "biz-öteki" ayrımı üzerine bina olan bir düşünceyle bu kadar kolay harman edilebiliyordu? Din-milliyetçilik etkileşimini odağına alan bir literatür üzerine çalıştıktan sonra, bu okumaların ışığı altında bir "olay " ya da "figür" çalışması yapmam gerekecekti. ikincisini tercih ettim. Ortalık sentezciden geçilmiyordu. Birçoğuna baktım. Ama durum umut kırıcıydı. Çünkü bu namlı isimlerin kısm-ı azamı, çok sorunlu olan bu sentezi derin bir düşünüşle değil, düşünme işini savsaklayan bir eklektizm basitliği ile geçiştiriyor ve lise düzeyini bile tutturduğu tartışmalı kötü edebiyatlarla ortaya koyuyordu. Umudumu kaybetmek, hatta yeni bir konuya el atmak üzereydim. Bugünlerde, bir tanıdığımla konuşurken bana "Topçu'yu okudun mu?" diye sordu. ismini duyduğumu, lakin okumadığımı söyledim. Din ve milliyetçiliğin sentezini en mistik şekilde yapanın Topçu olduğunu söyledi. Mistisizm sözü dikkatimi çekti. Bunun bir derinlik içerebileceğini düşündüm. O günlerde piyasada mevcudu olmayan Topçu kitaplarını aramaya başladım. Peyderpey buldum. Daha ilk okumalarda Nurettin Topçu'nun, Türk-islam sentezini; emek mahsulü, titiz ve tutarlı bir fikir hayatı içinden çıkardığı anlaşılıyordu. Bir kere üslup şaşırtıcı ölçülerde sadeydi. Makalelerinde edebiyat tuzağına düşmüyor, felsefi kaynaklarını dikkatli, gösterişe kaçmadan, çok iktisadi bir şekilde yerine koyuyordu. Fikirleri arasında hiçbir kopukluk yoktu. Bağları, aceleye getirmeden, ince ince kuruyordu. Topçu'nun külliyatında Türk-islam Sentezi'nin tarihsel-kültürel, politik ve ekonomik veçheleri tutarlı ve tutunumlu bir şekilde bir araya getiriliyordu. Topçu'nun derdi bir bakıma bir sentez yapmak da değildi. O bir yaşayış kültürü-kendi ifadesiyle bir hayat nizamı- teklif ediyordu. Ufku genişti. Onun milliyetçiliğinde, Hz. Muhammed, Mevlânâ, Yunus, Mehmed Akif, Hüseyin Avni Bey kadar; Pascal, Hz. isa, J.J. Rousseau, Gandhi, Blondel, Bergson, Rahibe Theresa, Fourrier, St. Simon; sıkı durun ve şaşırmayın-Hitler- gibi isimler sık sık boy gösteriyordu. Hiçbir kompleksi yoktu. Topçu'da önemli olan, bir fikri bütün gerekleriyle takip etmekti. Kısacası, fikir namusu en vazgeçilmez ilkesiydi. Basit mülahazalarla, günü kurtarmak ya da birilerine yaranmak adına düşünmüyordu. Kendisi için ne söylendiği ya da nasıl değerlendirileceği önemli değildi. Teklif ettiği programa, nasıl anlaşılacağına bakmadan "Milliyetçi sosyalizm", ya da "islam Sosyalizmi" demekten kaçınmadı.

Şimdi bir insan düşünelim, eş anlı olarak bir Gandhi ve Hitler hayranı olsun. Olacak bir şey midir bu? Topçu'da olur. Elbette Hitler'in çılgınlıklarını onaylamıyordu. Onu büyük bir başarıyı ihtiraslarına kurban eden bir insan olarak eleştirmiştir. Ama Topçu, Hitler'in bir ulusu "ruhu"yla ayağa kaldırmadaki başarısını örnek görüyordu. Aynı bakış Gandhi için de geçerliydi. Gandhi'nin de yaptığı bir ulusu ruhuyla ayağa kaldırmak değil miydi? Dolayısıyla arada bir tenakuz olamazdı. Bu fikri sonuna kadar taşıdı. Hitler kazanırken, onun bıyığına benzer bıyık bırakıp; yenilince kesenlerden olmadı.

