bugün

artık kalmak mümkün değildir.ne kalıp aşkınıza sahip çıkarsınız, ne de aşkınız kalmanızı ister.
tek yok kalmıştır.o da gitmek.
bu istekle kaçılabilir sanılır çoğu yaşanmışlıktan ya da yaşanamamışlıktan. ama mekandan uzaklaştıkça içine çöken yalnızlık içinde daha da kapanılır ruhun içine. ruhuyla konuşmalar başlar sessiz sessiz. sorular artar, cevaplar zorlaşır. geride bırakılanları düşünmekle daha da kompleks bir problem yaratılır. artık sorular çözümü matematiğin bile bulamayacağı kadar zorlaşmıştır.
sorunları çözmek için uzaklaşmak, olaydan soğumak yetmez; sorunların merkezine ulaşıp en sıcak yerinde çözümler üretmek gerekir. çünkü uzaklaşmak, yaşananları hafızadan silmez.
(bkz: ölme isteği)*
çalışma hayatından sıkıldığınızda, ev arkadaşlarınızdan sıkıldığınızda, ailenizin zırt pırt arayıp rahat bırakmadığı zamanlarda telefonu da atıp herşeyi bırakıp çekip gitmek isteği yalnız kalmak isteğidir.
hayatın sana digerlerinden daha acımasız davrandıgını dusundugun her an yapmak istenilen ama nereye gidilirse gidilsin bir seylerin mutlaka pesinden gelecegi gercegini hic degistirmeyen.
içten içe yakın zamanlarda hissedilen ve yakında hayata geçirilecek olan eylem.
şu boşluğun içinde nefes alamama durumudur..gözlerin içindeki eskici dükkanına gitme siteğiyle yanıp kavrulmadır..
kendi içinde ezik ve duygularına yenik olan insanın saçma sapan isteğidir. akıl denen olgu çalışmadığı için herşeyin bu şekilde biteceğini sanar ama yanılır. bu istek yerine kendine yeni bakış açıları yaratırsa hayatına çok rahatça yön verir ve sıkıntıları gider. bir de geçmişe dönüp bakmaması bu yön verişte en önemli saydamlıktır.
bugünlerde herkes gitmek istiyor.
küçük bir sahil kasabasına,
bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

hayatından memnun olan yok.
kiminle konuşsam aynı şey...
herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten.
herşeyi, herkesi götürdün demektir.
keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
ama olmuyor.

hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

böyle gidiyoruz işte.
bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"otur" diyen kazanıyor.
o yan kalabalık zira...
iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
güvende olma duygusu...
en kötüsü alışkanlık.
alışkanlığın verdiği rahatlık,
monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
kalıyoruz...
kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

evlenmeler...
bir çocuk daha doğurmalar...
borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

misal ben...
kapıdaki rex'i bırakıp gidemiyorum.
değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
alıp götürsem gelmez ki...
bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
herkes onu, o herkesi seviyor.
hangi birimizle gitsin?

"sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
kendi imalatımız küfeler.

ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
ölüm var zira.
ölüme inat tutunmak lazım,
inadına kök salmak lazım.

bari ufak kaçışlar yapabilsek.
var tabii yapanlar, ama az.
sadece kaymak tabakası.
hepimiz kaçabilsek...
bütçe, zaman, keyif... denk olsa.
gün içinde mesela...
küçücük gitmeler yapabilsek.

ne mümkün.
sabah 9, akşam 18
sonra başka mecburiyetler
sıkışıp kaldık.
sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
bu kadar ağır olmamalı.

hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
ne saçma...
bahar mıdır bizi bu hale getiren?
galiba.

ben her bahar aşık olmam ama
her bahar gitmek isterim.
gittiğim olmadı hiç,
ama olsun... istemek de güzel..

can yucel
geçmişe dönme isteği. birden 4, 5 ay öncesine gitme isteği.

