bugün

*terminallerdir. binlerce ayrılık yaşanır orada. yeri gelir askere oğlunu uğurlarsın, yeri gelir memleketten gelen akrabalarını. hep gözüyaşlı biri olur oralarda.*
gasilhane. camilerdeki cenaze yıkama bölümü.
(bkz: anıtkabir)
final oncesi her yer.
(bkz: madam despina meyhanesi)

"kur masayı madam despina
kirli beyaz muşamba örtüleri ser
çek sediri asmanın altına
yanında bir ince müzeyyen abla"

ne zaman oturup rakımı yudumlasam, aklıma gelir bu dörtlük. madam despina ile dedem sıkı arkadaşlarmış. altı sene önce kaybettiğim dedemin ruhunu madam despina meyhanesi'ne ne zaman gitsem iliklerime kadar hissederim. pek severmiş orada rakı içmeyi. oraya gittiğim zaman hüzünlenir, gözlerimin dolmasına müsade ederim. işin enteresan tarafı, oraya hep tek gitmişimdir. dedemle başbaşa içiyormuşum gibi geliyor bana. kimse duymaz ama baya baya sohbet ederiz biz orada. ben sorarım, dedem cevaplar. ben sorarım, dedem kulağımı çeker. ben sorarım, dedem akıl verir. ben ağlarım, dedem ağlar. ben gülerim, dedem güler. ben kadeh kaldırırım, dedem bana kadeh tokuşturur...

madam despina meyhanesi hüzün kokar, aşk kokar, yaşamışlık kokar, sevgi kokar..
(bkz: şehitlik)
Mezarlık ya ne olacağdı.
Otogarlar ve garlar.

Kalabalık veya ıssız olması veya hangi şehirde hangi ülkede olduğunuzla alakalı değildir. vedaların hüznünün endişeli bekleyişlerin kavuşmaların sevincine karıştığı ağır bir havası vardır bekleme salonlarının. Bütün otobüslerin trenlerin pencerelerinden saatlerin tiktaklarından peronlarının kirli plastik sandalyelerinden pişmaniye satıcılarının gözlerinden sizi de önüne katan bir hüzün akar adeta.
(bkz: barbarlık müzesi).
benim için lokallerdir. 81 vilayet fark etmeksizin, hangisinde bir lokal varsa orada hüzün ve yaşanmışlık varmış gibi hissettiriyor. nostalji desen, var. gelenek desen, o da var.
salaş görüntülerinin altında, esasen bir kültür, sanki biraz da hüzün var.
Pavyonlardır. Ne asgari ücretliler maaşları ezdi oralarda karılarla karısı çocuğu evde aç beklerken.
herkes için ve her zaman geçerli olan mekan...

ailenle ve arkadaşlarınla birçok anı biriktirdiğin çocukluğunun geçtiği mekanlar, sokaklar, caddeler hatta şehirdir.

insan her zaman çocukluğundaki zamanın en güzel günler olduğunu düşünür çünkü.
niye bilmiyorum ama yazlıklar. yılda bir defa falan gidiyosun. orada öylece duruyor. hiçbir eşya eskiyemiyor. komşuluklar bile yılda bir kerelik. samimi ama sahte bir tarafı var. düşünsene sen günlük sıkıntılarınla kentin göbeğindesin ve uzakta seni sadece yılda bir kez ağırlayan sevimli bir koltuğun var. bazı tanışlarla yolda orda burda karşılaşıp; "muhakkak görüşelim" dersin ve asla görüşmezsin ya, yazlıklar bana hep öyle geliyor. evin değilmiş gibi. çünkü evin senin sene içinde her halini gören bir yapı. yazlık öyle değil. bahçesindeki ağacın ne kadar büyüdüğüne şaşırabilirsin. bu yabancılıktır. yazlıklar hakikaten bir pazar günü öğleden sonrası gibidir. yüz yıl süren bir pazar sıkıntısı. akşam güneşi. nemli hava. delirtici bir sakinlik. boşluk. yankı. en ufak bir çıt sesi bile yankılanıyor. merdivenden inerken çıkan ses. tırabzanın soğukluğu. yılda bikaç hafta öylesine geçirilen ve bikaç bavulla gelinip gidilen korkunç yapılar. deniz bile; "geldi yine tipini siktiğim" der gibi bakıyor. yazlıklardaki hiçbir şey, neredeyse hiçbiri, hiçbir insana ait değilmiş gibi. boşluğa bıraktığımız küçük izler. yenilenen ve azalan komşular. mezarları kentlerde olan komşular. yeni doğumlar. çok da soğumamış karpuz. geçiştirilme. bunaltıcı.