bugün

nereye çekersen oraya gelebilecek kavram.
iktidarda recep tayyip erdoğan'ın gelmesiyle elden gittiğini düşündüğüm yüce atatürk'ün en önemli ilkesi. din ve devlet işlerinin birbiriyle ayrılması demektir.

(bkz: neredesin atam gel artık)
iktidara kim gelirse gelsin elden gitmeyecek ataturk ilkesi.. turkiye cumhuriyeti'nin adi, sahis isimlerinden daha buyuktur..
(#1140703)
refah partililerin zamanında kaldırılmasına gerekçe olarak uydurulmak istenen "dinsiz devlet" olmayan şey. nitekim, laik anayasamızın değişmez kabul ettiği istiklal marşı bu konuda güzel bir örnek oluşturur. mısralarındaki onlarca örneğinden biri: "Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal."
(açık, ama anlamayan çıkarsa meali: allahın kulu olan milletimin bağımsızlık hakkıdır.)

yani neymiş? istiklal marşı bile, dini duygularla milliyetçiliğimizi körüklediğine göre, laiklik dinsiz devlet yapısı değilmiş.

peki nedir bu laiklik aslında?
chp'nin tek partililiği bıraktığından beri (yani tartışılmaya başlandığından beri) net cevabı yok. ama, sen uyumaya devam et türkiye, tartış dur, işsizliğin enflasyonun habire artarken, üretim [daha doğrusu montaj] kaynakların batılılara peşkeş çekilirken, bunla, fb-gs yi ya da hülya avşar'ı tartış dur, rahat rahat uyu.
mevcut iktidar yüzünden yediden yetmişe her insanın özlem duyduğu sistem.
(bkz: sözlükteki aşırı laikler)
(#1157559)
devlet yönetiminde her hangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir.
aslen devletin kendisini herhangi bir dini referans almadan örgütlemesi, yönetimini buna göre yapmamasıdır. dinler karşısında tarafsız olması söz konusu değildir zira türkiye laikliği, islamı bu ülkenin geri kalmışlığı için gayri resmi sorumlu ilan ettiği için vatandaşını islamın baskısından korumak gibi çok muhteşem bir görev üzerine bina etmiştir. bunun içindir ki cumhurbaşkanı çıkıp halkın büyük çoğunluğunun dinin bir parçası olarak saydığı değerler için içi boş dogmalar diye niteleyebilir, açıkça islamla alakalı şeylere cephe alabilir. ayrıca laik türkiye cumhuriyetinde yüksek devlet kademelerine gayrimüslim geldiği görülmüş şey değildir, laik olmayan osmanlı'da pek çok yerde gayrimüslimler görev almış olduğu halde.
laikliği benimsediğini söyleyen akepe'ye göre laikliğin tanım; ''laiklik din ve vicdan hürriyeti''dir. ha o kadar yani başka bir niteliği yok bu laikliğin ama eğer böyleyse bin ladin de laikliği destekler ne var ki bunda.
Laiklik perdesi arkasındaki inançsızların fitnesi ve Atatürkçülük maskesi arkasında komünistlerin iğrençliği bu ülkenin köşe başlarında hala cirit attıkça vatan selamete ulaşamaz.

Dünyanın her yerinde güzel fikirler, hatta inançlar onların arkalarına saklanan şer fitneleriyle zaafa uğrar, hatta yok olur. Sırf inançlar açısından ele alırsak Musevilik, Yahudilerin dünya ihtirasları yüzünden, Hıristiyanlık Roma'nın, Bizans'ın Hıristiyanlık perdesi arkasına saklanarak bu yüce dini zaafa uğratmaları yüzünden perişan olmuştur.

Laik kavramı temelde inanç özgürlüğünü temsil eden hayırlı bir tanım olduğu halde, bunun arkasına saklanan din düşmanları bu masum tanımı iğrenç bir yafta haline getirmişlerdir.Ve inanınız ki laiklik kavramı Türkiye'de yaşayan inanç düşmanları sayesinde yok olmaya mahkum olmuştur. Ne kadar tantana yaparsanız yapın, laikliği yaşatmak, savunmak imkanı bulamazsınız. Aynı sözleri ne çare ki Atatürkçülük konusunda da söyleyeceğiz. Bu milletin evlatları düşmanını perişan eden bir kumandana karşı hiçbir zaman bir vefasızlık göstermemiştir.

