bugün

gayet sıradan ve sıkıcı bir filmdir fakat soundtrack'i lezizdir, dinlenesidir.
onca arkadaşımın şiddetle önermesi üzerine izlemeye çalıştığım fakat uyuya kaldığım için 2 günde izleyebildiğim filmdir. filmi izlemeye başlamadan önce uykum olmadığını belirtmek isterim.
gömlek sahnesine ve yağan yağmurun altında üç gencin birlikte şarkı söylediği sahneye dikkat ! *
filmin sitesinde http://www.foxsearchlight.com/gardenstate/ çalan ilk parça love will come through dur. kuzen travis seslendirmiştir.*
(bkz: coldplay)
(bkz: don t panic)
az evvel izlediğim zack braff ın hem yazıp hem yönettiği filmidir. bence fena film değildir. oyuncular çok iyi. güzel de çekilmiş. izlenmeli...
marjinal tavrına rağmen bir şeylere benzeme hissini vermekten kurtulamayan filmdir. soundtracklerinin çok güzel olduğu ise reddedilemez bir gerçektir.
guzel bir film, ama ben ilk 15 dakikadan cok etkilendim, kanatsiz melek natalie girinceye kadar olan kisimdan. olumune yalnizlik, etraftaki abuk tipler, duygusuz samimiyetler. olaganustu. sonrasi guzel bir ask filmi.

soundtrack'i cok cok iyi, secilen sarkilar filmin ruhu ile uyum icinde.

(bkz: the only living boy in new york)
melankolik tarzda bir anlatımı vardır. daha film başlarken çalan şarkı ve peşpeşe gelişen olaylar izleyiciği ekrandan soğutmamaktadır. don't panic parçası oldukça güzeldir. (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=8rq1cN3j5bQ)
HANi BÖYLE MAÇ BAŞLAR 3 TANE ARKA arkaya gol atarsınız yüzünüzde bi gülücük oluşur ve rahat rahat maç izlersiniz ya işte o tadı veren bir film.
Ne beklediğinize bağlı olarak izlediğiniz en boş filmlerden ya da başucu filmlerinizden biri olmaya aday bir filmdir bu. Komedi? Sayılmaz, müthiş deneyimlere dayanan bir yaşam kesiti mi? O da değil. Nedir bu filmi sevdiren ama herkese "ben bu filme bayıldım sen de mutlaka izle" dedirtemeyecek şey? Elbette filmdeki karakterlerle kendinizi eşleştirme hadisesi. Kalabalıklar içinde yalnız olmak artık içi boşaltılmış bir klişeden ibarettir ne yazık ki ama ucundan kıyısından böyle bir hisse sahipseniz Andrew Largeman sizin ekrandaki yansımanız olacaktır, filmi de size bu sevdirecektir. Çarpıcı bir hikayesi yok filmin ama olayı da bu zaten, Largeman'ın yaşadığı boşluğa düşme hissini alabilirseniz filme bayılacak bunu yapamazsanız da 2 saatinizi boşa geçirdiğinize kanaat getireceksiniz...
yarısından sonra dış etkenler sonucu adam akıllı izleyemeyip tekrar izlemek istediğim, ikinci izleyişimde hoşlanıcamı düşündüğüm film.
zach braffın 2004 de perdeye yansımış hoş filmi. genç bir oyuncu için fazlasıyla iyi filmdir.
bir "eve dönüş" hikayesi olan film. hatta eve dönmenin, eve dönme anlamına gelmeyişini anlatan film. dönecek ev bulamama, öyle bir evin olmaması durumu... hani okul, iş gibi sebeplerle evden bir kere ayrılındığında, tatillerde eve gittiğinizde eviniz size, kendi eviniz gibi gelmez ya, yabancılaşmışsınızdır artık evinize. evin düzeni sizsiz bir daha kurulmuştur çünkü. odanıza girdiğinizde bile farklı gelir o oda. normalde kokusuna burnunuz alışık olduğu için alamadığınız evin kokusunu almaya başlarsınız. garip bir histir. hüzünlüdür işte. hüzünlüymüş yani. bu film ile beraber farkettim hüzünlü olduğunu. yıllardır hissettiğim ama tam olarak adlandıramadığım eksikliğin bu olduğunu farkettirdi bana garden state.

ki ben de 15 yaşında, liseyi yatılı okumak için evden ayrılmış, neredeyse bütün ergenliğimi bu kendini gerçekten güvende hissedecek bir ev bulamayarak geçiren bir insanım. yıllar sonra üniversite ikinci sınıfta ailemin yanıma taşınmasıyla gerçekten eve döndüm ama yakın zamanda bu sefer iş için tekrar evden ayrıldım ve daha geçen haftasonu yaşadım bu hissi. hayat sarsarken insanı, bütün sarsıntılara rağmen ayakta kalmaya çalışırken insan yoruluyor ister istemez. evin verdiği güven hissini arıyor ve ancak öyle reşarj olabiliyor, devam etme gücünü bulabiliyor. ama döndüğünüz ev değişmiş oluyor. hatta belki alışıkanlıktan anneniz bir tabağı eksik koyuyor sofraya otururken. odanız kullanılmayan eşyaların konulduğu bir oda haline gelmiş oluyor. arkadaşlarınız bile bir parça yabancı geliyor. siz yokken onlar da değişmiş oluyor. insanın normal değişim sürecinden başka bir şey olmasa bile, o arkadaşınızın değişim sürecine birebir tanıklık etmediğiniz için değişiklik gözünüze batıyor. hayatına girmiş, hiç tanımadığınız insanlardan bahsediyor konuşurken. gayet normal, günlük sıradan şeylerden bahsederken bile, siz olmadan devam ettiği hayatı yabancılık duygusu veriyor.

