bugün

Öğüt

Nasıl, ne kadar ve nerde
Yaşatacaksa yaşatıcı o kadar
Yaşanabilir yaşanacak olan
Ey kederi kaderi olan çocuklar
Bilin isterim
Bir avuntudur çikolata bir yalancı serap
Pamuk şeker, dondurma ve boyalar
Şu gözleri sırlı camdan kadınlar
Aşk çalınan bir parmak balken ağza
Sevgiden büyük ne çıkabilir bir erkeğin cebinden
Bilin isterim
‘’ hayat kısa
Kuşlar uçuyor ‘’
Siz gözlerine sürme değil hayal çeken kadınlar
Ve sizler
Herhangi bir gecenin sabahına erişen
Öyle yorgun, öyle dertli, öyle intihar öncesi
Ünvanını hak etmiş tüm adamlar
Bilin isterim
Varlık yokluktan iyidir ve sevmek
Tüm yaralı parmaklara işemek gibidir yeri gelince
Nasıl, ne kadar ve nerde
Yaşatacaksa yaşatıcı işte o kadar
Yaşanabilir yaşanacak olan.
Sen istinyede bekle ben burdayım 
içimde köpek gibi havlayan yalnızlığım 
Çünkü ben buradayım karanlıktayım 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor 
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk 
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin 
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç 
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu 
Ben senin olmadığını arıyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa 
Hiçbiri benim değil 
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

attila ilhan.
ANLATAMIYORUM - ORHAN VELi KANIK

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.

gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun ?

ahmed arif
'karşılaşmamız, kaza süsü verilmiş bir şiirdi
kavuşmamız, şiir süsü verilmiş bir cinayet'.
şartel attı kız barmene bakınca
nevri döndü buldu bir tabanca
o güne kadar incitmedi karınca
hayatı kaydı kurşun yanlış hedefe varınca

cenaze çıktı kanlı Diskotekten
oysa hoş bir geceydi çaldığın felekten
geldi barın sahibi "lütfen içki parası"
demek ki neymiş alkol her fenalığın anası.
lavinia ya gelsin.
ne tuhaf değil mi?
içimi acıtan da sendin.
acımı dindirecek olan da.
ya öldür beni dedim.
ya da git benden..

(bkz: kahraman tazeoğlu)
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar

geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar.
Karanlığın gözleri

şimdi yoksun
seni düşünebilirim artık
tutar ellerini öperim uzun uzun
kimseler ayıplayamaz beni
yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar
işte gözlerin işte dudakların
senin olan ne varsa karşımda duruyor
ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık
sevdiğim şarkıları söyletiyorum dudaklarına
ve hoyrat ellerimle seni
her gün biraz daha güzelleştiriyorum
bütün resimler sana benziyor
hayret
bütün aynalarda sen varsın
nereye gitsem peşimden geliyorsun
şimdi sigarasın dudaklarımda
biraz sonra beyaz bir kağıt
ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın
kimse yokluğunda bunca sevilmedi
kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar
saçların böyle daha güzel
sen daha güzelsin
gelecek mutlu günlerin ışığında
her şey daha güzel
ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış
yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim
ve seni bin yıl daha
ayrılıklar içinde sevmek isterdim
umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor
hiç gelmeyeceksin sanıyorum
o zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime
katran gibi bir yalnızlıktır sarıyor içimi
yalnızlığımdan utanıyorum...
beni sevmesen ölürdüm
beni sevmesen çakıl tasiydim simdi
beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım
kördüm bir at kadar
ölümden acıydım,ölümden beterdim
beni sevmesen
dünyayı bütün insanlara zindan ederdim
beni bunca saracak ne vardı,kanıma girecek
gözbebeklerime oturacak
bir senfoni gibi kulaklarımdan eksilmeyecek
ne vardı hiç karşıma çıkmasaydın
bu kör olası gözler görmeseydi seni
ne vardı güzelliğini hiç bellemeseydim
bir dua gibi bellemeseydim adını
ne vardı bütün gece gözlerimi tavana dikerek
seni düşünmeseydim...
Belki karşımda değilsin,yanılıyorum
bu gözler senin gözlerin değil
aldatıyorlar beni
karanlığın gözleri olmalı bunlar
bana böylesine keder veren
gülmeyi,yaşamayı haram eden
bir karanlığın gözleri olmalı...
Öyleyse sana hiç yaklaşmayacağım
Yalan bu geçici sevinç,bu nur,bu ışık
bu karanlığın ortasında yanan alev gözler
bu bir kadeh içki aydınlık

Ne dedimse inanma!
Seni değil kendimi kandırıyorum
Sen istediğin kadar varlığın kendisi ol
Ölümsüzlüğün ta kendisi
Ben günden güne yok olmaktayım
Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
Anlamıyor musun?
Gökyüzü güneş olsa
Sende Karanlıktayım . . .

Ümit Yaşar Oğuzcan
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

Cemal Süreya
Ellerimden çıkmıyor ellerinin izi
Yalnızlık çalarken sirenlerini,
Sensiz duygular da anlamsız
Nasıl yığdın aramıza
Bunca dağı ovayı denizi
Ayaklarıma dolaşıyor gözyaşlarım
Özlem yine dizi dizi
Sular akmıyor
Sevişmeler yakmıyor tenimizi.

Ben hüzün avcısıyım bilirsin
Bu yakınmalar kendime
Sen üstüne alınma
Yalnız da çoğaltırım gizi
Gece beni çağırıyor bak
Şimdi dalarım cadde sokak
Yüreğimde gecikmiş boşluk
Ellerimde ellerinin izi.

a. kadir
sen bir deniz
ben bir kayık
götür beni
götürebildiğin en uzak yere...
bakakalırım giden geminin ardından;
atamam kendimi denize, dünya güzel;
serde erkeklik var, ağlıyamam.

