bugün

Ne istediğimi kendimde bilmiyordum ; hayattan korkuyordum , hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum , ama yine de hayattan birşeyler bekliyordum .
Tolstoy - itiraflarım
et yemeyerek peygamber olmaya çalışan ve bir ömür boyu karısıyla kavga eden o ak saçlı kont.
Her insan mutlu olamaz...
çünkü; gereğinden fazla özler dünü, hakettiğinden fazla düşünür yarını ve hiç haketmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü... 
her insan mutlu olamaz... 
Çünkü; gereğinden fazla özler hayatından çıkanları hakettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri ve asla göremez yanıbaşındakileri...

Başucunda tutulması gereken büyük rus yazar.
Rusların dahilerinden birisidir.
''Herkes, insanlığın kötüye gittiğini kabul eder de, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.'' sözünün sahibi usta yazar.
Yeni karma sıfatım.

Tövbe tövbee. Yok muydu şöyle türk veya islam büyüklerinden birinin ismi?

Misal egemen bağış, bülent arınç, uzun adam falan?

Tolstoy neyy lan?!?!!
Bil ki; Yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Ve unutma; Ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
tolstoy okumak için beş sebep:

http://sabitfikir.com/dos...toy-okumak-icin-bes-sebep
'sebepsiz bu dünyaya gelemezdim'
o, benim arayışımı biliyor, çaresizliğimi ve savaşımı da
görüyordu. "o var!" dedim kendi kendime ve bunu kabul
etmem yetti. o anda yaşam içimde kıpırdandı ve ben varlığın
imkânını, sevincini hissettim. ancak kısa bir an sonra,
allah'ın varlığını kabullenmek düşüncesinden ona olan ilgiyi
aramaya geçtim. karşımda yine üç değişik kılıkta kurtarıcı
oğlunu bize gönderen yaratıcımız, allah vardı. bu dünyadan
ve benden kopmuş olan allah, bir buz parçası gibi gözlerimin
önünde eriyip gitti ve sonunda yine bir hiçlik kaldı. yaşam
pınarının yine kuruduğunu hissettim. beni yine kuşku
ve o kötü duygu sardı: kendimi öldürmekten başka çıkar yol
olmadığı duygusu. fakat en kötüsü, bunu becerecek durumda
olmadığımı hissediyor olmamdı.
çok iyi hatırlıyorum, bahardı ve ormanda yalnızdım.
ormanın sesine kulak vermiştim. dinliyor ve tek bir şeyi düşünüyordum.
zaten son üç yılda hep o tek ve aynı şeyi düşünmüştüm.
yine allah'ı arıyordum.

"pekâlâ, allah yok!" dedim kendi kendime. benim hayal
gücümün ürünü olmayıp da gerçek olan, yani hayatım gibi
gerçek biri yok. yok böyle biri ve hiçbir şey, hiçbir mucize
böyle bir şeyi ispatlayamaz. çünkü, mucizeler benim hayal
gücümün ürünleri ve üstelik de mantığa aykırı. "ya benim
aradığım yaratıcı kavramı? peki bu kavram nereden geliyor?"
diye sordum kendi kendime. bu düşünceyle birlikte
içimde yaşama sevinci dalgalanmaya başladı. çevremdeki
her şey yaşam gücü ve anlam kazandı. fakat sevincim yine
uzun sürmedi. akıl işlemeye devam ediyordu: bir yandan
"allah tasavvuru allah değildir!" diyordum kendi kendime.
sonra da "tasavvur, benim içimde cereyan eden bir şeydir.
yaratıcı tasavvuru benim içimde uyandırıp uyandıramadığım
bir şey. ben onsuz hayatın olmayacağı bir şeyi arıyorum."
diyordum. şimdi içimdeki ve çevremdeki her şey yine
ölüyordu ve ben yine kendimi öldürmek istiyordum.
sonunda kendimi inceledim ve içimde neler oluyor diye
kendime baktım. ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce olay hatırladım.
gördüm ki, ben yalnızca allah'a inandığımda yaşıyordum.
allah'ı düşünmem yetiyordu, o zaman hemen diriliyordum.
o'nu unuttuğum, o'na inanmadığım zamanlarda
ise, yaşam da yok oluyordu. yaşamın bu diriliş ve ölümleri
neydi? allah'ın varlığına inancı kaybettiğimde, sanki yaşamla
ilgili bağlarım da kopuyordu. allah'ı bulmak konusunda
az da olsa umudum olmasa, yaşamıma çoktan son verirdim.
fakat yaşıyordum. o'nu hissettiğim ve o'nu aradığım zaman
yaşıyordum. öyleyse, o vardır. o, o'nsuz yaşanmayan
şeydir. allah'ı bilmek ve yaşamak, bir ve aynı şeydir. allah
yaşamdır. allah'ı arayarak yaşadığın takdirde, yaşam allah'sız
olmaz."
eskisinden çok daha güçlü bir şekilde içimdeki ve çevremdeki
her şey ışıldadı ve bu ışık yaşantımda beni bir daha
hiç terk etmedi. böylece intihardan kurtuldum, içimdeki bu
değişimin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini dile getiremez-

