bugün

unutmak. insan her gün gördüğü yüzlerden bir yüzü seçip unutmak isterse, bir varlığın, içine işleyen duygusundan sıyrılmaya çalışırsa başarısızlığa uğrar, o yüzü ve o varlığı çevreleyen her şeyi, sesinin ulaştığı, tirteştiği genişliği, bakışlarının derinliğini, gezip dolaştığı her yeri, gidebeileciği uzaklıkları, sığdığı ve taştığı her şeyi unutması gerekir. unutmak, insan için, bütün bir zamanı unutmakla olanaklıdır. bir bakış unutmak ,istediğimizde, büyük bir yitimi göze almak zorundayız. ancka böyle bir yitimin neden olacağı yıkımın altından kalkabilirse, insanın yeni bir yaşamı olabilir, ve insan bu yeni yaşamına çok derin bir bilgiyle, kaybın bilgisiyle sahip olur.

latife tekin- "unutma bahçesi"
sevmek, güzel meslek. ama zor. can dayanıyor dayanmasına ama yürek gitti gidecek.

bedri rahmi eyüboğlu
"kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde geçip beraber bir köşeye kaçmak,
işte asıl zevk budur. insan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum."

eylül / mehmet rauf
aşk kasımın bilmem kaçında yaldızlı bir kalemle intihar etti. cesedini siyah kağıtla örttü. çürük tarafı yenmiş bir muzu sehpanın üzerindeki altın saatin yanına koyup pencereden atlayıp gitti; hemen o gece ucuzluktan aldığım kanatlarla bir kaçış planladım. hemen orada, botlarımın yanına düşen ter kokulu veda mektubuna inanıp uçtum. uçtum...., makyajımın bozulmamasından ve gereğinden çok kan akıtamamaktan korktum. gülen, çığlık atan, istasyon tellerine takılan bir melek oldum."
*
oyuncağıyım ben yazgının..

romeo ve juliet - william shakespeare
"insanların hiçbir şey öğrenecek vakitleri yok. her şeyi satıcılardan hazır alıyorlar. ama dost satan bir satıcı olmadığı için insanların dostları da yok artık."

(bkz: küçük prens)
şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. ölümleri olur zaferleri, sevişirken yok olan ateşle barut gibi.
kimse kimseyi tanıyamaz. tanıdığımızı sanırız. tanıdığımız kadarına inanırız. eğer gerçekten tanısak, bırakın aşkı falan kimse kimseyle arkadaş bile olmaz.
ahmet ümit- kavim
birçok insan aptal olduğu için namusludur.
dostoyevski - karamazov kardeşler.
hakan bıçakçı"nın karanlık oda adlı romanından gelsin, evlilik kavramı ve düğün saçmalığı bu kadar güzel ve açıksözlü, riyasız bir biçimde anlatılamazdı herhalde...

evlilik; ideal aşkın son durağı, her genç kızın rüyası, gelinliğin içinde gecenin yıldızı olmak...kocaya kurban olmayı simgeleyen kınayı yaktırıp bekaretin, saflığın, temizliğin simgesi olan beyazlar içinde yuvadan uçmak. babasının dizinin dibinden güvenli bir biçimde havalanarak kocasının dizinin dibin yumuşak iniş yapmak. her tören gibi baştan sona sakil, olduğu gibi riya dolu. her tören gibi kaskatı bir şablona sahip. her gece aynı şey, aynı tablo, aynı şarkılar, aynı mizansenler, espriler, kıyafetler, saç modelleri, insan modeller,, dans figürleri, içkiler. peçete üzerlerinde, kadeh kenarlarında aynı lekeler. bu güya en özel gecelerin her biri çıldırtırcasına aynı...sadece yüzler farklı. yüzler farklı ama ifadeler benzer. dandik bir fotokopi makinesının çoğalttığı renksiz ifadeler.
zarifçe içki yudumlamalar, tokalaşmalar, ayaküstü sohbetler, tanıdıkların yavaş yavaş gruplaşması, çocukların birer parazit gibi annelerinin bacaklarının dibinde toplanması...
balo salonu isminin vaat ettiği masalsı duygu eşliğinde etrafı saran gerçek dünyayı yani otelin civarındaki oto sanayi mahallesini ve gecekonduları unutma egzersizi.
sonra alkolün etkisiyle gevşeyen özüne yaklaşmaya paralel olarak gelişen türkçe popa geçiş. ve sonunda kasap havaları, roman havaları, oyun havalarının dibine vuruş. en sonunda da gecenin başında jilet gibi üstlerde duran ceketler paçavra gibi bellere takılmış, ellere dolanmış halde...
çöküş süreci hep ayn, gecenin başında çalan şarkılar ne kadar elit, seçkin, ayrıcalıklı, avrupai ise gecenin sonundakiler bir o kadar arabesk, ilkel, hayvani reflekslere hitap eden cinsten. otururken batılı, ayağa kalkınca doğulu, ayıkken batılı, kafayı bulunca doğulu...önce frank sinatra, sonra kenan doğulu...
"uykuya dalıverdi,mumun gölgesinde.Dayanamayıp yüz hatlarını ışıkta iyice incelemek üzere doğruldum.Uyurken başkalarından farkı yoktu.Çok sıradan gibiydi.Oysa iyileri kötülerden ayırt etmeyi sağlayacak bir şeyler olsaydı hiç de fena olmazdı aslında "

