bugün

Lavinia

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia

Özdemir Asaf
Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte unutamıyorum
Bir şey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran bir şey var
Elimde değil söküp atamıyorum
Dalıp dalıp gidiyor gözlerim derinlere
Kimi görsem biraz sana benziyor
Seni hatırlatıyor şu bulut şu gökyüzü
Şu kayaları döven deniz
Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı
Bir zamanlar beraber dinlediğimiz
Boyuna seni düşünüyorum durmadan usanmadan
Şimdi diyorum o ne yapıyor acaba
O güzelim gözleri kime bakıyor
O canım elleri nerde
Oysa günler o günler değil
Akşamlar o akşamlar değil
Ve kalan şimdi sadece özlemin gecelerde
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerime
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni diyorum bir daha görsem
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen; başımın içinde sen
Kader misin, ecel misin nesin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum.

ümit yaşar oğuzcan.
Ölüyorum lavinia.
bir ayrılış hikayesi

erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...

(bkz: nazım hikmet ran)

beş kardeş de güzel bir selam göndermiş ustaya.
https://www.youtube.com/watch?v=tHtliXJLsig
her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor
(bkz: attila ilhan)
Ben ve dik başım
Bir de kuruyan göz yaşım.

Amy'nin (rahmetli) back to black'inden.
iki kurşun carpışınca ne olur demiştin Seviştikten sonra
bir mayis sabahi yine
Camin buğusundaki dudak izlerini temizlerken
Ve bir gitme ertesiydi
Cemre ilk ve son kez düşmüştü dudaklarina hatirla...
Bilirim..parmak uçlarından şiirler damlıyordur şimdi
Çünkü falıma bakan sen değil..gecenin kahpe gölgeleri olacak yine,
nerdesin ve neden yanimda degilsin diye.
dudaklarini ve ellerini gören kim varsa öldüreceğim.
Beni unutma..
saçlarım dağıldı rujum silindi beni unutma
uçurumundan atlayacağım bu gece.
Hatırlarmısın bilmem durağına yalnızlık uğrardı
bazı  geceler ürküp gelirdin, yine öyle yap.
Gel.
dışarıda yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen.

nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden,
bir bilsen.
Erdoğan yoktu,
ateist çoktu,
Erdoğan geldi,
ateisti yendi,
bu güzel takkeleri
bizlere verdi.
'"Büsbütün unuttum seni eminim / Maziye karıştı şimdi yeminim / Kalbimde senin için yok bile kinim / Bence sen de şimdi herkes gibisin.'" Nazım Hikmet Ran. Edit; imla.
tahir olmak da ayıp değil, zühre olmak da,
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
bütün iş tahir'le zühre olabilmekte,
yani yürekte...

meselâ bir barikatta dövüşerek,
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
meselâ denerken damarlarında bir serumu,
ölmek ayıp olur mu?

tahir olmak da ayıp değil, zühre olmak da...
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

seversin dünyayı doludizgin,
ama o bunun farkında değildir.
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak.
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?

yani tahiri zühre sevmeseydi artık,
yahut hiç sevmeseydi,
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

tahir olmak da ayıp değil, zühre olmak da,
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...
Sabah oluyor ne gecesi
Havanın düştü derecesi
En sevdiğim bal markası
Tabi ki de bal deresi.
bana yar olmayan devr-i devranin,
izzet-i ikramini sikeyim.
yansin bu ibneler,
su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim
ben delimiyim?
mecnun gibi bir am icin cöllere düseyim,
verirse versin , vermezse leyla´yi da sikeyim.
Git dediğimde bile,
Gel diye yalvarır dudaklarım. Söyleyemem ağladığımı.
Susuz yoğurulmuş hamurum.
Bir kravat boynumda.
Ne zaman ayaklarımın altındaki sandalye,
Çekilecek diye bekliyorum,
Ellerim arkadan bağlandığı için,
Giderken alkışlayamıyorum bu hayatı,
Boynumu kırabilir bu ip,
Ama bil ki,
Gülümseyişime engel değil hiç bir kırılma,
Ki ben.
Sen gittiğinde daha çok kırılmıştım,
Üstelik ayaklarımın altından kaymıştı zaten hayatım.
Çık gel bir kez daha yıkıntılardan
Çık gel bir kez daha bozguna uğrat!
Akşam sona ermek üzere. Akşam değil.
Sonra? Sonrası gece. Koylar gördüm
Tanınmamış resuller gibi. Ama ben geceyi
Bilirim. Sonra? Sonrası düşleri,
Bütün düşleri. Küçük bir kuş vurdum,
Topal kaldı Temmuz'da. Sonra?
Sonrası sabah, dağdan indim
Günün yamacına. Baktım o değil,
Değil küsken tanıyan beni.
Komşuları gördüm sonra da,
Bir bildikleri varmış gibi
Akşama bakıyorlar ve geceyi bekliyorlar

