bugün
- sözlük yazarlarının falları11
- aykolik ve bez bebek nana aynı kişidir8
- sözlük kızlarının kekleri12
- gozlerinmeyhanesi v613
- chpli başkanın hazine arazisine uyuşturucu ekmesi41
- anın görüntüsü29
- iki kızı doğrayıp geberen imansız semih çelik11
- akpli milletveklinn oğlu 20kg uyuşturucyla yaklndı12
- kadın müşterimden gelen garip mesaj29
- mariyya21
- ketçaplı pilav15
- billie eilish'in memeleri11
- akp ve mhp oylarıyla reddedildi15
- arkadaşlar selam buyrun kahve içelim9
- bildiklerimi anlatsam sozlukte yer yerinden oynar16
- borsa15
- ilköğretimde makyaj14
- freud'u tanımayan insan18
- yazarların şu an bulunduğu şehir ve semt9
- cuma iş çıkışı arkadaşlarıyla içmeye giden sevgili11
- true'nin sağ eli8
- 3 ekim 2024 beşiktaş eintracht frankfurt maçı14
- kendi halinde yürüyen kızın tacize uğraması13
- klarnet calan sarapci koala 620
- ioçk tatlişliği13
- soğan turşusu8
- larisalisa eksi ruyalar kavgası40
- hangi sözlük yazarına kek pişirmek istersiniz13
- sözlük tipsizlerinin fotoğrafları28
- sözlüğümüz erkeklerinin hepsinin yakışıklı olması11
- beyoğlu tacizcilerinin serbest bırakılması8
- fotoğraf atan yazarları linçlemek10
- güne iyi başlatan şarkılar13
- kukusunu sevdiği erkeğin ağzına dayayıp işeyen kız8
- okan buruk15
- 30 yaş üzeri evde kalmış kadınlar ordusu27
- erkeğin çirkini makbuldür15
- çok kıskanılıyor olmak8
- erdoğan olmasaydı12
- çanakkale zaferi'nin sahibi sultan abdülhamit tir12
- kızın kafasını kesip intihar eden genç25
- eksi ruyalar ile ayakkabı alışverişine çıkmak20
- insanları dinsizliğe iten şey felsefe mi13
- en estetik sebzeler12
- oh shit here we go again29
- minniemay is back20
- kanal tedavisi olacaklara tavsiyeler12
- sözlüğün en akademik başarılısı ve zengini22
- sevilen kızın ağzından çıkardığı yemeği yemek14
- beni kıskanıyorsunuz15
entry'ler (871)
Bir şeylerin iyiye gideceğine olan inancım bitti. Hayatımın günlerini dolduruyorum.
iyi giden şeylerin katili ile zorluyorum bir şeyleri ya da o kadar istiyorum ki artık iyi gittiği sanrısı görüyorum.
müzeyyen senar çalsa pikapta. Hafiften bir esinti olsa havada. Bir de güzel bir manzara, tabi mümkünse; değilse sorun değil. Çok içsek, çok sarhoş olsak.
istedim.
istedim.
Keskin sınırlar bazen çok anlamsız.
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
susmak. bazen kaçmak, kendini ve onu kurtarmak için. artık açıklamalar anlamını yitirdi.
Yüzün diyorum bir bir bir bir,
Yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor.
Çoktan durmuş gibi bir şeyler orda.
Saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş.
Ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların,
Ne bir köpek havlaması sokaklarda,
Ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara.
Uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca,
Boynunla saçların arasında.
Yüzün bu âlemmiş de sanki
Davud sana gelmiş, Musa sana, isa sana.
Salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviyede.
Gökyüzü sanki senden esinlenmiş,
Zebur senden, Tevrat senden, incil senden.
Binlerce renge doğru koşmuş yüzün,
Bilinmez renklere, çizilmez renklere.
Yüzün adsız bir mevsimi kiralamış,
Ne zemheriler gibi soğuk,
Ne kavurgan yazlar gibi sıcak.
Bir bulut kaçmış da göğünden,
Sanki yüzüne konmuş.
Yüzün, koca bir dünyayı
Islatacak, ıslatacak, ıslatacak.
insan ölmek için yaratıldı korkuya inanma,
Ateşe inanma, suya, havaya inanma,
Aşk bile ölüyor aşka inanma.