tolstoy
dim. nasıl içimdeki yaşama gücü farkına varmadan yavaş
yavaş yok olmuş ve yaşamanın imkânsızlığının, durgunluğunun
ve intiharın gerekliliğin farkına varmışsam, aynı şekilde
yaşama gücü yavaş yavaş içime geri dönmüştü. bana
geri dönen bu yaşam gücü yeni değil, yaşamımın ilk günlerinde
bana eşlik eden en eski güçtü. her bakımdan en eskiye,
çocukluk ve gençlik yıllarımın görüşüne, yani beni meydana
getiren ve benden bir şeyler isteyen iradeye inanmaya
geri dönmüştüm. yaşamımın tek ve başlıca amacının daha
iyi bir insan ve bir iradeyle büyük bir uyum içinde olmak olduğu
düşüncesine dönmüştüm. bu iradenin ifadesini, benden
saklı duran ve uzak bir geçmişte bütün insanlığı kendi
düsturu hâline getiren şeyde bulacağım düşüncesine dönmüştüm.
yani kısacası, allah'a inanmaya, ahlâkî bir mükemmelleşmeye
ve yaşamın anlamını bahşeden geleneğe dönmüştüm.
yalnız bir şey farklıydı: o zaman bütün bunları bilinçsizce
kabulleniyordum; şimdi ise artık bu olmadan yaşayamayacağımın
farkındaydım.
başımdan geçenleri şöyle ifade edebilirim: ne zamandı
bilmiyorum; neresi olduğunu bilmediğim bir sahilde beni bir
kayığa oturttular ve sonra kayığı karşı kıyıya yönelttiler. kürekleri
elime verip beni yalnız bıraktılar. küreklerle elimden
geldiği kadar uğraştım ve ilerledim. ancak ben açıldıkça beni
o bilmediğim yere götüren akıntı da şiddetleniyordu.
ulaşmam gereken hedeften farkında olmadan uzaklaşıyordum.
etrafımda benim gibi akıntıya kapılan bir çok kürekçinin
olduğunu gördüm. bazıları durmadan kürek çekmeye
devam ederken, bazıları küreklerini çoktan fırlatıp atmıştı.
koca kayıklar, dev gibi gemiler insanlarla doluydu. bir kısmı
akıntıya karşı çabalamaya devam ederken, bir kısmı kendini
akıntıya bırakmıştı. ben de bir yandan ilerleyip bir yandan
da akıntının aşağılarında kalan yolcuların ardından bakarken,
bana gösterilen yönü unuttum. tam da akıntının ortasında,
aşağı doğru giden kayık ve gemilerin kalabalığında

yönümü iyice kaybettim. her yanımdan tayfalarının neşeli
zafer çığlıkları attığı yelkenliler, gemiler ve kürekli kayıklar
geçiyor, akıntının aşağılarına doğru giderlerken bana "başka
bir yön yok!" diye sesleniyorlardı. ben de onlara inanıyordum
ve onlarla birlikte ilerliyordum. böylece çok uzaklara
yol aldım. öyle uzaklara gittim ki, ortasında yolumu şaşırdığım
hızlı akıntıların gürültüsünden başka ses duyamaz oldum
ve kayıkların orada nasıl parçalandığını gördüm. ve
bütün bu gördüğüm, yaşadığım şeylerin dehşetinden olsa
gerek, kendime geldim. uzun süre, bana ne olduğunu anlayamadım.
önümde yalnızca koşar adım yaklaştığım ve
korktuğum yok oluşu görüyor, hiçbir yerde kurtuluş göremiyordum.
ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. o zaman geriye
doğru baktım ve sayısız kayık gördüm. inatla, büyük bir
savaş vererek akıntıyı geçiyorlardı. o anda kıyıyı, kürekleri
ve yönümü hatırladım. geriye döndüm ve akıntıya ters yönde,
kıyıya doğru kürek çekmeğe başladım.
Kıyı Allah'tı; yön gelenek, kürekler ise bana verilen özgürlüktü.
Ve bunlar bana kıyıya ulaşmaya çabalayayım, Allah'la
birleşeyim diye verilmişti.
tolstoy'un ''muhammed'' isimli kitabından.
(bkz: yapıcağın işi seviyim)
(bkz: itinayla format sikilir)

