bugün

birbiri ile pek de alakası olmayan iki kavramın ( geleneksel islam ve gerçekler ) bir arada incelenmesi hali.

uzun uzadıya ve iki farklı penceren bakılarak yazılmış, bayağı emek verilmiş ciddi bir çalışma olmuş. her ne kadar uzunluğu göz korkutsa da başlandıktan sonra bitirmesi o kadar da uzun sürmüyor.

gelgelim o kadar cümlenin içerisinden cımbızlayarak çektiğim birkaç cümleye. her ne kadar cımbızla çekmiş olsam da değerlendirirken konu bütünlüğü içerisinde ele almak şart.

--spoiler--
diğer bir husus ise şudur ki kuran kendi kendisinin müfessiridir. ve en güzel tefsir de kuran'ın bizatihi kendisidir.
--spoiler--

bu cümle, kesinlikle katıldığım ve metalmilitan'ı eleştirdiğim birkaç noktada aleyhine kullanacağım cümlesidir. *
--spoiler--
(3) kuran'da imanın şartlarının sayıldığı iki ayet vardır. bu ayetleri inceleyelim:

-"iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. asıl iyilik, "allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin"; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyene ve kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. işte bunlar, doğru olanlardır. işte bunlar, allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. [bakara: 177]

-"göklerdeki her şey, yerdeki her şey allah’ındır. içinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de allah sizi, onunla "sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder." allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. peygamber, rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). her biri; "allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine" iman ettiler ve şöyle dediler: “onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” şöyle de dediler: “işittik ve itaat ettik. ey rabbimiz! senden bağışlama dileriz. sonunda dönüş yalnız sanadır." [bakara: 284-285]

-"ey iman edenler! "allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. kim allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü" inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur." [nisa: 136]
--spoiler--

burada itirazım olan nokta " imanın şartları " dır. zira kuran'ın imana koştuğu tek bir şart dahi yoktur. temel kaide sayılabilecek "allah'a inanmak bile imanın bir şartı değildir. şart koşullu bağlılığı da beraberinde getirir, yani siz belirtilen şartların birini dahi sağlamadığınız takdirde iman etmiş sayılmazsınız ki bu kuran'ın ödül ve ceza prensibine ve iman sahiplerini sadece allah'ın bilebileceği prensibine başlı başına bir çelişkidir.

farz edelim ki imanın şartları var. akıl, bu şartların hep aynı olmasını, kişiden kişiye göre değişmemesini bekler.

ne var ki herkesin allah'ına göre imanı ve imanına göre bir allah'ı vardır. herkesten allah'ı tüm detaylarıyla anlatan bir yazı yazması istense neredeyse hiçbiri bir diğeriyle aynı olmayacaktır. örnek vermek gerekirse, geleneksel islam inancı içerisinde bilindik manasıyla kadere iman eden bir kişinin allah'ıyla, metalmilitan'ın allah'ı birbirinden çok farklıdır, benimkisi ise çok daha farklı.

tabiki burada farklı olan allah değil, kişilerin iman ettikleri allah'tır. işin özü, aslında her kişi kendi allah'ını kendisi yaratır. allah ancak kendi kendisini tanımladığı şekilde tektir. işin içerisine insan aklı girdimi, bu tekilliğin çoğulluğa dönüşmesi kaçınılmazdır. daha basit bir söylemle inandığımız milyon belki milyarlarca allah vardır lakin varlık olarak allah tektir.

hal böyleyken bizler hangi allah'a inanacağız ki iman etmiş olalım. ne geleneksel islamcılar ne de metalmilitan benim allah'ımı kabul etmezken ( metalmilitan ile yazışmalardan dolayı kurulmuş bir cümle, alınmayacağına inanıyorum ) nasıl imanın şartlarını yerine getirdiklerini düşünebilirler? " ama seninkisi aykırı bir düşünce dolayısıyla allah'ın aykırı bir allah" tezini öne sürmeleri ciddi olmayacaktır çünkü neticede bu görüşlere aynı kaynağı okuyarak sahip oluyoruz.

bugün kuran okurlarının çoğu aynı kitabı okuyup farklı farklı görüşler öne sürmüyorlar mı ?

biz hangi kitaba, hangi kitabın allah'ına iman edeceğiz ?

