bugün

olagelen marksist duruş'a göre "herkesten yeteneğine göre, herkese çalıştığı kadar" düşüncesi zaten uygulama'nın sert tokadıyla sarsılan lenin* için "herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar" desturu ile değişmişti.

bu bağlamda, ortada ne teorik ne de uygulama bazında eşit çalışma ve eşit kazanç yoktur.

herkesten yeteneğine göre dediğimizde zaten "yeteneklerimiz arasındaki farklılık" nedeniyle, koşullara bağlı olarak, eşit çalışma olamaz. herkese çalıştığı kadar vermek te en eşitlikçi çözümdür.

bu durumda, yapılması gereken taban bir çalışma saati belirleyip, yeteneği veya istemi doğrultusunda, tabanın üzerinde çalışabileceklerin önünü kapamamak olur. asıl nokta ise ilgili taban çalışma saatinin getirisinin, çalışan için yeterlilik bazında en üst seviyeye çekilmiş olmasıdır.

"herkese ihtiyacı kadar" söylemi ise sovyet devrim koşulları ve iç savaş'ın bir getirisi olmaktan başka bi'şey değildir.

mülkiyetin, komünizm'de ortadan kalkacağı gerçekliği ise herkesin eşit derecede kazanıp eşit çalışacağı önermesinden bağımsızdır.

son olarak, herkesin eşit çalışıp eşit kazanacağı gibi bir durum var olmadığı gibi, böyle bir iddia komünist düzenin getirisi olmaktan uzaktır. hiç bir devletin de komünizmle yönetilmediği gerçeği hasebiyle böyle bir uygulama da var olmamıştır.

düz mantık... herkes eşit çalışırsa tabi ki eşit kazanç olur.

iyi ama birey daha fazla çalışmak istiyorsa ve buna yeterliliği varsa ne olacak? bireyi, bu bağlamda kısıtlamak görevi kime düşer, düşerse bunun adı baskı olmaz mı? diye sorup bir entry'nin daha sonuna yaklaştığımız şu dakikalarda siz okuyucuları ve bendeki potansiyeli görmeyen ekonomi hocamı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
işçi kavramının 18. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmış olduğunu düşünerek, ayrıca komünizm için öncel olanın; işçi olmak gibi "sonradan kazanılan bir sıfat" olamayacağını kavradığımızda, aslında komünizmin asıl unsurunun herkesin işçi değil eşitçe yaşaması olduğunu anlayabiliriz.
4 saat çalışıp 20 saat taşşak gezdirmekten hoşlanan tembellerin işine gelen bir sistemdir. ayrıca herkesin eşit maaş alması da başka bir muammadır. ben fabrikada tornacıyım, sen de aynı fabrikada doktorsun ve aynı maaşı alacağız ve o boktan site evlerde oturacağız ha! s.kerim böyle sistemi! şimdi de biri çıkar: "hayır maaşlar eşti değil" der, iyi de kardeşim ne eşitlik bıdı bıdısı yapıyrosunuz o zaman? kısacsı herkesin proletarya denilen köleler haline getirilmesidir!
sosyalizmde kimse 4 saat çalışıp 20 saat taşak gezdirmez.sosyalizm de insanlar günün 4 saatini sistemin sürekliliği için çalışır geri kalan zamanlarını kişisel gelişimlerine harcarlar.örneğin maaşlarının bir kısmı sinema,tiyatro,spor müsabaka biletleri olarak verilir.tabi sürece seyirci olarak kalmazlar bir unsurlardır ayrıca.yani soyalizmde doktor olan birey aynı zamanda beyzbol antronörüdür.tıpkı ülkemize gelen cuba voleybol takımındaki sporcu hatunların kimisinin doktor,kimisinin mühendis,kimisinin puro fabrikasında çalışan işçi olması gibi.ayrıca fabrikada tornacı ile doktor arasındaki ayrımı kapitalizmdeki ezberlerimiz ile yorumlamaya çalışırsak işin içinden çıkamayız zaten.yani türkiye de doktorların "o boktan" site tarzı evler de kalmak istememeleri anlaşılşır bir sorundur. çünkü alabildiğine egoist olan bir bünyeden başka birşey beklenemez zaten.ama sosyalizm de insanların bu kadar küçük kaygılara ihtiyaçları yoktur. örneğin cuba da doktor olabilmenin önemli şartı üçüncü dünya ülkelerinde ve savaş halinde olan ülkelerde yapmaları gereken 4 yıllık zorunlu görevdir. buda sosyalizmin özveri ile ayakta durduğunun açık göstergesidir.
şimdi düşünsenize istiklal de muhayehane sahibi bir doktorun savaşta yaralanan insanlara yardıma gidebileceğini.ne kadar gülünç değil mi...
komünizmde kişiler ihtiyaçları kadar kazanırlar, temelde bilinmesi gereken budur. yani bir ailenin günlük besin barınma vb. zaruri ihtiyaçları ne kadarsa o kadar kazanırlar. fazla çalışıp artı değer elde etmek gibi bir lüks yoktur, bunu baskı olarak gören kişilere günümüz koşullarında elde ettikleri artı değeri saklamalarını önerilir, ki onu kullanabileceği bir yer olursa kullanır. kişilerin "ya ben daha çalışmak istiyorsam" kavramı üzerinden daha çok çalışma talebini savunmak için 15-16 saat çalışıp da hiç bir şey elde edemeyen günümüzün insanlarını br düşünmeleri gerekmektedir. kazanma durumlarının düşüklüğü ile orantılı olarak patronlara kazandırdıkları oranın büyüklüğünün anlamamak için patronumsu olmak yeterlidir.