Topçu, kalkınma masallarının, sanayileşme ihtiraslarının bütün cenahlarda en tartışmasız kabul gördüğü dönemlerde, açık olarak bunun önünün alınmasını talep eden, söylemde kalmayan gerçek bir ihyacıdır. Politikadan, kaba devlet gücünden, kapitalist sömürüden, teknolojiden, tüketimden, kalkınma ideolojilerinden iğreniyordu. Yunus gibi yaşamaya adanmayan bir dinî hayatın, kapitalizm ve tüketim ile buluşacağını; dolayısıyla yozlaşmasının kaçınılmaz olacağını, yapılması gerekenin toprağa dönmek olduğunu yazıyor ve söylüyordu. En fazla eleştiriyi sözüm ona Müslüman geçinen; ama kapitalizm ve tüketimle uzlaşan çevrelere yaptı. Buna mukabil, en fazla eleştiriyi sözüm ona aynı eksende olduğunu varsaydığı kesimlerden; yani muhafazakâ r, milliyetçi ve islamcı çevrelerden- aldı. Az sayıda talebesiyle Hareket Dergisi etrafında yalnız bırakıldı. Sol, Topçu'yu faşistlikle, sağ ise gizliden gizliye komünist olmakla suçluyordu. Hasılı ne isa'ya ne de Musa'ya yaranabildi.

Çalışmamı bitirdikten sonra Topçu'nun yakın çevresiyle tanıştım. Anlatılanlar beni ayrıca şaşırttı. Soğuk Savaş'ın cinnet ortamında şekillenen ve komünist avcılığıyla kötü bir sicil sahibi olan Türk sağı, Sabahattin Ali'yi lanetlerken, Hareket Dergisi yazarı sahipleniyor ve hakiki manada memleket hikâyeciliğinin en önde gelen siması olarak selamlayan övgü dolu yazılar neşrediyordu. Topçu'nun yakın çevresinden Emin Işık Hoca'nın anılarını dinliyordum. Topçu'nun Mehmet Ali Aybar'a duyduğu muhabbeti anlatıyor; Meclis'e girmesini ,"Nihayet bir adam oğlu adam meclise girdi." diye sevinçle karşıladığını söylüyordu. Yine Topçu'nun yakın çevresinden Dergah Yayınları sahibi Dr. Ezel Erverdi, istanbul Erkek Lisesi'nde öğretmenlik yaptığı günlerde en fazla yakınlık kurduğu kişinin Keyise idalı isimli Marx'tan çeviriler yapan bir felsefe öğretmeni olduğunu söylüyordu. Nihayet Sadık Göksu'nun Tarih ve Toplum Dergisi'nde çıkan bir yazısı beni yine şaşırtmıştı. Topçu, Dr. Hikmet Kıvılcımlı gibi Türk Solu'nun efsanevi isimlerinden birisinin yazılarını dikkatle okuyor ve Doktor'un Osmanlı tarihi ile ilişkili tezlerini ilgiyle izliyormuş. O kadar ki, sonunda Sadık Göksu'nun tavassutu ile kendisiyle görüşmeyi arzu etmiştir. Her ikisini de tanıyan Sadık Göksu görüşmeyi ayarlar ve bu iki yalnız fikir adamı uzun uzun ve medeni ölçülerle sohbet ederler. Beni şaşırtan diğer bir husus ise Türkkaya Ataöv, Selahattin Hilav, ilkay Sunar gibi isimlerin Topçu'nun rahle-i tedrisinden geçtiğini çoğunlukla bizzat kendilerinden duymamdı. Hepsi de Topçu'yu saygıyla ve değerbilirlikle yâd ettiler.

