bugün

"herkes, dedi, merak içinde
ölümden sonra hayat var mı diye
boşuna düşünürler
sanki hayat varmış gibi ölümden önce"
çikolata,
çilek
ve
vanilya kokuları
hayal ediyorum sevgilim,

çırpılmayı bekleyen yumurtalar,
serpilmeyi bekleyen fıstıklar
ve
bahçedeki ağacımızda
toplanmayı bekleyen limonlar,
sevgilim,
hepsinin ortasında da
seni hayal ediyorum,
tüm kokuları içine çekmiş,
ve bütün renklere bürünmüşsün,
sevgilim...
başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka..

can yücel.
ortaokulu bıraktım, yoksulum
elimde avucumda yok, cebim delik.
beni gören, dönüp bir daha bakmaz.
ama başımda yıldızlar, gönlümde aşk, dilimde sevda vardır.

ekmeğimi taştan çıkartır, yalnızlığıma katık ederim.
olsun be! beni seven böyle sevsin...

http://www.youtube.com/watch?v=1TdS4X-ryy4
ruhuna sağlık ruhsarcığım ölmemiş
elalem utansın o beni terk etmemiş
gel şöyle otur ruhsar yanı yanı başıma
görsün millet hayal gerçek yan yana..
itirazın iki şartı

çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız
türkiye'de kürt olacağız
kürtlerde ermeni
ermenilerde süryani
gidip almanya'da türk olacağız
hollanda'da surinamlı
fransa'da cezayirli
iran'da azeri
amerika'da zifiri zenci olacağız
çoğalan zencide mutlaka kızılderili
israil'de filistinli
köpeğin karşısında kedi
kedinin karşısında kuş olacağız
kuşun karşısında börtü böcek
hakemler hep karşı takımı tutacak
ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
çiçeklerden kamelya olacağız
az kolumuzun tarafında
solda olacağız
bu itirazın ilk şartı
solda da az olacağız
devrimi çoğaltırken çünkü
bir başka devrime hızla azalacağız

bu da itirazın ikinci şartı!

nevzat çelik
-Kim söyler caz şarkılarını en iyi
-Zenciler, zenciler
-ama sen beyazsın ne haber
-benim de kapkara yaptılar içimi.
Edip cansever
Edit: t9
Sevgim için Sen için ,
Boşlukta kaybolup giden ,
Sadece biri oldum,
bir ses oldum,
gözlerinin vuruşunda ,
Unutuldum,
Yok oldum,

Sözlerini yine kalbimde,
bir gece yarısında,
Sokakların ardında,
Ararken yine benliğimi umutsuzca,
Buldum yine seni ruhumun dumanında,

Islandım yine senden sırılsıklam,
yandım yine sensiz susamadan,

Yorgunum yine sardığı için bedenimi,
Sadece sen olan hasretimin bedeli,
incitiyor uyutmuyor belkide unutturmuyor ,
Seni sadece sana olan sevgimi..
HEP ERKEN DERKEN
GEÇ KALMAK

"Zaman,kar tanelerinin yere düşerken; o anı kadar yavaş,Ölümü;yere düştükten sonra bir o kadar ani "
Eski müzik kutusunda döndükçe o güzel yüzlü balerin
Şarkılar eskirdi duvarlarda,
Bir merhaban eksik kalırdı mesela
Masa ve sandalye,vitrin mankeni suratları kadar donuk,askılıklarla unutkan rolü oynarken kırmızı kaşkol ve palton
Dostlar ayrılık vakti artık,(Hep neden erken?)
Oysa Asırlık fotoğraflar tozlu raflarda hala birbirine aşık

Alışık olmayan kör gözlere hitap ederken içimdeki kal
"Alıştık artık" cümlelerdeki yerini çoktan aldı(alıştık artık)
Çocukluk anılarımı konuk odasında tek başına beklemek
Geç kalmak,hep erken derken
Masal bitti değil mi?

