bugün

çikolata, futbol topu, küçük arabalar.
babanın eve gelirken yanında şişe coca cola getirmesi.
deniz gözlüğüm. her tatile gidişimizde oteldeki odanın kasasına özenle yerleştirirdim. kaybolursa yüzemiyordum.
renkli çokomel kağıtları.
Annenizin sizi zaman zaman okşar gibi zaman zaman döver gibi elinde lifle yıkaması. Arada da "benim misim" diye öpüyorsa tadından yenmez.
- atari oynarken; " hadi kalk benim programım başladı" demeyen bir anne.
- akşam ezanı okunur okunmaz eve çağırmayan bir anne.
- saklambaç oynarken; saklananları bulamayınca oyun bozanlık yapmayan bir arkadaş.
- evinin önünden kovmayan bir komşu ve sınırsız oyun.
- arabasının arkasından koşarken; bi anda arabayı durdurup bizi kovalamayan bir şoför.
- patlamayan bir top.
- zile basmak yerine; bi yerleri yırtılırcasına anneaa diye bağırıp, ne var diyen anneden domatesli ekmek istemek.
- sonra eceline susayan köpek gibi su istemek.

- yağmurlu havalarda; pencere kenarlarında babanın yollarını gözlemek.

- babanın küçük kardeşi azarlaması. *
- bakkalda satılan ve parayla alınan, evde olmayan her şey.
- sabahları okula gitmeden önce; anneye sinir krizi geçirtmeye yemin etmiş gibi sınırsız çizgi film izlemek.

- en yakın arkadaşa laf atanları dövme planları kurmak. ( hep yarım kalırdı ya neyse.)

- toybox, toto, taso. *
ve uzayıp gidecek bir liste.
ışıklı ayakkabılar.
O kadar çok ki. Bazılarına parayla ulaşılıyor olsa bile paranın kendisinden kat be kat değerli olan her şeydi. He-Man maskesi, Kara Şimşek ve Mavi Ay seyretmek, öğlen uykusu, uyku sonrası dışarı çıkmak, sokak lahmacunu, şekerli yoğurt, allı güllü, şimdi adı beze olan bildiğimiz kaymak gibi kaymak, çubuk dondurma, Turbo sakızları, Filo Maket, Pembo, Tipitip, akşam ezanı, annenin ve babanın işten dönüşünü camdan seyretmek, iftar topu, karda oynarken ıslanan ayakları kaloriferde ısıtmak, kokulu silgi hele ki motosiklet figürlü ise, Neşe Gazozu ve simit, babaannemin kucağı, anneannemin ve dedemin verdiği huzur, anne ve babanın arasında uyumak, üç tekerlekli ilk bisiklet, su tabancası, mandalla köpük yapmak, balkonun korkuluklarından ayaklarını sarkıtmak, her oynayıştan sonra filesine tekrar doldurulan renkli misketler, ailenin yeni miniğinin aramıza katılma heyecanı, Barış Manço ile bayram sabahları... Ve daha onlarcası, artık bi çoğu yok ne yazık... Gözlerimizde buğu, kalplerimizde hüzün... Emin adımlarla sona doğru.
(bkz: pez)
tasolarım, oynadığım oyunlarda milleti kökerek aldığım kazandığım futbolcu kartlarım ve bisikletim . Kızlar ip atlardı, ben bunları oynardım. Anormalliğimi ortaya koyan bir durum..
Mahalleye gelen (bkz: dönme dolaplar)
çocukluk yıllarımda benim için paradan daha değerli olan bir çok şeyin yine para ile satın alınan şeyler olduğunu hatırlayabiliyorum ama şimdi düşününce çocuklukta sahip olunan ve paradan daha değerli olup, sonrasında para ile sahip olunamayan en önemli şeyler sınırsız hayalgücü ve adrenalin, kolay heyecanlanabilmek, her boka gülebilmek, küçük şeylerle mutlu olabilmek ve saflıktır. gelecek kaygıları , sorumluluk gibi duygulardan uzak, insanın tamamen özgür olabildiği kısa bir dönemdir. özel sebepler, hastalıklar,sakatlıklar mevzu bahis değilse çocukluk dönemi insan hayatının en güzel, en keyifli, en rahat dönemidir, fakir olsun, zengin olsun bana çocukluğumu versinler 1milyon borcum olsun.
her şey. küçükken paranın ne anlamı var ki lan manyak mısınız? yoksa para mı küçük lan? *
goygoy muhabbetti.
kankalarla uzun e$$ek oynamak.
ailenin tek erkek çocuğuysanız

(bkz: bamya)
(bkz: meybuz)
ama poşette olanlarından değil plastik bi kabı olan ortadan ikiye kırılıp arkadaşla paylaşılanlarından.
mahalledeki çocuklarla iyi geçinebilmek.
püskevit.
futbol topu, atari, arkadaşlarla voltran'ı oluşturmak.
beyblade, taso.
tasolar.
küçücük bir kız çocuğuyken bile meraklısı olunan ve özenle ayakkabılıkta renk ve giyim nedenlerine göre sıralanan ayakkabılar gibi eşyalardır.
4 tekerlekli bisiklete ilk binerkenki heyecanın yarısını ilk arabamızda hissedemez olduk bunun sebebini çözemedim.
en değerli oyuncaktır.
ablalarım bez bebeğimi komşunun kızına 200 liraya satmışlardı, o parayı gördüğüm an paradan nefret etmiştim, halâ gözümün önünde o 200 lira, halâ nefret ediyorum.