bugün

En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür...

24 Eylül 1945-Nazım hikmet.
buğulu sesten dökülen, güzel bir şarkıydın sen...
hani söğüt dallarının arasından güneş sızar ya dudaklarına,
ki kıvrımlarında yolumu kaybettiğim,
buruk tebessümünde dünyamı baştan sona değiştirdiğim...
hani yüzünün bir yanından başlar ya akşam,
kızıllığını hatıra bırakarak bana,
sonra kararır gözlerin gibi öyle derin, öyle siyah,
ansızın nerden çıkar gelir, bilemediğim yıldızlar yükselir gökyüzüne...

hep de sen başını yukarı kaldırdığında olur ya,
sanki gözlerinden doğmuşçasına öyle arsız, öyle masum, öyle sıcacık göz kırparlar bana

buğulu sesten dökülen, güzel bir şarkıydın sen...
ellerim kaydı ellerinden,
ne sen ne ben fark etmeden...

içimin acısını martılar taşıyacak sana,
çığlıklarında sessizliğimi, kanat çırpışlarında çaresizliğimi bulacaksın, ellerimiz bir daha dokunamayacak birbirine,
ama ben bileceğim ki akşam hep senin yüzünün bir yarısından bulaşacak evrene,
denize batan güneşin kızıllığına karışacak,
yaramdan akan kan...
ve sen hüzün akıtacaksın üzerlerine gözlerinle,

buğulu sesten dökülen,
güzel bir şarkıydın sen, pencerelerim içime kapandı,
şarkılar sustu... ben öldüm, kaydığında ellerin ellerimden.

pompacisofu
bir gece habersiz bize gel
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki hiç sorma
sen halimden anlarsın
sabahlara kadar oturup konuşalım
kimse duymasın
mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
öyle halsizim ki hiç sorma
anlarsın.

cahit külebi

Ben bu şiiri her okuduğumda aşırı üzülüyorum ya, umutsuz bir bekleyiş hali.
doksan kişiydik biz o gün.
aç, susuz, uykusuz.
nasır tutmuş ayaklarla, yürüyorduk kaygusuz.
sis, çamur, kanla, terle, üzerindeydik bulutların.
ayrım hanke yaylası'nda, yeşerirken umutlarım.
soğuk namlular elimizde, yürüyorken dağlara.
şehitlerden selam geldi, savaşan tüm sağlara.
uzaklarım yakınlaştı, inancımla, davamla.
uyan hanke geliyorum, heybetimle, havamla

Şehit Tümgeneral Aydoğan Aydın.
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,

-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.

Saçların dağınıktır, mahmursundur.

Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,

Uykudan uyandırsam seni,

Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.

Fabrika düdükleri ötmededir.

(bkz: Turgut uyar)
nazım hikmet, karlı kayın ormanında.

--spoiler--
Karlı kayın ormanında 
yürüyorum geceleyin. 
Efkârlıyım, efkârlıyım, 
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar, 
keçe çizmelerim ağır. 
içimde çalınan ıslık 
beni nereye çağırır?
--spoiler--
Özlem
Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben…
Bir yere gidiyorum,
Delice…
aklımda sen.

Ben seni seviyorum,
Gizlice…
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.

Özdemir asaf.
Ağlamak Unutmak kadar kolaydır inan
Sevin ağlayabiliyorsan.
Gül ağlayabiliyorum diye
Sana bir şey yapamam
Ağlayamıyorsan!

Özdemir asaf.
"Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
Gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
Onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık."
Yanıyor yüreğim,
Sonu gelmeyen serüvenler gibi,
Kanıyor yüreğim,
Tıpkı ıçimdeki sen gibi..

Hani gözlerin,
Öfkemi yok eden gözlerin,
Hani sözlerin,
Sen konuşurken her kelimende yaşadığım sözlerin..

Bir şans vermiştim sadece,
Sen o zarı yüreğimde atasın diye,
Bir şans istemiştim sadece,
Seni mutlu edeyim diye..

