bugün

Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları..

Özdemir Asaf
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım

inecek var deriz otobüs durur ineriz

Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya

Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum

Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun

Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam

Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım

Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda

Beni bırak göğe bakalım.
''Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum...''

nazım hikmet
gitme o güzel geceye kibarlıkla
ihtiyarlık yanmalı ve söylenmeli gün kapandığında;
öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.

akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonunda,
sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
gitmezler o güzel geceye kibarlıkla.

iyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar,
ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
gitmezler o güzel geceye kibarlıkla.

kör gözlerin gök taşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamlar da
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
ama gitme o güzel geceye kibarlıkla.
öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
Ben bazen eksilirim biraz.

Aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
.
Bunu sonradan öğrendim.

Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim.

Herkes herkesi sonradan öğrenirmiş.

Bunu da sonradan öğrendim.
Turgut Uyar.
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
- Haydi iç de çay koyayım.

Ah muhsin ünlü/ hatırlat da haziranın sonlarında çocukluğumu yakalım.
görsel
--spoiler--
Ağlamak kifayet etmez acıma
Şen kahkahalarda hüzün bu gece
teselli sözleri gider gücüme
Şarkılar bir başka hazin bu gece

Yüreğim fırtına gözlerim durgun
Varlığın ilacım yokluğun vurgun
Hayattan kovuldum kaderim sürgün
Ölüm fermanımı yazın bu gece

Herkese kalbimi vermezken öyle
Yaşatmak için sen ne yaptın söyle
Ne kadar şen şakrak olmuşsun böyle
Halime gülüyor yüzün bu gece

Talebim çok değil yalnız beni sev
Umut sefil cüce,acı koca dev
Üstadım geçiver bir hicaz peşrev
Sevdadan dert yansın sazın bu gece

Neşenin kapısı yüzüme örtük
Bir resmin yok bende olsa da yırtık
arkana bakmadan sende git artık
hadi benden sana izin bu gece

Cemal Safi
--spoiler--
gök yırtılır damla damla
duraklar kimsesiz
kimsesizliği yakalamaya çalışır
bir deli ve sokak köpekleri

kediler kuytularda
göğün yüzü asık
turgut asmış kendini durağa
uyar aklı şeytanın insana

şiirler yarım yamalak
çocukların ardından ağlayan
yemek artıkları kadar yarım
sahi en son ne zaman doyduk
tıka basa sevmelerin sofrasında

yer yerinden oynar
ağaçlar yürür koşar
gün gelir devran döner
kürkçü dükkanı tilkiye mezar olur

ey mazi ve ey kökleri kopmuş ati
geleceksen gece karanlığında gel
gök yüzünün gök mavisini sök de gel
artık kaldırıp başımı bulutlara bakamam

Volkan Ateş
https://youtu.be/eC4WrT2vR5U canım ahmed arif.
"Ben her gece
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma
Her gece sen
Bir cinnet gibi
Kanıma yürüyorsun."
uyandım, hüzündü... saçlarımı taradım, yoktun...
gitsindi diyemedim. hüzündü, geceye takılmıştı
biriktim dipsiz kuyulara ağladım.

gitme, ateşime su ver. yitirilecek bir an bile
yok... aşılacak tepe, yürünecek çöl... sararmış
bir yaprak yalnızlığı var içimde. çaresizim,
sarsılıp köpürmesi de ne bu göğün, saldırması
camlara. korkuyorum. yaşam zaten yanlış. ıslak
ve yakıcı. üstelik dünyanın lavları da kirli
akıyor damlarıma. yüzümde tutuklanmış bir
gün. yüzüm karanlık, paramparça

beni duy, anla, neden bu diş ağrısı sonsuz
öfke... kimseler bilsin istemiyorum. gizlediğim
mevsimi. kanayan sesimi uçurumda. gözlerimde
uçsuz bucaksız ırmaklar yıkanıyor. bu, son
fırtına mı bilmiyorum. hangi dağ başı. geçit
yok. ellerim seni arıyor. ellerin bitimsiz.
ayrılığın vedası mı onlar? direniyorum.
yaklaştıkça ırmağına kendime çıkıyor gittiğim
yollar.

gitme. bana bir şey söyle
kimsenin bilmediği bir söz, bir giz...

gitme.
gitmek, biraz da kendini tüketmektir.
yenilmektir, boşluğu görmeden korkuya.

Betül Tarıman
Yazdın!
Bana bir gurbet yazdın.
Gurbet benim içimde...ayazdın.
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo
zil, şal ve gül. bu bahçede raksın bütün hızı...
şevk akşamında endülüs üç def'a kırmızı...

aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
ispanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
işveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
ispanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
göğsünde yosma gırnata'nın en güzel gülü...

altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
ispanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
her kalbi dolduran zile, her sîneden: 'ole!'
Birgün, bir yagmurla garip garip
-Çolugu çocugu terk edecegim.-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim,anladim
Alip basimi gidecegim.

