bugün

gitme diye arkasından bağırıyorum. dönüp bakmaya niyeti yok. ikisinden birisini tercih etmeliyim diyorum kendi kendime. hızlıca düşündükten sonra kızın arkasından gitmeye karar veriyorum onu orada sinirli bir şekilde bırakarak. yetişir yetişmez kolundan tutuyorum. o anda ağlamaktan yorgun düşmüş vücudu daha fazla dayanamıyor ve bırakıyor kendini. düşmesin diye sıkıca tutup, insanların şaşkın bakışları arasında kenara çekiyorum. koşarak büfeden bir şişe su kapıp geliyorum. suyu içince kendine geliyor. çok korkuttun beni diyorum. yine ağlamaya başlıyor. ağlayan her kız gibi küçük bir kediye dönüşüyor o anda. küçük bir tebessüm edip çok şanslısın diyorum: seni seven, seninle olmak için hayatını verecek bir sevgilin var. böyle problemler yüzünden insan arkasına bakmadan sevdiğini bırakıp giderse hayat kısır bir döngü haline gelmez mi?
--"onun tarafındasın, çünkü sen de erkeksin" diyor bana.
--"sadece onu daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. seni o kadar çok seviyor ki, sen giderken arkandan bakacak cesareti bile kendinde bulamıyor."
söylediklerimin sahte olduğunu düşünüyor. elinden tutup kaldırmaya çalışıyorum. ama bu sefer de küçük bir kız çocuğuna dönüşüyor: dudaklarını büküp gelmeyeceğim diye inat ediyor.

sinirimden kahkahalar atarak gülmeye başlıyorum. çevreden geçen insanlar yine bize bakıyorlar. elinden tutup zorla kaldırıyorum. ama ikna edilebilecek gibi durmuyor. inadını kırmak için küçük bir hikaye anlatıyorum:

"ben 6 yaşındayken aşkları mahallede dillere destan bir ablayla abi vardı. 2 senedir nişanlılarmış. çocuk daha askerliğini yapmadığı için aileler evliliğe yanaşmıyorlar. ama terör olayları da öylesine yoğun ki askere gitmesi akıl karı değil. sonra bir gün evlilik konusunda bir tartışma yaşanıyor kızla çocuk arasında. tartışmanın bir yerinde kız erkeği korkaklıkla suçlayınca olanlar oluyor: çocuk her şeyi geride bırakıp askere gidiyor. aylarca ne bir mektup ne de bir haber... bir gün evine dönüyor. ama üzerinde türk bayrağı bulunan tahta bir sandığın içinde...
kızın halini anlatmama gerek bile yok sanıyorum. her ziyarete gittiğimizde ağlayan bir çift göz görürdüm o evde. geçen sene eski mahallemdeki insanları ziyarete gittiğimde hala evlenmediğini duyunca çok üzülmüştüm. sadece karşısındakini kızdırmak için söylenmiş bir cümle iki sevgiliyi ne hale getirdi."

yanağıma bir teşekkür öpücüğü konduruyor ve birlikte onu bıraktığımız yere dönüyoruz. onun da siniri geçmiş saat kulesinin önünden manzarayı seyrediyor. birbirlerini görünce anlık bir tereddüt geçirdikten sonra, hiçbir şey söylemeden birbirlerine sarılıyorlar. bana da bu serin bursa akşamında, onların bu mesut halini izleyerek geçmişi sorgulamak kalıyor