Ancak komünistler piyasaya çıkıp en iğrenç planlarını memleketi parçalamaya, daha eski yıllarda Rusya'nın uydusu haline getirmeye yönelik tasarılarını Atatürkçülüğün arkasına saklanarak gündeme getirmeye başlayınca milletin içinde büyük tepkiler doğmaya başlamıştır. Aslında bu tepkiler Mustafa Kemal'in şahsına değil, onu kendilerine göre yorumlayan marksist ve ateistlere karşıdır.

Nerede bir açıkoturum olmuşsa, nerede inanç sahiplerine kalemle saldıran bir yazar çıkmışsa hemen hemen arkasında bir marksistin, bir ateistin fotoğrafı görülmüştür. Hatta o kadar ileri götürülmüştür ki, marksist devrimlerini Atatürk’ün devrimcilik ilkesi ile bağdaştırmışlardır. Ne yazık ki milliyetçilik istikametini hiç kimse Atatürkçülük olarak görmek istememiş, görmek isteyenler de marksistler tarafından susturulmuştur. Böylece milleti bölmek isteyenler hergün yeni bir fitne çıkararak Atatürkçülük ve laiklik maskeleriyle milleti devamlı taciz eder olmuşlardır.

Memleketi karıştıran, zaman zaman iç harp tezgahları hazırlayan Avrupa'nın dikkatlerini ikide bir Türkiye'de özgürlük olmadığını iddia ederek dışarıdan destek alanlara, marksizmin ve ateizmin çirkin yüzüne kırmızı kart göstermelidir. Marksistler ve ateistler sustuğu ya da ortadan çekildiği takdirde bu milletin bünyesinde Atatürkçülük ve laiklik ihtilaf konusu olmaktan bir anda çıkar. Millet kendi kararını marksist ve ateistlerin yalanları istikametinde değil de kendi istikametleri şeklinde kullanır.

Bu ülkenin kaderi, ülkenin alın yazısını bir kısır döngü haline getiren piyonlardan temizlediğimiz zaman aydınlığa çıkacaktır.
laiklik, bizde, din işleriyle devlet işlerinin ayrılması gibi, sözcüğün kök anlamında, sistemin uygulanışında da bulunmayan anlamla açıklanır olmuştur hep. doğrusu aranırsa, bu basitliğin nedeni korkudur. laiklik konusu her açılışta "dinsizlik değildir" sözünün söylenmesi bunu gösteriyor. niyazi berkes türkiye'de çağdaşlaşma isimli büyük, özgün yapıtında bunu şöyle açıklıyor:

"sorun sadece din-devlet ayrımı davası olmaktan daha geniş bir davadır ki, buna en uygun terim olarak çağdaşlaşma terimini daha yerinde buluyoruz. batı'nın bir kesiminde fransızcadan gelen laicisme'e eş olarak kullanılp türkçeye girmemiş olan başka bir sözcük, secularism sözcüğü bu çağdaşlaşma sözcüğüne hem anlam, hem köken açısından daha yakındır, hatta onun tam karşılığıdır. laicisme sözcüğü katolik hristiyanlığın yayıldığı halkların dilinde, özellikle fransızcada kullanılır ve kökenine bakılırsa "halksallaştırma" demektir. çünkü kaynağı olan eski ve hristiyanlık öncesi grekçedeki klericus, yani din adamları dışında kalan kişiler için kullanıldı."