en etkilendiğim eseri itiraflarım olan, rus edebiyatının eşsiz kalemidir.
itiraflarım da der ki, " hayatın anlamını anlayamazsın, o yüzden düşünme, sadece yaşamaya bak! "
tolstoy sanki benim düşüncelerimi kağıda dökmüş. son yazdıkları etkileyici gerçekten.. '' kıyı allah'tı; yön gelenek, kürekler ise bana verilen özgürlüktü.
ve bunlar bana kıyıya ulaşmaya çabalayayım, allah'la
birleşeyim diye verilmişti. ''
Son yillarda muslumanliga olan ilgisi ile bilinir , kendi agzindan bir kac cumlesi mevcuttur bu konu ile ilgili . Tolstoy olumun veya hayatin son ceyreginde bir ilahi arayis icine girmis , inanci konusunda supheli davranmis ve soylentilere gore gizli musluman olarak olmus. Derleme tarzinda kitabi ise bir aile ile kendi mektuplarindan olusturulmustur , ancak donemin maddi ve manevi sartlari oturusunde lev kitabini basamamistir. Ancak bunda toplum baskisindan ziyade donemin yonetim anlayisi ve hiristiyan bir milllet olmalari lev in muslumanligi gizli yasamasina , muslumanliktaki isigi cevresine yansitamamasina sebeb olmustur . O zamanin iktidari lev gibi dusunurlerin , toplu mu aydinlatabilecek potansiyel sahibi bir portfoy cizen , kendilerine has cizgileri olan insanlarin toplumu derin etkileyebilecegi dusuncesi ile yani uzun lafin kisasi ruslarin musluman olma durumlarindan oturu kitabi saklanmis ve gunumuz kosullarinda basilip halka ulastirilmistir. Lev in dediklerine gore hristiyanligin ve muslumanligin bir cok ortak noktasi oldugunu ancak kendini muslumanlikta buldugunu o rahatligi ve manevi hazza orda ulastigini bu yuzden bu dine mensub oldugunu veya omaya niyeti oldugu soylenir. Tabi levi sadece mektuplardan olusan bir derleme ile degerlendirmek ne kadar dogrudur o nokta bilinmez, lev buyuk bir yazardi cogu rus yazarlar gibi.
(#28189640)
zamanının dışına çıkmayı başarabilmiş okuyanların belli bir süre kendine gelemediği anna karenina\'nın yazarı.
zamanının dışına çıkmayı başarabilmiş , okuyanların belli bir süre kendine gelemediği anna karenina eserinin yazarıdır. (bkz: saygı duyulası yazar)
Dostumeski okuru olarak haz etmem. Lan zengin adam dertmi çeker. Dışarı gitse bile içki parası babamın maaşı kadar. Ya ben? Kulaklık sadece.
“Piyer tutsaklıkta, barakada iken aklıyla değil, bütün varlığıyla, bütün yaşamıyla insanın mutluluk için yaratılmış olduğunu, mutluluğunu da kendi içinde taşıdığını, mutluluğun insanın kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret olduğunu, bütün mutsuzluğun da yoksunluktan değil, fazlalıktan ileri geldiğini anlamıştı. Ama şimdi, yola koyulduklarının bu üç haftası içinde yeni, teselli verici bir gerçeği daha öğrenmişti. Öğrenmişti ki, dünyada korkulacak hiçbir şey yoktu. insanın tam anlamıyla mutlu, tam anlamıyla özgür olmasını sağlayacak bir çare bulunmadığı gibi, tam anlamıyla mutsuz, tam anlamıyla özgürlükten yoksun olmasına yol açacak bir durum da olamazdı; bunu öğrenmişti. Anlamıştı ki, acının da, özgürlüğün de sınırı vardı ve mutlulukla mutsuzluğun sınırı birbirine çok yakındı.”

