bugün

Evlilik, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir. Karının da dili akrepli bir kürek, yahut zehirli bir kepçedir. Yorgun argın akşam eve gelip de, bir kadeh rakı isteyince başlar mutfaktan sinirli bir söylenme:
- Zıkkım içesice! On yılda, on gün mü gördüm? Saçımı süpürge ettim, gençliğim kayıp gitti. Ömrüm bir sarhoşa hizmet etmekle bitti.
Öfkeli topuk sesleri. Çat - çut vurulan tabak. Tak - tuk kapanan dolap.
Barışçı bir sesle, olgun olgun sorarsın:
- Hanım, bir şeye mi canın sıkıldı?
Yarım duyulan cevap:
- Patla! işte yine buz kalmamış dolapta. Dün içtiği yetmedi. Şimdi yine içecek.
- Ne oldu, neye kızdın? Söyle bana bakayım.
Asık suratlı bir ses yankılanır mutfaktan:
- Sana varacağıma çöpçüye varaydım. Sebep olanlar, sebepsiz kalsın. Kara bahtıma kara mumlar yakayım...
- Hoppala, ne yaptık yahu?
- Daha ne yapacaksın? Yine o şırfıntıyla dolaşırken görmüşler...
- Yalan hanım inanma... Suyum çıktı vallahi sabahtan akşama kadar...
- Sanki bizimki çıkmadı... Sıpaların komşunun iki camını kırdı. Bir tanesi merdivenden düştü, diz kapağı yarıldı...
- Üzülme hanım. Çocuktur onlar...
- Kocasından ne gördün ki, piçlerinden göresin.
- E, ama uzun ettin sen de...
- Ettimse ettim! Ne oldu?.. Bir sinemaya gittiğimiz mi var?
- Yahu bir rakı içelim dedik şurada...
- Bıktım artık! Yangın var diye bağıracağım. Tansiyonum yükseldi. Hani, şak diye düşüp bayılacağım.
***
Yapağı gibi saçlar, sarkık karın, pis kokulu entari. Koltukta fosur fosur sigara içen, içi kararmış adam...
Bir mutluluk ki sormayın. Akşam yemeği, yumurta. Sabahları çekirdek ve ekmek artıklarıyla gelen kirli tabaklı zeytin. Kötü bir çay. Hiç bitmeyen mitralyöz:
"Elektrik geldi. Su geldi. Entarinin parası. Kapıcının parası. Kasaba uğra, kıyma al! Bakkalın borcunu öde. Yine hiçbir şey kalmadı evde."
***
Ve akşama, yumurta! Ertesi akşam yumurta... Sonra, yine yumurta...
- Hanım, o kadar para veriyoruz, ne oluyor?
- Aa! Üstüme iyilik sağlık. Ayol ne veriyorsun? Şu ayağımdaki terliklere bak! Elalem haftada üç kez berberlere gidiyor. Ellerim mahvoldu. Verdiğin harçlık pediküre yetmiyor...
Vurulan tabaklar, vurulan kapı...
- Bıktım artık inan olsun. Allah canımı alsın da kurtulsam.
Ve bir cehennem her sabah. Ve bir cehennem her akşam...
- Gel, peki ayrılalım.
- Yok, hayır! Ben yuvamı yıkamam. Hem ben seni zinadan bastırayım da gör! Üstelik de çatır çatır nafaka alırım. Her istediğimi yapar, nikâhında da kalırım.
- Bak, cinayet çıkacak elimden.
- Öldür, öldür de kurtulayım! Zaten bu serseriye varma diye söylemişti rahmetli dayım...
***
Fosur fosur sigara... Dönüp dönüp kafaya yıkılan tavan. Arkasından bomba gibi patlama:
- Allah belasını versin senin gibi karının! Nankör köpek! iliğimi, kanımı kuruttun...
- Yetmiyor mu gittiğin orospular. Sen beni köle mi tuttun?
- Peki, gel ayrılalım.
- Hayır, ben yuvamı yıkamam.
***
Ve tek başına yumurta, tek başına rakı... Yok, çocuk hastalandı. Yok üstüme fenalık geliyor. Kabuslu bir zindanda, kahrol, harap ol, yıkıl!..
Ama kurtuluş yoktur. Çekeceksin. Nikâhı bastırmışlar. Hayata uzaktan bakar, içceğizini çekersin. Böyle evliliğe de, böyle evliliği koruyan yasalara da, kolların çarmıha gerili, bildiğin biçimde okkalı dualar edersin.

çetin altannin bir yazisi.
--spoiler--
yaşlı çifte sorarlar:
- tam 65 yıl.. bunca sene, nasıl evli kaldınız..?

yaşlı çift cevap verir:
- bizim doğdumuz zamanlarda, bir şeyler kırıldığında tamir edilirdi ...
çöpe atılmazdı.. o yüzden.
--spoiler--