Bir ceket al üstüne,
Bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla,
insan düşmek için yaratıldı, kuşlara da inanma.
Sen sıkı sarıl kalbime dünya sandığın yer değil,
Sandığın yer değil en güzel yerin,
En güzel yerinde değiliz biz bu şiirin.
Yüzün diyorum bir bir bir bir,
Yüzün diyorum huysuz bir yağmur başlıyor.
Olsun, ben böyle yağmurları da severim,
Böyle yağmurlarda büyür insan,
Fırıncılar en güzel ekmekleri çıkarır.
Acısız bir selam verir,
Silinmiş sloganlar içinden duvarlar,
Duyulur en güzel vapurun sesi,
En güzel trene binilir,
Ve gidilir bir cehennemden bir cehenneme.
Ve adına yolculuk denilir.
Zaten insan bir yolculuk değil midir?
Durdur içinde büyüyen hüsran ordusunu,
Kışla bekçilerini, silah çatanları,
Silahşörleri durdur ve bekle.
işgal edilmeli yüzün bir deniz kokusuyla,
Çocuklar uçurtma uçurmalı,
Taze çaylar demlenmeli kahvelerde,
Yüzüne taptaze bir sabah gibi bakmalıyım.
Yüzün diyorum kayboluyorum.
Bir kuş bir fili boğuyor sanki, kayboluyorum.
Yükünü boşaltıyor kızıl atlar, kayboluyorum.
Kim bulmuş ki zaten kendini kaybolduğu yerde.
Kim anlamış insanı.
Yüzün diyorum yüzünde memleket telaşı.
Binlerce yoldaşım öldürülmüş,
Binlerce çiçek büyüyor ama hâlâ
Pınar ağaçları, çınar gölgeleri büyüyor,
Büyüyor kar bakışlı bir kadın.
Susamış bir nehir yatağıyla gidiyorum ona,
Ve yüzün diyorum bir bir bir bir
Bir yüzün diyorum,
Yüzüne bir geçiş bulmalıyım.
Yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor.
Çoktan durmuş gibi bir şeyler orda.
Saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş.
Ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların,
Ne bir köpek havlaması sokaklarda,
Ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara.
Uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca,
Boynunla saçların arasında.
Yüzün bu âlemmiş de sanki
Davud sana gelmiş, Musa sana, isa sana.
Salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviyede.
Gökyüzü sanki senden esinlenmiş,
Zebur senden, Tevrat senden, incil senden.
Binlerce renge doğru koşmuş yüzün,
Bilinmez renklere, çizilmez renklere.
Yüzün adsız bir mevsimi kiralamış,
Ne zemheriler gibi soğuk,
Ne kavurgan yazlar gibi sıcak.
Bir bulut kaçmış da göğünden,
Sanki yüzüne konmuş.
Yüzün, koca bir dünyayı
Islatacak, ıslatacak, ıslatacak.
insan ölmek için yaratıldı korkuya inanma,
Ateşe inanma, suya, havaya inanma,
Aşk bile ölüyor aşka inanma.
Bir ceket al üstüne,
Bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla,
insan düşmek için yaratıldı, kuşlara da inanma.
Sen sıkı sarıl kalbime dünya sandığın yer değil,
Sandığın yer değil en güzel yerin,
En güzel yerinde değiliz biz bu şiirin.
Yüzün diyorum bir bir bir bir,
Yüzün diyorum huysuz bir yağmur başlıyor.
Olsun, ben böyle yağmurları da severim,
Böyle yağmurlarda büyür insan,
Fırıncılar en güzel ekmekleri çıkarır.
Acısız bir selam verir,
Silinmiş sloganlar içinden duvarlar,
Duyulur en güzel vapurun sesi,
En güzel trene binilir,
Ve gidilir bir cehennemden bir cehenneme.
Ve adına yolculuk denilir.
Zaten insan bir yolculuk değil midir?
