bugün

1950-70 arası avrupa, hollywood tasallutuna, sonraki zamanlara göre çok daha az maruz kaldığı için birbirinden kışkırtıcı film yönetmenleri çıkardı. fransa yenidalga, italya neorealizm akımları ile ruh buldu.
(bkz: burjuvazinin gizli çekiciliği)

luis bunuel in 1973 yılında en iyi özgün senaryo dalında oscar aldığı; burjuva değerleri ile dalga geçtiği bir kara mizahtır.

burjuvazinin amaçsızlığı, zevk ve sefa düşkünlüğü ile birlikte yine burjuvanın bahçıvanı din adamları, askerler, faşizm, bir türlü yenemeyen yemek seramonileri, rüyaları... hepsi nasibini almıştır yönetmenin sürrealist yorumundan.

enteresan olansa; böylesi kışkırtıcı bir filmin o zamanlar için bile olsa, oscar alabilmiş olması elbette.
1972 fransız yapımı bağımsız film.
Konu olarak burjuva insanını ve doğallıktan uzak alangirli hayatlarını ele alan sık sık rüyalara yoğunlaşan
Yer yer ironik bir üslupla tek bir masum taraf bırakmayan arada fantastik sahnelere yer veren sürrealist bir yapım.
ağır bir filmdir. bir izleme ile doğru düzgün yorum yapılamayacak bir film gibi geldi bana. bir daha izlemek lazım. yoksa filmdeki burjuva özentisi abi gibi, "kertez" tuzağına düşmek mümkün sanki.
Bir türlü sofraya oturamayan kalın enselilerin filmi.
Yiyin yemeğinizi lan!
Filmde fransa burjuvazisinın günlük hayatına tanık oluyoruz. işten arda kalan zamanda birbiriyle vakit geçiren bu altı kişi, kadın ve erkeğin bu sınıfa ait rollerini gayet başarıyla oynuyor. Bir sembolik sermaye olarak yemek yeme ritüeli filmde sıkça işlenmiş. Konuştukları konular da temsil ettikleri sınıfa oldukça uygun. Rüyalarla anlatılan korku hikayeleri, boş zamanlarında kendilerini uygun gördükleri sivilize edilmiş yaşamlarından çok daha farklı seyrediyor. Sınıf gözetmeyen psikolojik bir duygu, korku filmde en çok gözüme çarpan olgulardan biri. Sembolizm akımıyla ünlenmiş Luis bunuel, kullanığı imgelerle de konuyu desteklemiş.

keyif vermekten ziyade anlamlandırmaya iten bir film. izlenmeli.
sinemada yapılmış en önemli burjuvazi eleştirilerinden biri. son derece akıcı, eğlenceli bir filmdir.sınıf üyelerinin samimiyetsizlikleri, başarıyla gizlediklerini sandıkları cahillikleri, yozlaşmışlıkları, tüm davranışlarına sinen bencillik, ikiyüzlülük ve yapaylık ustalıkla yansıtılmış. umulmadık bir sahnede beliren bunuel'e özgü gerçeküstücü, absürd çıkışlar her zamanki gibi şaşırtıp gülümsetmektedir.
filmde dikkat çeken bir nokta da din adamlarına getirilen eleştiridir.

--spoiler--
papaz ölmek üzere olan bir adamın yanına gider,ailesinin katili olduğunu öğrendikten sonra inancını hiçe sayıp soğuk kanlılıkla adamı öldürür.

aynı papaz büyük elçiyle miranda cumhuriyeti üzerine konuşmaya çalışır,doğal güzelliklerinden,piramitlerinden bahseder lakin miranda da bunlar yoktur.adam bir çok yanlış bilgiye sahiptir.kanımca bunuel burada rahiplerin cahilliğine göndermede bulunmaktadır.

ayrıca papaz aynı zamanda burjuvaların evinde bahçıvanlık yapmaktadır.Ev halkı çoğu zaman papaz olduğunu unuturlar.Papaz statüsünden dolayı saygı duymaktadırlar.

--spoiler--

filmde eksik olarak gördüğüm tek şey kadın rahibe isayı sevmediğini söyledikten sonra neden sevmediğini cevaplamadı,halbuki seyirci olarak ben büyük bir umutla güzel bir gönderme bekliyordum Bunuel'den.

ayrıca "gündüz güzelinin" aksine akıcı bir kara mizahtı,daha çok beğendim.
1972 yapımı luis bunuel filmi. bunuel bu filmde tıpkı el angel exterminador' da olduğu gibi bir yapamamanın filmini çekmiştir. tabi yine bunuel üçlüsü başrolde. fakat bu sefer yardımcı oyuncular da var. ordu, polis gibi egemen güçler de kullanılarak hicvedilmiş.

---olası spoiler ibaresi---

filmde rüya sekansları bolca yer alır ve ikinci yarısından sonra rüya gerçek içiçe geçer(inception' da bu filme bir öykünme olabilir mi? yok artık). bu şekilde film tek bir gerçeklik katmanında dolayısıyla çizgisel bir kurguda ilerlemez. tabi bunuel gibi sürrealizm ustası birinden de reel bir kurgu beklemek hata olurdu. bunuel bu şekilde aynı karakterleri tekrar tekrar eğip bükerek hıncını çıkartır resmen.

film boyunca sıkılmasanız da olayları bir mantık eksenine oturtmaya çalışırsınız. oysa ki bu film tamamen bir sembolizm dehasının ürünüdür. yani izlediğiniz her şey belli kalıp, tabu yada totemlerin yansımalarıdır.

el angel exterminador' da bir türlü salondan çıkamayan küçük burjuva grubu bu filmde bir türlü yemek yiyemez. her seferinde bir aksilik olur ve masaya defalarca oturulmasına rağmen bir türlü yemek safhasına geçemezler. seyirci burada her seferinde olmasını bekler. çünkü seyirci açtır ve bunuel burada seyirciye de aslında sadece istediklerini almayı bekleyen bir güruh olduklarını anlatır.

filmin ünlü asfaltta yürüme sahnesi dahiyanedir. yada ben bu herifi gerçekten seviyorum da bana herşeyi süper geliyor bilmiyorum. bu kadar sade bir sahne planından bu kadar güzel bir görsellik ve onlarca anlam çıkarılabiliyor. film boyunca bir kaç kez tekrarlanan bu sahne en genel tasviri ile boş amaçsız burjuvanın aslında yürüyor görünsede hiç bir yere gitmediğini ve o asfalt yolda hiç iz bırakamadığını gösteriyor. yani istedikleri kadar soylu yaşasınlar hiçbir iz bırakamazlar, bizi en azından burada sikemezler diyor don luis.

en orijinal olaylardan biri de albayın evindeki yemek salonunun birden tiyatro sahnesine dönüşmesi. bu harika çekimde soylu grubumuzun filmi izleyenleri(yani bizi) görseler ne tepki vereceklerini görüyoruz. o yıllardaki bir filmi bile interaktif gibi sunabilecek bir dahi luis bunuel. ayrıca aynı sahnede bilinçdışının büyük korkularından sayılan konuşamama, söyleyeceklerini unutma metaforu da sığdırılmış.

dini kısmında ise piskopos bahçıvan kıyafeti giyer ve burjuvazinin hizmetçisi olur. onu bahçıvan kılığında görünce köpek muamelesi yapan aristokratlar rahip kılığında geldiğinde elini öperler. yani bu toplumun üst kesiminde bulunan kişiler sadece kıyafete/statüye önem veren ahmaklardır. bu ahmakların ayak işlerini de din yapar. alegoriye bakar mısınız?

hikayeyi geleneksel kurgu ve zaman akışı içinde bekleyen izleyiciyi bunuel kesik planlar ve alakasız imgeler ile ters yüz eder. hiç ummadığınız anda bir askerin rüyası karışır yada hizmetçi kız 24 gösterdiği halde 52 yaşında olduğunu söyler. bunlar tabi filmin sembolik yapıda olduğunu göstermek ve de seyirciyi gerçekten koparmak için yapılan zekice hamlelerdir.

tabi bir de gereksiz bulduğu bürokratik yerlerde aniden iki uçak üstüste geçer yada birden daktilolar patlama yaşar. hep olayı çözmeye çalışan izleyiciye bazen cevaplar değil sessizlik gerekir.

filmdeki son planda ise seyircinin film boyunca beklediği olur. tüm film boyunca bu küçük ve hiçbir işe yaramayan gruba sinir olursunuz. ve en sonunda bunuel hepsini sebep göstermeden öldürür. tabi masanın altına saklanıp ölmeden önce kuzu etine saldıran don raphael boş kafalı burjuvazinin ''ekmek bulamazlarsa pasta yesinler'' diyebilecek gerçek aptallar olduğunu bir kez daha gösterir. ve hoop. bunu da rüya çıkararak bunuel seyircinin haklı küfürlerini alır.

son yol sahnesi ile yine anlarız ki grubumuz yine bir yemeğe gitmektedir. yine hiç birşey olmayacaktır ve onlar hayatta hiçbirşey yapmadan hiçbir işi olmadan ve yürüdüğü asfaltta hiç bir iz bırakmayan birer sümüklü böcekten ibarettir. bravo. ole luis! daha ne diyelim...

---olası spoiler ibaresi bitti---

türkçeye ''burjuvazinin gizli çekiciliği'' olarak çevirilen bunuel harikası. zaten en iyi yabancı film oscarı dahil pek çok ödül almıştır. el angel exterminador' u seven bu filme de bayılır.

ama illa ki (bkz: l age d or)
filmdeki en neşeli bölüm rüya kısımlarıdır. harika! miranda cumhuriyeti'ne laf yok!
yazın oturup bir güzel izlediğim film. sağlam bir kara mizah örneği olmasının dışında burjuva olgusunu yerin dibine sokar. bir diğer baba luis bunuel filmi için;
(bkz: gündüz güzeli)
luis bunuel'in burjuva kültürüne yoğun eleştiri okları fırlattığı hem güldüren, hem de düşündüren kara mizahsal filmidir.

(orijinal adı : la charme discret de la bourgeoisie

türkçeye bazen "burjuvazinin gizli çekiciliği" olarak da çevrilir.)
aç karnına izlemeyin..
70 yapımı film olmasına rağmen kurgusu gerçekten başarılı ve de renkli bir filmdi.

burjuvaziyi karamizah ile başarı ile anlatan bir luis bunuel filmi.
ikiyüzlü burjuvazinin alay konusu edildiği, niteliki luis bunuel filmi. filmin en hoş bölümlerinden biri rüyaların iç içe girdiği bölümdür. o bölümden sonra zaten gerçek ile düş arasında gidip gelmektedir film.

miranda cumhuriyeti* büyükelçisine gösterilen ilgi de ilginçtir. verilen davetlerde, yemeklerde, büyükelçiye ülkesiyle ilgili sorular yöneltilir; büyükelçi de herşeyin güllük gülistanlık olduğuna inandırmaya çalışır insanları, sorulan sorulardan rahatsız olur..
1972 yapımı oscarlı bir luis bunuel filmi. gene burjuvalarla iyiden iyiye maytap geçtiği ilginç filmlerinden birisi(bu arada bunuel in özellikle eserlerine yön veren yazarlardan bir kaçını sayarsak, marx&engels, ortega y gasset, marquis de sade ve sabre'dir) özellikle burjuvaları eleştirdikleri bu tür filmlerinde genel anlamda yemek sahneleri önemlidir; çünkü burjuvaların yaşam tarzı, varlıkları ve sahte davranışlarını sergileyecekleri en önemli yer yemek davetleridir. genel anlamda da bu sınıfa hizmet edenler ile filmi şekillendirir; bunlar askerler, din adamları ve arisokratlardır.