"katolik hristiyanlığın dışındaki hristiyanlığın yayıldığı yerlerde, özellikle protestanlığın etkisi altında olan ingilizce ve almancada kullanılan terimin kökeni grekçeden değil, latinceden gelmedir. bu köken de zamanla değişikliğe uğrayarak şimdiki anlamını almıştır. aslında sözcük, saeculum sözcüğü 'çağ' anlamına gelir ki arapçada bulunan karşılığı olan asr sözcüğü son zamanlara kadar türkçede asır olarak kullanılırdı... ziya gökalp, terimi 'muasırlaşmak' biçiminde almıştır."
bir tür şizofren gibi, sistematik bir gerçeklik kurguluyorsunuz ve sonra ona körü körüne bağlanıp; onu kutsayıp, evrensel doğru ve mutlak huzurun tek yoluymuş gibi yüceltip gerçek özgürlüğü ve insan merkezli olmayı, her anlamda, somut ve soyut rahatlığı ve gelişmişliği boğuyorsunuz, kısıtlıyorsunuz. insanlar çıldırmış olmalı...
fikir karmasası.
bugün ülkede laiklik perdesi arkasında inançsızlık buhranının fitnesi varken, yalnızca çıkar amaçlı kullanılan mefhum.
(bkz: iyi ki varsın)
din ve devlet işlerinin ayrılması değildir. o zaman diyanet nedir sorusu gündeme gelebilir. laiklik ülkede varolan hukukun dini esaslara dayanmamasıdır.
kilisenin bağnazlığını ortadan kaldırmak için geliştirilmiş bir sistemdir.
Kabaca din ile devlet işlerinin birbiriyle ayrışması olarak tanımlansa da,hukuksal açıdan, devletin hukuki anlamda herhangi bir dinin,inancın etkisi altında kalmadan kanun yapabilmesini işaret eder.
anayasada laiklik temel ve değiştirilemez temel ilkelerden biri sayılmasına ragmen turkiye benim gozumde din devletidir.
anayasa da böyle yazıyor diyerek, bir topluma laik denilemez. öncelikle bir toplum modernite devrimi yaşaması lazım ki rejimi laik olsun. laiklik modernitenin geregi ve olmazsa olmaz koşuludur.
turkiyede din devlet ilişkisi cumhuriyet öncesi nasılsa gunumuzde de aynı şekilde varlığını korur. din devleti olmayan ulkelerde, dinin devlet aygıtı dışarısına çıkarılması, dinin siyaset alanına, siyasetinde din alanına mudahale etmemesi gerekir.
osmanlı döneminde din rejim tarafından aracsallaştırılmıştı. bu anlamda cumhuriyet döneminde osmanlıdan farklı olarak sadece laik mahkemeler kuruluyor, o da bir rejimi laik saymak için yeterli olmaz.
onun dışında osmanlıda bulunan şeyh ul islamlık yerine, diyanet işleri adı gelmekte. medreslerin yerini ilahayat fakulteleri almakta.
din bir ideoloji ve kurum olarak devletin göbeğinde yer alıyor. diyanet işleri başkanı kırmızı plaka ile dolaşmakta, butceden askeri yatırım kalemlerinden sonra payı alan ikinci kurum olmakta, zorunlu din dersi okutulmakta, 100 binin üzerinde din görevlisine maaş bağlanmakta, açık ve net olarak belli bir mezhepin inanış sistematiği baskın olarak herkese kabul ettirilmekte ise orada din devletinin ta kendisi vardır.
turkiye oncelikle modernizm devrimini yaşaması lazım ki, ondan sonra laik bir rejimi inşa edebilsin. kapitalizmin nimetlerinden yararlanarak, kılık kıyafette serbest hareket ederek, anayasana laiklik maddesi koyarak, laik olunmaz.
sokaklara çıkarak turkiye laiktir, laik kalacaktır turu sloganlar atmak baştan sona safsatadır.
laiklik bir modernite bilinçidir. moderniteyi yaşamadan, üstten gelen yaptırımlarla rejim inşa edemezsiniz. laiklik ve din eksenli yapay çekişme baştan sona kadar tamamıyla, statuko yu korumak üzere inşa edilmiş sunni bir dengedir. rejim gerilim siyaseti ile belli hak ve özgurlukleri kısıtlayarak toplumu, merkezi politikaların dışında tutmanın derdindedir.
siz başörtü sorununa takılır kalırsınız, on sekiz milyona yakınlaşmış açlık sınırını görmezsiniz, 300 milyar dolar borcu konuşmazsınız, on iki milyon işsize istihdam yaratamanın nedenlerini sorgulamazsınız bunun gibi,insani yaşam statulerini talep etmekten uzak sunni bir aldatılmanın içerisinde boğulur kalırsınız..
hayali diyaloglar oluşturarak aklı ölçüsünde alaya alma davranışında bulunanların olduğu kavram. laik bir devlette "hiç kimse rızası dışında savaşmaya gönderilemez vs"miş meğerse. bu nereden uydurulduğu malum açıklamaya cevap "atatürk, laiklik, çanakkale..." değildir elbette.
adama "tüm resmi kurum ve organların her türlü inanç sistemine eşit uzaklıkta olduğu ve bu inançlara mensup hiç bir vatandaşını diğerinden ayırt edemeyeceği, inanç sistemlerine dair hiç bir olgunun da devlet yönetiminde uygulanmasının söz konusu olmadığı bir sistem olan laiklik ile savaşa zorla gönderilme arasındaki bağlantı nedir? milli birlik ve bütünlüğün tehlikeye girdiği her anda türk vatandaşları askeri görev için çağırılabilir, üstelik hiç kimsenin üzerinde şehit olması için baskı yapılmıyor, vatanı savunması için baskı yapılıyor..." desek mal gibi bakar yüzümüze, bakar bakar durur. ama öyle sahte diyaloglar üretip "teşekkür ederim,başka sorum yok" deyip hayali üstünlüklerle konuşmadan ayrılmak yok, adama tokat gibi verirler cevabı, sizin pis bıyıklı ezik üniversite abilerinize de, sıkma başlı konuşma özürlü bacılarınıza da benzemez laikler, adamın canını fena yakar. özellikle laik demokratik türkiye cumhuriyeti'ne zarar vermeye kalkanlara...
kalaslık konusunda rakip tanımayan bünyelerin laf yetiştirdiği olgudur. hayır dangalak olsa bile bazı insanlara bir şeyler öğretmek gerekir ki, zeka seviyesindeki zaaflardan dolayı öğretmek de epey zordur. bu gibi birçok insana sözlük semalarında cevap verilmişti zaten, ancak soldan sağa okumayı yeni söken arkadaşlar için tekrar etmek gerekebiliyor ne yazık ki.

