ben başkasının yalnızlığı olsaydım
geceden başka sebep aramazdım şiire,
bir anı çıkarırdım sefere, adı: ikindi Treni
ve ilk istasyonda indirirdim bütün kelimeleri

iki bilet alırdım, biri gölgem için biri kendime
“gece benim mesleğim”, ona kalbimle çalışırken
yalnızlığımı bir anıdan önleyecek kadar ince
bir mektup pulunu terk ederdi, ben utanırdım

beklenmek güzelken kim gider hemen
bilmezdim yalnızlık kimin ve bu anı neden
daha trene binmeden, nereye, ne ikimizden
bir yolculuk çıkar ne de bir şiir ikindimizden

ben başkasının yalnızlığı olsaydım
bir anı olurdum kendinden başka kimseyi terk edemeyen

H. Ergülen
Ben Bir Eylül Sen Haziran

Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilkyaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım onüçüncü aylara
Ben bir eylül, sen haziran.

Ümit Yaşar Oğuzcan

beni bana anlatan, yakın hissettiğim şairdir.
Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarına

Bir acıyı yaşarım ve zehrinden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların

Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

Yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
Kalbim unut bu şiiri.

Ahmet telli

https://youtu.be/oPsI-rK6Lpg
Günah, günah, hasad yerinde demet;
Merhamet, suçumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

n. fazıl
Bir kadın evine girer ellerimden
Bir adam tıraşı uzar ellerimden
Şöyle bir dururum, bunu hepiniz yaparsınız
Daha çok görünmek için yaparsınız bunu
Ve biliyorsunuz ki bu yüzden
Bir köpek bulanıklığa uğradı
Karanlığa yazıldı bir dülger
Biriyse “hişt” diyerek yanındakine
Kolunu dürter
Evet, bakalım insan nereye gidecek
Ben omuzlarımı alıp sıkıntıya giderim
Bir asker kışlaya döner
Sonra çok olağan bir şeymiş gibi
Yerine yer koyarak biraz
Bir şehir kendine ilerler
Böylece
Ama böylece
Gittikçe daraltır bizi o siyah
O büyük milyonerli çember.
Edip Cansever
Orta Dünya ilmihali

masamıza leyla gelsin ta ürdün’den ama istesek gelir
bize ince parmaklarını şaklatarak nizar kabbani’den bahseder
istesek olur böyle şeyler biz ona türkçe çaylar ısmarlarız
kuranda peygamberin bile azarlandığı ayetler vardır, onu deriz
başka şeyler de vardır
doğuda her yüz kilometrede bir
zalimle mazlumun değişmesi dengesi
biz ey dünya yorgunları diyelim çay içmeye başlayalım

çay içeriz bir halk dengelenir yumruğumuzdaki kuvvetle
babaların bıyıklarına ilişen siyaset dersi
annelerin ideolojileri yoktur merhametleri vardır
ben o merhameti kimsede görmedim kitaptaki meryem’i saymazsak
en esaslı küfrü orta ikide bir kızdan yedim o bana âşıktı
yazmaktan başka neye yararsın allahın belası, demişti

bir şeye yaradığım hissi evlenirsem bir gün olacak
imparatorluklar çağından beridir yasak bir sevmektir devlet halk ilişkisi
gecenin dördünde şiirden daha değerli işler vardır
biz ey dünya yorgunları diyelim çay içmeye başlarken
sevgilimizle saatler süren telefon konuşmaları yapalım
sırrı abinin kızı bize de şiir yazsın
bu annesiz evleri değiştirelim aniden

ben bir mektuba başlamışsam gerisini sen getir
yarım mektupların verdiği esenlikle öperim alnından
bankalar kapanır, faizler düşer, bir bakarsın iyileşir dünya bundan
bana mektup yaz, boş bırakma, ihtiyarlamazsam orta dünya bizimdir
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Cahit Sıtkı Tarhancı.
Seni Seviyorum'un Şiir Dilinde Söylenişidir

Gözlerin düşünce gözlerimin aklına
Uyanır sisler arasından bir çift nilüfer
Bir ırmak çırpınır yakamozların kuşatmasında
Bahara koşar bozkırda tarlalar
Saçların takıldımıydı parmaklarımın ucuna
Ürperir yeryüzünün bütün ormanları
Kıvrılır çiçekli dallar
Dolanır yüreğime yabani bir sarmaşık
Gülümsediğinde bana
Bir gelincik açar dudaklarının kıyıcığında
Kayısı kokar çillerin
Gözlerimi alır bal rengi bir ışık
Dokunduğumda sıcaklığına
Damla damla dudaklarıma yapışır tenin
Eriyip gidersin avuçlarımda
Yanaklarında kor alevlerin kızıllığı
Seni düşündüğümde
Uzanmış bulurum kendimi
Güneşin altında yemyeşil toprağa
Bir ırmak devrilir başucumdan
Suyun göğsünde ağaçların gölgeleri
Saçlarımda yine o rüzgar
Usulca alır beni sevdan
Çarpar bir gözlerine, bir ırmağa
Bir gelinciklere, bir dudaklarına...

