bugün

Muhteşem bir ifade, çağımıza bu ismi versek te olur: Güler yüzlü mutluluk.
Doğum günü partileri, doğum gününü kutlamak, sevgililer günü vs. tüm özel gün ve gecelere bu ismi verebiliriz.
Boşanma oranlarının yüksekliği malumunuzdur. Düğünde yaşanan güler yüz ve tebessümlerin ne kadar sahte olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Düğünler, güler yüzlü mutsuzluğun başladığı anlardır.
(bkz: kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek)
(bkz: gözüme toz kaçtı)
kişide biten amansız ot.
sevgilisinin erhan güleryüz ile mutlu olamamasıdır.
insanlar biraz yüzünü asık görünce hemen sorarlar 'hayırdır neyin var?'. Aslında kimsenin umrunda değildir neyinin olduğu falan. sırf sahte ilgi gösterileri yaparlar. Bu sahte dostlara karşı yapılan sahte bir davranıştır güleryüzlü mutsuzluk. Kimse bilmesin,kimse sormnasın istersiniz. En çokta çalışırken kullanmak zorunda olduğunuz sahte gülücükler,sizi bazen kendiniz hakkında bile şüpheye düşürür. NE gülüyorum nede acımı belli ediyorum uzun zamandır. Öylece duruyorum. Kimse bişeyde soramıyor bu yüzden. Galiba en güzeli bu.
Her gün sabahın köründe kalkıp istanbul-izmit arası gitmek. Müşteriye ve patrona güler yüzlü olmak uğruna yüzüne kocaman bir gülümseme yapıştırmak ve devam etmektir nasıl gidiyorsa öyle.
bana göre güçlü görünmek adına herşeyi içine atmış bir bireyin zoraki durumudur, victor amcama göre bu;

ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
insan her zaman derdini anlatmayı, kırgınlığını, dertlerini, yıkılmışlığını belli etmeyi istemez. bazen de insanların neyin var diye üstüne gelmesini istemessin mesela. canını sıkan konu zaten sana ağır gelirken birilerine anlatmak, hatırlamaktır tekrar can yakar. yok bişey dedikçe daha da üstüne gelirler ölür müsün öldürür müsün.hatta bazen de kendini kandırmak da istersin. evrene mutlu dilekler yolla mutlu olursun saçmalıklarına bel bağlarsın ...
Sahtekarlığın her zaman kabul gördüğü toplumlarda "miş gibi" görünme zorunluluğudur. Mutlu görünmelisinizdir, müşteri temsilcisi gibi sosyal hayatınızda bile sevgi pıtırcığı olmalısınızdır. "Aman dertlerimi kimse görmesin" kaygısıyla içinizi yersiniz. Patlamayı dışa vurmamak için hep içinizde patlatırsınız kısacası. Evet budur bu durum.
ockar ödülü alması kesin gözü ile bakılan aktör, çok iyi rol yapar..

oscar demeyide biliyorum.
Dışının gülüp içinn kan ağlamasıdır. Mutsuzluğunu kimseye belli etmemek için Mutluymnuş gibi davranmasıdır.
mutsuzluğunu kabul edememektir. kimse sormasın diye de gülümsemektir salakça etrafa.
candan erçetin'in 'çok mu derstsiz duruyorum uzaktan bakınca, çok mu kalender sandınız dert anlatmayınca?' şarkı sözlerinin desteklediği durum. kim istemez ki, içi dışı bir insan olmak, mutsuz olduğunu belli etmek? ama artık insanlar istemiyor böyle olmayı. çünkü içinde ne hissedip onu belli ederse 'ezik, zavallı' gibi sıfatlarla bakmaya başlayacaklar sana. ağlayınca 'ağladı', mutsuzluğumuzu belli etmeyine de 'sahtekar' olarak adlandırılıyoruz, ne güzel... bir de böyle insanlar için bir tabir var 'herkesi güldüren ama tek başına kalınca ağlayan palyaço'. evet, aynen öyle.
sivil bir palyaço bu gibi durumlarda kalabilir. yapmacık gülümsemeden daha safiyane bir durum vardır. gülümseyişin içerisinde gün batımı gibi kırılan bir acı vardır. ama bu o ufukları görebilenler için tabiki.
--spoiler--
kalbim sızlar, yüzüm gizler
--spoiler--

teoman
http://youtu.be/A0wV5egZQNc
bazı insanların her gün yaptığı şey.
zordur mutsuzken gülebilmek.

bunu başarmak ciddi bir yaşam kaynağı ister.
ya da umut birikintisinde boğulmayı...
her ne kadar birbirine ayrı gibi görünse de; aslında birbirini tamamlayan ve biri olmadan diğerinin anlaşılamayacağı iki eylem. hepimiz mutsuzluğumuzu gizlemek, o "sağlam irademizi" göstermek için tebessüm etmedik mi? ya da en hüzünlü anlarımızda bile birbirimize sarılırken mutlu olmadık mı? aslında bir başka bakış açısı ile yaklaşacak olursak; bunların birbirine gebe olduğunu ve birinin diğerini doğuracağını bile görebiliriz. şöyle ki; ne kadar çabalarsak çabalayalım ne yazık ki bu hayatta hiçbir şey kalıcı olmuyor, örneğin en sevdiğin meyveyi yerken hayal et kendini. ne kadar lezzetli, ne kadar tatlı ve sulu. Bunun mutluluğunu yaşarken birden mevsim değişecek ve uzun süre aynı tadı alamamanın hüznünü yaşayacaksın inceden. Ya da diğer bir şekilde; her şeyin çıkmazda olduğu, karnına ağrıların girdiği ve çıkışa ulaşamadığınız bir durumda sevdiğiniz insanın size sarılıp ufak bir tebessüm etmesi çözmedi mi o boktan labirenti? bu yaşımdan sonra biliyorum ki; insan bunların her biri ve insan bunları dolu dolu yaşamalı. hangi sancı ağrıtırsa ağrıtsın bedenini, en azından bir kişiye bakarken içi gülmeli.
Twitter'a "Ben gülüyorum ama içimde fırtınalar kopuyor." yazan ergen tipidir.
palyaço mutluluğudur.
her gün insanlara karşı yaptığım ne yazıkki olağan haline gelen bir durumdur benim için.
insanın hayata küsmesi ya da anlamsız bulmasının yansı olabilir.
aslında bu ifadeleri kullanmak o kadar iğrençki çünkü kesinlik kadar anlamsız birşey yok bana kalırsa, bir yasa hazırlamadağıma göre neyin kesinliği neyin geniş zamanla çekimlenmişliği.
sokağa çıkıp "lan bu insanlar nasıl bu kadar mutlu olabiliyorlar" diye düşünüldüğünde akla getirilmesi gerekendir.
sahtekarlık değil, teselli bulma ihtiyacı olmayan insanın sıkıntılarını dışarıya yansıtmamasıdır. kendine güvenen, güçlü insanların statüsüdür.
insanın kendine çok değer vermesinin yansımasıdır.. bir o kadar da, yüzünü gören insanların değersizliğidir..
mutsuzluk, ele ayağa düşürülemeyecek kadar kıymetlidir, hissedebilmenin ayinesidir.
"neden iyi değilsin?" sorusundaki samimiyetsizliğin kürtajıdır.