Durdur içinde büyüyen hüsran ordusunu,
Kışla bekçilerini, silah çatanları,
Silahşörleri durdur ve bekle.
işgal edilmeli yüzün bir deniz kokusuyla,
Çocuklar uçurtma uçurmalı,
Taze çaylar demlenmeli kahvelerde,
Yüzüne taptaze bir sabah gibi bakmalıyım.
Yüzün diyorum kayboluyorum.
Bir kuş bir fili boğuyor sanki, kayboluyorum.
Yükünü boşaltıyor kızıl atlar, kayboluyorum.
Kim bulmuş ki zaten kendini kaybolduğu yerde.
Kim anlamış insanı.
Yüzün diyorum yüzünde memleket telaşı.
Binlerce yoldaşım öldürülmüş,
Binlerce çiçek büyüyor ama hâlâ
Pınar ağaçları, çınar gölgeleri büyüyor,
Büyüyor kar bakışlı bir kadın.
Susamış bir nehir yatağıyla gidiyorum ona,
Ve yüzün diyorum bir bir bir bir
Bir yüzün diyorum,
Yüzüne bir geçiş bulmalıyım.
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insani
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum.
yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku.
kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insani
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum.
yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku.
kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.
Kendimi bıraksam, paramparça olacağım. Tutuyorum.
(bkz: Gecenin şiiri)
I
Biliyorsunuz parkların
Sizi çağıran tarafları
insanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı
Orada saklanıyor onlar
Çünkü her türlü saklanıyorlar orada
Bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
Dağınık mavisiyle gözlerinin
Sevgi vermez kadın uçlarıyla
Korkuya, sadece korkuya sığınmış olarak
Eskimiş, kurtlanmış ikonlarıyla kiliselerinin
Yalvaran bakışlarıyla –nasıl da sevimsiz-
En kötüsü, belki en kötüsü
Bir duygu açlığıyla soluyarak
Parklara yerleşiyorlar, parkların
Onları çağıran köşelerine
Bir karıncayı selamlıyorlar, besili, siyah
Bacak aralarından
Çömelmiş, öyle sakin
Selamlıyorlar
“Günaydın” diyorlar atılmış bir kâğıt parçasına
Kuleler yapıyorlar ayak parmaklarından
Birinci katta bir kibrit çöpü oturuyor
Acılar alıp veriyor dünyadan
Dillerini gösteriyorlar, diz kapaklarını
Bir sıkıntı şiiri gibi
Sıkıntı
işte
Tam orada duruyorlar.
II
Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde
Her cümlede iki tek göz, bu kimin
Ya da kim korkuttu bu kadar sizi
Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı
Ya da tam tersine
Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere
Sulardan ürpermek gibi dokununca,
Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla
Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi
Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben
iş edinmişim öyle kimsesizliği
Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -
Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi
Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da
Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.
Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi
Onu da tatmak gibi
Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
Ama gitmenin saati geldi
Kirli bir gömleği çıkarıp asmak
Yıkayıp kurutmak ister ellerimi
Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
Bilirim ama çok bilirim kapadığımı
Öyle iş olsun diye mi, hayır
Bilirim içerde kendimi bulacağımı
Dışarda görüldüysem inattan başka değil
Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
Ve açıyorum bütün muslukları
Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
Ne geldiği, ne de gittiği yer belli
Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
Alıştım istemiyorum.
III
Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
insan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek
Biri mi öldü, bir mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.
Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum.
Umutsuzlar parkı’ndan bir alıntı.
Devamı diğer gecelere.
I
Biliyorsunuz parkların
Sizi çağıran tarafları
insanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı
Orada saklanıyor onlar
Çünkü her türlü saklanıyorlar orada
Bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
Dağınık mavisiyle gözlerinin
Sevgi vermez kadın uçlarıyla
Korkuya, sadece korkuya sığınmış olarak
Eskimiş, kurtlanmış ikonlarıyla kiliselerinin
Yalvaran bakışlarıyla –nasıl da sevimsiz-
En kötüsü, belki en kötüsü
Bir duygu açlığıyla soluyarak
Parklara yerleşiyorlar, parkların
Onları çağıran köşelerine
Bir karıncayı selamlıyorlar, besili, siyah
Bacak aralarından
Çömelmiş, öyle sakin
Selamlıyorlar
“Günaydın” diyorlar atılmış bir kâğıt parçasına
Kuleler yapıyorlar ayak parmaklarından
Birinci katta bir kibrit çöpü oturuyor
Acılar alıp veriyor dünyadan
Dillerini gösteriyorlar, diz kapaklarını
Bir sıkıntı şiiri gibi
Sıkıntı
işte
Tam orada duruyorlar.
