bugün

kendi adıyla piyasaya çıkan jaco pastorius albümü en iyi 25 entsrümental albüm listesine girmeyi başarmıştır.
grubu kayıt için farklı ses istediğinde bas gitarının perdelerini söküp araya dolgu malzemesi yerleştirip üstüne cilasını da atıp alın size farklı ses demiştir. *
internetteki bir çeviriden alıntıdır.
"asıl adı john francis anthony pastorius iii olan jaco, gerçekten zorlu biridir. basit bir ailenin çocuğu olarak doğan ve dünyanın en iyi basçısı ünvanını alan biridir o. çılgın denemeleri boyunca, egzantrik dehasıyla elektrik basta geliştirdiği tekniklerle, jazz bass duyumunda devrim yaratmakla kalmamış; fusion, rock ve r&b'nin de tanımlarını değiştirmiştir. öyle ki, günümüzde bas çalan kişi yalnızca ritmi taşımakla kalmaz; armoniyi ve hatta melodiyi de üstlenir. jaco 16'lık funk notalarına imzasını atmış ve anarmoniklerin bas gitarda kullanımlarına öncülük etmiştir. ayrıca bas gitarının perdelerini çıkarmış, elekrik bas bu sayede çok daha hızlı ve harika bir tınıya sahip olmuştur. stanley clarke'ın öngördüğü gibi, ;jaco kesinlikle tarihe adını kazıyacaktır.

jaco 1 aralık 1951de fort lauderdale'de mali gücü çok zayıf bir caz davulcusunun oğlu olarak doğdu. dolayısıyla daha çok küçükken, babasını izleyerek müzikle tanıştı. babasından etkilenen jaco da davul çalmaya başladı ancak defalarca elinin bileğini futbol oynarken incitmesi bunu bir süre sonra imkansız kılmaya başladı. jaco, her yaptığı işin en iyisini başarmaya kararlı, kendinden emin bir çocuktu. iyi bir sporcuydu ve spor alanında asla bocalamazdı. bu kişiliği onu hayatının geri kalanında da bir gölge gibi izleyecekti.

jaco, ilk kez 15 yaşındayken bas çalmaya başladı. davul çaldığı grubun bir bas gitariste ihtiyacı olmuştu ve jaco bir anda yönünü değiştirerek rehinciye gitmiş, harçlığıyla kendine bir bas gitar ve amplifikatör almıştı. o andan itibaren jaco sıkı çalışmalara başladı. televizyonun karşısına oturup durmadan riftlerini çalışıyordu. bu azimli çalışmalar sonucunda yarattığı cümle örneklerini ilerde kendi kompozisyonlarında kullanacaktı.

jaco, fort lauderdale çevresindeki caz kulüplerini çok seviyordu. bu kulüplerde çalan carlos garcia ve bob bobbing gibi basçıları dinliyor ve onlardan esinlenerek çaldığı cümleleri yeniden düzenliyor, geliştiriyor ve kendi stilinde, tam kelimesiyle, baştan yaratıyordu. sessiz sağ el tekniğini iyice öğrenmişti ve bu da onun funky tarzında ilerlemesine olanak sağlıyordu. anarmonikleri denemiş, bas gitarında daha uzun, daha hızlı, daha parlak ve daha vurucu bir ses yakalamıştı. bas gitarın sesi aslında jaco'nun sesiydi.

kendini çok hızlı geliştiren jaco, 18 yaşında bazı deneme ve provalara katılmaya başladı; yalınayak ve bas gitarı üzerine bağlı bir şekilde... woodchuck gibi yerel gruplarda bazı işler almıştı ve jaco da ilk kez woodchuck'da sahne aldı. artık insanlar onun hakkında konuşmaya başlamışlardı.

aynı zaman dilimi içinde jaco, pek çok grupla birlikte sahne aldı. artık müzikle yaşıyor, müzikle nefes alıyor ve müzikle uyuyordu. sürekli jazz, funk ve r&b dinliyordu. bu sıralarda tracy adında çok sevimli bir kızla evlendi. ve ilk çocukları doğduğunda jaco ciddi şekilde kararını vermişti: yola koyulmanın ve ailesini geçindirmesi için para kazanmanın vakti gelmişti!

