bugün

KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asân vechile
Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun
(bkz: yunus emre)

https://youtu.be/oSVDQJ0dnpA
işte bir eklem yeri daha...

işte bir eklem yeri daha
Doğayla ben, benimle doğa.

Var, o kadar unutturacak şey var da
Neden bir o, bir söğüt ağacı
Sayısız yapraklarıyla karşımda.

Acı bir tütünden çıkardım bu şarkıyı
Kalbimde doğup batan güneşlerden
En çok da bir karanlığı bırakıp gittiler bana
Ve bu suskunluğu, bu karamsarlığı
Sözgelimi içimde hiç kımıldamadan duran bir çarsıya.

Var, o kadar unutturacak şey var da
Neden bir o, bir söğüt ağacı
Sayısız yapraklarıyla karşımda.

edip cansever
Hayat ani
Ölüm fani
Bir kerecik versen
Ne olur yani ?
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiç biriniz orada yoktunuz

Attila ilhan.
Ama herkes de gene sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür, Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür.

Oscar wilde.
ya mutlu göründüğün gibi ol
ya mutsuz göründüğün gibi öl.

can yücel-mevlana'dan zıvanaya.

imla.
...

Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorum
sıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya
her yerimde urlar çıkıyor, biraz kürt, biraz köylü, biraz makina
kangren oluyorum bahar geldiği için
urlarımı kesiyorum kör bir usturayla
ama kopmuyor onlar ve bana şehri dolaştırıyor
bırakabileceğim her şeyi bıraktırıyor bana
kızlardan geçilmiyor köprüler, ayak bileklerime dek
yükseliyor kız tortuları
tülbentlerden kanı süzülürken körpe yavruların
bir bazı şeyler bulmalı yüzümüze tebelleş olan bu korkuya
-Avluya çık
-Avluya kara bir şey bırakılmış
(bir bomba)

Kulaklarımız alışmıştı tıpırtısına yağmurun
şehre sıkıntının rahatlığı basmadan giriyorduk
filimler üç günde bir değişiyordu
bense ikircikliydim ama korkmuyordum
polis olan babamla tatil arasında uçuşup duruyordum durmadan
urlarım yoktu, suçum yoktu,
ve beyaz kuşlar kalkardı anamın hırkasından
şehre karışmayan bir dehliz değildim
sevinçle kovalıyordum kendimi
bunları ansımak başımı döndürüyor bazan
elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan.

ismet Özel
Memelerin memlerime degince.. felaketim olurdu aglardim..
düğümdün,
gizemli,
çözüldün,
sıradan bir ipsin artık,
çamaşırlık,
unluk.
neden sonra farkına varıyorsun,
etrafındaki korkunç ıssızlığın.
yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun,
adresi belli mi vefasızlığın?

cahit sıtkı tarancı
büyük laflar ediyoruz birbirimize.
sonra bırakıp gidiyoruz öylece.
hiç bir şey söylenmemiş gibi.
hiç bir şey yaşanmamış,
hiç sevmemiş gibi...
bu mektup sana değil/ 
konuşma yaşına gelen eşyalara/ demiri dövenin elinden canıma geçen ağrı büyüyor/ sabahları beni dışarı çıkaran acı ağacı/ geceleri beni eve gönderen zaman/ yapmaman gereken şeyler/ kalbimde sürtünüp büyüyen delik/ zaman hızlı ama vakit geçmiyor/ öyle ki bazen yukarıdan attığım öfkeyi aşağıdan toplayabilecek kadar hızlı çarpan bir kalbim var/ okudum/ öfke yavaş yavaş düşüyormuş aşağıya..
                                     

bu mektup sana değil/ 
bakma yaşına gelen eşyalara/ utandığım bir yüzü oluyor bazı eşyaların/ durmadan bir yerimi kurcalıyor yoksulluk/ kalbi kırık bir ok nereyi vurabilirse orası oluyorum bazen/ gövdemi doldurduğum alkolle/ gözlerimi kırmızı kırmızı edip bakıyorum yüksek binalara/ hepimiz dünya soğuktur diyen o nineden olmadık mı/ inin aşağı/ izledim/ öfke yavaş yavaş çıkıyormuş yukarıya.. 

