bugün

Kanun koyucu niteliginiz yok ise ki onun da yeri meclistir hukuk okumanin hicbir ozel vasfi yoktur.. genel olarak hukuk fakultelerinde verilen egitimin kanunlarin ezberlenip belli kombinasyonlarla onceden sinirlari belirtilmis sonuclara varmak oldugunu kabul edersek onca kitabi ezberlemek icin 4 senesini veren insanlarin sisire sisire bitiremedigi ihtisas alanidir..
mahkemelik olduğunda aynı sözleri hakim karşısında da tekrarlaması beklenen kişi söylemi.
aynı söz hakim önünde söylenemediği için zaten şişirilmiş bir ihtisas alanıdır.

zaten hakim önünde rahatça kendimizi ifade edebilseydik hukuk gerçekten bir bilim alanı olurdu. ammavelakin birey insiyatifinde süre gelen bir işleyiş olduğundan hukuk, ne yazık ki bir bilim dalı olmaktan uzaktır.
Batıdan doğuya intikal eden miletimizde tecrübe edilmemiş kanunlar elbet bir gün balon niteliği taşıyacaktır. Allahın kanunu insanlarınkinden adaletlidir.
Hukuk sistemimizde avukatla temsil zorunluluğu yoktur. Süreleri, usuli işlemleri ve esasa ilişkin beyanları kaçırmayacak tam olarak yapabilecek biri varsa buyursun yapsın o zaman. Hukuk okumak bi s.kim değil yea şişirilmiş bir alan in ordan ben kendi hakimliğimi de yaparım bile denebilir hatta.

Hukuk fakültesinde okumanın kanun ezberlemekten başka bişey olmadığına değinmek bile istemiyorum. Tamamen yatarak iki satır ezberleyip bitiriyoruz bu okulları, adamlar haklı beyler.
hukuku sadece kanun ezberlemek olarak gören yazar beyanatıdır. öncelikle hukukçu ile hukuk teknisyeni(bir hocamın çok beğendim kavramı) ayrımı yapılmalıdır.

hukuk teknisyeni kanunları bilip uygulayan kişi demektir. hukukla sadece mesleki anlamda ilgilenir. hukukçu ise yalnızca kanunları bilen adam değildir aynı zamanda hukukun genel ilkelerini içselleştirmiş, her durumda adalet kavramını kendine hedef edinmiş, yaptığı her işte diğer insanların hakkını hukukunu gözeten kişidir. yani hukukçu olmak sadece meslek sahibi olmak değil aynı zamanda hayata dair farklı bir bakış açısı kazanmaktır. bu bakış açısını kazanmak ise bazen yıllara, bazen de bir ömre mal olan süreçtir. dolayısıyla herkes hukuk fakültesi mezunu olabilir ancak hukukçu olamaz.

hukuk fakültelerinin ise hemen hemen hepsinin amacı hukuk teknisyenlerinden çok hukukçu yetiştirmektir. bu sebeple hukuk tarihi,siyasi tarih, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi gibi dersler koyarak hukuki bakış açısı kazandırılmaya çalışılır. yani hukuk sadece bir ihtisas okul değil aynı zamanda hayat okuludur. dolayısıyla başlığa hak vermek mümkün değildir.
hukuka giriş dersini yeni almaya başlamış kişi hezeyanı. tabi çocukken kafasında avukat deyince amerikan filmlerindeki "itiraaz ediyorum hakim bey" diye yerinden dramatik biçimde fırlayan bir süper kahraman imajı beliren adamlarda bu normaldir.

bak şimdi aslanım, hani demişsin ya "genel olarak hukuk fakültelerinde verilen eğitimin kanunlarin ezberlenip belli kombinasyonlarla onceden sinirlari belirtilmis sonuclara varmak oldugunu kabul edersek" diye... işte o belirli kombinasyonlar dediğin alanda, belli sınırlar içinde dediğin alanda insanların hayatları söz konusu oluyor onun farkında değilsin. öte yandan belli suça belli cezalar veriliyor diye "amaan canım, her şey yasada belli zaten, hakime avukata iş düşmüyor ki" deyip kestirip atmak da çok saçma olur. çünkü zanlının o suçu işleyip işlemediği, işlemişse hafifletici sebepler olup olmadığı, veya o suçu ne kadar işlediği vs gibi pek çok teknik detay var.

bazı hukukçular, yasalara fazla takılabiliyor. öyle ki, yasaların da yasama organı tarafından konulmuş kurallar olduğunu unutup onun haklı veya haksız bir kanun olduğunun sorgulanabileceğini unutabiliyorlar bazen. öyle hukukçulara kafam girsin! ama bunlar sadece bir azınlık. öte yandan yasama organını oluşturan bireylerin dahi yargılanabilirliğini, hükümetin yargı organı tarafından kısıtlandırılabilirliğini ele alırsan eğer, o zaman hukuk dediğin alanın ne kadar yetkin bir alan olduğunu daha iyi anlarsın.