Asir yirminci asirdir,amenna
Bir yanimda sevgilerim, bir yanimda sancim
Neon lambalari büsbütün karartir gecemizi
Uzaklar daha uzaklasir
Bir define çikarir gibi kayalardan, Ademden beri
Simsicak sevgilere muhtacim.

Bir gün alip basimi gidecegim
-Yildizlar isisin, yollar üsüsün, yollar...-
Belimi bir ilik sal sarsin, mavi
Hüzünlü bir serencamin ardindan, sarkisiz
Rüyalarim unutulmus bir handa pes desin
Görmüs geçirmis bir çift duygulu dudak karsisinda.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanin ayri ayri yasayabilsem kaderinde
Diyari gurbette kanli bir ask
Bahtsiz bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakin ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir aksam
Içip içip aglasam...

Nasil kisa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin sulari çaglar simdi
Yildizlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yagmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz,bir davet, bir kalp
Çolugu çocugu terk edecegim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar,bir sabah ve bir yagmur olacak
Toprak ve insan kokulariyla,
Ugultulu bir sarhosluk içinde, yillar için
Basimi alip gidecegim.

Turgut uyar.
Viraj

ateşi söndür, bu sesi tanıyorum
ilk dudaklar unutuyor, büyüsünü öpmenin
yağmaladık sözcükleri, korsanlık bitti
mevsimidir, gemiyi terketmenin.

durgunsun, suyum bulanık
terliyim, sözlerin soğuk

pencereyi açmak bazen mumları söndürebilir
bir zarf atılır eşikten,
günlerce kimse açmaz,
bir bakarsın içeri almışsın bulutları
kışı en iyi balkonlar anlatabilir

çocuksun, salıncağım kopuk
yalnızım, ışığın sönük

gitmek, hep gitmek sarhoş yönlere
virajlıdır bazı yaşlar, dalgınlığı affetmez
turnasını yitirmiş göç gibi darmadağın
boşuna, sağlaması hep yanlış çıkıyor aşkın

baharsın, günlerim kısa
yorgunum, yolların uzun

Özlem Tezcan Dertsiz
Yaz!
Bana bir geçiş yaz.
Rüyadan aslına olsun.
görsel
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Zaman sensin
Zaman kadındır
ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Çözülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi durdurulmuş zamanın işkencesi
Buysa daha beterdir giderilmemiş istekten bitmez tükenmezcesine

Göz susuzluğundan sen yürürken odada
Ve bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler
Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim dokunurluğun erimi dışında bugün sevgim

Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altında

işte bunun için diyorum ikide bir seni seviyorum diye
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim
Bu konuşma
Ateşte şu tatsız gürültüyü çıkaran sudur o kadar

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Ve bilek söner yeni ağırlığından gözyaşlarının

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri

El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.

Aragon
Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde… ve belki de
birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
bu şiir vardı:
Senelerce , senelerce evveldi;
Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık

uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
bir Kadırgada iki korsan
tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
birbirimizi yaralarından tanıdık
dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
duruyordu aramızda
oysa konuşsak, ya da dokunsak birbirimize
çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
batık gemilerin deniz diplerini saran
umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
ürküyorduk
bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
bilmeden
birbirimize doğru ilerliyorduk

kara görünüyordu yokluğumuzda
kara çok uzakta
sahiller millerce
uzaktaydı birbirimizin yokluğunda
neyimiz vardı öfkeli bir gençlikten
mağrur inceliklerimizden
ve geceler boyu kısık yıldızlar altında anlatılan
ihanetlerin kara bilgisinden başka
biliyorduk geldiğimiz yer Atlantis
o yitik ütopya
gittiğimiz yer de ora
Senelerce, senelerce evveldi;
sen yoktun
bu aşk başladığında
Senelerce, senelerce evveldi;
sen yoktun
ben de yoktum
bu aşk başladığında

sen gittin
buluştuğumuz körfezler şimdi başka denizlerin çekiminde
sen gittin
ama doksan dokuz adın kaldı kalbimde..
görsel
Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme lavinia

Adını gizleyeceğim sende bilme bilme lavinia

Yalanlarrrr istiyorsan yalanlar söylerim incinirsin

Genede sen bilirsin .

Ah özdemir asaf ahhh .
bırakıp gittin beni

bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği

bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden

başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen

louis aragon.
Artık çıkmıyorum istiklale 
Sabah Fatma hanım uyandırıyor 
Helva ,ekmek, çay bana onlar bakıyor 
Odanın hali perişan, ben perişan, kimse yok işime karışan 
Ara sıra balkona çıkıyorum 
Fesleğenler kuruduğunda ocaktı, ben baharı bekliyorum 
Ne olduğunu bilmediğim bir umudum var hala 
Gözüm şişelere takılıyor becerebilseydim ne ala 
Bu günlerde böyleyim ben yas denen şiirdeyim 
Bir köşede gülüşün var sırtımda kanlı bıçağın 
Hiç bir zaman duymayacağın duysan da anlamayacağın 
Bir çığlıkta 
SANA BiRiKiYORUM