                   
bu mektup sana değil/ 
duyma yaşına gelen eşyalara/ günün öğünlerinden yapılmış bir mutsuzluğa çağırıyorsunuz birbirinizi/ günde kaç kere yanımdan geçiyorum/ aklımdan hem ekmek hem gül geçiyor/ siz yoksunuz/ ayın ortası her pazartesi/

             
bu mektup sana değil/ 
susma yaşına gelen eşyalara/ dünyanın kaç harikası var biri de yutkunmak/ önümü ilikleyip çıktığım dışarılar/ biliyorsunuz bazı fotoğraflarda canı sıkılan bir ağaç gibi bakıyorum dünyaya/ umduğum felaket bu değildi diyorum/ bu dünyada birini sevdik o da öldü diye karşılandığım bir yasta/ göğe bakıyorum/ ben de aferin diyorum tanrıya/
çünkü şöyle savaşlara inandım/ sonuncu dünya savaşında kaç asker intihar etti/ kaç kez yutkundu dünya/ olsam mutlaka yanlış yerde nöbet bekleyen bir asker olacaktım/ kırk gün kırk gece aynı dalgınlıkla/

                                        
bu yüzden bu mektup sabaha karşı yalnız olan bütün eşyalara.

/Seyidhan Kömürcü - eşya
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...

Dayanılır şey değil

orhan veli kanık
Yürümek; 
yürümeyenleri 
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, 
havaları boydan boya yarıp ikiye 
bir mavzer gözü gibi 
karanlığın gözüne bakarak yürümek!

Nazım hikmet.
https://www.youtube.com/watch?v=rO8tgROfydE
Umut, o tüylü nesne
Ki vermez asla hiç ara,
Tüner ruhun içine
Çeker sözsüz makara,

En tatlı borada duyulur ötüşü;
Çok şiddetli bir sağanak
O sıcacık tutan küçük kuşu
Bozabilir ancak.

Onu en soğuk ülkede
Ve en yabancı denizde işittim;
En uç noktada bile, yine de
istemedi tek kırıntımı benim.

Hamiş; elimdeki iş biter bitmez ilk olarak bunu adam gibi çevireceğim.Doğru düzgün çevirisi yok güzelim şiirin.
Çürūyor
Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
Hatıralar bile
O hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
O hatıralar ki tüyden hafif
Gök mavisinden duru
Etten kemikten uzaktırlar
O hatıralar ki
Bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
Gel demeden gelir
Git demeden giderler
Nur topu gibi açıldıkları olur bazan
Sonra sızım sızım sızlarlar
Her şey çözülüp gidiyor bu dünyada
Bir biri içinde
Bir biri peşi sıra
Bir tad dudakta
Bir ses kulakta
Sen toprakta çürürsün canım kardeşim
Ben ayakta

Bedri Rahmi Eyüpoğlu.
UYKU KARDEŞiM
Uyku kardeşim ver elini
Beraber kopartalım karanlık gülünü
Uyku kardeşim ver elini
Usul usul, damla damla
Beraber eriyelim
Sonra bembeyaz
Fıkara bir bacanın üstünde ince ince, mavi mavi tütelim.

Bedri Rahmi Eyüpoğlu.
görsel
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.

Ah muhsin ünlü - hatırlat da haziran sonlarında çocukluğumu yakalım
Biliyor musun?
Hep aynı.
Sadece kelimelere yer değiştirip duruyor.
Kalbim,
Ruhum,
Hayallerim,
Söylediklerim,
Hep onu arıyor.

O ki, belki de habersiz.
Uzak bir yerde,
Yaşıyor kendince;
Farkında değil.
Kim bilir belki o da bekliyor.
Yolların kesiştiği o anı...

Fakat bilmiyorum,
Daha önce yaşadığım.
Bir anın acı tekrarı mı.
Bütün bu yaşananlar?
Yine.
Merhaba deyip.
Uzun bir sessizlikten sonra,
Hoş kal mı diyecek bütün sevgiler?
...
Yükseklere götürüyor, 
Merdivenler, ayakları... 
Ben de çıkacaktım, 
Temiz olsaydı; Basamakları...
ümit yaşar oğuzcan;

sensiz kahrolmak vardı.
seninle yaşamak vardı dolu dizgin.
seninle her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda.
odalara sığmamak vardı.
bir sel gibi taşmak vardı gecelerden.
elimi uzatsam tutabilirdim seni.
öyle yakındın.
zamana kokun sinmişti.
belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana. zamana kokun sinmişti.
tuttum resmini indirdim duvardan.
duvar ağlamaya başladı.
https://www.youtube.com/watch?v=0IFZy5-9IsY
Üstümüze zaman yağdı,
Hüznümüz ondan...