jaco yerel gruplarla çalışmaya devam ediyor, ayrıca karayip adaları’na bir deniz yolculuğunda soft jazz çalıyordu. bu yolculuklar sırasında reggae'nin ipuçlarını yakalıyordu. ancak jaco'nun büyük çıkışı wayne cochran ve the c.c. riders'dan gelen iş teklifiyle oldu. the c.c. (chitlin' circuit) riders, georgia ruhuyla müzik yapan, 14 kişilik bir brass band'di. jaco bu teklifi kabul etti. grup gösteri zamanı ardarda gecelerce çaldı. ancak sahne önünde ve arkasında uyuşturucu kullanılıyordu. jaco çok dirençliydi. bunca çalışma boyunca temiz kalmayı başardı, grubun geri kalanı kokainden uçmuş olmasına rağmen. jaco her zaman doğal bir yükseklikte kalması gerektiğini de açıkladı. zaman içinde jaco, charlie brent'in müzikal yönetiminde rhythm section’dan sorumlu oldu. aynı zamanda hem bas, hem de ritm gitar partilerini çalıyordu.

grup yolculuk yaparken, brett ve jaco bütün gece oturup eski blues ve r&b kayıtlarını dinliyorlardı. bir gece birdenbire jaco gitarının perdelerini sökmeye başladı. brett de ona bir kerpetenle yardım etti. daha sonra sapta oluşan boşlukları da talaşla doldurdu. bunu öğrendikleri zaman bütün grup elemanları jaco'nun delirdiğini düşünmüşlerdi ama jaco, o geceki performansıyla onlara (ve bütün dünyaya) öyle bir şey gösterdi ki, dünya üzerindeki sayısız bas gitarist jaco’nun izinden gitti ve bas gitarlarının perdelerini söktü. kısa zaman içinde jaco'nun anlaşılmaz davranışları, tuhaf yaklaşımları ve cüretkarlığı grup üyelerini çok kızdırmaya başladı. sonuçta the riders'ın en büyük yeteneği konumuna ulaşınca, wayne cochran, aynı sahnede iki yıldız olamayacağının farkına vardı.

jaco pek çok kayıt için tarihler alıyor ancak çalışmaları hiç beklediği ilgiyi görmüyordu. sonunda bir gün beklediği o ilgi blood, sweat and tears';ın davulcusu bobby colomby'den geldi. colomby, aynı zamanda epic records'un yapımcılarından biriydi. jaco'yu duymuştu ve kesinlikle çıkışını gerçekleştirmek istiyordu. sonunda gerçekleştirilen bu albümde jaco sevdiği her konsepti kullanmıştı. albüm r&b, caz, latin ve senfonik öğelerle bezeliydi. horn section için brecker brothers çalışmıştı ancak albümde herbie hancock ile r&b şarkıcıları sam ve dave de yeralmıştı. "come on, come over", ve charlie parker'ın "donna lee"si gibi bazı parçalarda eşsiz kongo/bas düetleri kullanmıştı. (miles davis, bu parçanın kompozisyonu üzerinde hak iddia etmişti ancak parça zamanında bird'ün adına alınmıştı.) bu albüm jaco'nun tarzını zamanın ilk bas yeniliği olarak sağlamlaştırmıştı. albüm tam anlamıyla bir devrim yaratmıştı.

jaco'nun ikinci büyük müzikal adımı jazz fusion grubu weather report'a katılmasıyla gerçekleşti. bununla beraber, yenilikçi tarzı ve imkansız denecek kadar hızlı teknik cümleleriyle tüm dünyanın saygısını kazandı. jaco, weather report ile ardarda katıldığı turnelerde kitleleri peşinden sürükledi. çalışıyla ve sahnedeki varlığıyla başlı başına bir fenomene dönüşmüştü. bazen funky bir tarzda çalarken james brown'vari hareketlerle sahneye bebek pudrası döküp sakinleşiyordu. sololarında ise kahramanları jimi hendrix ve charlie parker’dan örnekler sunarak onları onurlandırıyordu. grupla birlikteyken rock ve jazz arasında pek çok sağlam köprü kuruyordu. bu groove’uyla rock dinleyen hayranları da olmuştu. weather report, jaco'nun bas çaldığı sekiz albüm kaydetti. jaco ayrıca bir stüdyo dehasıydı! zamanlama ateşi ve kompozisyon anlayışıyla birlikte, herhangi başka birisinden çok daha kısa sürede bir albümü bitirebilirdi. mükemmel de bir yapımcı olabilirdi ama hiçbir zaman yetki sahibi yapımcılarla birlikte çalışmadı. müzik endüstrisi bir müzisyen olarak ona saygı duyuyordu ama kayıt şirketleri onu paranın anlamı olarak görüyordu. jaco bu oyunu daha fazla oynamadı ve kişisel sanayi ile çatıştı.