Seni sevdim,
Seni istedim,
Seni düşledim,
Ve seni mutlu etmek için her şeyi yapabilirdim..

Ama sen beni istemedin..

Özge..
geyikli gece olsun isterim.

halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı...
"Aşkın mayasını senden alıp ta,
Şekillendim sevda denen kalıpta.
Evinizin kapısını çalıp ta,
ilk çıkandan seni sormak ne güzel."

Abdurrahim karakoç - hayal ve gerçek.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Atol behramoğlu.
aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir
en sevdiğim tatlı kazandibidir.
leyla sev beni sokma müşküle
seninle kaşık atalım iki tabak keşküle.
dilenci

Sen, her gün köşe başlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.

inan yok farkımız birbirimizden.
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.

Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.

Victor Hugo
görsel
görsel

Guillevic.
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür…

Nazım Hikmet
Avare ilhamlar
I

Kader cellâdına
Sessiz uzat boynunu;
Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine
Yalnız bir düşünceye yum gözlerini
Son darbe inmeden evvel, en son anda
Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol;
Düşüncen kurtarsın seni senden,
Bil! Biraz sonra
Ebediyen senindir
Senden uzak olan her şey...

II

Ellerini yüzümde gezdir,
Sil alnımdan yorgunluğu,
Gözlerimin altından
Yaşamak korkusunu al,
Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım.
Sonra sen de gözlerini kapat,
Bırak, ellerin sessizce düşünsün
Düşüncende yaşamak isterim ben senin:
Bir gün en yalnız saatinde
Parmak uçlarından
Ve avuçlarından
Gelip konuşurum seninle.

III

Ayrılalım,
Sen annen güneşe git, nur ol;
Ben toprakta dağılacağım.
Bir akşamüstü
Ormanı tek bir saz yapan
En son dalda
Son ışık ol,
Gel, beni bul.

Ahmet Hamdi Tanpınar.
Gelmemen önemli değil,
Gelsen önemli olurdu...

Özdemir Asaf
iyiyim ben, bir şeyim yok
kimsenin anlamayacağı o yaram dışında
öyle toplanmayın başıma, sızı bu nasılsa diner
bi' gidin aslınız kirden görünmüyor!
tabii ya doğru, hep beni düşünerek hareket etmişsiniz
üzerime titremişsiniz asırlardır
olur mu, aksine hiç incitmek istememişsiniz
lan bi' gidin, yalanlarınız boyunuzu aşmış sizin!

hak etmiyorsunuz kötü kelamları bile
ananız avrat da olur size, menfaatiniz işlerse
yeter ki cukka dolsun, neyinize alın teri
ulan Bi gidin, s.ktirin gidin
öyle çok sevmişim ki yeminlerinize aldanmayı
ne deseniz kanıyorum!
olduğu gibi kan, önüm ardım...
lan bi' gidin!
Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ…

Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
Hilkatin gördüğü rü’yâ biter, etrâf ağarır.
Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri…
Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nereye?”
Ayılıp neş’eni yükseltici sarhoşluktan,
Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
Duy tabîatta biraz sen de ilâh olduğunu,
Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!…
insan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

Yahya Kemal/ Deniz Türküsü.
"öyle bir sokayım ki kalmasın dışarda hiç
düşmanın bağrına hançerimi nagıhan.
eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman."

19. yy rücu şairlerinden sümbülzade vehbi efendinin şiiri.
tamamını google hocadan bulabilirsiniz.
KORE'DE ÖLEN BiR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES'E SÖYLEDiKLERi

DiYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

25 Haziran 1959
...
Kadranı kırmızı saat
Plasterle tutturulmuş kırık cam
Şurda burda plastik çiçekler
Evet, aralık kapıdan soğuk geliyor
Tam kalbimin üzerine bu akşam.

E. Cansever- Sona Kalsa

Gece gece şiire düştük iyi mi!