(bkz: orhan veli kanık)
görsel
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Cemal Süreyya
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.

izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.
- birhan keskin.
Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri…

Cemal süreya
Nazım'dan gelsin o zaman ;

işler, atom reaktörleri, işler,
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken hiç umut yok mu?
umut umut umut,
…………………umut insanda..
öndeyiş

akşam, azıcık!.. alnımın azıcık yüksek kaldığı
lâstiklerin, benzinlerin, bonoların azıcık ufaldığı

bir odada, azıcık!.. günlükten ve grevden
nüfus kâğıdı, terazi ve peynir beklemekten

ellerimle koparıp aldığım, sahip olduğum ışık
bir odada azıcık!..

turgut uyar
YENiLGi GÜNLÜĞÜ

şimdi yorgunum
ve birazdan gitmem gerek
şiirler söyleyemeyeceğim sana bugün
pencereni kapatmayı unutma
yağmur yağıyor
üşürsün...

beni bir yağmura koştular
sözlerimden arta kalan bir yoldu bu
suların serinliğinden
gözlerimin derinliğinden arta kalan bir yol...

kelimelerim vardı
sana bir akşam anlatacaktım
taa Kurtuba’dan
Mağrip’ten
kızılı hüzne bulanmış gamlı bir akşam
güneşe bir akşam
yolların sonuna bir akşam anlatacaktım
yalnızca yürünmek için gidilen yollar
yalnızca serinlemek için içilen su
ve yalnız kendi yalımıyla alevlenen ateş
ve ne varsa kendi uğultusuyla var olan
kendisi olan
kendisi yürüyen
kanayan gözlerimdeki rüzgarın korkusu
dinleyeceklerdi beni...

şimdi yorgunum
ve birazdan gitmem gerek
ne söylediğim şiirler kaldı hatırımda
ne yıllarca peşinden koştuğum kitaplar
ne kahramanlar
ne dostlar
ve ne düzenine başkaldırdığım görkemli erkler
ve ey kapımda sabrını taşlara vuran cinnet
ey kaldırımda attığım adım
ben şimdi yenilmiş bir soruysam
ben şimdi sorulmuş bir yenilgiysem
ben şimdi yağmurları mı çağırayım?

kızgın güneşler alacaktı beni
kuzgunlar başımda bekleyecekti
ben düşersem
kendim düşecektim
ben inersem kendim inecektim kalbime
ölürsem
kendim ölecektim
ne yağmurun kokusunu sorumlu tutabilirim bundan
ne tırmandığım merdiveni
hayır
en çok hayallerim ele verdi beni...

şimdi yenildim
kaybetmedim fakat
fakat hangi buz dağı alabilir alnımdan bu ateşi
hangi cevap
hangi soruyu örtebilir
ve hangi çocuğun çaldığı ıslık
gecenin sesini ürkütebilir
ve sonra
saçımın renklerinden akıp giden
hayatın
anlamını...

şimdi yorgunum
ve birazdan gitmem gerek
zaman
silinmiş bir yağmur gibi serpiliyor üzerime
bir toz bulutu gibi
gece karanlık ve derin
gözlerinden deniyorum sabaha varmayı
bulunmaz denizlerde bir sahil gözlerin
gözlerin dağlanmış yaralarda şiir
gecenin hangi ucu güneştir
gitmem gerek
hayatın anlamını
bir çocuğun ıslığından çalan hırsız kadar bile
cesur değilim üstelik
çünkü hiçbir güneşin
hiçbir gece için doğduğunu görmedim ben hiç

gece yansın
gece yansın
bu yağmur, bu deniz
bu onsuz olunmaz gökyüzü
ve gözlerin ışıldasın
gece yansın
gece yansın
gün uyansın...
götüremez beni hiçbir yol
kendi göğümden başka bir yere
gün düşer
gölgeler üşür
ve yüzün düşer serviliklere
eskir günlerin göğe vuran mavisi
gölgem, ufkumdan bağırır:
çelebi, unutma bizi!

ama ölü bir sesin adı değildir sessizlik
sazlıklardan çekilince gün ışığı kuytuluklara
bunu unutma
ve yağmur
hıncını güneşten alır kara bir bulutla
şimdi yorgunum, şimdi sessiz, şimdi içli
ve birazdan gitmem gerek
denizden yeni çıkmış rüzgarlar göndereceğim sana
dalgaların sırtından yeni gelmiş rüzgarlar
biliyorum birazdan gitmem gerek
gitmem gerek
döneceğim
ama bekle beni
kıpırtısız uykularımda bir düş ol
göveren gözlerimde bir beyaz gülüş ol
öylece orda hiç kıpırdama bekle beni
senin yağmurun olacağım

söylediğim şiirler mi diyorsun
kitaplar mı
kahramanlar
dostlar
başkaldırmalar mı
ya da gurur
bilmem
ben
şimdi gidiyorum işte
kimbilir
belki yağmur
belki yeniden
belki öbür gelişte...

yorgunum
ve şimdi gidiyorum
şiirler söyleyemeyeceğim sana bugün
pencereni kapatmayı unutma
yağmur yağıyor
üşürsün...

Vaner Kuzu
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar...

turgut uyar
acıyor

mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor

biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup ta
ötede beride yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor

yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocugun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar

tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
kış geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse

eylül toparlandı gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar

turgut uyar
görsel

Jrr tolkien