Viranşairi
 
NiHAVEND KADER

Duvar takvimi yaslı ve sancılı notlara gebe
"Doğum günü için pasta,çiçekçiden ağlayan gelin alınacak
"Sakın unutma anneye sürpriz mayıs 25"
"Annem hasta nokta nokta nokta üzgünüm eylülün ikinci pazartesisi"
"Babam yasta malesef azaril elimizden aldı seni canım benim"
(ocağa henüz girmeden aylardan bir aralık)
Katil sağnak yağmurları başladı yine,maktul:tavan arasındaki eski birkaç kiremit ve üst yanı kırık sokağa bakan pencere
sırılsıklam oldum yine her serpintide olduğu gibi...

Arada bir delilik yapıp gölgemle oyun oynamaya başladım;"önüm arkam söbe,saklanmayan ebe."
Yalın ayak oturmuş baş köşeye:sual yok,cevap yok, saatler konuşur- tik tak,tik tak yalnızlık başa bela
Uzakta çok uzakta sela verilir
Ölü ölmüş vedadanmış(vebadanmış) harf hatası olacak o kadar
Yıkanmış,cenazesi kılınmış ve iyi bilirdik denmiş,toprağa gömülü
Tarlanın ortasında can çekişmekte ardıç gördüğüm o ki ötenazi onun da hakkı
Ve Süleymaniye'de eğilmiş tüm ruhlar,boynu bükük Hakka karşı
"Değil" buraya yakışmadı başka cümle içinde kullansak yeri ne.

Kokmuş ve küflenmiş ranzada yaşlana dururken Umut Oteli'nde Deli Duğrul
Otelin karşı yakasında muhabbet tellalığında bir genç
Ve yanında da yüksek topuklu kaldırım serçesi(kız değil artık kadın;gecesi 100 dolara satılık )
Otelin arkasındaki dolunay adlı çay bahçesinde
"Kaldırın tüm özgürlükleri" der çığlık çığlığa boğaza nazır kapitalist Joni
Düşüm içinden geçirince ipliği ve içimdeki kördüğüm gibi
Çarkın içindeki felek döndükçe kahpe olsun kader artık
Ve dönersek Püsküllü Sokak (illa ki onyedi olacak)numara 17ye
Ben masum bir kederde nihavend makamında Kaderi dinlemekteyim
"Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç..."

Viranşairi
 
iHMAL ETMEK ÜZERiNE iHTiMALLER

Yara bantları bağladık biz dilek ağacımıza
Acımız işte,anlamışsındır o kadar ağar(ağırı bile gözü yaşlı bırakabiliyorsun)
Bırak ve biliyorsun aynı cümle içinde defalarca buluşsa bile faydasız
"Nedenler üstüne konuşmak mı?" manası bile fazla
Bırakalım, biliyorsun....

ilk önce taşınan aslında gölgeler içindeki konuşmalardır hani perde kapanır ve hayali susar ya
Öyle oldu bizim ilişkimiz;ikimiz olarak başladı sonra kimimiz diye sorgu ve suala sarılınca,cevapsız kalıncaya kadar"kim"ortada kaldı biçare

Arta kalan eskiden çıkardığımız(çıkarlar) eksik şeyler vardır hani,
Siyah kumaş bir pantolon vardı:kahve dökmüştün heyecandan
Gözlük kaldı:beraber Rus Pazar'ından haraç mezata aldığımız
Çin vazosu içindeki kurumuş karanfil:son evlilik yıl dönümümüze dair
Ve kapı,pencere,dantel örtülü masa ve içim dedi ki -dört duvar:yani şaire kalsa intihara hazır ama bir ihtimal,bir ihtimal daha,(ihtimali ihmal ettim)
Kahretsin! nerdesin şu an?