kimse inancını kaybetmedi kimse
heyecanını kaybetmedi
kahretsin
zaman zaman her insanın içinde oluşan istek. zor olan bu isteği bastırabilmek.
genelde filmler tarafından insanların aklına sokulan depresif girişim. Öyle bir dünya yok. en azından bu ülkede yok. Her şeyi biraktin çektin gittin diyelim. Nereye gidicen isviçre'ye mi? alıyolarsa seni her şeyi bırakmış halinle bizi de götür.hayat hollywood filmi değil ki öyle her şeyi bırakıp sıfırdan başlayasın sonra hayatının aşkını bulup çoluk çocuğa karışasın. madem mutsuzsun git bi doktora yada psikoloğa ellerinden geleni yapsınlar.
* *
bazen bir tek şey hariçtir. o bir tek şeyi alıp ta herşeyi bırakıp gitmek ister insan bazenn.. **
her şey üstüne geliyordur, hayat aksiliklerini gösteriyor, seni üzüyor, seni bıktırıyordur. artık orda durmak, o acılara katlanmak istemıyorsundur. uzak durmak artık bambaşka şeyler görmek ve belki de mutlu olmak istiyorsundur ve evet herşeyi oylecene bırakıp gitmek, arkana bakmadan gitmek, kurtulnmak kacmak istiyorsundur. bazen yaparsın ve dogru karardır, bazen gitmezsin hayatın boyunca onun pişmanlıgı vardır. ya da en dogrusu anı yaşamaktır.
--spoiler--
gidersem belki hasret olur
belki beni sevenler de özler ama
anladım ki özlemden hiç kimse ölmüyor
ama ben ölüyorum.
nefes alıyorum
önemsiyorum
ve gitmek istiyorum.
anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor
sevdiklerim ve beni sevenler!
bağışlayın.
su akıyor ve ben gidiyorum.
--spoiler--
(bkz: bi tek ben değilmişim)
insanların kurallarına, yalanlarına, laubaliliklerine baş kaldırmaktan yorulmuş insanın seçeneğidir. yalnızlık, karanlık ve sessizlikte sürüden olabildiğince uzak durmayı tercih eder.
her zaman istenen ama hiç gerçekleştirilemeyen şey. bir anlamda hayatın kısa bir özeti.
bugünlerde herkes gitmek istiyor... cümlesiyle başlayan ve can yücel imzasını taşıyan bu yazının aslında Pakize Suda 'nın olduğu 24 Temmuz 2008 tarihli Hürriyet Gazetesinde ki yazısında Pakize Suda tarafından belirtilmiştir.http://www.hurriyet.com.t...3&gid=61&sz=71082 . böyle büyük bir yanlışlık beni şaşkınlıklara gark etmiştir.
ancak üzerinizdeki toprağın ağarlığını hisettiğinizde yapacağınız ancak o zaman da yapmak istemeyeceğiniz aktivite.
aslında bu istek korkaklıtan ve bencillikten gelir. sorumluluklardan kaçmaktır, yabanileşme istediğidir. belki de bir içgüdüdür. hala evcilleşme evresini tamamlayamamış olabiliriz.
her daim içte taşınan ve elbet bir gün taşıp, bu içten çıkacak olandır. bekliyoruz.
bıkmışsınızdır insanların ikiyüzlülüklerinden, çıkarcılıklarından, bencilliklerinden... etrafınızda dönen oyunlara ayak uyduramıyorsunuzdur. insanları daha iyi tanıdıkça, insanlığa dair ideallerinizin üzeri yavaş yavaş bulutlarla kaplanmaya başlamıştır. ailevi sorunlar, sağlık sorunları, aşk acısı derken rahat bir nefes almayı bile unutmuşsunuzdur. üstüne üstlük, iyi tanımadığınız birine güvenip sonra bin pişman olmuş ama kaybedeceğizi kaybetmişsinizdir ve bilirsiniz ki, asıl sorunlar daha yeni başlamaktadır...

