bugün

Insanlarin new york diye bildigi yer (nyc), 5 borough dan olusur.
bronx sehrin ana karaya bagli tek parcasidir.
Metropol oldugunu dusununce en kibar metropol insanlarini barindiran sehir.
insanlar sabahdan aksama kadar yolda birbirlerinden ozur diler (excuse me!)
Artik sikicilik derecesinde guvenli hale gelmis, persembe geceleri (girls nite) disari cikarsaniz eliniz bos donmeme ihtimali yuksek olan sehir( tecrube ile sabit)
pvd'nin in between albümündeki parçası.
vokallerde ashley tomberlin var.
gerçekten harika..
reklam tabelalarından ibaret city.
(bkz: new york city boys)
11 milyon nüfusu olan, multi-culti, her türlü manyağı barındıran şehir. sayım yaparsanız manhattan kısmının nüfusu 3 milyonken, gün içinde herhangi bir zamanda manhattan adasındaki insanları sayarsanız bu da 8 milyon civarıdır. yani haraketli bir şehirdir.
manhattan şehir planı çok düzenli ve bütün caddeler birbirine paralel olduğundan kaybolmak imkansızdır. pahalı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

benim bildiğim bu şehirde geçen diziler-ki bilmediğim yüzlerce dizi var- :
(bkz: seinfeld)
(bkz: friends)
(bkz: how i met your mother)
(bkz: sex and the city)
an itibariyle tarihinin en siddetli yagmurunun yagdigini dusundugum sehir. Yagmurdan goz gozu gormuyor lan.
(bkz: flatiron building)
şehir planlamada aşmış, yaşanılacak tek metropol.
(bkz: nyc)
country tarzında çok güzel bir the statler boys şarkısıdır.
tapılası şehir. büyüsüyle kafanız gider. türk hava yollarıyla gitmişseniz pilotları genelde birkaç tur attırır şehrin üzerinde sola döner okyanusu görürsünüz sağa döner şehri. caddeleri, sokakları iki bağdat caddesi eni büyüklüğündedir. arabanız olmadan çok zorlanırsınız zira taksi en yakın yere 100 dolar isteyebilir ama gerçekten her zorluğuna katlanmaya değer, aşık olursunuz geri gelmek istemezsiniz. ayrıca kardeşimin memleketi olur. kıskanıyorum be sözlük evlat ayırımı bu işte.
bu şehir hakkında "kapitalizmin bir armağını" mı desem, ne desem tam olarak bilemiyorum. hayatımda en çok yaşamak istediğim yer. gidenlerden bazıları her ne kadar kötülese de dünyanın kalbidir burası. herkesin kendisinin yanında hayallerinide getirdiği şehirdir. o devasa kitlenin içinde kaybolursunuz, en ucuzla en pahalıyı yan yana bulursunuz, hava karardığında times square'e hayran kalırsınız, her türden ama* her türden insan bulursunuz burada. bu arada herkes bir yanılgıya kapılıyor; abd, new york city değildir, new york city'de abd değildir. burası tamamen dünyaya armağan edilmiş bir yer. has amerikalı sayısı pek yoktur. herkesin ölmeden önce gidip görmesi gereken bir yer. beğenmese bile bir haftalığına bir "new yorker" olabilmeli herkes.
(bkz: norah jones) un yorumladığı güzel parça. sözlerini de yazayım tam olsun.

i can't remember what i planned tomorrow
i can't remember when it's time to go
when i look in the mirror
tracing lines with a pencil
i remember what came before

i wanted to think there was endless love
until i saw the light dim in your eyes
in the dead of the night i found out
sometimes there's love that won't survive

new york city
such a beautiful disease
new york city
such a beautiful,
such a beautiful disease

laura kept all her disappointments
locked up in a box behind her closet door
she pulled the blinds and listened to the thunder
with no way out from the family store

we all told her things could get better
when you just say goodbye
i'll lay awake one more night
caught in a vision i want to deny

and did i mention the note that i found
taped to my locked front door
it talked about no regrets
as it slipped from my hand to the scuffed tile floor

i rode the train for hours on end
and watched the people pass me by
it could be that it has no end
just an action junkie's lullaby

new york city
such a beautiful disease
new york city
such a beautiful,
such a beautiful disease

we were full of the stuff that every dream rested
as if floating on a lumpy pillow sky
caught up in the whole illusion
that dreams never pass us by
came to a tattoed conclusion
that the big one was knocking on the door
what started as a mass delusion
would take me far from the place i adore

new york city
such a beautiful disease
new york city
such a beautiful,
such a beautiful disease
merkezi manhattan olarak kabul edilen amerikan metropolü. biri ' şehre gidiyorum ' derse, manhattan' a gideceğini belirtirmiş.
big apple takma adıyla da tanınan kent.