weather report ile çalışırken jaco bir yandan çok ciddi şekilde içki içmeye başladı. eşiyle tartıştığı zamanlar (kendisi pekçok zaman turnelerde onunla beraber oluyordu.) şehre inip bir şişe içkiyle kendini teselli ediyordu. bu agresif tutumunu izleyen grup şefi joe zawinul, sık sık jaco ile arada sırada gerçekleşen kazaları gözardı ederek kendi tarzında bunlar hakkında konuşmak zorunda kalıyordu. basçısının sonunda hapse girmesini istemiyordu. jaco, tokyo sokaklarında çığlık çığlığa ve çıplak bir şekilde, bir motorla hız yaparken görüldü. üç gününü normal geçirdikten sonra uyanmış bir şekilde bir kafede bir numara daha yaptı. dışarıya fırladı ve sokağın suyolu üzerinde yapmadığını bırakmadı. bir başka kaza da italya'da başına geldi. arkadaşlarını şakalarıyla delirtmeye çalışırken az daha balkondan düşüyordu, ki yine de kolunu kırdı. jaco çılgın şöhretiyle yaşamak zorunda olduğunu kendi kendine süzüyordu. hayranları pek çok zaman ona coca cola ısmarlarlardı ve o da asla itiraz etmezdi, asla hayranlarını kırmayacağı gibi... weather report her zaman jaco'ya karşı toleranslı davrandı ama zamanı gelip de jaco kendi grubunu kurmak istediğini söyleyince artık ayrılmasının zamanı gelmişti.

o andan itibaren jaco, kendi grubunu kurma çalışmalarına başladı. bir gece sahne aldı ve ifade edilemez bir kalabalık onu dinlemeye geldi. kulüp müzisyenler ve hayranlarla dolup taşıyordu. performansı ağızdaki kelime gibi (word of mouth) bir anda yayıldı. jaco daha sonra bu ismi bir sonraki orkestrasının ismi olarak kullanacaktı. tercihen kendiliğinden gerçekleşen ve cast'ı sürekli değişen bir big band: word of mouth!

akabinde kısa bir süre içinde, jaco kokaine iyice kendini kaptırdı ve çoğu zaman kontrolünü kaybetmeye başladı. böyle zamanlarda ya performansı sırasında batırmamak için kendini zorluyordu ya da grupla birlikte her şeyi berbat edip gidiyorlardı. aklındaki büyük kayıt projesi çok farklı bir big band stüdyo kaydıydı. bas partilerini jaco çalmıştı ve geri kalan diğer müzisyenler teker teker jaco’nun çaldıklarını dinleyerek üzerine kendi partilerini çalmalıydılar.

çoğu zaman jaco new york'tan san francisco'ya giderek, o sırada jaco'nun bas partisyonunu dinleyen herbie hancock'u kayıt için alması gerekiyordu. kontrolünü kaybettiği zamanlar dışında jaco'nun çok parlak anları da oluyordu. otuzuncu doğumgününde bütün muhteşem müzisyen arkadaşlarını toplayıp bir eğlence düzenledi. jaco oyununun zirvesindeydi ve bu doğumgününde çalınan her şey mükemmel bir kayıt olarak sonuç verdi.

jaco artık her şeyi büyük bir iradeyle kaldırabilirdi ancak en büyük dayanağı olan müzik endüstrisi onunla olan bağlarını bir anda kopardı. böylece başlayan karanlık yıllar', jaco'nun new york sokaklarında uyuduğu, bira için dilendiği ve performansını sergilemek için ortalığı karıştırdığı bir zaman dilimi olarak resmedilebilir. müzisyenler ve arkadaşları pek çok zaman jaco’yu ayağa kaldırmayı denediler. ona uyuması için evlerini açtılar, yemek için para verdiler. hatta bir defa bir enstitüde tedavi bile gördü. ancak hiçbir zaman içindeki burukluk geçmedi.

