bugün

Fransız ihtilalinden sonra yerleşmiş olan ulusçuluk kavramını faşizm olarak görüp hepsini birbirine karıştıran eksik ve cahilce bir önerme.
tespitçisine göre hangi ırkın, toplumun, ya da kökenin milliyetçiliği olduğuna göre değişir. Mesela sen.

Sana göre TÜRK milliyetçiliği şizofrenidir, ancak sen bu iddiayı ortaya atıp savunurken kürtlük, kürtçe, kürdofillik vb herhangi bir şey duysan, bir anda şah damarın kesilmişçesine fırlarsın ayağa... demokrasi, ilericilik, entelektüellik adına...

Çünkü kürt milliyetçiliği sana göre solculuktur... Türk milliyetçiliği ise faşizm, şizofreni vb... Anlamanı beklemiyoruz zaten, zira anlayabilecek kapasiteye ulaşmanı sağlayacak damarındaki kanın ile zekan uygun değildir...
gerçeklerden kopuk yaşamanın hayata bir yansımasıdır bu önerme.
kavram karmaşasının eseri olan durumdur. dünya üzerindeki varolan "milliyetçilik" anlayışı kapsamında, genel konsept odur ki "bir düşman profili" vardır ve bu düşman profili karşısında sahip çıkılan bir değerdir milliyetçilik. *
genel anlamda bir tahlil yapmak gerekirse: elbette ki insan olan ile, insan olan arasında hiçbir ayrıcalık, hiçbir fark yoktur, olamaz, olmamalıdır. ancak; dünya üzerinde tek bir insan çıkıp da "ben üstünüm" diyebildiği oranda karşısında da aynı hissiyatı yaşatacak insanlar varolacaktır. ırk milliyetçiliği'nde durum bundan ibarettir.

bir de ulus milliyetçiliği dediğimiz, denilen düşünce yapısı vardır. ki bundaki temel, yaşanılan topraklarda bütünlük ve dirliği sağlamaktır. farklı etnik kökenden insanları bünyesinde barındıran devletler de "ulusçuluk" esasına göre ve "eşitlik" ilkesine bağlılıkla hareket etmelidir. aksi takdirde bölünme ve kopmalar kaçınılmaz olacaktır.

ulus milliyetçiliği ile ırk milliyetçiliğini birbirinden ayıran yegane şey ise ırk milliyetçiliği kapsamında "onlar", ulus milliyetçiliği konusunda "biz" temelinin bulunmasıdır.

hal böyle olunca da "milliyetçilik toplumsal bir şizofrenidir" dediğimiz zaman, altına sayfalarca yazılsa da "boş" olacak bir yoruma imza atmış oluruz. elma ile armutu ayırmak gerektiği gibi domates ile karpuzu da ayırmak gerekmektedir.
milliyetçilik eşşeğin sikidir efendim, bu kadar kurcalayıp durduğunuza göre eşşeğin sikidir.
avrupa yıllardır bırak milliyetçiliği falan faşistliğiyle, kapitalistliğiyle ortalığın amına koyuyor, siz hala milliyetçiliği tartışın.

ne yazık ki aç kalmaya mahkum bir ülke ve halkız. dünyadan haberimiz yok.

varsa yoksa iş aş haydar baş amına koyyim.

aferin.

edit: anlamamazlıktan gelenler için editliyorum; acıma acınacak hale düşersin. sen binlerce yıl toprağındaki insana merhamet ettin, şimdi senin belanı sikerler işte. bide hala aynı kafadalar ya, hala!.

2-3 sömürgemiz olsa, gerçekten 1-2 soykırım yapsak hepimizin altında şuan en kötü bir arabası vardı. o arabalara da eziliyoruz diyenler şimdi lord gibi kurulmasını da biliyorlar. sorun da hala milliyetçilikte, bilmem nede...

aptallığında bir sınırı, ne bileyim bir süresi olmalı. insanların gözü açılmalı artık!..
(bkz: her gordugu milliyetciyi fasist sanan dangalaklar)
türkiye'de milliyetçilik toplumsal paranoyak şizofrenidir. türkiye'deki durum öyle bir yere gelmiştir ki, bazıları yunanlılarla hala savaşta olduklarını zannederler. bazıları hala komunistlere sovyet uşağı yaftasını yapıştırmaktalar. bu somut gerçeklikler de bize milliyetçilerin(ırkçıların) paranoyak şizofreni hastası olduklarını ve en yakın bir kliniğe yatmaları gerektiğini gösterir. bakırköy yakınsa çok daha iyi olur kendileri için...
negatif milliyetçilik toplumsal bir şizofrenidir olarak değiştirilirse hak verebileceğim sav.
Faşizm sistematik olmamakla, insanın eylemci potansiyeline dayanmakla övünür. şu durumda faşizmin propagandasıyle toplumun eylemci ruhu debreştirilerek hiç de öyle olmayan bir takım insanları dahi canavarlaştırabilir. yalnız mesele şu ki bu toplumsal şizofreninin nedeni, kaynağı, yapıcısı belli bir sistemin ürünüyse ve buna isim koymak lazım gelirse milliyetçilik, faşizm, sosyalizm, diktatörlük vs den ziyade totaliterizm demek daha makuldür.