Sonraki günler silinip gidecekler teker teker gözyaşları misali
Yavaş yavaş Çift kişilik yatak çok gelecek
Geç gelecek eve adam
Dağınıklık had safhada ayyaş günler birbiri ardına
Sonra
Yas tutan her ne varsa ya yakılacak acıları hafifletmek adına
Ya da hatırat;bir ara hatırlat diye idam sehpasında,asılacak
Sonra adam bir masada,masa bir tarafta ondan arta kalan vazodaki karanfil
Bir ara,ne zaman olduğu belli değil büfeye fırlatılıp,
Paramparça
Mektup bile yazılacak(kimseye gitmeyecek),sadece çöp
Hatta birçok hatayı kendinde bulmak da cabası
Geri dön çabası da yetmeyecek kadar uzak
Hüzün,hazanı çeyrek geçe geç oldu deyip..........
(Sonunu yazmak bana düşmez artık.)

Viranşairi
 
KAPI DUVAR

Bir şeyler yazabilmek suskunluğun sözcüklerine ayak ucuyla basarak
Basamak basamak düşüyor içimizdeki görünmeyen o ruh
Güya,elimizden tutan o sıcak el bir anda terk edip gitti bizi
Artık
Girizgah mesafesinde duran o güruhi nefes bizden çok uzak.

Portresinde çizdiği rüzgarın sesini duymadan öldü zavallı ressam
Azıcık sussam,ben duyar mıyım acep?
Adam avuç içindeki çizgeye bakıp kaderini okumasını bilmiyordu;
Çingene suretli bir kadına rastlayıncaya kadar,
Yineyi gene diye okudu ne adam anladı ne de ben.

iki perde sonra sufle vermekten yorgun düştü onun hayali
Perde perde düşüyor gaybı meşru her şey o malum hiçbir şeye
Perdelerin tülünden bakarken Madam Emma süzülür usulca uzanır yatağa o son ölüm
Le rideau desem kimsenin umrunda değil.

Kapı pencere ve duvar sıfat olsa bu dizede
Kurşuna dizilirken Balandi ve Alkozai
Kim korkar karanlıktan
Kapat tüm perdeleri,asıl korkak karanlık
Şimdi her şey kapı duvar.

ViranŞairi
 
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans’ta?
Atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
boğulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz iskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar’ı Sezar?
E bir aşçı olsun yok muydu yanında?
ispanyalı Filip ağladı derler
batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yediyıl Savaşı’nı 2. Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?

işte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru. Bertolt Brecht
ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim YILMAZ ERDOĞAN.
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Artik gelsen de bir,gelmesen de bir.
DEDi
VE...

Üşümez umutlar dedi çoban
Hani kar yağar ya lapa lapa "derinden"unutulan bir kuytu köşeye
Düşünmez olur içimizdeki suskun fısıltı dedi düşünen adam
Uzanır uyku ile uyanıklık arasında bir vakitte ölüm döşeğe
Akis makbere çarpmadan önce kısıldı sonra da sustu dedim
işitmek var feryadın bütün acı dolu ağıtlarını hangi lisana sığdırsak az

Sokak lambası yanık hala bir sürü yanılmışlıklarımızın arasında gölgeler ile dedi dilenci
Hangi soğuk ellerimizi üşütür,hangi sıcak çorba ısıtır içimizi?
Ansızın vurdular parkta sevdiğini bekleyen bir genci orada bekleyen yabancı daha gencecikti dedi
Oysa yazı çoktan razı çizilmiş yoldan çıkmaya çile olsa da sonun adı
Siyahı beyazla sevemedikten sonra dünyada yaşamanın ne anlamı var dedim
ihtiyar avuçlarına aldığı buğday tanelerine bakıp kaç başak büyütücek daha bu toprak dedi
Ve ...

Viranşairi
 
Akdenizin Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi.

Yaz günleri beni hatırlamıyor.
Salgılı bir hayvanla bitişiyorum yaz yaklaşınca
yayılıyorum ortasına sevgili tüylerimin
geniş uykulardayım, muazzam uykularda
yılların zulmünden haberim yok
ne de sürgün taşralı kızlar korosundan
geçiyor hazza yatkın dudaklarıyla gece
canımın ilmekleri arasından.