1-2) hala bu ülkede şehadet kavramından bahsediliyor. ama bu ülkede nasıl oluyorsa her insan evladı şehit olması için çatışmaya gönderiliyormuş. yoksa milli savunma bakanlığı'nın türk silahlı kuvvetlerinin işi ne? zaten şehitlik gibi bir resmi makam var ülkemizde, her çatışmada ölen türk evladı otomatikman erişir bu seviyeye. "ateşe atla" ile "şehit ol" arasındaki fark kafası az çok çalışan insanların farkedebileceği bir farktır. silahlı kuvvetler hiç kimseye "şehit ol" baskısı yapmaz, amaç "milli savunmadır" bu kadar. şehit olmak senin inancına bağlıdır, inanırsın şehit olmak için gidersin, inanırsın öc almaya gidersin, inanırsın vatan savunmaya gidersin. ama anlatmak zor iradesizlere...

3) evet benzemezler, hele ki "atatürk, laiklik kem küm" eden insanlar hiç değildir şu çılgın laikler. ancak o teşkilat evlerinde sabaha karşı ıslak rüyalar gören abilerinizin fantezileridir bu şekilde cevaplar vermek, gerçekle yüz yüze gelmek acıdır. herkes ister şöyle bir laikliğe verip veriştireyim, laf sokup kaçayım ama paçasından yakalanınca deliye döner. "islam, fazilet, milliyet, ahlak..." diye ağlar durur. üniversite içinde akademik haklarını savunmaktan aciz, her hangi bir protestoya katılmamak için köşe bucak kaçan bacıları da konu türban olunca akıverir sokaklara. tabi destek var, örgüt evlerinde her hafta sohbetlerde her şey planlanmış, belediye başkanı bizden, emniyet bizden, içişleri bakanı, başbakan hepsi bizden...vurun laik düzene üniversite önlerinde kim karışır. üniversite harçlarını protesto eden gariban gençler coplanırken, eğitim sistemini eleştiren gençler göz altına alınırken "türban" savuucuları sokaklarda. pis bıyıklı abileri cuma çıkışında, bacıları üniversite kapısında. karışan yok! dur diyen yok!

4) muhatabın zeka seviyesini aşan tanımlamalarda bulunmuştum ama tekrar etmek zaruri görünüyor. şehadet dediğin şey insanın inancıyla ilgilidir. türkiye cumhuriyeti tarihi ile beslendiği de yoktur. ölen insanlar vatanını savunmak için, milletini savunmak için, ardında bırakıp geldiği anasının, babasının, eşinin, çoluk çocuğunun hayatını güvence altına almak için ölmektedir. istenen budur, "öleceksin" dendiğinde verilen emir budur, kutlu vatanı savunmaktır amaç, cennette hurilere koca olmak değil. vatan sevgisi iki yüzlü değildir, karşılıksızdır. diğer tarafı garantiye almaya benzemez. ha insan inançlıdır (dini açıdan) vatanını savunurken şehadet ona güç verir, kuvvet verir, şehitlik mertebesini bildiği ve buna inandığı için o güçle gider cepheye bu onu ilgilendirir. ne devletin ne milletin bununla ilgili yoktur sütoğlan.