Tolstoy’un 9 Kitabından Etkileyici Alıntılar
yazarlar üstü varlık. adamın üslubu gerçekten bambaşka..
tartışmasız favori tarihi karakterlerimden biridir. sadece bir filozof veya yazar olduğu için değil, totalde hayatını görüp anlayabildiğim nadir, dürüst, yetenekli insanlardan biridir.

--spoiler--
Bir gün gençliğimin o on yıllık dönemini kapsayan dokunaklı ve
öğretici hayat hikayemi anlatacağım. Sanırım pek çok kişi de benimle
aynı deneyimden geçti. Bütün ruhumla iyi bir insan olmayı
arzuluyordum. Ama iyi bir insan olmanın peşinde koşmak için çok
genç, tutkulu ve yalnız, yapayalnızdım. Bu samimi arzumu, yani
ahlaki bakımdan iyi bir insan olma arzumu her dile getirişimde
aşağılanma ve alayla karşılaştım. Ne zaman adi ihtiraslara teslim
oldum, o zaman insanlar beni övdüler ve teşvik ettiler.
Hırs, iktidar düşkünlüğü, açgözlülük, şehvet, kibir, öfke ve intikam
- bunların hepsi saygı gören şeylerdi.
Bu hırslara teslim olarak ben de büyüklerim gibi oldum ve bu
şekilde onların beni onayladıklarını hissettim. Yanında kaldığım
müşfik teyzem, ki kendisi insanların en hasıdır, bana daima benim için
hayatta evlenmemden daha çok istediği bir şeyin olmadığını söylerdi.
'Rien ne [orme un juene homme, comme une liaison avec une [emme
comme il [aut': (Hiçbir şey bir erkeğin kişiliğini iyi aile terbiyesi almış
bir kadınla kuracağı yakınlık kadar geliştiremez.) Teyzemin benim
için dilediği bir başka mutluluk da be-
• 10 •
nim emir subayı ve de mümkünse imparatorun emir subayı 01mamdı.
Ama benim için dilediği mutlulukların en büyüğü benim zengin bir
kadınla evlenip mümkün olduğu kadar çok sayıda serfe (tarım işçisi)
sahip olmamdı.
O yılları dehşet, nefret ve de yüreğimde bir sızı olmaksızın hatırlayamıyorum.
Savaşta insanlar öldürdüm ve gene öldürmek
amacıyla insanları düelloya davet ettim. Kumarda kaybettim, köylülerin
emeklerini çar çur ettim, onları cezalara çarptırdım, ahlakSız
bir hayat sürdüm ve insanları kandırdım. Yalan, soygun, her türlü
zina, sarhoşluk, şiddet, cinayet, işlemediğim tek bir suç bile
kalmamıştı, ama benim çağdaşlarım beni nispeten ahlaklı bir insan
olarak gördüler ve de görüyorlar.
Bu şekilde on yıl yaşadım.
--spoiler--

itiraflarım / s.11

--spoiler--
Bu inanç,
ifadesini 'ilerleme' sözcüğünde buluyordu. Bana o zamanlar bu
sözcüğün başka bir anlamı varmış gibi geliyordu. En doğru şekilde
"Nasıl yaşarım?" sorusuyla kendime işkence çektirdiğim (hayata
bağlı her insan gibi) ve cevap olarak "Ilerlemeye uygun olarak
yaşa."yı verdiğim zamanlar henüz sadece, kayığı rüzgar ve dalgalarca
sürüklenirken kendisi için hayati ve tek soru olan "Dümeni ne tarafa
kırmalı?" sorusuna "Biz bir yerlere sürükleniyeruz?" cevabını veren
adama benzediğimi bilmiyordum.
--spoiler--