bu filmde de julien berthau bir piskopos rolündedir. bu piskopos öncesinde bahçıvan rolunda gelmiş ve ev sahipleri tarafından kovulmuştur. ama beş dakika sonra piskopos cüppesi ile gelir ve burjuvalardan saygı görmeye başlar. ilginçtiir ki bunuel bir çok filminde burjuva ikiyüzlülüğünü ve ilişkilerinin sahteliğini filmlerine taşımayı ustalıkla becerebilmiştir. film esasına bakılırsa burjuvaların o hiç yenmeyen yemeği etrafında döner ve bu yemek de bir türlü yenemez. ya bir asker tarafından kesilecektir ya da günlerin karışması dolayısıyla ertelenecektir veyahut da gidilen içkili bir lokantadaki ölen lokanta sahibinin ölüsünden dolayı bir türlü yemeklerini yiyemememektedirler.

genellikle karakterlerinde kullandığı kendine özgü bencillik, etrafını görmeme, benmerkezci düşünme önemli yer tutar.(tutkunun karanlık objesinde'ki matheiu) aynı zamanda otoriteye karşı takındığı anarşist tavırı da filmlerinden rahatça anlayabiliriz. filmde burjuvazinin davranışları insanın hayvansal doğasının en zayıf noktası olarak gösterilmiştir. büyükelçinin ,şehir gerillalarının toplantıdaki herkesi taradığında, masanın altından çıkarak tabaktaki eti yemeye çalışması ve bu zayıf ve aynı zamanda açgözlü doğasının neticesinde vurulması.(bu olay da bana bunuel'in peygamber devesi ile eşek arısı arasındaki hayran kaldığı olayını hatırlattı ki ''bal arıları ile beslenen bir eşek arısı, bir bal arısını kendi yuvasına taşırken bir peygamber devesi ile karşılaşır. bu arada da eşek arısı bu yaratıkla karşılaşmasına rağmen hatta hatta bu yaratık tarafından kemirilmesine rağmen, sırtındaki arının balını yemeyi hala sürdürmektedir'')

film biraz karmaşık gibi ''düşiçindedüş'' şeklinde görülen rüya ve sanrılarda bu gerçeği doğruluyor.

yine karakterlerin bu düşerin içersinde buldukları ortam genel anlamda ''gotik''tir. belle de jour'da severine'in dükün evine gittiği zamanki ortamın olduğu gibi. bu ise
bunuel'in daime gotik edebiyat ile olan ilgisinden kaynaklanıyor. bir diğer nokta da eğlenmesinden mi yoksa dalga geçmesinden mi anlamak zor ama: bunuel'in bu filmde seyirciyi kışkırtması(özellikle düş sahnelerinde) ve sonra da yüzüne bir tokat gibi realiteyi çarpmasıdır ki belki de sonrasında ne olacağına dair hayal gücümüzü zorlamaya çalışmaktadır.

bu filmde de diğer filmlerinde olduğu gibi, saldırdığı belirli kurumlar vardır bunuel'in; faşizm, burjuvazi, din adamları, askerler vs. özellikle faşizm miranda cumhuriyeti'nin büyükelçisi don lope'de vücut bulmuş. bir nazi suçlusunun arandığı ona söylendiğinde, bu insanın çok kibar ve bilindiği gibi olmadığını belirtmiştir. yine bu politikacı figüründe, anladığımız kadarıyla burjuva değerlerinin sahteliğine parmak basar. anarşist bir örgütün üyesi olan kız geldiğinde ona bir içki sunar ve ''özgür aşk'' konusunda aynı şeyi savunduklarını ileri sürer. ülkesi hakkındaki çıkan, sınıflar arasındaki farkları reddeder ve ülkesindeki askeri iradeye methiyeleer düzer(bu tip biri de ''diary of chambermaid''deki çocuksevicisinin davranışlarında ve duvara astığı ''le viva de armee'' posterlerinde görürüz. yine bu kişi duvarına astığı haç ile 10-12 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edip onu öldürerek değerler konusundaki yozlaşma ve çelişkisini dile getirir) tabi bunu ciddi ciddi söylemez, değerlerindeki yozlaşmayı anlatmak için en önemli yolardan birisidir bu. din adamı olarak da burjuvazinin eteklerinde dolaşan ve onun bahçıvanı olmaya çalışan ''piskopos'' göze çarpar.