bugün

yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,
aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...
acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
neden hiç ağlamadığını anladım..
ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım.
can yücel
Biliyor musun ayna sözcüğü maskülendir. Fransızcada erkektir yani. Bizim kadınlar baktıkları bu sırlı canım erkek olduğunu bilmezler, çünkü Türkçede sözcüklerin cinsiyeti yoktur. Belgin cim, gel otur bakayım kucağıma, bak sana ne göstereceğim aynada.Böyle başlamıştı ayna oyunumuz babamla. Sekiz veya dokuz yaşında olmalıydım. Bebek te evimizde miyiz, yoksa Kopenhag da elçilik konutunda mı? Bunu çıkartamıyorum, bunu tam olarak anımsamakta zorlanıyorum Eğer gümüş varaklı ayna imgesi doğruysa Bebek teyiz ama bu aynayı çok sevdiğim için onu bu anıya sonradan asmış da olabilirim O hala rüyalarıma giren melek figürlü pirinç duvar şamdanı, melek figürlü porselen kupa, yine melek figürlü gümüş varaklı aplikler Varaklar ve melekler Bir hayalin parçaları gibi Ama babamın kucağına prenses gibi oturuşumu taptaze anımsıyorum. Bak! diyor babam, bak prensesim, sana bir oyun göstereceğim. iyice bak aynaya ve bana ne gördüğünü söyle. Ona kendimi gördüğümü söylüyorum; o zamanlar aynada kendimi görebiliyorum çünkü. Dikkatle bak Belgincim, gözlerinin içine bak, ne görüyorsun? Diye ısrar ediyor babam.Kahverengi gözbebekleri, diyorum biraz cilveli bir sesle. Hayır diyor babam ;Bana göz beklerinin de ta, içinde en dibinde gördüklerini tanımlamalısın!Bütün dikkatimi toplayıp babamın zekice bulacağı bir yanıt için veri topluyorum aynada, dikkatle, çok dikkatle bakıyorum göz bebeklerime. Ve o zaman görüyorum, yaşasın görüyorum: Gözlerimin içinde ışıklar yanıyor, sanki meşale gibi baba! Offf, ateş gibi parlıyor gözlerim! diyorum sevinçle. Tanrım, içim içime sığmıyor, bütün dünyayı avuçlarımdaymış gibi kavrıyorum babamın bana kocaman gelen, tombulca, güzel tırnaklı, bakımlı elini. Dünyanın en mutlu, en güçlü, en sevilen kızı benim: babam beni çok seviyor, bana gözlerimin içinde yanan ışığı keşfetmem için yardımcı oluyor. Bir kızın bu muhteşem aşkı yaşadıktan sonra artık bundan sonraki hiçbir aşkın dişinin kovuğuna gitmeyeceğini daha o zaman, o yaşta sezmiş gibi, o an, orada mutluluktan ölebileceğimi ve buna pişman olmayacağımı hissediyorum. Dünyanın en mutlu iki insanıyız. Babam ve ben. Ben ve babam! Annem bizi bulduğunda gülümsüyor, aramıza girmeden, uzaktan, kısacık gülümsüyor ve sessizce kayboluyor. Ya da ben böyle olsun istiyorum. Bunu ben mi uyduruyorum? Annem gerçekten bizi böyle yakalıyor mu acaba?

(bkz: Buket Uzuner) (bkz: istanbullular)
pek güzeldin, pek latiftin. börek olsan seni yerdim.az soğanlı,bol etliydin. lafa daldım, dibin tuttu. gönül bu, hemen unuttu. elif şafak
"yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar." ve yanağımı öpüyor.

+bir gözlük almalısın.
-neden?
+her defasında dudaklarımı ıskalıyorsun.

murat menteş, dublörün dilemması.
*gün akşamlıdır; baharlar yazlar gider, kara kış gelir.

*aşık için var olan yar, kıyamete dek yaşasın!..