itiraflarım / s.15

--spoiler--
Bilgelerin bilgeliklerince doğrulanan bilgim bana şunu göstermiştir
ki yeryüzündeki her şey - canlı ya da cansız - olabilecek en
akıllıca bir şekilde yerleştirilmiş - bir tek, benim kendi konumum
aptalca. Ve o aptallar - o muazzam insan kitleleri - canlı ya da cansız
her şeyin yeryüzünde nasıl konumlandırıldığı hakkında en ufak bir
fikre bile sahip değiller, ama yaşamaya devam ediyorlar ve sanıyorlar
ki kendi yaşamlan çok akıllıca konumlandırılmış!..
Aklıma birden şu geldi: "Ya hala bilmediğim bir şey varsa? Cehalet
de aynısını yapar; cehalet de hep aynen benim dediklerimi der.
Bir şeyi bilmediğinde bilmediği o şeyin aptalca olduğunu söyler.
Gerçekten de öyle gözüküyor ki, sanki hayatlannın anlamını anlamış
gibi -çünkü anlamadan yaşayamazlardı- yaşamış ve yaşamakta olan
bir insanlık var.
--spoiler--

itiraflarım / s.49

--spoiler--
Artık gözümde yazarlığın
hiçbir öneminin kalmamış olmasına rağmen, benim o değersiz
çalışmalarıma verilen büyük maddi ödüller ve tutulan alkışların baştan
çıkarıcılığı karşısında ben de kendimi yazmaya, sadece maddi
durumumu iyileştirmek ve kendi hayatırnın ve genelolarak hayatın
anlamına yönelik ruhumda yükselen o soruları bastırmak amacıyla
adadım.
Şöyle yazdım: Benim için tek olan gerçeği, yani insanın kendisi
• 18 •
ve ailesi için en iyi imkanları sağlamak amacıyla yaşaması gerekliliğini
öğreteceğim.
Bu şekilde yaşamaya devam ettim, ama bundan beş yıl önce bana
çok tuhaf bir şeyolmaya başladı. ilk başlarda bir kafa kanşıklığına ve
hayatın durmuş olduğu gibi bir hisse kapıldım. Ne yapmam ve
hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini bilemiyordum, kendimi
kaybolmuş ve keyifsiz hissediyordum. Ancak bu durum çok sürmedi
ve ben de eskisi gibi yaşamaya devam ettim. Sonra bu kafa kanşıklığı
gitgide daha sık ve hep aynı şekilde nüksetmeye başladı. Bu
dönemlerde aklıma hep şu sorular geliyordu: Ne için? Amacı ne?
--spoiler--

itiraflarım / s.18
Dostoyevski ile birlikte insan'ın serüvenini en iyi okuyup yazabilmiş adamlardan.
itiraflarım kitabı ise otobiyografik nitelikte. Hakkında fikir sahibi olunmak için iyi bir başlangıç olabilir.
Ve ben özel olarak ölümüne yakın çıktığı o son tren yolculuğunu çok anlamlı ve özel bulurum.Doğrusu orda ne olup bitti çok fazla bilmiyoruz ve fakat olağan birşeylerin olmadığını ve belki metafizik bir tecrübeye ulaştığı ihtimalini ben hep tahmin etmişimdir,bir parça da merakla.
özellikle 'gizlenen kitap' iddiasıyla müslüman mıydı diye sorulan ve sevenlerinin kafası kurcalanan yazar. biraz kafa yormadım değil.

'müslümanlığın kendine has dış görünüşüne göre Kilise hristiyanlığına kıyas kabul etmez derecede üstün durması bende hiçbir şüphe doğurmuyor. Eğer ki bir kimsenin karşısına Kilise hristiyanlığına veya islam dinine girme hakkında bir tercih koyulsa, o zaman her bir akıllı adam mürekkep ve anlaşılmaz ilahiyatın, üç sıfatlı Allah’ın, günah çıkarma merasiminin, dini ayinlerin, isa’nın anasına yalvarışın, mükkadeşlerin ve onların resimlerine sayısız hesapsız ibadetlerin yerine, hükümleri bir Allah’ı ve peygamberi olan islam dinini şüphesiz ki üstün tutar. Bu başka türlü de olamaz.’ peki müslüman mıydı gerçekten?

http://www.yeraltiavrasya...lu-rus-yazar-tolstoy.html

(bkz: tolstoy müslüman mıydı)
görsel
Bugüne kadar hiç okumadım, fırsatım olmadı. Bugün (bkz: hacı murat) kitabıyla okumaya başlayacağım. Bu kitabı seçtim çünkü kafkas ile alakalı, ben de kafkas göçmeniyim. ilgimi çekti.
güncel Önemli Başlıklar