sonra bir anda içiniz daralır, beyninizin içi alev alev olur, hiçbir şey düşünmeden çeker gidersiniz. artık dayanacak gücünüzün kalmadığınıza eminsinizdir. çok değer verdiğiniz herşey birdenbire anlamını yitirmiştir... devam etmek istemiyorsunuzdur kısacası.

ama yapamazsınız işte. alternatifiniz yoktur en başta. kendinizi ikna etmek için her yolu denersiniz: insanların çoğu kötüdür, alçaktır, sistem zaten rezalet ötesidir ama ''herşey güllük gülistanlık olsaydı, bunca uğraşın ne anlamı kalırdı ki? tüm bunlar, en başından beri, çorak bir toprakta filiz verme mücadelesi değil miydi?'' dersiniz. sonra, öss'yi kazanma yolunda çektiğiniz zorlukları bilen, çok değer verdiğiniz birinin, sınav sonucunuz geldikten sonra sizi bataklıklarda yetişip çok güzel çiçekler açan lotus bitkisine benzetmesi gelir aklınıza. bölümünüzdeki profesörün, sizin yanınızda, belki de sizden bin kat fazla zorluk çekmiş babanıza ''böyle bir evlat yetiştirdiğiniz için tebrik ederim.'' demesi ve o andaki tarif edilmez hislerinizi düşünüzsünüz. oğluna ders vermenizi isteyen birinin ''onu çok da zorlamana gerek yok, seni örnek alıp senin gibi olmaya çalışması yeterli.'' demesini düşünürsünüz ve gidemezsiniz işte. hiçbir yere gidemezsiniz.

daha güzel günlerin umuduyla bir kez daha denemeye karar verirsiniz, bir sonraki ''herşeyi bırakıp çekip gitme isteği'' krizine kadar.
genelde depresyon, aşırı can sıkıntılı dönemlerde, çıkmazda olunan, çözüm bulmakta zorlanan durumlarda geçekleştirilmek istenen olaydır. her şeyi geride bırakıp kimsenin sizi tanımadığı biyerlere gitmek orada yeni bir düzen kurmak istenir çoğu zaman hani hep denir ya her şeye sıfırdan başlanmak istenir. akla ilk gelen sadece sırt çantanı alıp yola çıkmak ve önüne gelen ilk otobüse ya da otostop çekilen ilk araba nereye gidiyorsa oraya gidilmek istenir. otobüsün ya da arabanın nereye gittiği bile sorulmaz. arkana bir daha bakmadan gitmek istenir, her şeyi ve herkesi geride bırakmak için..çoğunlukla bu düşünceler sadece düşünmekle kalır icraata geçirmek biraz zordur, açıkcası biraz göt ister. sonuçta ne olursa olsun hepimizin geride bırakmakta zorlanacağı en azından bir kişisi vardır. aslında birkaç yıllığına yapılabilse böyle bir olay çok güzel olabilir ama ne gitmek kolay ne de gittiğin yerde tutunabilmek ne de geride bıraktıklarına duyduğun özleme, hasrete dayanabilmek..
en ünlü zamane isteği.
bi kısım cesaret gerektirir tabi. bunu söyleyip de ufuk çizgisinde kaybolan bi insana rastlamadım henüz. yoo yooo biri vardı hakkı yenmez. valizi toplayıp köy minibüslerinin kalktığı eski garaj mevkiinden çark edip oralara yakın bi cafede akşama kadar çay sigara içtikten sonra, ağlayarak geri döndüydü. ama hala umudumu kesmiş değilim ne bu eylemden, nede bunu gerçekleştirecek insandan yana. yana yana.
durup geçmesini beklemek en iyisi belki de... ama olmuyor işte her zaman. gitmek istiyorsun ne var ne yoksa gerinde kalsın, peşine takılmasın istiyorsun. kendini bulmaya gitmen gerektiğini hissediyorsun ama bir şeyler her daim paçandan çekiyor geri döndürüyor seni. daha çekilmez, daha kaçılası oluyor işte o zaman "her şey" sırf bu yüzden gözler kapayıp bu hissin geçmesini beklemeli insan. geri döneceği ve daha yorulacağı için...