bugün

Her Cuma toplu olarak lahmacun veya dürüm söyleyip sonra yerdik.
yumurta kokulu arkadaşlar.

ayrıca sıranın üzerine çizilmiş onlarca yüzyıllık yalnızlık.
- beslenme saatinde süt dağıtan kıza bir görüşte aşık olmam.
- altıma kaçırıp da koşa koşa eve gitmem.

not : " çişini tutamıyon ama aşık olmasını biliyon " dediğinizi duyar gibi oluyorum .
ilkokul öğretmenimin dehşet verici yüzüğüyle ödevini yapmayanlara korku salması. 5 senede bir kez ben de tattım o yüzüğü.
-Veli kayıran dingil öğretmen.

-Kırmızı kurdele kara tahta toz bulutu tebeşir.

- Hayaller fabel castell gercekler prince pastel boya.

-Beslenme cantası suluk.


-Cop kutusu muhabbetleri.

-Sürekli biten 0.7 uç kimse de olmaması.

-Kirmizi uç kullanan çalışkan pust ogrenci.

-Her ödevi hatirlatan yavsak ögrenci
-ingilizce hocasının hep turkce konuşması.

-Yerli malı yurdun malı haftaları.
-gri önlük dantel yaka örgü saç.

-Bikere de olsa bitlenmek.

-Aşı haftası aglayip duran miz miz ögrenci.

Sınıf başkanı olmaya çalışmak.

-Parayla satılan kitaplar ozellikle tümdersler kitabı bu yuzden fakir bir arkadasimi aglatan herkes icinde utandiran serefsiz bir kadin ögretmen vardı. Kucuk bir cocuktan tefeci gibi para istemek mide bulandirmadı mı sürekli ailesiyle konuşsaydın mesela.

Sevdigim ogretmen sayisi 1 yada 2 dir benim icin degersizlerdir belki de hep gaddar hocalara denk geldik uzgunum sozluk.
sınıf başkanı olduğum zamanlarda ki anılarım. herkese benden çarpı
hevessizliğime deva olmak için işten izin alıp gelen annem ve benim için kendi dersine girmeyen abimle aynı sıraya oturup hayali diş fırçalamamız ahaha.

hadi musluğu açalım çocuklaarr, fırçayı tuttuk mu suya?! alsms
Matematikle tanışıp bir ömür nefret etmem. Buradan yaşıyorsa öğretmene güzel dileklerde bulunuyorum.
öğretmenlerin yüz karası olan bir kadın geliyor aklıma.
yeliz ve filiz'in arasında en önde oturuyordum. ikiz kardeşleri ilk kez ben ayırmıştım ve çok yıllar sonra yeliz ve filiz sonsuza kadar ayrılacaktı. ilk aşkım minik kız filiz melek olup uçacaktı.
sümüğümü kazağımın koluna silmem. hey gidi hey kazırdım çıkmazdı kurusu.
tarafımı kıskanan bir sınıf öğretmenimizin varlığıdır.

yahu, adam kendi çocuğunu da utanmadan gitti kendi öğretmenlik yaptığı sınıfa (bizim sınıfa) aldırttı, matematik olimpiyatlarında, bilgi yarışmasında okula il birinciliği getiren, dershanelerde burslu okuyan, türkiye derecesine hazırlanan tarafıma resim, müzik ve din kültürü derslerinden not olarak karneye 4 vermek suretiyle kıskançlığını ispatlamıştı.

bir sınıfta, kafası diğerlerine göre daha çok çalışan, yani özel diyebileceğimiz öğrenci varsa, onu daha da iyileştirip mükemmelliğe yaklaştırmaktan ziyade, yeterince başarılı olmayan diğer öğrencileri, özel öğrencilerin seviyesine çekmenin daha iyi bir eğitim yolu olduğunu savunuyordu kendisi. bence bir eğitimci için son derece yanlış bir fikir oluyor bu, sınıfın genelini benzer seviyeye ulaştıracağım derken, uzun vadede elindeki cevherlerden yeterince faydalanamamak ve onları da aşağıya çekmekle son bulacak bir strateji oluyor bu.

50 yaşındaki adam 10 yaşındaki çocuğun zekasını "benim çocuğum niye bu kadar başarılı değil" diye kıskandı resmen.

bunu sezmemle okulumu değiştirmem bir oldu, şimdiye kadar affetmedim kendisini, hayatım boyunca da affetmeyeceğim.
şimdi pek de iyi anmadığım,görünce yolumu değiştirdiğim öğretmenim nigar,sen ne kırık kafaydın be. hiç unutmam sırf ödevlerimi yapmıyorum diye 3. sınıftayken beni iki hafta 2. sınıflardan birine göndermişti. sabah sırf 2. sınıflarla sıra olmayayım diye o iki hafta andımız okunduktan sonra girdim okul bahçesine.
bi de çarpım tablosunu ezberleyemediğim için çok utanırdım.
okula ilk başladığımız gün tüm çocuklar anneeğğğ bubbaağğğğ diye içli içli ağlarken ben ve 3 diğer erkek çocuk sansar gibi gülümsüyorduk. 1 isi bizim sokaktan 2 si de alt sokaktan elemanlardı zaten. daha okula gitmez iken sokaklarda koşturmanın faydaları. 30 tane mi ne çocuk vardı yalan olmasın tam sayıyı hatırlamıyorum okuma yazma bilen sayımız 5 kişi idi. millet ali gel ahmet koş fatma uç falan diye fişlerle uğraşırken biz ahmeti aliyi fatmayı dereye suya gönderip geri getirtiyorduk *

