bugün

şurdan bir tren geçiyor ki
trene bakıyorum ki
trenin üzerinde bir yazı yazıyor ki
o da doğu ekspresiymiş ki
trenin içinde bir güzel var ki
ama ben güzeli tanımıyorum ki
ben de mahsus trene biniyorum ki
ondan sonra istanbul haydarpaşa'da iniyoruz ki
ben de mahsus kendimi bi köşeye giriyorum ki
maksat tanışmak için ki
ondan sonra o da trenden iniyor ben de iniyorum ki
kendimi mahsus değdiriyorum diyor ki önüne baksana diyor.
Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan,
"Oldu bir şeyler" demeliyim.
oturmalıyım bir taşa
kararan dünyada,
kendini yemiş bitirmiş bir nehirde.
Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların
Geride bıraktığım denizi
ya da çığlığını kızkardeşimin.
Nedir bu toprağın zenginliği?
Gün neden günle kapanıyor?
Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda?
Ve ölüm neden?
Nereden geldiğimi sormayacak mısın?
Anlatayım sana;
Kırık şeyleri
Acılı kapları
Sık sık tozlanan koca sığırları
ve tutulu kalbimi.
Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler,
ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan.
Ağlayan yüzlerdir bunlar,
Parmaklardır gırtlağımızdaki,
ve toprağa düşen yapraklardır.
Yiten günün karanlığıdır.
Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki.
işte menekşeler ve işte kırlangıçlar,
Sevdiğim her şey
Tatlı mesajlar veren günbegün
açıkta zaman
tatlılığı artan.
Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından:
Neden kemiriyor boşa giden zaman
sessizlik kabuğunu?
Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum.
O kadar çok ki ölümüz
Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler
Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar
Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler
Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim.

Pablo Neruda
MASUMiYET

Masumiyet, insan eliyle katledilir oldu;
Sadece bir tebessümdü oysaki,
Babalardan oğullara (kalan).

***

Şakağında insanlığın, orospu namlusu...
Öyle soğuk bir "hâl-i pür melal",
Anla sevgili ülkem: Sonu yok hadsizliğin.

Servan Ayus
Derste konuşmak yasak,
Ağzımızımı bantlasak.

Yemek yemek yasak,
Midemize kilitmi taksak.

Sınıfta kalmak yasak,
Okuyup inekmi olsak.

O yasak bu yasak,
Vallahi arkadaşlar,
Şu okuldan,
BiR MENZUN OLSAK.
Orhan Veli Kanık Anlatamıyorum

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum…
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların,
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

işe bak sen gözlerin de burda,
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
iyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya.

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların,
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden istanbul gidiyordu.
Uzanmış seni usulca öpmüştüm.
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.
cemal süreya
Laçka bir yazın kurak yalnızlığında üşüyorum
Kalabalık sokakların sensizliği kanıyor içimde
Kimse sen değil
Herkes sanki biz

Gözlerinde beni gördüğüm her an
Kaçırırdın gözlerini bir aşktan kaçar gibi
Yanaklarındaki iki akşam güneşiyle
Susarak söylerdin
Söyleyemediklerini
Şimdi
Çığlık atıyor susmalarım sensizliğe
Niyetli bir çocuk gibi susuyorum sana
Nafile
Kaç akşam geçti gelmedin
Bozamadım sensizliğin orucunu

Nedenlere soruyorum suretinin eksikliğini
Çıkar yollarını çıkmaz sokaklarımda arıyorum
Terk edilmiş bir meyhanede
Boş bardaklar kaldırıyorum şerefimize
Kana kana sensizlik içiyorum
Andan ana yokluğunda ölüyorum

Sensiz geçen geçmiş geçmiyor
Geleceğe mazi oluyor yokluğun
Ben
O yokluğun var olma yolcusuyum
Karanlığa giden bir trenin
En yıkık vagonundayım
Yenildim kalbimdeki depremlere
Tozlu acılara bıraktım hayallerimi
Enkazların kimsesiz odalarında
Aldığım her nefesin son noktasından
Seni bıraktım hıçkırıklarımın koynuna

Artık
Toprağın kabullenmediği kadar canlı
Hayattan kovulmuş kadar ölüyüm
Arafın izdüşümünde bir canlı cesedim
Her an ölerek yaşamaktan
Yaşamaya hasretim
Doğmayacak kızımızın okşayamıyacağım saçlarına hasretim
Annene annem diyemiyeceğim günlere hasretim
Olmayacak evimizin sen kokan eşyalarına hasretim
Sana hasretim...
Bize hasretim...
Ölmeye hasretim...
bugün için henüz yazılmamıştır.
Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
inkar etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.

Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım.

Özdemir Asaf
ya rab belayı aşk ile kıl aşina beni
bir dem bela-yı aşktan etme cüda beni

az eyleme inayetini ehli derdden
yani ki çok belalara kıl mübtela beni

oldukça ben götürme beladan iradetim
ben isterim belayı çü ister bela beni

gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın
geldikçe derdine beter et müptela beni

öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim
vaslına mümkün ola getürmek saba beni

nahvet kılıp nasib fuzuli gibi bana
ya rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
fuzuli
küçük mutluluklar biriktirmek istiyorum çocuklarıma;
zenginliği doğada ve insanda bulsunlar diye.
sonra mutlu bir yüz çizmek istiyorum yola;
bilsinler her ayrılığın bizi ağlatamayacağını.

ezberlerini kullanacaklarsa illa,
yatmadan önce dişlerini fırçalamayı ezberlesinler.
hiçbir sevgi hak ettiği karşılığı bulamayabilir;
bunu ise yaşayarak öğrensinler.

küçük mutluluklar biriktirmek istiyorum çocuklarıma;
zenginliği bir gülüşte, bir çiçekte, bir uğur böceğinde bulabilsinler diye...

gece uykusu
Sen benim ikindi kahvemsin,
Telvesi bol, sıcak, köpüklü..
Orta şekerli..
Küçücük bir fincandan yudumladığımsın..