Melih Cevdet Anday. evet.
Şimdi açsam pencereyi de beklesem.
Sen gelsen.
Olmaz ya hani geliversen.
Hiç bir şey sormasan.
Hiç bir şey söylemesen.
Sussam…
Sussan…
Sussak…
Cemal Süreyya, Üvercinka
ayaklarına yapışan ağırlıklarla
gözlerine çöken bulutlarla
koşmada herkes….

acı yok.
sevinçler pahalı
huzur uzaklara kaçmış
batan güneşe dalmış kimi gözler
anarcasına, eski bir sonbaharı..

uyuyanların rahatını kaçırmış
karanlığa inat uyuyamayanlar
çok sesli sessizlik yaşanmış
tok karınların şarkılarında

tutarsız cümleler
aksak yürüyüşler
anlamsız anlamlar
yüksek duvarlar
ve kalabalık…
kan kaybetti yine ağır ağır.
ağaçların kulakları artık sağır
gözleri kör tüm bulutların…

* *
aşık olmadan olmuyor..
Yükselmiyor şehrin karanlığı..
keşke görünseydin gözüme..
bitseydi şehrin aydınlığı..

edit: olacak olacak devam.
sevgimizin bir tanesiydin müjgan.
saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür,
elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti.
ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
öyle bir sevdim ki müjgan’ı,
dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
evleniriz gibi geldi bana.
evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar,
fakir soframız kurulur gibi geldi.
sahil bahçesinde gazoz içerekten
gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
sonrada çarşılara giderdik.
eşya beğenirdik elden düşme;
aynalı konsolumuz
topuzlu karyolamız bile olacaktı.
müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım
ama olmadı gitti.
nereye mi ?
paraya gitti abicim paraya
nasılda sevmiştim yıllarca ben seni
her akşam bekledim yollarını
elbet bir gün biz yuva kurarız derken
duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
zengin olsaydım sensiz kalmazdım
her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
param olsaydı aşkım kalırdın
seve seve yanımda benimle yaşardın
nikah resimlerimizi de çektirdiydik.
sonra karpuzcu raşit ağabeyinin
kayınbiraderine borç ederekten
nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
ama müjgan takmadı bunu
takamadı uçuverdi elimden.
meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler,
benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar yani
öyle sevindim ki.
mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim hergece
sonramı ne oldu
müjgan gibi bende
birbirimize ettiğimiz sözleri
ettiğimiz yeminleri unuttum.
bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi.
bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
senede birkaç ay zaten avrupa’daymış dediler.
zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler,
unuttum bende unuttum
hiç aklıma gelmedi.
hatırlamıyorum Müjgan’ı
hatırlamıyorum şimdi
Bu şiiride ben yazmadım zaten
Unuttum abi bende unuttum
Hatırlamıyorum şimdi
Müjganın gözleri ne rekti

Ah Müjgan ah gibi bir filmin en yıkıcı yeri bu şiiridir fikrimce kisilere kendinizi koyarsanız isimler bir anda sizin isimleriniz olursa eğer geceye çok yakışan bir şiir olacaktır elbet.
her seçim bir çaredir aslında
asıl çaresizlik verdiğin seçimin
zehirli meyvesidir.
elinden bir şey gelmeyince
kabullenmek kolaydır.
asıl çaresizlik
kendine elimden geleni
yaptım mı diye sormaktır.
çünkü asıl çaresizlik
çareyi geçirmişken eline
avuçlarının içinden kaçırmaktır.
ay karanlık

maviye
maviye çalar gözlerin,
yangın mavisine
rüzgarda asi,
körsem,
senden gayrısına yoksam,
bozuksam,
can benim, düş benim,
ellere nesi?
hadi gel,
ay karanlık...

itten aç,
yılandan çıplak,
vurgun ve bela
gelip durmuşsam kapına
var mı ki doymazlığım?
ille de ille
sevmelerim,
sevmelerim gibisi?
oturmuş yazıcılar
fermanım yazar
n'olur gel,
ay karanlık...

dört yanım puşt zulası,
dost yüzlü,
dost gülücüklü
cıgaramdan yanar.
alnım öperler,
suskun, hayın, çiyansı.
dört yanım puşt zulası,
dönerim dönerim çıkmaz.
en leylim gecede ölesim tutmuş,
etme gel,
ay karanlık...

(bkz: ahmed arif)
Sezai karakocun monna rossasıdır öyle olmalıdır benim için hep böyle kalacaktır.