hüzünlü işte bunlar. ve bu film bunu anlatıyor. manik depresyon, annenin ölümü, sorunlu baba-oğul ilişkileri falan olmasa da olur bu filmde. esas duyguyu oralarda ararsanız giremezsiniz filmin içine. beğenmemek, hiç bir şey olmuyormuş gibi gelmesi gayet normal olur. babasıyla ilk karşılaştıklarında ev güzel olmuş falan diyor andrew. küvetin damlatan musluğunu kapatmaya çalışıyor ama kapanmıyor. muhtemelen o küvet zaten hep damlatıyor ama andrew bunu bilmiyor. her karşılaştığı arkadaşı, onu gördüğüne şaşırıyor falan. herkes ona, o da herkese yabancı geliyor. bu duyguları aktarmak istiyor zach. ve bunu gayet güzel başarıyor.

film de bir başka duygu daha var tabi aktarılan. vazgeçilmezimiz aşk... bütün bunlara çözüm olarak aşkı göstermiş zach kardeş. güvende hissettiğiniz bir evinizin olmadığı hissine kapıldıysanız ve bu durum artık dayanılmaz olmaya başladıysa, evlenip kendi evinizi kurmanın zamanı gelmiştir gibi bir mesaj olmuş. bundan tam olarak emin olmadığımı söylüyor, soundtrack, zach braff'ın başarısı, natalie portman'ın olağanüstü güzelliği gibi konulara hiç girmeden sözümü bitiriyorum.
her ne kadar bazı yerlerinde sıkılsam da güzel film. güzel bi aşk.
Tatlı bir aşk.izlemeye değer.
film izlediğinizin farkında olmadan izlediğiniz bir filmdir. sanki yaşıyorsunuz içinde. öyle benimsetiyor kendini. zach braff'ı kutlamak lazım. hayatın küçük komik ve acıtan detaylarını çok güzel biçimde harmanlayıp, önümüze sunmuş. bu genç yaşta hem yönetmenliğini yapmış, hem senaryosunu yazmış, hem de oynamış. helal len dedim.
natalie portman varsa ben de varım diyerek başlamıştım bu filmi izlemeye ve ne kadar doğru bi seçim yapmışım sonrasında anladım. akıcı, tatlı, duygusal. kesinlikle izlenmesi gereken ve zach braff'a "budur." dedirten film.
detaylı bilgi için : http://www.imdb.com/title/tt0333766/
--spoiler--
natalie portman çok şeker
natalie portman çok sevimli
natalie portman çok yeme de yanında yat
natalie portman çok ondan olsun bir milyon borcum olsun.
--spoiler--
google translate e devket bahçeli yazıldığı vakit çıkan sonuç. gardan state.
gayet sıradan-vasat-sıkıcı-basit film.
filmin tek güzel yanı natalie portman.
bir eve dönüş filmi. sıradışı olma çabasına girmeden sıradışı olmuş. henüz izledim fakat yıllar sonra bile akılda kalabilecek bir replikle hafızama inceden inceye kazındığını hissediyorum.

hiç var olmayan bir yer için ev özlemi çekmek..

--spoiler--

- büyüdüğün evin artık senin evin olmadığını fark ettiğin o anı bilirsin. nedense bir anda o evin her yeri sana yabancı gelir.
+ hala kendimi evimde hissediyorum.
- göreceksin. bunu taşındıktan sonra yaşıyorsun. bir gün her şey biter. ve bir daha geri dönemeyeceğini hissedersin.
hiç var olmayan bir yer için ev özlemi çekersin. belki de bu bir dönüm noktasıdır. kendine ait bir yuva fikri yaratmadan o duyguya asla kapılamazsın.
çocukların için, kurduğun aile için. bu bir döngü gibidir. bilmiyorum ama bu fikri özlüyorum. belki de aile bundan ibarettir.
aynı hayal dünyasında yaşayan bir grup insan.
+ olabilir.

--spoiler--
insanı garip ruh halleri içine sokan film. hatta iki kere izlenilmesi gereken film. nedense ikinci izleyişimde daha çok anlam ifade etti bana.

--spoiler--
-how are you feeling?
-safe. when I am with you, I feel so safe. like I am home.
--spoiler--
soundtrackleri de ayrı bi güzeldir.
Aşk filmi olarak tanımlanamayacak filmdir. filmin yardımcı konularından biri aşk olsa da temel konu esasında 21yyda büyükşehirde yaşayan yalnız, "yuva" kavramından yıllardır uzak kalmış ve en son ne zaman birşeye iyi kötü duygulandığını hatırlayamayan "erkek" temasıdır. haliyle bu kavramlara uzak kalanlar, bilmeyenler, bilecek yaşa erişmeyenler veya yaşı geçkin olsa da bu durumlardan geçmemişler bu filmi ya sadece aşk filmi olmadı sıkıcı bir film diye adlandırır.

Ha film çok ahım şahım mıydı? değildi. Lakin beklentisiz izlendiğinde insanı tatmin edip iyi ki izlemişim dedirtecek filmdi.