Sessizce içişlerim,
Her tadında boğazımı yakan,
Acısı saatlerce geçmeyensin..

Sen benim ikindi kahvemsin..
Kendi ellerimle pişirdiğim,
Bir kaşık kahve, biraz şeker,
Bir cezve suya verdiğimsin..
Benimsin...

Yavaş yavaş karıştırıp kısık ateşte,
Her defasında köpüğünü seçtiğim,
Taşmaya yeltendiğinde üfleyişlerim,
Kokusunu içime sindirdiğimsin..
Sen benim ikindi kahvemsin,
Sıcacık..
ince kulplu, nazik bir fincandan yudumladığım,
Hiçbir tadına doyamadığımsın..

Telvesinde kaybolduğum..
Sabredişlerimde fallarına baktığım,
Üç vakte kadar gelen sevgili,
Aydınlığa çıkan yollarımsın..
Sen benim ikindi kahvemsin..
“Bir gece habersiz bize gel..
Merdivenler gıcırdamasın.
Öyle yorgunum ki hiç sorma,
Sen halimden anlarsın.
Sabahlara kadar oturup konuşalım..
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun,
Kanatlarımız dokunarak uçalım.
Insanlardan buz gibi soğudum..
Işte yalnız sen varsın.
Öyle halsizim ki hiç sorma,
Anlarsın…”

CAHiT KÜLEBi dendir.
var mı beni içinizde tanıyan
yaşanmadan çözülmeyen sır benim
kalmasa da şöhretimi duymayan
kimliğimi tarif etmek zor benim

bülbül benim lisanımla ötüştü
"bir gül için canevinden tutuştu"
yüreğime toroslardan çığ düştü
yangınımı söndürmedi kar benim

niceler sultandı, kraldı, şahtı
benimle değişti talihi, bahtı
yerle bir eyledim taç ile tahtı
akıl almaz hünerlerim var benim

kamil iken cahil ettim alimi
vahşi iken yahşi ettim zalimi
yavuz iken zebun ettim selim'i
her oyunu bozan gizli zor benim

yeryüzünde ben ürettim veremi
lokman hekim bulamadı çaremi
aslı için kül eyledim kerem'i
ibrahim'in atıldığı kor benim

sebep bazı leyla, bazı şirin'di
hatrım için yüce dağlar delindi
bilek gücüm, ferhat ile bilindi
kuvvet benim, kudret benim, fer benim

ilahimle mevlana'yı döndürdüm
Yunus'umla öfkeleri dindirdim
günahımla çok ocaklar söndürdüm
mevladanım hayır benim, şer benim

benim için yaratıldı muhammet
benim için yağdırıldı o rahmet
evliyanın sözündeki muhabbet
enbiyanın yüzündeki nur benim

kimsesizim, hısmım da yok hasmım da
görünmezim cismim de yok resmim de
dil üzmezim, tek hece var ismimde
barınağım, gönül denen yer benim

cemal safi dendir.
siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi
çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum

seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak
her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum

sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın
rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum

duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
dokunmuyorsun bana
sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı
ben gidiyorum

(bkz: özdemir asaf)
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski istanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin

Attila ilhan.
şu olsun;

http://www.youtube.com/watch?v=yV2ep-0Ayq4

(bkz: pia)
Bir tutkudur insani alip goturen, hatta pesinden surukleyen, mutluluk var zanneder ucunda, istiyodur icindeki tum hışımla, sonunu gore gore gider ona, istedigi sey oyle guzeldirki karsisinda, ona erismek mutluluk verir ona, aslinda kirik bir aynadir tutkusu, Sarildikca kanatir baktikca aglatir, tutkundur sever, onu sevmekde acidir birakmakta. Pinklady
şu olsun madem;
http://www.youtube.com/watch?v=k-lJU6huHgI
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...
sakali saci kadar uzun saci sakalindan kisa.
şu olsun bugün için;

http://www.youtube.com/watch?v=s-E8764JMuc

bir rüya görüyorsun, terlemişsin sırılsıklam
vurulup düştüğüme inanmak istemiyorsun

apansız çıkmalısın karşıma ki unutulmuş
bir karşı çıkış olmalı dünyaya
seninle her karşılaşmamız
felsefe böyledir divanelerde,
teselli aranır bahanelerde,
bir kadeh mey için meyhanelerde,
ağlarsın düştüğüm halleri bilsen.
DOĞUM GÜNÜ Şarkısı

mucizelere inanan iki çocuktuk
hırçın bir neşeyle başladık
şu dünya biraz daha kendini çekse
sanki bir dünya doğacaktı
coşkulu rengimizden
doğru
herkes sevdiğini öldürür

tuval boş
ev uğulduyor
yine de gözlerimi yakıyor tiner!
bu resim bitti sevgilim!
bir ölü doğa gibi duruyorum karşında
aramızdan geçip gidiyor
birbirimize çektiğimiz bıçakların ışıltısı
aramızda rüzgâr
aramızda bir mucize ölüsü

koynum usulca kanar bir
yengeç yürür geçer suyun öte yanına

artık yaşlanabilirsin peter pan
sana geri veriyorum gençliğini

Yıldırım Türker
mehmedim, sevinin, başlar yüksekte!
ölsekte sevinin, eve dönsekde!
sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
yarın elbet, elbet bizimdir!
gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.
Necip fazıl kısakürek