Beni artık kimseler arayıp da bulmasın
beyaz harmanilerin göklere açık sofrasında
yıktığım saltanatın dizinde inlediğim
aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın
çünkü ben çok gizli bir yanlışın
dehşetengiz yeteneğini ölçmek için
yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz'e
Meryemoğlu sanıp ben zavallı ademi
çarmıha çaktılar orda çok zaman önce.
Çok zaman önceydi ki otobüsler
mermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarına
nice yılgın havarilerle gidip geldi.
Hepimiz, yani taflan çiğnemekle güzelleşen çocuklar
havariler karşısında harami
gövdesinde hayvan kabarınca mecalsiz
kutlu bir tan çıkarmayı denedik
kayser makinasından
anneler
sevecen gözyaşlarıyla korurdular bizi.

Bizi sen ey beyhude ve baygın duyguların yırtıcısı
sen ey loş çalgıları uykulardan çıkarıp
Bahçelerin hayatına yerleştiren esrar
bizi bırakmıştın
acı güller salınırdı kanımın raddelerinde
ve ben güneş altında kendini bize öptüren neyse
gece onun kimlerle buluştuğunu araştırdım
o zaman yalın yürek kaldım şiddetin çölünde
aldanışların çölünde korkudan
denize dilimi soktum ayaklarımdan önce.
Bu kadar, bu kadardı Akdeniz
aslı yokmuş dinlediklerimin
eski moda güneş sanrılarından
bir şair cesedinden hiç farkı yok denizin.

Yok ve yaz günleri beni hatırlamıyor
boğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerinden
geçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş mora
geçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarak
Kara yaz! Karanlık yaz! Kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.

(1974)

ismet Özel
Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar
Akasya gölgeleri delik - deşik...
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner...
Büyüdükçe büyür içimde bir dert,
BEKLEMEK...

Abdurrahim Karakoç
ATTiLA iLHAN – Ben seni neden mi sevdim?

Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da
Beni sardığı bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçların yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye değil
Fikirlerinle,konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atışımda vücudumun dört bir köşesine yayıldığını
Beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim
Seni kış gecelerinin o soğuk yatağında birlikte uyuyup beni ısıttığın
Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun
Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı
Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda
O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki boş ve değersiz geçen dakikalarda
Kayıp zamanlarımızda,seni arayıp bulamadığım
Çaresizlik içinde olduğum,içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramızdaki kilometreler nasıl çoksa
Bende seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan ateşin ile
Zihnimde oluşan hayallerin o ay parçası çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken
Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda
Gelip o bu ateşi alevlendirerek
Bana sarılarak beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Korkuyorum!
Hakkettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiğinden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layık olduktan sonra başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazanım derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten …
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum.
Dostluğuna doyamadan ulu orta yalnız kalmaktan korkuyorum.
Yüreğimdeki o ince sızının bir gün çoğalmasından ve beni sarmasından korkuyorum.
Sevgi denen güzelliğinin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostluğun ölüp yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten…
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kıyamıyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yaşadığın mutluluğu huzuru sana yaşatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyaşından başka bir şey bırakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten değil;
dostluğunu suistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve değerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum …

ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM…
Erkek sevgi adamıysa eğer; neden hiçbir kadın erkeğe şiir yazmıyor? Hadi birincisi buldun ya ikincisi? Üçüncüsü? Dörtyüzüncüsü? Yok demi? Bulamazsın da zaten. Çünkü kadınlar egoist varlıklardır.
1 Şiir bıraktım alan alsın.
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

işte budur hayat!
işte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin...
bugünün şeb-i yelda olması sebebiyle,

--spoiler--

"şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
mubtela-yı gama sor kim geceler kaç saat.."

--spoiler--

daha ne olsun be.

--spoiler--

En uzun geceyi takvimciler ve gökbilimciler ne bilsin!
Aşk yüzünden gam müptelası olmuşa sorun ki geceler kaç saattir!..

--spoiler--
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim,
hayallerim kıpkırmızı olurdu.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia..