bugün

nerde neyin yazdığını bilmeden , okumadan karar vermemiz örnek ;
referandumda halkın %90 ının maddeleri okumadan karar vermesi.
milli olmamamız. ha sahi bi yerli malı haftası vardı. ne oldu o'na?
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamız.
Fenerbahçe.
...ikilmekten çok zevk almamız.. s.keni baş tacı ediyoruz.
Güçlülerin zayıfları ezmesidir. Çok değil ülkemizde herkesin eşit olduğunu kurtuluş savaşında göstermiştir bu aziz millet lakin kaybetmeye başlamadan kendimize gelmemiz elzemdir.
Kendimizi üstün görüp gelişime kapatmak.
(bkz: körling)
islam adı altında dayatılan arap sömürgeciliği. inanmayan nüfusunu çıkartıp kendi adının arap adı mı türk adı mı olduğuna bakabilir.
sorunumuz aslında bizzat "milli hastalığımız". Kimileri, "şaşkınlığımızın nedeni" de diyorlar bu hastalığa...

Temel nedeni, "emir ve komutayla tarihi yok saymanın mümkün olabileceği" yanılgısıdır. Sıfırdan bir millet ve bir devlet "üretilebileceği" saplantısıdır. Bıldır yenilmiş hurmaların günün birinde bir tarafımızı tırmalamayacağı umudu ve beklentisidir. Bu da, "bürokrat kafasının" kaçınılmaz açmazıdır.

işte gelir gelir böyle elinde patlar yıllar sonra! aslında her zaman aralıklarla da patlamış durmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir kuşağına, yakın tarih öğretilmez. Gıdım gıdım öğretilen de yalan yanlış öğretilir.

Sanki uzak tarih çok mu doğru öğretilir? elbette hayır! Türkiye'de aydın geçinen herkes bir zamanlar bir "Mora isyanı" olduğunu bilir ama (biz yaparsak kurtuluş savaşıdır, başkası bize karşı yaparsa ayaklanma!), kimse ne General Makriyannis'i tanır, ne Karaiskais'i, ne de Bubulina'yı... Ömer Vrioni'yi bilir misiniz? "Atina garnizonumuzu isyancılara karşı savunan kahramanımız" dersem "helal olsun" dersiniz ama...

ama anlatılmaz, dile getirilmez, belli tabuların üstüne kurulu tarih dersi verillir. o tabuları sarsmaya kalkanlar da "cumhuriyet rejimini değiştirmekle" itham edilir. sanki bu ülke başka bir rejim ile yönetilebilirmiş gibi!

güya ben elime geçen her şeyi okuyan tüm cumhuriyet tarihi hakkında bilgi sahibi olduğumu düşünürken, Türkiye ile Yunanistan arasında bir "nüfus mübadelesi" yapılmış olduğunu ancak otuz yaşımda öğrendim, 30 yaşımda... O da, yabancı bir kaynak sayesinde.

yabancı kaynaklar ve diğer ülkelerin arşivleri olmasa, Süveyş Kanalı'na hem de iki kere saldırmış ve havamızı almış olduğumuzu bize kim öğretecekti?

Gerçekler bilinmediği için, sorunlar karşımıza çıkınca apışıp kalıyoruz.

ASALA ve PKK örgütlerinin gökten zembille indiklerini sanıyoruz örneğin.

Kürtler in son doksan yılda tam on iki kere ayaklanmış olduklarını anlayınca da ağzımız bir karış açılıyor...

Kurtuluş savaşını vermek için "halkımızın kendiliğinden seferber olduğunu" sanıyoruz, çünkü bize öyle öğrettiler. Yeni bir "halk savaşı" vermeye niyetlenen arkadaşlarımız da bu hatayı canlarıyla ödediler.

"imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz" palavrasını yutmadık, çünkü öyle olmadığını yaşayıp etimizde hissediyorduk ama, gene de buna inanmaya çalışıyor, kendimizi kandırmaya bakıyorduk.

kaynaşmış bir kitlede, iç savaş ihtimali bile olur mu allah aşkına?

Cumhuriyetin ilk döneminde memleket güllük gülistandı da, sınıf kavgası "kör olasıca karşıdevrimciler" yüzünden oluşmuştu!...

Ne yaptılar, biliyor musunuz? Dünya savaşının "işlerine gelmeyen" bölümlerini yok saydılar, işlerine gelen bölümlerini, örneğin Çanakkale muharebelerini de oradan sıyırıp, soyutlayıp, adeta "kes yapıştır" yöntemiyle kurtuluş savaşımıza "monte ettiler"...

Oysa arada tam beş yıl vardı.

Bunu söylediğim zaman bana küfür edenlere kızıyordum, artık kızmıyorum.

Eğitim adı takılmış "faşizan" beyin yıkamasından sağlıklı düşünen bir kafayla çıkmak her babayiğidin harcı değildir.

Şartlanmaları kırmak, özgür düşünebilmek herkese verilmemiş bir yetenektir.

Atatürk'ün biyografisi de öyle...

"Tanıyın, daha çok seveceksiniz" diyorum, uğramadığım hakaret kalmıyor.

Sanki bir üvey babası ve üvey kardeşleri olmak, utanılacak bir şeydi... Bana hakaret edenler, aslında bütün yetim çocuklara hakaret ediyorlardı.

Ama artık onlara hiç kızmıyorum, acıyorum.

köprüden önceki son çıkış anımızı yaşıyorlar çünkü...

"Bittiklerinin" kendileri de farkındalar.

Türk milleti gizli bırakılmış, üstü örtülmüş, yasaklanmış her gerçeğini öğrenecek ve onlarla başa çıkmayı da, onların üstesinden gelmeyi de başaracaktır.

Yepyeni bir Türkiye safsatasında değilim. etrafımız resmen cadı kazanına döndü ve bu işten nasıl sıyrılacağımızı da allah bilir.

sorun aslında bizim tam anlamıyla "şaşkınlık" içerisinde olmamız...
Yüzde 95lik kısmın payını yüzde 5in yemesi, yüzde 5lik kısmın payını da yüzde 95e pay edilmesi.

Gelir adaletsizliği.
(bkz: aleyna tilki)
ahlaksizligi, kurnazlik zannetmemiz.
Bizim milli Sorunumuz. Kemal Kılıçdaroğlu.
Aklı ve vicdanı hür olma kavramını yitirmiş olmamız.
Biat etme kültürünün popülerleşmesi, üç kuruşluk çıkar uğruna, tüm erdemlerden vazgeçebilme vehametidir.