gecenin sonuna yolculuk

louis-ferdinand celine .
"aynanın önünde oturuyor. kendisiyle barış denemeleri yapacak, biliyorum. kaşlarını incelterek yanaklarna allık sürecek, yüzüne oturttugu iğreti anlamla tazelendiğini sanarak ortalıkta köpek leşi gibi tekmelenip duran onurunu kurtarmaya çalışacak. kabına sığmaz olunca bana koşardı eskiden, şimdi bunu yapmıyor; kırgın kırgınlığını nedenini çözemiyorum bir türlü, artık gözleri çok uzaklaştı, okunmuyor."

yoklar fısıltısı- hasan ali toptaş
-alıntı-
"hayatı boyunca hiç kaybetmeyen tek adamım ben.
bir ölümsüz gibi yaşamayı başardığımı düşünüyorum ve öleceğime hiç inanmıyorum; ama olur da bir gün ölürsem, benden bahsederken sakın ‘hayatını kaybetti.’ diye bir ifade kullanmayın; çünkü ben ölmüşsem asla hayatı kaybetmemişimdir.
ben ölmüşsem mutlaka ölümü kazanmişimdir." KASH BARKUDZA
-alıntı-

(bkz: sadece başbakan okusun)* *
"sabah gözlerimi açtığımda her zamanki gibi çırılçıplaktım yatağın içinde. karlı dağa koşan geyik ve kuşlarla süslü, ıslak toprağa
benzeyen üst üste kıvrılmış battaniyenin altında dizlerimi karnımadoğru çekmiş, uyku ile uyanıklık arasındaydım. iki adım ötemde çürük armut rengindebir sehpa. üstünde küllük, buruşturulupatılmış sigara paketi, eski bir gazete ve sararmış bir kitap duruyordu. sigara izmariti ve küller sehpanın üstüne dağılmıştı. küllükte tek nefes çekilmeden bitmiş sigaranınbaşı secdeye durmuş gibiydi."

sırtımdaki ölüler- yavuz ekinci
Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz,savaş sizinle ilgilenir.Savaş kazananı da yorar. Ölüm herşeyi eşit yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan ölmez;ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölüm korkusu, ölüm acısından daha şiddetlidir. Ölüm telaşının bir anlamı yoktur. Size yol gösterdim de diyebilirsiniz, ama askeri manada emir vermedim. Kahramanlara emir verilmez!

unutulanlar dışında yeni bir şey yok
Osman Pamukoğlu
--spoiler--
seni senden başka hiç kimse kıramaz. biri seni incitiyorsa bu hakkı ona sen vermişsindir. icabında bu haktan men edemiyorsan karşındakini, kendi hayatının üstündeki kontrolünden de, kendi doğrularının önceliğinden de, kendi lugatını diğerlerine tercih etmelerden de, en fazla kendi gözlerinle çevreyi algılamayı sevmelerden de, kendini korumayı bilmelerden de, tanım itibariyle en büyük değeri hayatta kendine tanımaklardan da, dolayısıyla hayatı doğru yaşama uğraşından da bahsetme. zira aksi takdirde efendisi olman gereken kendi dünyanda sadece bir kölesin.
--spoiler--
"yaşadığınız hayat sadece bir olasılıktır, hayal edebileceğiniz tüm hayatlardan sadece biri."

alper canıgüz- tatlı rüyalar.
"şehirlere kapanmış hayatlarımızda kim hayalperest gibi gün gelip yapayalnız ölmekten korkmaz ki. bir gece yarısı uyanıp yanında yaşam yoldaşının soluduğunu duymak yerine, çıplak tavana bakıp sessizliği dinlemekten korkmayan biri var mıdır?"

beyaz geceler- dostoyevski
ALLAH'ı duyabilseydim, bana ne soylerdi?
john verdon - aklından bir sayı tut..
köpek, efendi istemezdi; efendi köpeğin dünyasını yıkmasaydı eğer. (ingvar ambjörnsen-insan postuna bürünmüş köpek)
cümle soylemıyecegım bu ısmı Ateşte Yeşerdim ve de içinizdeki öküze oha diyin.
hayatımı diktiler. oysa yırtmak için çok uğraşmıştım.

(bkz: kinyas ve kayra)
- iki yaratığın kusursuz bir biçimde aralarına en ufak bir gölge düşmeden, birbirlerine bağlanmaları sizce olanaklı mı sevgilim?
* Bir saattir olanaklı oldu ya.

André Maurois - iklimler

hamiş: diyalog bu gerçi ama olsun.
Her canın ayrı dünyası vardır. her can için başka bir can ötedünyadır.
Böyle Buyurdu Zerdüşt.
başucumdaki müzik....
"eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.

ama aslında bu kadar basitti işte: birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.