II
Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde
Her cümlede iki tek göz, bu kimin
Ya da kim korkuttu bu kadar sizi
Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı
Ya da tam tersine
Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere
Sulardan ürpermek gibi dokununca,
Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla
Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi
Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben
iş edinmişim öyle kimsesizliği
Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -
Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi
Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da
Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.
Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi
Onu da tatmak gibi
Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
Ama gitmenin saati geldi
Kirli bir gömleği çıkarıp asmak
Yıkayıp kurutmak ister ellerimi
Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
Bilirim ama çok bilirim kapadığımı
Öyle iş olsun diye mi, hayır
Bilirim içerde kendimi bulacağımı
Dışarda görüldüysem inattan başka değil
Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
Ve açıyorum bütün muslukları
Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
Ne geldiği, ne de gittiği yer belli
Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
Alıştım istemiyorum.
III
Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
insan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek
Biri mi öldü, bir mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.
Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum.
Umutsuzlar parkı’ndan bir alıntı.
Devamı diğer gecelere.
Çok sevdiğim bir şiir var. Kimse okumasın kimse bilmesin istiyorum, içten içe. Sevgilim olsa bu kadar kıskanmam.
Sevdiğimiz ölüler var ve sevmediğimiz diriler çok
Geçtim aralarından kirin pusun ve telaşın
Gövdemden geçtim önce sonra aklımı kaybettim
Yalnızdım hep ve bunu mesele yapmayacak kadar
Şuursuzdum sanırım son çare sana geldim
Merhamet et merhamet bir bakışınla mümkün
Çok zaman kaybettim çok üzgünüm ne desem boş.
Geçtim aralarından kirin pusun ve telaşın
Gövdemden geçtim önce sonra aklımı kaybettim
Yalnızdım hep ve bunu mesele yapmayacak kadar
Şuursuzdum sanırım son çare sana geldim
Merhamet et merhamet bir bakışınla mümkün
Çok zaman kaybettim çok üzgünüm ne desem boş.
Ali lidardan, en sevdiğim,
Geçtim!
Dönüp sırtımı kalabalıklara
Kanayan yerlerime iki kat fondöten sürüp
(Baba beni makinist yap)
Gençtim, bilmiyordum o zamanlar
Gitmeye yeltenmenin gitmek demek olmadığını.
Şimdi bütün ağrırken, tırnaktan saç diplerime
Ağaramazken şafak ve ağlarken mütemadiyen
(Baba beni depresyona sok)
Doğru ne yanlış ne hepsi iç içe geçmişken
Sen varken tek güzel olan, bırakıp nasıl gideyim?
Geçtim!
Dönüp sırtımı kalabalıklara
Evim bildim seni, geçmişim ve geleceğim
Oralarda bir yerdeyken sen ve en güzel ihtimalken
Bir şey gelmiyor elimden
(Baba benim kafama sık!)
N'olur bana bir şey söyle ne yaptığımı bileyim
Ne eksikse sen tamamla, son derece yorgunum
Çok uykum var, öp beni, öpersen ne güzel uyurum
Gecenin türküsünü sorarsanız;
o da Neşet Ertaş -
Kurusa Fidanın Güllerin Solsa
Göynümde Solmayan Gülümsün Benim
Yaprakların Gazel Olsa Dökülse
Daha Taze Fidan Dalımsın Benim
Ağarsa Saçların Belin Bükülse
Birer Birer Hep Dişlerin Dökülse (Canım Dökülse)
Vücudun Kurusa Kanın Çekilse
Yine Şu Gönlümün Yarisin Benim.
Geçtim!
Dönüp sırtımı kalabalıklara
Kanayan yerlerime iki kat fondöten sürüp
(Baba beni makinist yap)
Gençtim, bilmiyordum o zamanlar
Gitmeye yeltenmenin gitmek demek olmadığını.