ahmet ümit.
Yıllar boyu bir puslu zamandan geçtim
Sen nerde isen kırk yıl o yandan geçtim
Can kaldı senin uğruna tek vermediğim
Al sevgili, artık ben o candan geçtim.
Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

n. fazıl
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki; hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu, ölsen bile açamazsın...

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyada ki; ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla, şuurunla, hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Hüseyin Nihal Atsız

(bkz: mutlak seveceksin)
Bulunur

Çeker gibi bakma hançeri kından,
Seninde canını yakan bulunur.
Senin de bir zalim gelir hakkından,
Sana da bir kurşun sıkan bulunur.

Aşkımın ahıyla tutulur yakan,
Alıcıkuş kadar sürmez fiyakan.
Senin de gözünü yaşlı bırakan,
Senin de boynunu büken bulunur.

Merhamet olmazsa kalp kiracında,
Tahtın da kurtarmaz seni tacın da...
Bir kara sevdanın darağacında,
Senin de ipini çeken bulunur..!

cemal safi.
Ne her ki çihre berefrûht dilberî dâned
Ne her ki âyine sâzed Sikenderî dâned

(Her yüzünü allayıp pullayanı dilberlikten anlar sanma.
Her ayna yapmaya kalkan iskenderlik nedir bilir sanma.)
-Şirazi
Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.

Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.

Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...

F. h. DAĞLARCA
'Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın,
Bir âlem-i hayale dalan âb uyanmasın,
Âğuş-u nev-baharda hâbidedir cihan,
Sürsün sabah-ı haşre kadar, hâb uyanmasın.'

(bkz: yahya kemal beyatlı)
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

http://www.youtube.com/watch?v=3sZZHovSzGs
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

b. necatigil
incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu

h. hüseyin korkmazgil
UNUTAMADIĞIM

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın,
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?

"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.

içmek,
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil,sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi...

Duymak,
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi...
Gözlerin hani?

AHMED ARiF.
YAZ AŞKI GiBi

Yıllarca yüreğimi,
Su üstüne yazdım ben.
insanoğluysa cümleten
Farklıydı biraz benden.
Taşa yazdılar yüreklerini, 
Toprağa yazdılar bilmeden.
Ve tarih içinde silinmeden, 
Bulundu her birisi.
Oysa denizler yeryüzünün, 
Daima üçte ikisi…

Dedim ya benim gönlüm hep
Bir ömür sevmekten yana.
insanlarsa daima,
Hapsetti sevdayı yaza.
Yazlar bitti,
Demsiz aşklar kaldı geri.
Peki şimdi bana
Söylesin Allah aşkına biri.
Bütün bir ömrü toplasan
Yazlar ömrün kaçta biri…

yiğit güralp

 
Günler gitgide kısalıyor, 
yağmurlar başlamak üzre. 
Kapım ardına kadar açık bekledi seni. 
Niye böyle geç kaldın?

Soframda yeşil biber, tuz, ekmek. 
Testimde sana sakladığım şarabı 
içtim yarıya kadar bir başıma 
seni bekleyerek. 
Niye böyle geç kaldın?

Fakat işte ballı meyveler 
dallarında olgun, diri duruyor. 
Koparılmadan düşeceklerdi toprağa 
biraz daha gecikseydin eğer...

nazım hikmet ran.
Sensiz hiçbir şey olmuyor.
Her tasarım, her projem seninle.
Bir su akıyorsa, bir bulut geçiyorsa, hep seninle. Seviyorum seni.
“nasıl iş bu,
her yanına çiçek yağmış erik ağacının..
ışık içinde yüzüyor,
neresinden baksan gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum.
yapraklarım dökülüyor usul usul,
Adım sonbahar.”

Attila ilhan
ümit yaşar oğuzcan'dan sana bir tanrı getirdim 10/10

Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum.
her sabah yeni bir gün doğarken,
bir gün de eksilir ömürden;
her şafak bir hırsız gibidir
elinde bir fenerle gelen.
(bkz: ömer hayyam)