her şeye rağmen hayatımın en güzel günleri o 5 sene idi dersem yalan olmaz. çocuksun en başta her şeyden ve her kötülükten muafsın. o zamanlar şimdiki gibi çocuk sapıkları yoktu her an belindeki silaha sarılıp hedef gözetmeksizin ateş eden mallar yoktu. sokaklarda oynarken korkmazdın yani başımıza bir şey gelir mi diye. gece saat 12 ye 1 e kadar durabiliyordun sokaklarda. okuluna korkmadan gidip gelebiliyordun.
Evet çocuklar kitaptaki sayfa x,y,z'yi deftere yazın.
Beden eğitimine çıkmıyoruz.
ilkokuldan nefret ediyordum hal ediyorum.
4. sınıfta sınıf öğretmenim okul çıkışı tekele bira almaya gönderirdi beni.
hiç hoş bir davranış değil.
Ögretmenimin benden 4 yas büyük kizinin dudagimdan öpmesi ve karneler daha alinmadan 2 gün önce karne notlarimi bana söylemesi.
Siyah önlük, beyaz yaka. Kantinde sadece gazoz, ayran ve gevrek olması. Top bulamadigimiz Zaman taș veya gazoz kapagi ile futbol oynamamız.
Memesi büyük öğretmenlerimi sevip öpesimin geldiğidir, ah fen öğretmeni ah..
arka sirada 31 ceken halil vardi duygulandim bak simdi.
Sınıf öğretmenimin arkadaşımı kulaklarından tutup havaya kaldırması.

Şimdi düşünüyorum da ne kadar dehşet verici bir olay.
öğretmen korkusundan başarıdan başarıya koşmak.
Öğretmen başarılı olanlara kırmızı kurdele takardı. Ben de onlardan biriydim. Her kırmızı kurdele takıldığında mest olurdum. Bir de yerli malı haftasına bayılırdım. Dağıtılan süt ve fındıkları hatırlıyorum. Bir diğer hatırladığım ise beslenme çantalarındaki haşlanmış yumurta kokusuydu. işte bundan pek haz almazdım.
ilkokul birinci sınıfa gidiyoruz. Birleştirilmiş sınıfta okuyoruz. 1.2.3. Sınıflar aynı sınıfta okuyor. Kilitli öğretmen dolabının içinde desenli mavi bir top var bir yanından kablo uzanıyor. O ne güzel top diyorum.

Öğretmen O top değil diyor. Hemen kablonun ucundaki fişi prize takıyor top dönüyor. Bu dünyadır. Mavi yerler denizdir. Beyaz yerlere kutup derler buzlu topraklardır hep kar yağar. Buralar hep yazdır belki senede birkaç gün yağmur yağar. Hava hep sıcak olur. Hoooop biz dünyanın şurasında yaşıyoruz. Dünyanın başka yerlerinde de değişik insanlar Yaşar. Kimileri kapkaradır, kimileri de sapsarıdır.

Aklım almıyor o an. Her yer nasıl buz olur, insanlar nasıl boyanmış gibi kapkara olur. Otobüs kamyon kadar büyük balıklar olabilir mi?

Ama var diyor öğretmen. Kendinden o kadar emin söylüyor ki. Koşulsuz inanıyorum hepsine. Güveniyorum çünkü.

Sonra büyük sınıflardan birisi birşey soruyor öğretmene. Öğretmenim diyor bu aşşaki kutupta yaşayan insanlar dünyadan düşmüyor mu?

Hepimizin içine ateşi atıp kenara çekiliyor. Sahi dünyanın altında yaşayanlar düşmüyor mu? Beynimi kemiriyor bu soru. Hepimiz öğretmenin ağzına bakıyoruz.

Büyüyünce anlayacaksınız diyor öğretmen.

Ben tatmin olmuyorum bu cevaptan. Hemen herkese dünyanın altındakiler niye düşmüyor diye soruyorum.

Kimisi dünya düzdür diyor. Kimisi dünya öküzün boynuzları üstündedir diyor. Dünya düzse bu dağlar niye yamuk diyorum. Tövbe tövbe diyorlar. Bir öküz ormanda kestiğimiz tek bir ağacı zincirle çekemezken koskoca dünyayı, evleri, insanları nasıl taşısın diye düşünüyorum çıkamıyorum işin içinden.

Şimdi bakıyorum da adamlar uzaya gitmiş bizim dünyadan haberimiz yok.
ilkokul 1.sınıf türkçe kitabının son sayfalarına doğru bir resim vardı. sade bir evin içinde bir kız çocuğu sehpadaki üzümlerden yiyordu ve penceredeki manzara da uzaktaki bir bağda üzüm toplayan insanları gösteriyordu. bu basit çizim öyle hoşuma gidiyordu ki ders ne olursa olsun gizli gizli bu resme bakıp mutlu oluyordum.