bir gün, bir caz kulübünde otururken çoğu zaman yaptığı gibi müzisyenlere karışmaya başladı."o öyle çalınmaz, bunu böyle çalman gerekir..." gibi konuşmaları karşısındakilerin cevaplarıyla birden daha şiddetli bir hal alınca kulübün koruma görevlileri hemen jaco’yu dışarı attılar ve onu öldüresiye dövdüler. jaco hastaneye kaldırıldı ancak durumu çok ağırdı. komaya girdi ancak asla çıkamadı. böylesi trajik bir şekilde hayata veda etti. öldüğünde yalnızca 35 yaşındaydı.

müzik tarihinin en üzücü düşüncelerinden biri bir sanatçının hayatı boyunca yaptığından çok daha fazlasını yapabileceğini bilmek ama artık bunun imkansızlığıdır. bu, jaco'nun en çok ihtiyaç duyduğu zaman müzik endüstrisinin ona yardım elini uzatmadığının ispatıdır. ancak gördüğü şiddet sonucunda, 21 eylül 1987'de gerçekleşen üzücü ölümüne rağmen, jaco, üzücü yanıyla değil, müzik tarihinde hak ettiği özel yerini çoktan almış bir dahi ve fenomen olarak hatırlanacaktır.

jaco pastorius, yenilikçi ruhuyla, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi basçısıdır.

her zaman da öyle kalacaktır..."
bir rivayete göre donna lee için 7 yıl çalışmış, konser öncesi tavuk yiyerek yağlı parmalarıyla daha seri çaldığı söylenen bas gitarın tanrısı. freetless bass ın mucidi. yaptığı işe imzasını atan deha. öyle ki hiç bilmediğiniz bir kaydını duyduğunuzda bile hemen tanırsınız. yazık oldu charlie parker ile aynı yaşta gittiler. bir big band gider artık orada da...
bugün, efsane basscının doğduğu gündür. *
(bkz: 01/12/1951)
dünyanın ennn ünlü
bas davulcusu

jacopastorius'un

florida'da
güpe gündüz

canı içki istedi

florida'da
güpe gündüz

kapalı bir bar'a
-açın lan bar'ı dedi

florida'da
güpe gündüz

fena halde

dayak yedi

ve öldü

dünyanın ennn ünlü
bas davulcusu

jacopastorius
otuz beş yaşındaydı

ve zati çokkaç yıldır
parklarda, bahçelerde
sokaklarda yatıyordu

Met-üst.
chromatic fantasy,donna lee gibi çalınması çok zor olan eserleri üzerine bir de yorum katarak çalmış kişi. dünyanın en iyi basçısı. dünya müzik tarihini derinden etkilemiş kişi.

(bkz: hastasıyım)
bir saksafon eseri olan donna lee'yi (bkz: charlie parker) basa uyarlayarak uzun süre basçılar arasında iyi basçı kötü basçı ayrımını belirleyen bir çizgi oluşturmuş bas gitar tanrısı.
her slap atana muhtesem basgitarist diyen insanlara, saniyede bilmem kac zilyon nota calabilen basgitariste tapanlara, sadece bir sarkisini dinletmenin kafi oldugunu dusundugum basgitarist.egerki akillarini almak (bkz: akil almak) isterseniz komple bir albumunu (tercihen herbie hancock ile yaptiklari live voyage albumu) dinletiniz.Olumu cok trajiktir overdose'dan olseydi daha az uzulurdum.sen git barda bodyguard'dan dayak ye sonra ol.oldu mu simdi?
Her enstrümanın bir tanrısı varsa bas gitarında tanrısı jacodur. Günümüz müzik endüstrisinde en az jaco kadar iyi çalan bir çok basçı bulunmakta, fakat jacoyu onlardan ayıran şudur; Jaco bas gitarın yürüyeceği patikayı yaratmıştır, inatçı bir keçi gibi o patikada yürüyüp bas gitara saygıyı öğretmiştir. Bugünkü basçıların büyük saygı görmesinde jaconun inkar edilemez bir payı vardır ve zaten bugünkü büyük basçılar bunu inkar etmezler-edemezler. Jaco bass çalmak için yaşayan, yaşamak için bass çalan bir modern zaman seyyahıdır. Bas gitar en çok onun ellerinde akacağı mecrayı bulur ve yolunu kaybetmez. bana bas gitarı sevdiren büyük ustaya selam olsun.
bütün bas gitaristlerin adeta taptığı ustadır.