bilindik şekliyle şeytan ilk başta melekti ve yine bilindik şekilleriyle cebrail, israfil, azrail, mikail baş melekler ve bunların dışında saqyısı tezahür edemediğimiz kadar melek var. bu melekler ise dumansız ateşten yaratılmışlar.

fakat ben tüm bunlara katılmıyorum, meleklerin de şeytanın da genel anlam itibariyle anlaşılanın çok ötesinde kavramlar olduğunu düşünüyorum.

dumansız ateşten yaratılmış bir ifritin insanların peşinde koşup, onları ayartmaya çalışması bana göre; işin içerisine aksiyon katmak için uydurulmuş bir olay gibi geliyor.

meleğe imanı da eledik.

ama hangimiz imanlı hangimiz imansız orta yolu yok.

herkesin kendi allah'ına, kendi peygamberine, kendi kitabına vs. iman etmesi ise son derece komik olurdu.

ayette sayılanların şarttan ziyade gereklilik olarak adlandırılması daha doğru olacaktır.

imandan söz edilebilmesi için allah'a ananmaktantan da söz edilmesi gerekir, zaten bu ikisi birbirinden ayrı düşünülemez.

fakat örneğin peygamberlere ve dolayısıyla kitaplara inanmayan bir kişinin kurtuluşa eremeyeceğini hiç ama hiç kimse iddia edemez.

(bkz: "Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene, Sonra da ona kötülüğünü ve erdemliliğini bildirene andolsun ki; Onu temizleyen kurtulmuştur. Onu başıboş bırakan ise zarar etmiştir.")

şems 9-10-11

görüldüğü gibi meselenin aslı fıtratının aksi yönde gitmek isteyen nefistir. nesfiyle mücadelesinden galip çıkanlar için kurtuluş müjdelenmiştir. ve bu kurtuluş hiçbir şarta bağlanmamıştır.

(bkz: "kurtulmuştur arınan ve rabbinin adını anıp namaz kılan")

ala 14-15

her neyse bundan sonrası "yaratılışın gayesi" konusudur ki metalmilitan'ın uzun yazısı bile kısa kalacaktır.

gelelim 2. ve daha önemli eleştiriye;

--spoiler--
elbette iman gibi önemli bir konuda bilmemiz gereken her şeyi kitabında sayacak ve hiçbir şeyi eksik bırakmayacaktır.
--spoiler--

metalmilitan bu konuda böyle fikir beyan ederken ( ki hemfikirim bu konuda ) geleneksel islam da kabir hayatı ve gerçekler başlığı altında;

--spoiler--
sonuç olarak, kabir azabı haktır. kuran'da bunu destekleyen ayetler kesin hüküm vermese de vardır. hadislerde ise kesin olarak belirtilmiştir. ancak kabir azabı iman-küfür turnusolü yapılacak bir konu değildir. inanmak lazımdır ancak inanmayanlar da tekfir edilemez. ancak bidat sahibi veya büyük günah sahibi olabilirler.
--spoiler--

demiştir. kuran'da eksik yoktur, unutulmuş bir konu yoktur, anlatılamamış veya açıklanamamış bir konu yoktur. dolayısıyla kuran'da parantezlere gerek yoktur. kuran'da söz edilmeyen iki konu hakkında " kader yoktur ama kabir azabı vardır " demek tutarlı olmaz.

kaldı ki kuran'ın nitelikleri gereği kader diye bir şey de kabir azabı diye bir şey de kuran'a göre yoktur.

ve kuran'ın eksiksiz olduğunu, her şeyi açıkladığını, hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını belirten onlarca ayet vardır. buraya hesini tek tek yazmayacam, merak eden varsa zaten google dan rahatlıkla bulabilir.