kente araçla girmek için para ödemeniz gerekir. park yeri için ayrıca para ödemeniz gerekir. akaryakıt için ayrıca fazladan para ödemeniz gerekir.

buraya ilk olarak hollandalı göçmenler yerleşmiş, adına new amsterdam demişlerdir. sonrasında parayla satın alınmıştır. hatta meblağın 1 dolar olduğu söylenmektedir.

dünyada kapitalizmin dibine kadar yaşandığı kentlerin tepesindedir. hatta, kapitalizm denen "ideal"in simgesidir. upper east side'da dünyanın en varsıl tipleri yaşar. iki blok ötede evsizler boşaltılmış bir binada sıçanlarla uyurlar. sürekli bir keşmekeş vardır sokaklarda. güneşi görmek için başınızı dik açıyla göğe çevirmeniz gerekir. tüketimin merkezidir. burada doğup çimene basmadan ölen insanlar vardır. buna tepki olarak bazıları, yasak olmasına karşın, apartmanlarının tepesinde bahçecik kurarlar.

dünyanın en pahalı kentlerinden biridir. yaşanacak kentler listesinde hep standart olarak kabûl edilir ve puanı yüzdür. ama asla birinci olmaz bu listede. hatta abd kentleri arasında bile zirvede değildir. kuzeydeki yaşı büyük kendi küçük kardeşi boston, batının avrupalısı san francisco, hatta hawaii'nin merkezi honolulu ve motor kent detroit bile hep nyc'den öndedirler. dünya listesindeyse istanbul'un bile gerisindedir. düşünün ne kadar "yaşanır" bir kent olduğunu.

gidilip görülebilecek ama asla yaşanmayacak bir kenttir.
belirtmeden geçmeyelim:

tüm büyük kentlerden çooooook sonra kurulduğu, dümdüz bir arazi üzerinde olduğu ve yangınlarla pek çok kez yeniden yapıldığı için sokak, cadde ve bulvarlar bu kadar düzenlidir.

gözünüzün gördüğü her yere yürüyerek gidebilirsiniz. istanbul'da falan böyle bir şey yapılamaz. eski olmasını bir yana bıraksak plansız kentleşme nedeniyle yapılan saçma yollar yüzünden yapılamaz. öyle de güzel yönetilen bir kenttir.
milyonlarca insanın hayallerinin kesişme noktası. depresyonun başkenti.
(bkz: empire state of mind)

manhattan' i arsinlayan kalabaligindan mi, gurultusunden mi yoksa insani icmeden sarhos eden havasindan mi bilinmez insana istiklal ruhunu istanbul' dan cok cok uzakta tekrar hissettiren dunya uzerindeki belki de tek sehir.

bende mi bir sorun var bilemiyorum ama bu sehir insana birilerinin bir yerlerde arsizca sevistigi, bir kadinin dudaklarini sehvetle isirdigi hissini yasatiyor.

(bkz: city of sin)
karış karış gezdiğim gitmelere doyamadığım sehırdır.

ahh ah
an itibariyle beyazlara burunmekte olan sehir. kar, sicacik bir kahve ve central park uclemesiyle beni dunyanin en mutlu insani yapiyor.
ayri bir enerjisi var bu sehrin,istanbuldan sonra en sevdigim ikinci sehir.
ayrı bir dünyadır. gezip görmeden o havasını solumadan, gökdelenlerin arasında kaybolmadan, central parka uğramadan, özgürlük heykelini görmeden anlaşılmaz.
dünyanın bi kalbi olsa kesinlikle times meydanı altında olurdu.

tanım: bir şehir.
aslında büyük bir koşuşturma, geceleri kısa ve uğultulu olsa da; aynı zamanda renkli bir şehirdir nyc.
huzurludur, diğer şehirlere göre nispeten daha düzenli yapılaşmıştır. hayat doludur.
ulaşımın filmlerde abartıldığı kadar zor olmadığı şehirdir. taksimetreler 2 dolarla açılır. km başına 1 dolar tutar. bekleme ücreti 5 dakikası 1 dolardır. geceleri (sekizden sonra) km başına 2.5 dolar falandır. eğer car service ayarlarsanız işiniz çok daha kolay. 5-10 dolara genelde istediğiniz yere gidersiniz.
ilk kez felemenk yerleşimcilerce kurulmuş ve adına new amsterdam denmiş kenttir. ingilizler altını basıp satın almıştır.