http://media.npr.org/prog...tc/photos/jacoenlarge.jpg
elleri klavyede rahat hareket etsin diye her konserden önce elleriyle tavuk yiyen ve yağlı elleriyle bass çalan deli dahi. bir röpörtajında peki tavuk bulamayanlara ne tavsiye edersiniz sorusuna "burunlarının üstünü ellesinler orası hep yağlı olur" cevabını vermesinden, yağlı bir cilde sahip olduğunu da anlayabiliriz.
Bas gitar olmuş adam.Bir basçının gelebileceği son nokta. Deliliğin kibirin ve yeteneğin birleşimi. (bkz: donna lee)
fazla söze gerek yok,saglam bascıdır,dinlenmeli ve dinlettirilmelidir!
izleyiniz ve feyz alınız;

http://www.youtube.com/watch?v=AxZWvhGE7CM
albümleri;

solo

1976 - Jaco Pastorius
1981 - Word of Mouth
1982 - Holiday for Pans
1982 - The Birthday Concert
1983 - Invitation
1983 - Twins I & II
1986 - Broadway Blues & Teresa
1986 - Golden Roads
1986 - Heavy & Jazz
1986 - PDB

Weather Report ile birlikte;

1976 - Black Market
1977 - Heavy Weather
1978 - Mr. Gone
1979 - 8:30
1980 - Night Passage
1982 - Weather Report

ortak çalışmalar ve proje grupları;

1974 - Jaco Metheny, Ditmas, Bley
1975 - Bright Size Life - Pat Metheny
1976 - All-American Alien Boy - Ian Hunter
1976 - Hejira - Joni Mitchell
1977 - Don Juan's Reckless Daughter - Joni Mitchell
1977 - Trilogue - Live at the Berlin Jazz Days - Albert Mangelsdorff, Alphonse Mouzon
1978 - Everyday, Everynight - Flora Purim
1979 - Mingus - Joni Mitchell
1979 - Shadows & Light (Live) - Joni Mitchell
1979 - Michel Colombier - Michel Colombier
1984 - Last Flight - Essence
1985 - Down By Law - Deadline
1986 - Nightfood - Brian Melvin
1986 - Stuttgart Aria - Biréli Lagrène
1986 - Upside Downside - Mike Stern
1986 - The Standards Zone - The Brian Melvin Trio
1951 doğumludur ve ne yazık ki 1987'de aramızdan ayrılmıştır. sanıyorum hemen herkes onun çok büyük bir dahi olduğunda hem fikir (pek alakalı değil ama ayrıca çok yakışıklı ve karizmatikmiş de) ilk ve orta öğrenimini st. clementine adlı koyu katolik bir okulda görmüştür. sanat alanındaki ilk pırıltılarını ise müzikte değil resimde göstermiştir. ayrıca ilk gençliğinde spora çok meraklıdır ve çok da iyi basketbol ve beyzbol oynarmış (benim gibi) jaco asıl adı değildir. hayranı olduğu 'jocko conlan' isimli bir beyzbol oyuncusundan esinlenerek kendine bu ismi seçmiştir. asıl adı (yanılmıyorsam) anthony francis pastorius'tur.
müzik kariyerine babasından etkilenerek bir davulcu olarak başlamıştır. ama 15 yaşındayken oynadığı bir futbol maçında bileğinden sakatlanarak davul çalmayı bırakmak zorunda kalmıştır.
davuldan sonraki ilk ilgi duyduğu enstrüman aslında kontrabas'tır. ama nedense (belki enstrümanın hantallığından) kendisine bir fender bas gitar edinip perdelerini sökerek (boşlukları da ağaç parçacıklarıyla doldurup) efsaneleşmiş jaco soundunu oluşturmuştur.
en çok etkilendiği müzisyenler; James Jamerson, James Brown, Beatles, Miles Davis, Stravinsky, Jimi Hendrix, Duke Ellington, Charlie Parker, Paul Hindemith, Frank Sinatra, Tony Bennett, Santana, Frank Zappa, Bob Marley, Rocco Prestia, Tommy Cogbill, Ray Charles, Charles Mingus, John Coltrane, Otis Redding, James T. Doggington, Cannonball Adderley'dir.
1980'li yılların başlarında bipolar disorder olarak da adlandırılan bir tür manik-depresif kişilik bozukluğu yaşamaya başlamış ve bu sorunu yoğun uyuşturucu ve alkol kullanımıyla daha kötü bir hale getirmiştir.
ölümü, bara girmesi engellendiğinde kapının camına bir yumruk atınca müdahele eden badigard (adını da söylüyeyim de hep beraber bi küfredelim) 'luc havan'ın elinden olmuştur. (bu ayıcık bir martial arts uzmanıdır ve önce jaco'nın sağ gözünü kör etmiş sonra da beyin travmasına sebep olacak darbeleriyle bu az bulunur insanı aramızdan almıştır) (bir şey daha belirteyim de iyice okkalı bir küfür savurun şu ayıcığa)luc havan bu olay sonrasında ikinci derece cinayetten yargılanmış ve 4 (sadece dört) ay yattıktan sonra tahliye olmuştur.
(bkz: michael manring)
elektic bası asmıs yemis kisilik. 4 telli bass gitar kullanırdı. biraz underground yasardı , uyusturucu kullanır, psikolojik rahatsızlık nedeniyle hırsızlık yapardı.