Şimdi bütün ağrırken, tırnaktan saç diplerime
Ağaramazken şafak ve ağlarken mütemadiyen
(Baba beni depresyona sok)
Doğru ne yanlış ne hepsi iç içe geçmişken
Sen varken tek güzel olan, bırakıp nasıl gideyim?
Geçtim!
Dönüp sırtımı kalabalıklara
Evim bildim seni, geçmişim ve geleceğim
Oralarda bir yerdeyken sen ve en güzel ihtimalken
Bir şey gelmiyor elimden
(Baba benim kafama sık!)
N'olur bana bir şey söyle ne yaptığımı bileyim
Ne eksikse sen tamamla, son derece yorgunum
Çok uykum var, öp beni, öpersen ne güzel uyurum
Gecenin türküsünü sorarsanız;
o da Neşet Ertaş -
Kurusa Fidanın Güllerin Solsa
Göynümde Solmayan Gülümsün Benim
Yaprakların Gazel Olsa Dökülse
Daha Taze Fidan Dalımsın Benim
Ağarsa Saçların Belin Bükülse
Birer Birer Hep Dişlerin Dökülse (Canım Dökülse)
Vücudun Kurusa Kanın Çekilse
Yine Şu Gönlümün Yarisin Benim.
Birine mesela “nasılsın?” diyorum “iyi nolsun” diyor ya hani “nolsun?” Demek istiyorum ya da “teşekkür ederim” diyorum da “ne demek” diyor ya “ne demek?” Diye sorasım geliyor, tutamıyorum kendimi. Of! Biri şu salaklığıma dur demeli.
Kıskançlıktan öldürülmeye hak görülmek.
imkansız olmamakla birlikte, her boş vaktini ve bazı klişeleri sigarayla tamamlayan insanlar için dirayet isteyen eylem.
“istemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. Anlat bana.” Tomris uyar.
Şöyle bir şey.
Şöyle bir şey.
Eflatun At Olabilir..
Kapatsan gözlerini uzansan kanepeye
kapatmasan da olur tabi merak etme problem yapmam
bu akşam senin için bir sürü fedakarlık yapabilirim
şimdi istesen benden son sigaramı bile veririm
şimdi mesela ikimiz son sürat giden bir trene
yetişemesek bile binmeye niyet edebiliriz
ameller niyetlere göreyse varsa harbiden öyle bir şey
niyet etsem sıkı sıkı uyurkenden uyanıncaya
uyandığımda belki seni yanı başımda görebilirim..
Bir ikimiz kalsak şimdi terimizi silmeye
bir üşensek bir üşensek kalsak öyle sırılsıklam
uyuyakalsak öylece birlikte aynı yere
sabitlemişken gözlerimizi aynı anda uykuya dalsak
eflatun bir at görsek rüyamızda aynı anda
eflatun at olmaz deme deneyelim bak olabilir
yeter ki uyuyabilelim çünkü beraber uyumak
her türlü ön yargının üstesinden gelebilir..
Canım Ali Lidar.
Kapatsan gözlerini uzansan kanepeye
kapatmasan da olur tabi merak etme problem yapmam
bu akşam senin için bir sürü fedakarlık yapabilirim
şimdi istesen benden son sigaramı bile veririm
şimdi mesela ikimiz son sürat giden bir trene
yetişemesek bile binmeye niyet edebiliriz
ameller niyetlere göreyse varsa harbiden öyle bir şey
niyet etsem sıkı sıkı uyurkenden uyanıncaya
uyandığımda belki seni yanı başımda görebilirim..
Bir ikimiz kalsak şimdi terimizi silmeye
bir üşensek bir üşensek kalsak öyle sırılsıklam
uyuyakalsak öylece birlikte aynı yere
sabitlemişken gözlerimizi aynı anda uykuya dalsak
eflatun bir at görsek rüyamızda aynı anda
eflatun at olmaz deme deneyelim bak olabilir
yeter ki uyuyabilelim çünkü beraber uyumak
her türlü ön yargının üstesinden gelebilir..
Canım Ali Lidar.
Unutulmuş gibiyim ben.
Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yalnız bile değilim.
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu.
- Edip Cansever
Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yalnız bile değilim.
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu.
- Edip Cansever