bugün

görsel
Okullar açılacak
Artık ziller çalacak
Cıvıl cıvıl çocuklar
Sınıflara dolacak
Hani nerde defterim
Şimdi burdaydı silgim
Hadi ver kitabımı
Öğretmene söylerim
ilk günler zevkle geçer
Öğretmen konu seçer
Yazdırırken yazıyı
Öğrenci kalem açar..
Canım acıyınca,
Ellerim titreyince,
En çok gök gürleyince,
Yağmur yağınca,
Ve her gün doğumunda,
Düşünce bir bebek rahme,
Bir kuş uçunca,
Denizler dalganınca,
En çok yıldızların altında,
Bu cehennemin dört bir yanında,
Nefes aldıkça...
Bana sarıl.
Kalbim gerçekten kırık ve eylülün ortası
yürüdüm yazmadığım şiirlere basarak
yalancı ömrün bilmem bu kaçıncı vartası
her solukta yeniden eksilerek artarak

yüzümün sezildiği zamanlar da olmuştur
dünya leylak olmuştur akşam duru gün beyaz
öter ağzın örtükken o ne mene bir kuştur
değme ezgi insanı bu kadar hırpalamaz.

Süleyman Çobanoğlu
Ey sahilde uzanmış mutlu ve güleç insanlar
Suda can vermekte olan birisi var
Bildiğiniz bu hırçın ve karanlık deniz üzerinde
Bir kişi var ki sürekliliğin el ve ayaklarını çırpıyor her dem.
Bir zaman ki düşmana galip geldiğinizin hayali ile sarhoş
Kendi yanınızda beyhude zanlarla bir zaman
Yeni bir kudreti ele geçirmek için
Ellerinden bir muhtacın tutmuş beyhude sanrılarla
Bir zaman ki kolları yeni sıvamıştınız (önemli bir iş için) 
Nasıl söyleyeyim şimdi size
Bir kişinin suda canını beyhude kurban erittiğini? 
Ey huzur içinde geniş sahilde
Ekmekleri sofrada, kadehleri ağızda olan insanlar! 
Bir kişi var işte suda sizi çağıran…
Ağır dalgalara vuruyor durmadan yorgun elleriyle
Açılmış ağzı, vahşetten dönmüş gözleri
işte çok uzak bir yoldan görmüş gölgelerinizi
Ciğerlerinde yutkunup suları ve sürekli artan takatsizliği ile
Bu sulardan dışarıya uzatmaktadır
Bazen başını, bazen ayağını
Ey insanlar! 
O, bu uzak yoldan bakmaktadır köhnemiş dünyaya
Çığlık atmaktadır her dem yardım umuduyla
Ey dingin sahilde seyri temaşada olan insanlar! 
Dalgalar sessizce sahilin yüzüne vuruyor
Öylece sarhoş, düştüğü yerde dönmektedir,
Öyle bilinçsiz ve kendinden geçmiş, çığlıklarla
Çok uzaktan tekrar işitilmektedir bu çağrı; 
Ey insanlar! 
Ve rüzgârın sesinde devamlı artan bir can yakıcılık
Ve onun yavaş yavaş sönen sesi
Uzak yakın sular arasından,
Kulaklarda yine aynı nida
Ey insanlar
NiMA YOOSHiJ.
Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan.
Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika.
Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam.
Çay pişiririz.
Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen.
Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın.
Ben sıkılmam.
Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim.
Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini.
Bir insan, bir insanı sıkamaz.
Bir insan canı isterse sıkılır.
Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için.
Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Biri bekler sabahları,
Biri gündüz diye çıldırır
Bir başkası aydınlığı akşamlandırır.
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz.

William Shakespeare/Hamlet
Ben seni seçtim... sen de
Ya göğsüm üzerine
Ya da şiir defterlerim üzerinde ölümü seç!
Ya aşkı...ya da aşksızlığı seç
Seçmessen korkaksın...
Orta yer yoktur
Cennet ile cehennem arasında...*****
Bütün kağıtlarını at...
Herhangi bir karara razı olacağım
Söyle...haydi bir tepki göster...infilak et!
Çivi gibi çakılıp kalma!
Sonsuza kadar kalamam
Saman sapı gibi yağmurların altında...
Bir kader seç ikisi arasında
Kaderlerim ne kadar acımasız! *****

Bitkinsin sen... korkaksın
Bende sözü çok uzattım
Ya denize dal... ya uzaklaş
Deniz yoktur...tutması olmayan...
Aşk... büyük bir yüzleşmedir
Akıntıya karşı denize açılmadır...
Çarmıha gerilme, azap ve gözyaşıdır
Yıldızlar arasında bir yolculuktur...*****

Korkaklığın beni öldürüyor... eyyy kadın!
Perdenin arkasında oynuyorsun
Ben,
isyankarların taşkınlığını taşımayan...
Bütün surları kırmayan
Kasırga gibi vurmayan
Bir aşka inanmıyorum
Ahhhh... keşki aşkın beni yutsa
Kasırga gibi kökümden söküp çıkarsa...*****

Ben seni seçtim... sen de
Ya göğsüm üzerine
Ya da şiir defterlerim üzerinde ölümü seç!
Orta yer yoktur
Cennet ile cehennem arasında...

Nizar Qabbani
Uzun uzun bir yağmuru okudum,
Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın,
Uzak bir kıyıya mektup yolladım.
Döndüm, derinde dövdüm kendimi.
Duydum, kırıldı içimde tuz sesi
Bir derine ağladım.
(Keder saldı içime bir denizden bir midye,
Taşı gördüm ağırlık indi dilime)
Engin de kendinden uzağı özlermiş
Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm.
Hayal kıvamıymış aşk,
Gülün kokusunu bademin neşesini
istedim.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Teninde koyulsun ümitlerim
Islak gecelerimde durulsun
Gözyaşımın pınarından
Kaçma; kaçma n’olursun…

Gözünden düşsem ağlardım
Taa Çocukluk yıllarımdan beri
Artık Sarsan da, Sararsan da
Düşme benim ardımdan, dön geri…

Çünkü sana yazılırdı
Her kalemin düşümü
Ve sana yorardım ben hep
gecemi gündüzümü Gerçeğimi düşümü

Kime sorduysam hayır dedi
ölmüştü bu aşktaki her hücre her doku
Ta ki beladan gelir
ihanetini varsayan bu keskin koku…

fakat her ne zaman beni düşünsen
bilirdim gözlerinle güldüğünü
Bense düşüncelerimle asılırken
sen bilmezdin sana öldüğümü…

Son gülücüğünden gelen tabiatım Yağmuru ıslatırken teninde
Sana değen acılarım
Acemi bir kaçıştı gözlerinde

Ve acemi bir kaçıştım gözlerinde
Yüzünde saklanan güzelliğini
Yağmurlar yıkamasın diye
Avuçlarımda yaralanan özleminle
Güneşi gölgelerdim senin üstüne

yalnızlığım otururken içime
hala seni bekliyordum geleceği olmayan
Uykularımdın sen her an
gelecek gibi gözlerini yuman

Yaralarıma üflerken Keşfettiğim ıslığımdın sen
Düşlerimdin üstüme damla damla yağan
Ve o hazin türküler değil miydi?
göz pınarlarını sağan

Ben sana koşarken adım adım
Erkenci bir ayaz çatlağıydı Dudaklarında adım
Acele okunan bir besmele gibi
Çalakaşıktı sana sarılışlarım

k.ı
omurgamı aldın benim
omurgamı aldın
omurgamı aldın
omurgamı

niye?
Durakta üç kişi.
Adam kadın ve çocuk.

Adamın elleri ceplerinde.
Kadın çocuğun elini tutmuş.

Adam hüzünlü.
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü.

Kadın güzel.
Güzel anılar gibi güzel.