Geçenlerde eşim, izlediği bir haberi nakletti. Eski bir siyasiye cin bir gazeteci "Deniz Gezmiş'in idamına lehte oy verip vermediğini" sormuş. O da büyük bir pişkinlikle "hatırlamıyorum" cevabını vermiş. Duyduklarım gecemi zehir etmeye yetti. Ertesi gün postaları gözden geçirirken üye olduğum bir haberleşme grubundan gelen bir tanesi ilgimi çekti. Deniz Gezmiş ile ilgiliydi. Aradaki bir cümle dikkatimi çekti. Gezmiş'e sahip çıkanlar arasında Topçu zikrediliyor ve bu yiğit Türk gencini "ölçüsüz kamu gücüne karşı direnen bir isyan ahlakçısı sıfatıyla tebcil ettiğini" yazıyordu. Türk düşünce tarihinin bu en egzantrik yazarlarından birisi, Topçu, yine yapacağını yapmış, beni yine şaşırtmıştı. Topçu'yla ideolojik bir bağım olmadı. Ama duyarlılıklarını zaman içinde daha fazla paylaşır oldum. Artık monografi çalışmasının duygulanımlarından bakmıyorum Topçu'ya. Tersine, tıpkı Petrarcus'un dediği gibi "hayatımı genişleten" saygıdeğer bir insan olarak görüyor, beni şaşırtmasını dört gözle bekliyorum...

süleyman seyfi öğün
kaynak: http://www.zaman.com.tr
topçunun külliyatında Türk-islam sentezinin tarihsel-kültürel politik ve ekonomik veçheleri tutarlı ve tutumlu bir şekilde bir araya getiriliyordu. derdi bir bakıma bir sentez yapmakta değildi. o bir yaşayış kültürü-kendi ifadesiyle bir hayat nizamı-teklif ediyordu. ufku genişti. onun milliyetçiliğinde, hz. muhammed, mevlana, yunus, akif, hüseyin avni bey kadar; pascal hz isa j.j. rousseau, gandhi, blondel, bergson, rahibe teresa, fourrier, st. simon, sıkı durun ve şaşırmayın hitlergibi isimler sık sık boy gösteriyordu. önemli olan, bir fikri bütün gerekleriyle takip etmekti. kısacası, fikir namusu en vazgeçilmez ilkesiydi.
saygıyla anıyoruz kendisini büyük fikir adamı nurettin topçu.
nihayet dişe dokunur bir etkinlik ile anılacak mütefekkir.

(bkz: 1 Türkiye Ahlak Şurası)
türk düşünce dünyasına önemli katkılar sunmuş kıymetli fikir adamı...
milliyetçilik, sosyalizm, anadoluculuk ve islamı kendine has yorumlarıyla sentezleyip özgün bir fikriyat oluşturmuş türk düşünce adamı. Akademik alanda hareket ve ahlak felsefesi üzerine yoğunlaşmıştır. irade ve ahlak meselesi eserlerinin ve fikirlerinin en temel unsuru olmuştur. Fransa'da Sorbonne üniversitesinde Türklüğün ismini duyurmuştur. Ayrıca eklemek gerekir ki Mehmet Akif Ersoy ve Gümüşhanevi tarikatının önde gelen isimlerinden biri olan islam alimi abdülaziz bekkine'den önemli ölçüde etkilenmiştir.
yanlış hatırlamıyorsam cumhuriyet döneminde yurt dışına gönderilen ilk akademisyen.

bergson'un hareket felsefesinden çok etkilenmiştir(mesala "kader allah'a dayanan harekettir" der.). fikirleri bazı din çevrelerince eleştirlmiş(özellikle kader hakkında görüşleri) ama çoğunlukla kabul görmüştür. şeyhi sayılan abdülaziz bekkine ile ömrünün son dönemlerinde tanışmıştır ve çok etkilenmiştir.

var olmak, isyan ahlakı, ahlak nizamı, kültür ve medeniyet, Büyük Fetih, islam ve insan, Millet Mistikleri önemli eserlerinden bazılarıdır. bu kitaplardan yanlızca "ahlak nizamı" kitabını kendi yayımlamıştır. bu kitap tez çalışmasıdır. diyer kitaplar gazete ve dergilere yazdığı yazıların toplamasından oluşturulmuştur.
şehrimizdeki sosyal bilimler lisesine ve bir adet caddeye ismini veren kişi.

(bkz: erzurum)
evinde adolf hitler posteri bulunan muhafazakar, milliyetçi bir yazar.
dergah yayınları tarafından külliyatı yayınlanan anadolucu sosyalist yazardır.

(bkz: cemil meriç)
fransada okuduğu bölümü birincilikle bitiren türk fikir adamı.taşralı adlı kitabında; sultan yıldırımı konuşturduğu yıldırımın huzurunda bölümünü özellikle okumayı öneririm. günümüz türkiye toplumuna ışık tutan dev fikir adamını rahmetle anıyoruz.
sol cenahın arasına almadığı, "sağ"ın sahiplendiği bir değerdir topçu. tıpkı cemil meriç gibi.
yurtdışındaki başarılı ve takdire şayan bir eğitimden sonra yurda döndüğünde liseye "felsefe hocası" yapılarak mukafatlandırılmaya çalışılması(!) da bir o kadar takdire şayandır.
bu ulkedeki en ciddi filozoflardandir, her seyden once ve acilen bu sekilde tanimlanmalidir.

bir adim ileri gidildiginde, milliyetci dusunurlerden, en az erol gungor kadar kiymetli, hatta kimi yonleriyle benim gozumde daha oncelikli olanidir seklinde tanitabilirim kendisini. gorusumun bu sekilde olmasi, sosyolojiyi iyi bir felsefe zemini uzerine insaa etmek gerekliligine inandigimdandir.

kendisini hemen hemen tamamen okumus biri olarak fakir kanaatimce yaptigi en onemli is ahlak kavramini konformist ahlaktan hareket ahlakina cevirmeye yonelik memleketimizde atilmis en ciddi adimlari atmis olmasidir. bu yondeki adimlari atmaya calisanlar sadece ve sadece solcular/marksistlerdi, fakat butun cabalari havada kalmistir, bu genelde butun dunya solunun kaderi olmustur. mesela ali seriati "koylere komunizmi anlatmaya gidip ilk soz olarak 'allah yoktur' diyen, sonra yedikleri dayagin ertesinde kapitalist sistemin polisine siginan komunistler"den bahseder, bizim solcularin da felsefi alanda gayet iyi girisimleri olmussa da bu halka ulastirilabilecek uygunlukta olmamistir. hareket, isyan, sosyal adalet gibi konularda gercekten "bu topragin insani"na temas edebilecek sozleri soyleyen benim okudugum ve bilgimi genislettigim hacim itibariyle soyluyorum, nurettin topcu'dur. ne fayda ki birinci dereceden muhatabi olan ulkuculer yine de konformist ahlaki terk etmemektedirler/etmemekteyiz!

"din afyondur", "islam kolelestirir", "milliyetcilik kapitalizm usakligidir" iddialarina gayet elle tutulur argumanlarla karsi cikmis ve bu iddialarin haksiz oldugunu acikca ortaya koymustur. ayni zamanda ifratin keyif verici doruklarinda gezinin islamci-milliyetci fikirlerin de dogru olmadigini calismalarinda gostermistir. evet, bu paragrafimin fazla kapali oldugunun farkindayim, bir ara cay iceriz, derin derin anlatirim.