--spoiler--
ek olarak ehl-i sünnet ekolünün benimsediği en büyük alimlerden olan ve en büyük muhaddis diyebileceğimiz imam buhari'nin
--spoiler--

her ne kadar geleneksel islamı esir almış olsa da ehl-i sünnet ekolü islam dışı bir ekoldür. islam peygamberin dini değildir ki sünnetinden ekol olsun. zaten peygamberlik müessesesi çok yanlış anlaşılmışken üstüne bir de prygamberlerin tanrılaştırılma çabalarının ürünüdür veya tam tersi olarak bu ekoller yüzünden eygamberler tanrılaştırılmışlardır.

eğer buhari naklettiği söylenen hadislerin hepsini bizzatihi naklettiyse ( içerisinde islamla bırakın yakını uzaktan bile ilgisi olmayan birçok hadis barındırır ) iyi bir islam düşmanıdır.yok eğer sonradan bir çok hadis inanılsın diye bu isme mal edildiyse kendisine bir lafım olmamakla birlikte bu bile hadislere güvenilemeyeceğinin çok açık bir delilidir.

herkes hadis uydurabilir, zor bir iş değildir. zaman zaman tartışmalarda ben de yaparım ve çok büyük bir kısmına araştırılıp etmeden inanılır. ha sonradan söylerimden oturma organıma ait olduğunu ama burada mesele şu ki bugün ortalıkta dolaşan milyonlarca hadis var ve takibi imkansız.

ehl-i sünnet denen bu ekolün hali ortada. neye nasıl inanacağı konusunda yüzyıllardır karar veremeyen, her şeyleri duruma şartlara göre değişen, takibi/öğrenilmesi imkansız karmakarışık bir şey. inanmak isteyene saygımız sonsuz da yeter ki "bu islamdır" demesinler. çünkü islamın da ehl-i sünnetinde kaynakları belli. ne kaynakların ne de inançların birbirleriyle alakaları yok. namazları farklı, zekatları farklı, oruçları farklı, allah'ları farklı, peygamberleri farklı ki en önemli ayrışması zaten buradadır belki de,

(bkz: Elçi, Rabbinden kendisine indirilene inandı, inananlar da... Hepsi, ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanırlar: 'Elçilerinin hiçbirisi arasında ayırım yapmayız.' Derler ki: 'işittik ve uyduk. Rabbimiz bizi bağışla; dönüş sanadır.')

bakara 285

(bkz: Bakara 136 "Biz, Allah'a ve bize indirilene; ibrahim, ismail, ishak, Ya'kub ve esbata indirilene, Musa ve isa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin)

bakara 135

ehl-i sünnete göre peyberler eşittir ama hz. muhammed daha bir eşittir, hatta kainat bile o'nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. yaratılmışların en güzeli o'dur.

şimdi tarafsız olmayı becerebileceklere bir soru soralım;

eğer kuran olmasa yani kuran'ın varlığını bir kenara koyun, hz. muhammed'in yaşamış olduğuna dair nasıl bir kanıt sunacaksınız ?

ehl-i sünnet tabi olduğu kanunların koyucusunun varlığını bile kuran'a borçludur.

bakara 135'te "ayrım yapmaksızın" demesine rağmen ehl-i sünnet birçok konuda olduğu gibi allah'a kafa tutarcasına kendi peygamberlerini ayırmaktan geri durmazlar, hatta insan olmanın bile bir tık üzerine çıkarırlar. 2 melekle 4 defa kalbinin yıkanıp tekrar yerine monte edilmesi, allah'ın tek habibi olması falan. neredeyse "tavlada allah'ı yenerdi bile" diye şeyler uydurulacak.

özetle müslüman dediğin ehl-i kuran olur. allah'a iman eder ve o'na uyar. o'na uymanın yolu ise bellidir, ehli değiştirmekten geçer.

--spoiler--
(1) kul fiillerinin yaratıcısı mıdır?: bu soru mutezile'nin yanıldığı noktayı oluşturmuştur. zira, mutezile'ye göre kul fiillerinde hem karar verme açısından özgürdür, hem de fiiline karar verdiği zaman onu yaratan bizatihi kendisidir. bu ise allah'ın kula verdiği yaratma gücü sayesindedir. ancak allah dışında başka bir varlığa yaratıcılık isnad etmek ona tanrılık yakıştırmasında bulunmak gibi olur. çünkü tek halik allah'tır.

-"allah, her şeyin yaratıcısıdır. o, her şeye vekildir." [zümer: 62]

son olarak özetle irade sahasına giren şeylerde allah'ın sadece hayrı irade edeceği(isteyeceği) ancak kul şerri irade ederse (isterse) allah'ın kulun isteği doğrultusunda şerri şae edeceğini (yaratacağını) söyleyebiliriz.
--spoiler--

allah'ın her şeyin yaratıcısının olması recep ivedik seviyesinden bakıldığında daha bir net görünür sanki.

allah kainatı yaratmıştır, gerisine karışmamıştır. gerisi birbirini yaratarak meydana gelen olaylar zinciridir.