davul ve piyanoda calar . hatta kucukken davulcusu oldugu gruptan sen de adammısın falan gibilerden ezilerek atılmıstır o da ben sizin mınıza koymazsam diyerek bass gitara sarmıs,2-3 senede obareeeey nidalarıyla izlenen bir bascı olmustur. newyorkta dovulerek oldurulmustur.
Bas gitarın ruhu..Şuanki çoğu virtüözlerin esin kaynağı..17 yaşında kendini yaşadığı bölgenin 20 yaşında ise dünyanın en iyi basçısı ilan etmiştir iyide etmiştir..Fingerstyle Funk tekniğini pek bi sever 16lık death note ları tadından yinmez.Perdesiz bası bulmuştur bu adam yahu ne iyi etmiştir ne güzel etmiştir kimlerin hayır duasını almıştır.Kendine özel bir fender kullanır(dı)..Weather Report gibi jazz fusion tarzı gruplarda harikalar yaratmıştır.Pat metheny ile biçok çalışması vardır.Bir bas solosunu dinlerken çok rahatlıkla tanınır kendine has tarzıyla.Ayrıca sabaha kadar parkta bas çalıp ve aleti edevatı orda bırakıp gidermiş bu..Daha sonralar kendini alkole ve binimum uyuşturucu maddelerine verince inceden kayışı koparmış ve bir türk arkadaşının barının önünde dövülerek öldürülmüştür.
bass gitar aşkımı başlatan, günümüz virtüöz geçinen bass gitaristleri gibi "aaa bakın ben bass çalıyorum saniyede 240 nota basıyorum, çok hızlı slap atıyorum" gösterişlerine girmeden, doğru yerde doğru notalara basarak, bass'a ruh vermiş insan. bir diğeri için (bkz: roger waters)
rahmetli bir gün bir gece klubune gider.içei girmek ister fakat kapıdaki uzak doğulu koruma onu içeri almaz.jaco da adamla tartışmaya bir süre sonrada kavga etmeye başlar.tabi koruma abimiz jacoyu bi güz<el benzetir.kafa tasında ezilme ve trawma geçirir ve hayata gözlerini yumar.
daha sonra kendisini döven korumanın onun en büyük hayranlarından birisi olduğuda çok ça söylenen bir olaydır...
vurduğu kişinin Jaco olduğunu bilmeyen bir hayranı tarafından öldürülen, kendi tekniğiyle bir ekol olmuş merhum bass gitarist.
büyük insan büyük müzisyen.dünyanın gelmiş geçmiş en iyi eletrik bas gitarsti.şarkılarında duygu teknik melodi olarak olarak mükemmeli yakalamayı başarmış her dinleyişimde beni tekrar tekrar kendisine hayran bırakan serseri kişilikli insan.
erken ölümü müzik dünyası açısından son derece büyük bir kayıp olan kişi.
şakılarını çalabilmek için çok uzun zamanlar uğraşmamı sağlayan kişidir ayrıca.
perdesiz basta harikalar yaratan fenderin kendisi adına özel bir bas gitar yaptığı kişilik.