alemlerin ulu yaratıcısı örtülü ve gizli değildir.O'nun hikmeti, büyüklüğü, kudreti apaçık ortadadır. Yarattıklarına da kendi ruhundan üfleyen, kendi benzerinde yaratan Allah'ın büyüklüğünü insanın kendi içindeki hazineleri bularak daha net anlayabileceğini, '' inanma '' eylemini '' bilme '' eylemine çevirebileceğini belirten söz.
'' men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu '' hadis-i şerif inin türkçeleştirilmiş halidir aynı zamanda
(bkz: Fazlurrahman)
ilimden Felsefeden Dine adlı kitabında Nihai Sorular diye bir kavram geliştirmiş.
Ben kimim?, Nerden geldim, nereye gidiyorum?,
Bu alem nasıl oluşmuş?, Bu alemde benim yerim nedir?
Bunlar ve bunlara benzer soruların, insan yaşamının belirli bir noktasında, insanın kafasında bir problem olacağını ve bu soruların cevaplarını arayacağını söylüyor Fazlurrahman ve ekliyor bu sorulara ulaşma yaşı her bir insan için farklıdır. Kimi yirmisinde, kimi kırkında, kimi daha sonraki yaşlarında bu sorulara ulaşabilir diyor.
insanın sahip olduğu merak, araştırma ve öğrenme güdüsü ilk insandan günümüze, gelmiş geçmiş bütün insan nesillerinin tekamülünde, gelişmesinde daima önde gelen güdü olmuştur. Daima yeniyi arayan, bilinmezi bilinir kılmaya çalışan insan, günün birinde gözünü kendi üzerine çevirir. Kendi varlığını anlamlandırmak, kendisini evrende bir yere yerleştirmek ve evrendeki konumuna göre kendisi dışındaki dünyayı okumak ister.
Bu istek onu kendine dönmeye, kendini anlamaya, kendini çözmeye, kendini bilmeye yöneltir. insanın kendini bilme yönelimi Peygamberimizin diliyle Rabbini bilme yolunda atılan ilk adımdır. Zira Peygamberimiz Kendini bilen Rabbini bilir buyurmuştur.

Kendini bilmek insan için gerçekten büyük bir problem olmalı ki Yunus Emre de bu konuda,

ilim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Dörtlüğüyle bu probleme işaret etmektir. Kendini bilmek ilim ise, kendini bilmeyenin okuması ona fayda vermez demek ister. Esasen yukarıdaki hadisin açıklaması da kabul edilebilir bu dörtlük. Zira, kendini bilmek Rabbini bilmekse, okumanın, öğrenmenin öncelikli hedefi de kendini bilmek olmalıdır.

Merhum Nurettin Topçu insanı yapıcı insan ve düşünen insan olarak iki kategoride ele almakta ve şu tespitlerde bulunmaktadır: Canlılar serisinin en yukarı basamağında bulunan insan cinsini iki anlayışla karşılıyoruz. Birine göre insanın esaslı rolü alet yapıcılıktır. Yapıcı insan kendi yaptığı aletlerden faydalanır, onları evrimlendirir. Hayatın evrimi bu sayede kabil olur. Zekanın asıl fonksiyonu da alet yapıcılıktır. Bütün medeniyetler yapıcı ellerin eseridir. Öbür anlayış, insanı düşüncesinde arıyor. Düşünen insan, hayatın mana ve gayesine çevriliyor, o mana ve gayenin ölçüsüyle hareketlerinin planını hazırlıyor. Bu iki insan tipi her devir ve medeniyet içinde yan yana görülmüştür. Ancak her zaman karşılaşılan mesele şu olmuştur.
insanın gerçek değeri bunların hangisindedir?
insanın asıl gayesi yapmak mı, düşünmek midir? (Nurettin Topçu, islam ve insan, 56)
Düşünmek ve yapmak, insanın iki temel fonksiyonu. Aslında bu iki kavramın insan için ayrı ayrı ele kategorize edilmesi çok doğru gözükmüyor. Zira, insan düşünür ve yapar.
Fakat pratikte durum böyle değildir. Hem düşünmesi hem de yapması gereken insan, çoğu zaman düşünmeden yapar, ya da yapmadan düşünür. işte insan Aristonun deyimiyle düşünen bir canlı olarak temayüz etmek zorunda olmasına rağmen, çoğu durumda düşünme yetisini kullanmaz.

Düşünmek demek, Descartes e göre var olmak demektir.
Ancak problem şudur var olmak için mi düşünmek yoksa düşünmek için mi var olmak?
Bilinemeyenlerin bilinmezliğinde bilinmesi, çözülmesi zor bir problem. islam kelamcıları insan düşüncesinin iki boyutu olduğunu tespit etmişler, Dünyaya yönelik, dünyalığını kazanmayı, dünyada hayatını asgari insan şartlarında yaşamayı gerçekleştirmek için harcanan düşünceye akl-ı meaş , geçimini sağlama düşüncesi demişler. ahrete yönelik, ahreti, kendi geleceğini, öte dünyayı düşünmeyi de akl-ı mead olarak isimlendirmişler. Yani öte dünyada sahip olacağı hayatı düşünmek. Çünkü kelam insanı beden ve ruh olarak ele alır ve bedenin ve ruhun ihtiyaçlarının karşılanmasında aklı bu şekilde kategorize ederek, insanın tanımlamaya çalışır.

Peki ya düşünmek için düşünmek!..