örneğin bu yaratılışların neticesinde meydana gelen insan da birçok şey yaratmıştır. ancak allah yaratılışı başlattığı için insanın yarattıklarının da yaratıcısıdır.

şerri allah yaratmamıştır ama hayrı allah yaratmıştır veya yaratıcılık allah'a mahsustur argümanları basite kaçıyor gibi geliyor bana.

(bkz: Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman ona secdeye kapanın.)

sad 72

melek, şeytan, insan konusunda insanları yoldan da çıkarabilen yola da sokabilen bir ayettir.

insanda allah'ın nuru vardır. bu nur farklı farklı yorumlansa da en basit en yalın haliyle her insanda allah'tan bir parça vardır şeklinde anlaşılabilir.

allah ile insanın yaratmasında temel olarak hiç bir fark yoktur. her iki varlıkta yoktan var etmez. gerek allah gerekse de insan yaratırken allah'ı kullanır.

çok uzun bir konu bu da aslında.

kısaca; hayır ve şerri allah direk yaratmamıştır tıpkı insanı direk yaratmadığı gibi. fakat kendisinin yarattığının yarattığı bir varlık olan insanın yarattıklarının da başlangıcı o olduğundan her şeyi aslında allah yaratmıştır dolaylı da olsa.

bakış açınıza göre hayır ve şerri allah yarattı da diyebilirsiniz yaratmadı da ama birini allah yarattı diğerini yaratmadı derseniz bu anlamsız olur.

--spoiler--
bunun yanında eceli ölümün vakti değil ölümün yasası şeklinde algılayanlar da olmuştur. buna göre ecel vücut fonksiyonlarının durmasından ibarettir. ölümün vakti değildir.
--spoiler--

ecel konusunda ki bana göre doğru görüş budur. allah insanın ne doğumuna ne ölümüne ne de başka bir şeyine müdahale eder. o yaratılışı başlatıp kuralları koyup gerisine karışmamıştır.

(bkz: Herşeyin kaynağı elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.)

yasin 83

ışık tutar belki bu ayet bir şeylere.

--spoiler--
(4) kulun iradesi dışındaki tüm aleme doğrudan hakimiyetidir.
--spoiler--

eğer bu hakimiyet müdahale edilebilirliği kapsıyor ise kesinlikle katılmayacağım görüştür. allah ne kul iradesine ne de başka bir şeye karışır taki o'na döndürülene kadar.

not1: yazdıklarım da metalmilitan ismini kullanmamın, kendisini eleştirmekle bir alakası yoktur. sadece entry sahibi kendisi olduğu için ismini örnek vermekte bir sakınca görmedim. metalmilitan ile ilgili tek eleştirim aynı problemi aynı formülle çözüp farklı sonuçlar bulması, onun dışındakiler isme değil, genele yapılmış eleştiridir.

not2: aslında eleştirdiğim noktaları eksik bıraktığımın farkındayım ama kendimi tam olarak ifade edebilmem için sadece bu konuda bile günlerce yazmam lazım, bu da teknik açıdan mümkün değil.

not3: yazdıklarımı tekrar okuyup hatalı yerleri düzeltecek vaktim de yok, o nedenle yazım ve imla yanlışlarını idare ediverin.
(bkz: uludağ sözlük selefi vehhabi çıkarma grubu)

burada tipik selefi safsatalarından birini görüyoruz. kur'an'da kadere iman diye bir şey yokmuş, afedersin ehl-i sünnet onu ...ünden uydurmuş... sonra bunları "selefi vehhabi" diye damgalayınca da, hemen kıvırıyorlar, yok efendim değilmişler. ben iftira atıyormuşum...

arkadaşım, ben niye iftira atayım size? ne zorum var? yaptığınız saçmalıklar ortada... amacınız bunları kime yedirebiliyorsanız yedirebilmek; ehl-i sünneti yıkmak... bir ehl-i sünnet bağlısı bu tür laflar eder mi hiç? ama bunların hayatı demogojidir, takiyyecidir bunlar. hiçbir zaman kendi kimlikleriyle ortaya çıkmazlar. aslan gibi meydanda görünmezler, yılan gibi çalılarda gizlenirler daima...