kendisinin temel kitaplari (felsefe-mantik-sosyoloji-ahlak-psikoloji vs.) mutlaka okunmalidir. bu kitaplar bu alanlardaki butun diger kitaplarin agdali, sacma sapan kelimelerle anlamsizlastirilmis anlatimlarina inat muthis yalin, muthis anlasilir ve muthis "dogrudan"dirlar. uzucu olansa takip edilmemis olmasi, yaptigi girisimlerin bakir kalmasi, sirt cevrilmis olmasidir.

millet anlayisi ve milliyetcilik anlayisi anaakim milliyetci dusunceden ve hakim milliyetcilik algisindan oldukca farkli, neredeyse buna zit bir mahiyettedir. iyi irdelenmeli, iyi bir kritige tabi tutulmalidir. zira fikriyatinda bugun bizim icin alinacak cok seyler vardir. alinacak cok seyler oldugu gibi asilacak, gelistirilecek, genisletilecek cok seyleri de barindirir ustadin dusuncesi. bu bahsi uzatmayacagim, aslinda uzamasi da gerekiyor, fakat sunu soyleyebiliriz ki adalet, islam ve anadolu turklugu ustadin en onemli uc anahtar kavramidir.

yarinki turkiye kitabindan bir paragrafi video yapmislardi, youtube'da kesin vardir, mutlaka bulup dinleyin, o gun bahsettigi yarinki turkiye'nin kurucularinin tam anlamiyla "bugunku turkiye'nin kuruculari", yani akp veyahut cemaat oldugunu gorecek ve vasiflardaki bu birebir uyusma sebebiyle bu ongoru yetenegine hayran olacaksiniz.

son olarak, kendisinden sizin icin ellerimle yaptigim bir alinti, afiyet bal seker olsun:

"uysallık terbiyesiyle bozulmamış olan her ferdin ruhu, fenalığa ve zulme isyanla karşı gelmektedir. hayvanlardan ve bütün varlıklardan bizi ayıran, isyan edici oluşumuz, yani hayatı muhafaza içgüdüsünün ve menfaatlerimizin sınırları dışında merhametimizi kırbaçlayarak bizi harekete sürükleyen, her zulme ve haksızlığa karşı ayaklanmamızdır. ahlak duygularının hepsi, büyük bir nehre dökülen ırmaklar halinde varlığımıza nüfuz ederek isyanımızı besleyici olurlar. isyanda gayesini bulan ahlaki duygunun diğerlerinden ayırd edici karakteri, onun harekete sürükleyici olması, samimi yani yaşanmış olduğu takdirde mutlaka hareketle nihayetlenmesidir."

"insan, medeniyet ve cemiyetin tesirleri ve bir de yaşın ilerlemesi ile olgunlaştıkça, gülmesi tebessüm şeklini alır; o da iradenin kontrolü altına girer." (bu cümledeki gülme kelimelerini bağlam itibariyle kahkaha şeklinde gülme olarak anlayınız.)

"insan olgunlaştıkça, kederlerinin ifadesinde de aşırı şekillerden kaçınıyor: hıçkırıklar tutuluyor; yüzdeki ağlayış çizgileri silinmeye başlıyor; sadece göz yaşları kederimizi ilan ediyor."

nurettin topçu, psikoloji, syf 87, 96, 97.

hakkinda yazmaya devam edecegim fikir adamidir.
baslik iceriginin nurettin topçu basligina tasinmasi gereken isim.

not: burada yeniyim, formata aykirilikta kolayca ceza alinabiliyor anladigim kadariyla, eger bu yazimdaki gibi bir tanim formata aykiriysa bu mesajimi silin ama yonlendirmeyi yapmayi unutmayin, beni de caylak yapmayin, vallaha keserim. sozlugun iyiligi icin bu yonlendirme tavsiyesini veriyorum. bu tavsiyeyi nereden kime iletecegimi bilmedigimden buraya yazdim. cok mu stres yaptim lan? tirsiyorum oglum!

[ayni yonlendirme durumu erol gungor->erol güngör seklinde de uygulanmalidir.]
Otomobil kullanımına karşı çıkar.
"biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir 'irade' karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz." diyendir.