bugün

Türkçe sözlüğe de gerek duymamış olandır.
ingilizce öğretmeni arkadaşınızın sen bunu nasıl anlıyorsun tepkisini de verebileceği düzdür. ingilizce-ingilizce sözlüğü görünce baktı şöyle, tanımlardan birşey anlamayınca tepkisi ortaya koydu.*
insanı sinir ederler. siz tuğla kadar sözlüğü anlamanın yanında taşıma eziyeti de çekersiniz.

ama iki mai anlamıyo işte aga mantığını bile anlatamıyorsun.
anadolu lisesini kazandığımız ilk sene bize verilen ve sonra iyi paraya kırtasiyelere sattığımız sözlük. red houseundu heralde tam hatırlamıyorum ama vursan adamı öldüürsün o sözlükle. satmayıp "ileride kullanırız olum, ingilizcemiz iyi olunca" diyenler 6 ay sonra "benim sözlüğü de almaz mı lan kırtasiyeler" diye yanımıza gelmişlerdi. *
muhtemelen türkçe-türkçe sözlük kavramını anlamayan düzdür. bir dili öğrenmek o dilin kültürünü bilmeden gerçekleşemez. bu yüzden bir yabancı gibi düşünmek zorundasınız. örneğin; perfect tense'nin türkçede karşılığı yoktur diye anlatırsanız türk insanına, bu da bunu gerçek sanacaktır. bu tensin türkçede karşılığı vardır oysa. ingilizce bildiğini iddia eden birtakım öğretmenler, hatta kendini dilci diye gösteren kimseler yanılmaktadır bu konuda. bu onların türkçeye hakim olmadıklarından kaynaklanmaktadır. türkçe az kelimeyle çok iş yapılan bir dil olduğundan mütevellit öğrenilmesi zor bir dildir. kurduğumuz cümleler hep birer benzeşme cümleleridir, birer sanat cümleleridir. yalın türkçe değildir konuştumuz yani. dahası bu kişiler türkçe'de artikel olmadığını da iddia ederler. oysa bu da vardır, fakat çok sık kullanmayız. bunu kullandığımızda daha güzel ve yalın bir türkçe ile karşılaşabiliriz. misal; "araba aldım." demek yerine "bir araba aldım." dememiz daha güzel ve mantıklı oysa. gelgelelim, bu kültür hususu esas olarak bazı kalıplaşmış cümlelerde ortaya çıkmaktadır. özellikle günlük konuşmalarda ve deyimlerde... çoğu kişinin bildiği örnekle açıklarsak; "it's raining cats and dogs."da olduğu gibi adamların kafasına kedi ve köpek yağmıyor. Ya da türkçe örnekle bizim de burada gökyüzü bardaktan boşalmıyor. bir dahaki ingilizce sohbetimizde görüşmek üzere. esenlikler sevgili sözlük okurları.
(bkz: konuşabilsen 10 numara yazarsın ha)
tartışmasız düzdür, ya da beyinsizdir. olaylara sadece kendi tarafından bakar. empati yeteneği sıfırdır. yaratıcılık eksilerdedir. doğal seçilimde yeri yoktur. müdürlerin arkasındaki deri pano gibidir. öyle boş bir adamdır. yok yok, o kadar da değildir. neyse, bir süre önce böylesine sığ yaratıklardan biriyle aramda şunun gibi bir diyalog geçer:

+ingilizceden ingilizceye sözlük lazımdı, aldım.
-he?(!) o nasıl oluyo yea? o ne be? şş, hehe.
+ingilizceden ingilizceye sözlük işte.
-ingilizceden türkçeye?(!)
+yok ya ingilizceden ingilizceye işte anlamıyo musun?
-nasıl olcak o yea? 'hello'nun karşısına hello mu yazcak? ehehe.
+türkçeden türkçeye sözlükler var ya, işte öyle.
-?
+türkçe sözlük. türkçe derslerinde kullandığımızdan.
-bildim!
+ha işte, ingilizler de insan, onlar da bizim gibi kendi dillerindeki sözcükleri tanımlayan sözlükler yapıyolar. ondan bahsediyorum.
-heeee öyle desene ya. iyi hadi hayırlı olsun. ehehe.

görüldüğü üzere, işte bu kadar gerizekalıdırlar dostlar. bu bonussimolarla bu diyaloğu yapmaktan dilimde tüy bitti. hakikaten en az 3 kere yaşamışımdır şu olayı. sonra kızdı mı da kızdı oluyor. teallam. daha nitelikli bir insan soyu için bunlar gibileri toplumdan dışlayarak intihara sürüklemeliyiz. hem kalabalık insan nüfusu da biraz azalmış olur.