*biz de bilirik ki dostu kardaşı
bulamadım bir kara gün yoldaşı
dost görünüp yüze gülen kallaşı
bahasıdır, satmak gerek bir pula

*görmemek müşkil seni görmek dahi asan değil.

iskender pala-şah&sultan
burası kalbinin en değerli yeridir.burada siyah bir nokta vardır.canın canı, sevenin cananı buradadır.o nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir.adına 'süveyda' yahut 'sevda' derler.siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim.çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür.bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır.aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır.aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yaptığınızı bilmez olur.

iskender pala-od
eğer yüzün hayatın attığı tokatlarla şişmisse gülümse ve şişman bir adammışsın gibi davran.

küçük arı- chris cleave
"başına gelen her olayda, bu da geçer. de. böylece, olan hiçbir şeye ne çok üzül, ne de çok sevin. nasıl olsa, vakti gelince, geçip gidecektir."
Kovadaki Okyanus/ Ahmet Durul
Pencereyi actım, ve de yüreğimi... Odaya güneş doldu, ruhuma ask...

Piedra ırmağının kıyısında oturdum ağladım-paulo coelho
anam ölmüş bugün. belki de dün, bilmiyorum.

albert camus-yabancı sy:1.
aşkta yarın yoktur sevgili.
"satranç hayat gibidir david," demişti babası. " her parçanın kendi işlevi vardır. bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarysa sonunda. ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. on parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. satrancın güzelliği budur işte. işler her an tersine dönebilir. kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek."

adam fawer, olasılıksız
Şimdi bir mevsim değil koca bir hayat girdi aramıza.
Artık ne sen dönebilirsin ne de ben kapıyı açabilirim sana...

Murathan Mungan
(Yalnız Bir Opera)
ikra.
(bkz: kuran-ı kerim)
Vucuttaki yaralar gibi ruhtaki yaralar da ancak hayatin icten ice calisan kuvvetleriyle iyi olur..
Tolstoy / savas ve baris
"nereye gidiyorsak onunla birlikte gidiyorduk ve bu dünyadaki mutluluğu kaçırmıştık. çok yazık olmuştu ama bu sanki kaçınılmaz bir şeydi."
orhan pamuk
masumiyet müzesi
"ilk sözcüklerimizi aynı çatı altında söylemiştik. Benim ki baba idi. Onun ki emir, benim adım"

"nereye dönsem onun bağlılığından, o kahrolası, şaşmaz sadakatinden bir iz görüyordum."

"bu hasan'ın benim için yaptığı son fedakarlıktı. Ona ihanet ettiğimi bilmesine karşın beni bir kez daha, belki de son kez kurtarıyordu.

O an bütün yüreğimle sevdim. hiç kimseyi sevmediğim kadar sevdim."

ve tabiki de "Bin tane iste senin için yakalayayım."

(bkz: uçurtma avcısı)
ya eyyühellezine amenu!
seni tanıyorum By 658.
ıztırap korkusunun tek ilacı ıztıraptır.
peyami safa- dokuzuncu hariciye koğuşu
"...insanlara ne kadar çok muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."

sabahattin ali - kürk mantolu madonna
söyle dedi.söyleyecek bir şeyi kalmadığını biliyordu.duymak istediği bir şey duymamaktı aslında, farkındaydı.kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. diyebildiği tek şey 'kuşlar'dı.kuşlardan ne kadar nefret ettiğini umursamadan.aslında umursamadığı kuşlar değildi, bir zamanlar gözlerine baktığında aşkı gördüğü adamdı.şimdilerde o adama baktığında gördüğü tek şey kuşlardı.
"şimdi ağzına sıçmak vardı lakin mavi ibriğimi evde unuttuğumdan taharetlenememe kaygısı sardı naçiz bedenimi..."
"Zaten, seni olsa olsa sezerim ben, istesem de bilemem.
Sen de, abartılacak kadar sıradan bir hayat yaşayan bu adamı bilme bence.
Çünkü, her zaman için sezmek, bilmekten daha iyidir." Harfler ve Notalar -mış.

mış. şimdilik.
biz burda kahvemizi gece kadar koyu, günah kadar tatlı içeriz**