Çocuk,
Güzel anılar gibi hüzünlü.
Hüzünlü şarkılar gibi güzel...
gelmek isterdim sana...
bir bahar tazeliğindeki umutlarla dolu yüreğimle.
yokluğunun o en kuytu ızdıraplarından kurtulup;
bir koluma güneşi ve bir koluma yıldızları takıp gelmek...
sonra,gözlerine sevdalı çoban türküleri yazmak,
mart ayazında bahar müjdesi bekler gibi beklemek kapında.
lügatımdan anlamı sensizliğe gelen tüm kelimeleri söküp
ismini dağlara-denizlere,
çığlık çığlığa haykırarak gelmek...umutsuzluklarının üstüne umutlarımı yıkmak
ve yokluğunun varlıklarını kaybedip bir sabah
bir çiçek kokusu eksik yaşamadan baharı
her uyandığımda tutan hasret nöbetlerimi yenerek gelmek...
bir zeytin dalı uzatıp yıkan korkularıma,
tüm umutlarımla yeniden barışmak,
ecel gibi kovalayan yalnızlığı atmak için içimden
zamana saklanmış vuslata inanarak gelmek...gelmek isterdim sana...
tüm denklemlerini çözüp mutlulukların.
umut dağlarının doruğunda bularak yüreğimizi,
diz boyu kara inat açan kardelenler gibi;
sana fililenerek,sana yeniiden doğarak,sana yaşayarak bir ömür
ve sana ölerek yaşamak için...
duvağı yeni açılmış bir gelin heyecanında bulmak seni
aşktan ürkek ellerine çiçekleri dahi kıskandıran
tatlı bir demet tebessüm uzatıp
yay edip kaşlarını,kirpiklerinle vurulmak için...Ah ahu gözlüm,yüreğimin çözülmez dili ah!
ben bilirim ayrılıkların zulmünü bir ben
bir benim yüreğime nakışlanır hüznün siyah yüzü
benim uykumu böler gecenin kulağıma söylediği şarkı
bir benim gözlerim uykuya hasret kalır
bir ben adını umut koyarım herşeye rağmen bekleyişlerin...Bekle beni papatyam,bekle...
tozlu raflara kaldırma ümitlerini.
gün olur günler içinde hasret tükenir,
kırılır yüreğimizin yangınıyla is tutmuş bu demir parmaklıklar.
sıra dağlar kalkar elbet aradan,
eğer ecelse kavuşmanın bir diğer adı
Tanrı'ya yakaran bu eller bir gün kavuşur
bekle...
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

Bilemem, belki bu yüzden
Ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
Yine de döneyim döneyim istedim.
Özlemek için Nazım var..
Mavi için Edip..
Rakı için Can Yücel. .
Sevda için Ahmed Arif.
Bazen özledim diyemezsin.Nazım okuyorum dersin..
"Ben Nazım okuyorum sen ne yapıyorsun?
üçüncü şahsın şiiridir. atilla ilhanın bana en çok hitap eden şiirlerindendir.
arkadaşlardan bir grup youtube kanallarında şiirler okumuştur. buyrun linki https://www.youtube.com/watch?v=gtDquWu3Z8Q
içkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü...
Hele bir hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde.
Dertli ediyor insanı, dertli.

içkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.

Orhan veli kanık...
Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz
Alır başımı Erzincan'a giderim seni düşünmek için
Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coskunluğum durmadan
Durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan

Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman.
Her Pazar sen gelirsin aklıma…
Senin gözlerin, senin sesin…
Her şeyinle günüm olursun
Ve cumartesi ile pazarı bağlayan gecede uykularımı kaçıranım…
Sabaha doğru
Boylu boyunca “SEN” ler uzanır,
Yarım yamalak uyuklamalarımın yanına…
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var
sımsıcak bir merhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün dört gece susacaktım
yağmur sönecekti yanacaktı
sameland seferden dönecekti
duvardaki saat duracaktı
kalbim kendiliğinden duracaktı
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var.
bu biraz akşamın şiiri gibi ama olsun. sembolün olayım yaz beni Ahmet haşim.

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak…

Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz…

Sokağa fırlayacaksınız…

Sokaklar da dar gelecek…

Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi…

Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne pırıl pırıl gökyüzü…

Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz…

Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan…

”Önemli olan sağlık.”

”Yaşamak güzel.”

”Boşver, her şey unutulur.”

Siz hiçbirini duymayacaksınız…

Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.

O’ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz…

Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz…

”Ölüme çare bulundu” ya da ”Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başınızı kaldırıp ”Ne dedin?” diye sormayacaksınız…

Yalnız kalmak isteyeceksiniz…

Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…

ikisi de yetmeyecek.

Geçmişi düşüneceksiniz…

Neredeyse dakika dakika…

Ama kötüleri atlayarak…

Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz…

Gittiğiniz yerlere gitmek…

Bu size hiç iyi gelmeyecek…

Ama bile bile yapacaksınız.

Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız…

Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak için direneceksiniz.

Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz…

Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz…

Herkesi ona benzetip…

Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız…

Hiçbir şey oyalamayacak sizi…

ilaçlara sığınacaksınız…

Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan…

Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren…

Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek…

Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz…

Uyumak zor, uyanmak kolay olacak…

Sabahı iple çekeceksiniz…

Bazen de ”Hiç güneş doğmasa” diyeceksiniz.

Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler…

Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz…

Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz…

Nafile…

Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…

Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz…

Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz…

Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz…

Aramayacağını bile bile…

Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek…

Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla…

Yüreğiniz burkulacak…

Canınız yanacak…

Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz. Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden…

Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız…

Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz…

Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz…

Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…

Ama bir umut…

Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu…

Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak…

Gel gitler içinde yaşayacaksınız…

Buna yaşamak denirse…