komünizmden korkmak için zincirlerinden başka kaybedecek birşeyler olmalıdır. onlar elbet korkmalıdır.

tekrar söylenmesi gereken bir şey vardır: komünizmde kimse ihtiyacından fazlasını kazanamaz, mevcut kapitalist sistem içerisinde yetişmiş bu kültürle beslenmiş insanlara bunu anlatmak oldukça zordur, ama kapitalizmden çok da etkilenmemiş avustralya kabilelerinde türkçesi "ben" olan bir kelime bulmak oldukça zordur orada bulunan kelime "biz" dir. yani kapitalizm tarafından kirletilmemiş toplumlar zaten aralarında bir komün oluşturmuş, ihtiyaçlarından fazlasını aramamaktadırlar, komünizm insan doğasına uygun en uygun sistemdir söylemi buradan gelmektedir. fazla kazanamama olgusunu baskı gören insanların başkaları sırtından yada başkalarına göre fazla kazanamasına izin verilmemesi insanın doğasının getirisidir.

bırakalım dünya genelini bir çok mesleki alanda doğu ve güneydoğu anadolu bölgesinde zorunluk olmamakla beraber tayini, ataması çıkan insanlarımızın büyük çoğunlğunun ne kadar mızmızladığını hepimiz biliyoruz, bu kişisel aygılar terör, aileden uzaklık vb. etkenler düşünüldüğünde haklı das görülebilir ama dikkat edilmesi gereken şey günümüz koşullarında böyle olduğudur, sosyalist kültürü özümsemiş ve komünizme bakış açısını bu kültürle harmanlamış insanlar için sadece ülke içi değil tüm dünya bir çalışma sahası anlamına gelmektedir, o kişiler bunu bilir ve buna göre görevini yerine getirir, mevcut kültürün damarların gezinen zehirinden kurtulamayalar bu durumu anlayamazlar.

komünizm sınıfsız, sınırsız, savaşsız bir toplum ideasında olanların istemi olan bir sistemdir. komünizm yapısı gereği devlet ergini içermez, dolayısıyla yöneten yönetilen ikilemi yoktur, herkes işçidir, herkes devlet adamıdır, herkes yönetendir herkes yönetilendir, sözlüklerinde "biz" kelimesini barındırmayanların avustralya kabileleri kadar ilerleyebilmeleri için önce kavramlardan değil yaşamdan yola çıkmaları lazımdır.

cihannuma da bir heyula kol geziyor, komünizmin heyulası

türkçsi: avrupa'da bir hayalaet geziniyor, komünizmin hayaleti.
k. marx (komünist manifesto)
(bkz: adam olamadım bari komunist olayım)