laiklik nedir, bilmezsin anlatmak da zordur geri bünyelere. kafası geri adamın hafızası da geri olur, iftiradan da korkmaz hakaretten de. karşısındaki insana "herifin fetişine bak" diyecek kadar zekası geridir, orada "pis bıyıklı" yazıldığını görmez "badem bıyıklı" okur. her halde kendi ıslak fantezilerini süslüyor bademi bıyığı yeni terlemiş delikanlılar. tarihini de bilmez, hem de en yakın tarihini. dönüp dolaşıp küfür ettiği, ağzına geleni söylediği "28 şubat" sürecini de "27 şubat" yazar, sonra ya çaktırmadan düzeltir ya da "28 şubat öncesini açıklayan dönemdir 27 şubat ehem..." gibisinden bir açıklama yapmaya kalkar ki mal olduğu anlaşılmasın. sizin gibilerin inanç özgürlüğünü yalandan savunmasına ihtiyacı yok bu milletin. pis din sömürünüzü de alın düşün artık insanların yakasından. biz burada laikliği savunuruz her zaman, siz ergenlik sivilcelerinizi patlatıp büyümeyi bekleyin biraz.
modern dünya ne şekilde algılıyor yada uyguluyor bilinmez ama türkiye deki karşılığı sadece yasaklardır .
olması gereken ve hali hazırda olanı ayırd etmekten aciz bünyelerin bir türlü aklının alamayacağı kavramdır, pek yazık. "türk silahlı kuvvetleri bünyesinde çarpışıp da ölen hiçbir kimseye "şehadet"ten başka paye biçilmemiştir." gibi salakça teoriler üretip kendini arkadaş gurubunda eğlendiren varlıklar ne yazık ki sanal ortamda klavyeye her bastıklarında daha da batmaktadırlar. öğrenmek ve öğretmek lazımdır ki hali hazırda karşısında olunan şey devletin bir şekilde belli bir inancın yanında olduğunu gösterip diğerlerine sırt çevirmesidir. bunun bu şekilde cereyan etmesi devletin "laiklik" kavramından zaten uzaklaştığını göstermektedir. imam yetiştiren okullar açıp zorla devlet kademesinde yer edindirmek ne kadar malca bir davranışsa okullarda zorunlu sünni müslümanlık dersi okutmak (bazı aklıevvler buna din kültürü ve ahlak bilgisi der" da o kadar laikliğe leke süren bir davranıştır. ha bunların olması ille de bu yanlışın üzerinden hareket ederek zaten delinen bir kavramın iyice alaşağı edilmesini meşru kılar mı, hayır? zaten olan oldu deyip mecelle'ye mi sığınmak gerekir bunun karşılığında yoksa zarar gören temel bir ilkeyi onarmaya çalışmak mı? şimdi ne mecellesi diyen de çıkar, ironiden anlamak zeka gerektirir ama muhatabınızda o zekadan kırıntı göremeyince açıklamak zorunda kalırsınız, bu da alt yazı olsun.
olaylara objektif bakabilmek gerçekten de yürek ve akıl gerektirir, ikisi de olmayınca "bok atayım ama nasıl atarsam atayım" mantığıyla kalkılıp zararla oturulur. amaç laik sisteme vurmak olunca kavram kargaşasına girip "ama devlet şehit ol diye baskı yapıyor" şeklinde içinden çıkamayarak cümle aleme rezil olmakla sonuçlanır pek yazık ki. daha da fazla üzmemek gerekir küçük çocukları, ne de olsa öğrenecekler, serpilip büyüyecekler. ancak boş konuşmadan önce gazete köşelerinden edinilen bilgilerden daha fazla donanım gerekir insanda, en azından birkaç kitap karıştırmak, okuyup bilgi edinmek...ne bilgi ne fikir ne de kapasite sahibi olmayan kardeşlerimize tavsiyemiz çok laf edip kendilerini daha da rezil duruma düşürmemeleridir.
sehadet kavrami uzerinde kelime oyunu yapilarak yipratilmak istenen kavram. sehadet kelimesinin anlami din icin savasirken olmek ise sehit olan turk a skerleri bu kategoriye girmez, cunku din icin savasirken olmediler. eger sehadet kelimesi ulke icin savasirken olmek ise sehadet laik bir kavramdir, cunku dinden bagimsizdir. kelime oyununu birakip sakin kafa ile dusunuldugunde ulkemizde kullanilan sehitlik kavraminin dini anlamdaki sehadetten cok farkli oldugu rahatlikla gorulur. o yuzden sadece askeriye savas sirasinda olenlere sehit diyor diye turkiye'nin laik olmadigi cikarimini yapmak bayagi bir hayal gucu ister. eger hayal gucumuzu bu kadar zorlarsak ara sira makalelerinde "young turks" (genc turkler) kelimesini kullanan The Wall Street Journal'in irkci, sovenist, fasist turk milliyetcisi bir gazete oldugu sonucuna da varabiliriz.