selefilik nedir? din üzerinde olur olmaz felsefe yapmak, spekülasyon yapmaktır. islamın temellerini dağıtıp yerine "ingiliz beslemesi bedevi milliyetçiliği"ni sokuşturmaktır. şimdi burada yapılana bak: kadere iman diye bir şey yokmuş... zibidinin ne kaderden haberi var, ne imandan... yukarıda kimsenin okumadığı satırlarında, kendi kendini yalanlayan on tane akla atıyor, sonra utanmadan kader inancını emevilere bağlıyor.

lan emevilerin ne alakası var ehl-i sünnetle? imam-ı maturidi doğmuş 844'te semerkand'da... imam-ı eşari doğmuş 873'te basra'da... yani emevilerin ortada kalkmasından 100 sene sonra; emevilerin hiç sevilmediği topraklarda. imam-ı azam'ın ne alakası var emevilerle?

kader bir yapıp etme işi değildir. kader inanç işidir. kadere inanırsın ama kaderini bilmezsin. ve yaptığın her şeyin de hesabını verirsin... burada bunlara batan şey ne? aslındahiçbir şey yok; sadece "dini içten yıkmak" davası güdüyorlar.

şimdi ben bunlara hadis nakledeceğim, bana mısın demeyecekler. fayda etmez, karaktersiz herifler ya... buyurun bakalım:

--spoiler--
Allahü teâlâ buyurdu ki: Bana iman edip de kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna iman etmeyen, benden başka Rab arasın.) [Şirazi]

(Ümmetimin helaki üç şeydedir: Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle itibar etmemek [Kendi görüşünü din gibi anlatmak].) [Taberani]

(Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.) [Tirmizi, Ebu Davud]

(Her şey ezelde yazıldı. Kalem kurudu.) [Tirmizi] (Yani kader, takdir son buldu ve kaleme yazacak bir şey kalmadı.)

(Bütün insanlar toplanıp sana fayda vermek için çalışsalar, ancak Allahü teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Eğer bütün insanlar, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allahü teâlânın senin hakkında takdir ettiği zarardan fazlasını veremezler. Çünkü artık kaderi yazan kalem[in mürekkebi] kurudu, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşti.) [Tirmizi]
--spoiler--

(bkz: #17257977)
harbiden başa çıkamayacağım konu...
ben burada tek kaldım, bunlar sürü halinde gelmişler.
benim işim gücüm var, bunlar sabah akşam 7/24 faaliyetteler.
helal olsun, harbiden sıkı çalışıyorlar.
mustafa islamoğlu bunları iyi yetiştirmiş.
ben elimden geldiğince cevap veririm.
aslında vaktim olsa, yeri olsa daha detaylı cevap veririm de,
başa çıkamıyorum ki amk?
bir değil, beş değil...

suud sermayesine yenildim.
(bkz: yaptım oldu)
son derece mantikli yazilmis, soyle bir durup dusununce kader ile ilgili butun sorulara cevap alinabiliyor. kelimenin koku itibariyle yanlis yorumlanip gunumuze kadar muslumanlari etkisi altina almasi aslinda suanda islam aleminin icinde bulundugu durumu fazlasiyla acikliyor.

basit anlamda Allah kaderimizi yazmissa ve hersey degisemeyecek sekilde kesin yazilmissa o halde bu dunya hayati neye, biz neyin sinavini veriyoruz? gercektende insanlarin dusunup birseyleri degistirme duygusuna bastan zincir vurmus oluyor bu yorumlar ki yazilan ayet ve hadisleri mantikli dusununce en ufak bir supheye bile yer birakmiyor. islam aleminin yuzyillardir icinde bulundugu cokusu tam olarak ozetliyor.

insanlar baslarina gelenleri hic dusunmeden kadere baglayip kolaya kaciyor. ustunden butun sorumlugu atiyor, insanlar bilincaltinda ne yaparsam yapiyim kaderi degistiremem ilkesiyle yetisiyor. bu anlayis degismeden islam aleminin tekrar yukselise gecmesi cok zor gorunuyor ama birgun bu kaliplarin yikilip islamin tekrar gercek islam olacagi gunlerin gelecegi, suan islam devletlerinde yasanan kipirdamayla umut veriyor.
kader, yazılanı oynamaktır diyenler var... Bundan gülünç bir şey olabilir mi.