totaliter sistemi yalnızca nazi almanyası, stalin rusyası, mao çini, pol pot kamboçyası oalrak d üşünmemek lazım. bu günün amerikası ya da türkiyesinden de örnekler verilebilir. merkez sorun olarak totaliterliği koyduğunuzda milliyetçilikten daha üst bir parkurda koşturuyor olursunuz. baskı altında tutulması, "güdülmesi" gereken her halukarda vatandaştır abd de (1950) başkan nixon döneminde çocuklar yataklarının altına bakarlarmış uyumadan önce; kominist yaratıklar var mı diye. (2001) 11 eylülden sonra da abd li vatandaşlar esmer tenli, sakallı adamlar arıyorlar çevrelerinde terörist var mı diye.

böyle bir baskıcı ortamda birey kimden medet umabilir. elbette onu iç ve dış düşmanlara karşı koruyabilecek, bu koruma için kendi özgürlüklerini dahi kısıtlamasına göz yumabileceği yegane kurumdan "devlet"ten.

devlet kurumu, toplumda şizofreniyi yaratarak, onu istediği gibi yönlendirmeye kadir bir kurumdur. şu durumda devlet mekanizmasının eğitim, basın ve başka kanallarla yaptığı propagandalar değişebilir (milliyetçilik vurgusu, kominist veya terörist düşmanlığı vs), ancak durağan olan güdülmesi gereken halkın üstündeki iktidar istenci ve totaliterleşme eğilimidir.
- türk milliyetçileri yunanlıları tehdit olarak görüyor, demek ki şizofrenler
+ hayır ama yunanlılar bize gerçekten düşman.
- peki, yunan milliyetçileri türkleri tehdit olarak görüyor, demek ki şizofrenler.
+ bak bu olur gibi sanki.
dünyada milliyetçilik ırk safsatasından kurtulduğu için dünya açısından geçersiz olan ama türkiye için % 100 doğru olan önermedir. zira türkiye'de milliyetçi olmak başka halkları inkar etmek hatta yeri geldiğinde köküne kirbit suyu sıkmak anlamına gelmektedir. bu da türkiye'deki milliyetçilerin hala orta çağda yaşadığının ispatıdır.
akademik bir araştırmadır.
(bkz: sözlükteki psikiyatrlar)
(bkz: sözlükteki sosyologlar)
türkiye için kesinlikle doğru olan önermedir.
uzun uzun yazmak isteyip sonradan sadece bi bkz vermeye karar kıldığım konudur.

(bkz: hasiktir diyorum hasiktir) * *
türk milliyetçiliğini asla kapsayamayacak olan tespittir. çünkü türk milliyetçiliği sülde ruhu ile süslenmiş, orta asyadan getirdiğimiz ata yadigarı bir olgudur. yani; herhangi bir tehdit karşısında ortaya çıkmamış, osmanlının en emperyal zamanlarında dahi varolmuş olandır.

diğer taraftan, şizofreninin ne demek olduğunu bilmeyip te, milliyetçiliğe süslü bok atmak için ıkınanların lafzıdır. o ne demek lan toplumsal şizofreni? götünüzden element uydurmayın, kumda oynayın. hadi bakalım.
bu görüşü savunanlar nedense etnik bölücülük yapanları pek bir severler. onlarca devlet kurmuş bir milletin yaptığı tamamlayıcı ve bütünleyici milliyetçiliğe faşizm, o milletin içindeki etnik grupları tahrik etmeye ise demokrasi derler.
milliyetçilik kavramını kısaca tanımlayacak olursak milliyetinin çıkarlarını gözetmek diyebiliriz. amerika başta olmak üzere çoğu güçlü ülke sömürge anlayışını benimsemiş olup çıkar çatışması içine girmişlerdir. böyle bir zamanda milliyetçilik kavramının bir hastalık olarak anılması hiç hoş olmamıştır.
şizofreni ile milliyetçilik kavramlarının anlamını bilmeyen kişilerin söylemidir.

ulusların ideallerine bağlılıklarını yansıtan bir akımla ikili gerçekliğe inanan beyinsel bir kompleksin bağdaşlaştırılması yanlıştır. zira geçmişten günümüze kadar sürdürülen bu akım olmasaydı bugün bu iki kavramın zıtlığını somutlayamayan zihniyetlerin bağımsız ve hür yaşaması da olanaksızdı.

milliyetçiliği şizofrenliğe dayayan beyinler yok mudur, vardır. bu, geçmişten bugüne yozlaşarak gelen laiklik'e benzer. mustafa kemal atatürk'ün ilkeleri şizofreni seviyesine ulaştırılmak için değil, vatanın ve milletin, gelecek nesillerin hür yaşaması için vardır. milliyetçiliği genelleyip topluma mâl ederek şizofreniye dayandırmak doğru değildir. çoğu konu, yargı, yasa ve uygulamalar saptırıldığı gibi eğer bu ilkenin de o aşamaya geldiği düşünülüyorsa bile, bunu yapan kesime hitap edilmelidir. ilke ve onunla yaşayan topluma yapılan bu şizofreni yakıştırması çirkindir.