Kaderden anlaşılması gereken şudur:

Kainatın altı devrede yaratılışından, insanın ana rahminde dokuz ayda teşekkülüne kadar her hadise kaderi gösteriyor!..

Meleklerin, hayvanların ve cansızların sabit makamlı kılınması, insanların ve cinlerin ise imtihana tâbi tutulması, kader ile plânlanmış!...

"Bedenimizin tamamı bir yana, sadece baş parmağımız olmasaydı teknik ve medeniyet ortaya çıkmazdı."

Gerçekten de, bütün buluşlar, keşifler, sanatlar bir yönüyle, baş parmağa bağlı. O da diğer parmaklarla yan yana gelseydi, ne kalem tutabilirdik, ne kaşık, ne de çekiç. insanoğlu, bütün varlık âlemi bir yana, sadece başparmağına ibret nazarıyla bakabilse, ilâhî takdiri en açık bir şekilde görecektir.

Kader konusunda ezberledikleri birkaç soruyu durmadan tekrarlayan adamlar, kaderin bu aslî manasını hiç düşünmezler. Şu haşmetli kâinatın bir ezelî ilim ve takdirle, safha safha yaratıldığı akıllarından bile geçmez. Kaderin bu haşmetli tecellilerini seyredemedikleri gibi, çekirdekleri, tohumları, yumurtaları, spermaları, genleri de bu açıdan değerlendiremezler. Halbuki, bu küçük yaratıklar sanki cisimleşmiş birer plan, birer program... Allah'ın harika takdirini ve ince hikmetini aklı başında olanlara ilan ediyor, ders veriyorlar.

Ve insan, yaratılışı icabı, kadere inanmakla mükellef!.. Çünkü, ölçüden, tartıdan anlıyor. Yapmaya karar verdiği bir evin odalarını bilerek takdir ediyor. Mutfağını, banyosunu, hep yerli yerine koyduruyor. Yarını hakkında planlar kuruyor, hedefler tespit ediyor, kararlar veriyor. işte bu yaratılışı onu kadere imanla mükellef kılıyor.

Düşünelim bir kere: şu görünen varlıklar içerisinde bizden başka hangi fert kendi varlığından ve yaratılış safhalarından haberdar? Ne olduğunu, niçin yaratıldığını ve nereye gittiğini bilen hangisi?!.. Kuşlar mı, ağaçlar mı, güneş mi, ay mı?!.

Hayvanlar kendi organlarından habersiz. Bitkiler yapraklarını tanımaz. Deniz, içinde yüzen balıklardan gafil. Ay, neyin etrafında döndüğünü bilmez.

Ama insan öyle mi? Kendi bedenindeki nizam kadar, ruhundaki intizamı da biliyor. Elementlerin vazifelerini bildiği gibi, hayvan türlerini, sema sistemlerini de tanıyor. Her ferdin, her nevin ve her sistemin niçin yaratıldığını, ne gibi hikmetler taşıdığını, az da olsa, anlayabiliyor. Bu yaratılışı sayesinde, kaderin eşyadaki o sonsuz tecellilerine de bir derece muhatap olabiliyor.

Bunlara rağmen kader yoktur, imanın şartlarından 6. sı değildir ve alın yazısıdır diyenleri anlamak güç...
Öncelikle (#29158634)

Bu kadar zor mu mutezili akaidini benimsediğinizi söylemek. Ama yok onu diyince vaktiyle sünni kelamcılardan yediğiniz reddiyeler meydana çıkıcak.

Ne yapalım meseleyi Kur'an Müslümanlığı söyleminden yamayalım. Zaten modernizm sağanak halinde ümmeti istila etmişken sadece kur'an yeter sloganıyla herkesi dışlayalım.

Neoselefilik harici zihniyetin modern versiyonudur. Önce bunu kabul edin... Daha sonrada dininizi moderniteye uyduracağınıza yaşam tarzınızı dine uydurun...